TİYATRO...

Özgür DENİZ - 01.05.2012

Sanat ve sanatçı üzerine daha evvelde düşüncelerimizi serdettik. Bu yüzden, bir kez daha, kısaca değinmek icap etti. Şunu kati olarak ifade edeyim ilk evvelde. Güzel ülkemizde sanat yoktur, sanatçı da nadirattandır. Boş konuşmaktansa, ilk evvelde sanat nedir, sanatçı kimdir onu öğrenmek zorundayız. Bilakis, alıklığın para etmediği ve sahte güç gösterilerinin zamanının geçtiği devirlerdeyiz. Herkes kafasına güvenecek artık. Ki zaten kafasına güvenmeyen hayvandır. Çünkü hayvan pençeleriyle, insan da beyniyle dövüşendir. Ve er geç beyin üstün gelecektir, hayvani pençelere. Bu yüzden, gerçek sanatçıların, meydanlarda görünür olmasına tahammül edilmez ve hemen yok edilirler. Çünkü kendi milli ve manevi dinamiklerine yüz dönenler, sanatçıdan sayılmazlar. Güzel ülkemizde sanatçı olmak için, milliyet ve din düşmanı olmak şarttır. Sanatçı diye bildiklerimiz, devletin sırtına kene gibi yapışıp, millete küfrederek kendisini yemlettiren karanlık yobazlardır. Arkalarına, bir devletin, etkili güçlerini alıp, istedikleri gibi at oynatanlar beleşten vazgeçemezler. Hem memurluğu kabul edeceksin hem de amir kabul etmeyeceksin. Bu milleti ve devleti de enayi yerine koyacaksın. Sahi siz kimsiniz, nereden geldiniz, kaç para edersiniz? Yaşadığınız izbelerden çıkınız canlarım benim, bakınız dışarıda güneş var. Siz bunların meydanlara çıkıp atıp tutmalarına falan bakmayınız. Oturtup sorsanız, devletin kurucusunun ismini bile bilmekten aciz oldukları gerçeğini görürsünüz. Ki, fazla bir zaman olmadı, bir yazarımız, şu piyanist denilen yobazın cehaletinin nasılda paçalarından aktığını ifşa ediverdi. Ama bizler gerçek düşmanlarıyız. Sözde hep gerçeği ararız ama gerçeği bulduk mu da hemen yan çizeriz. Çünkü gerçeğin, bizim düşmanımız olduğunu görürüz. Malumunuz, o piyanist denilen zavallı da ötüyordu ama gidemedi. Keşke bilmem ne olup gitseydi de kuru ve boş cazırtılarını dinlemeseydik. Zira kulaklarımız ağrımıştı.

 

Gerçeklerden korkmayacaksınız. Gerçeklerden kaçıpta, aydınlıktan dem vurmak sahtekârlıktır. Bir şeyi en dibine kadar konuşup, gerçeği bulup çıkaracaksınız. Tabi dayanacak yüreğiniz, sindirecek beyniniz varsa. Sanat, dünyayı güzelleştirme aracıdır. Sanat, gerçeğe ulaşma aracıdır. Sanat, bozucu bir makine değildir. Sanat, milli ve manevi değer düşmanlığı yapmak için aracı kılınamaz. Erkekçe konuşalım; siz, meydanlara çıkıp bağıran ve kendilerini sanatçı diye tavsif eden yobazlardan ve karanlık kafalılardan kaç tanesinin bu millete saygı duyduğuna şahit oldunuz? Ve kaç tanesinin gerçek sanat namına bir şey ortaya koyduğuna tanıklık ettiniz? Şahsen ben bir tekini bile görmedim. Bunların indinde, milletine delicesine bağlı olan, ülkesinin bütünlüğünden, devletinin gücünden taviz vermeyenler faşisttirler. Dinine ve yüce değerlerine bağlı olanlar, aileye önem verenler yobazdırlar, mürtecidirler. Ama ne gariptir ki; faşist ve yobaz milletin vergileriyle geçinmekten, ekmek yemekten, üstlerini giymekten utanmazlar. Çünkü yüz yoktur bunlarda. Bunların ekseriya komünizmin saflarında görünmelerinin yegâne sebebi de budur. Beleşten yaşamak. Halkın boynuna ve ayaklarına zincir vurmak. Sırtına yük yüklemek ve ölesiye çalıştırıp, halkın sırtından zevk sürmektir. Sonra da çıkarlar emekten bahsederler ve güya emeğe değer verdiklerini söylerler. Tabi yersek!

 

Malum şu tiyatro işi var. Devlet tiyatrodan elini çeksin ve özelleştirsin bakalım, bunların kaç tanesi ayakta kalabilecek. İşte o zaman göreceğiz boylarının ölçüsünü ve kaç para ettiklerini ve dahi sanat diye ürettiklerini. Devlet önüne gelen şeyi özelleştirmekten imtina etmiyor ama lüzumsuzlukları bünyesinde tutmaktan da bıkmıyor. Artık gereği yapılsın ve tiyatro denilen şey özelleştirilsin. Ki bu millette gerçekten tiyatro izleyebilsin. Millet parasını, sanat yapana versin. İsterse bunlardan biri olsun bu. Ama paralar sanata gitsin. Cazgırlıklara değil. Kusmuklara değil. Ki, aslında, bunlar için bulunmaz nimettir de bu fırsat. Tamam, sanat diyordunuz ya ve sanatçı özgür olur diyordunuz ya, işte size özgürlük. Buyurun meydan sizin. İstediğiniz şekilde sanatçınızı icra edin ve bizleri kendinize çekin. Paramız da helal olsun. Ama şimdi asla helal değil. Çünkü sırtımızda birer kenesiniz. Hem memurluk hem özgürlük biraz zor canlarım benim. Memursan amirine tabisin. Amir olmaz diyorsan, memurluktan vazgeçeceksin. Yani aklın yolu birdir ve bir olan akıllarda bu yolu gösterir. Hayır, yani, buyursun birisi olmaz desin. Bana, bu devletin ya da dünyada ki bütün devletlerin, bir tek amirsiz memurunu gösterebilir misiniz? Yürek ister gözüm yürek! Şerefsizliğin lüzumu yok. Adam ol, canımı ye. Gerçeği gör ki, gözlerin aydınlansın ve aydınlığın şavkısı yüreğine yansısın. Gözünü kapattın, e noldu? Güneş yok mu oldu? Artık aptallık para etmiyor, sadece gülünç duruma düşürüyor canlarım benim. E karanlıkta, sihirli ellerle sanatçı olan, güneş doğunca eriyiverir. Yarasalar gece yaşarlar kuzum benim. İnsanlarsa güneşe hasretler!

 

Son tahlilde; sayın devletim, gereğini yap ve milletin sırtındaki bütün yükleri boşalt. Göreceksin, hem milletin hem de sen kazanacaksın. Milletin mutlu, sen de güçlü olacaksın. Gerçek devlet ol ve benim devletim ol, saygım ve sadakatim sonsuz olsun. Hizmetim hasbi olsun. Eyvallah.

 

Tarih: 01.05.2012 Okunma: 629

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?