Sanat ve sanatçı üzerine daha evvelde
düşüncelerimizi serdettik. Bu yüzden, bir kez daha, kısaca değinmek icap etti.
Şunu kati olarak ifade edeyim ilk evvelde. Güzel ülkemizde sanat yoktur,
sanatçı da nadirattandır. Boş konuşmaktansa, ilk evvelde sanat nedir, sanatçı
kimdir onu öğrenmek zorundayız. Bilakis, alıklığın para etmediği ve sahte güç
gösterilerinin zamanının geçtiği devirlerdeyiz. Herkes kafasına güvenecek
artık. Ki zaten kafasına güvenmeyen hayvandır. Çünkü hayvan pençeleriyle, insan
da beyniyle dövüşendir. Ve er geç beyin üstün gelecektir, hayvani pençelere. Bu
yüzden, gerçek sanatçıların, meydanlarda görünür olmasına tahammül edilmez ve
hemen yok edilirler. Çünkü kendi milli ve manevi dinamiklerine yüz dönenler,
sanatçıdan sayılmazlar. Güzel ülkemizde sanatçı olmak için, milliyet ve din
düşmanı olmak şarttır. Sanatçı diye bildiklerimiz, devletin sırtına kene gibi
yapışıp, millete küfrederek kendisini yemlettiren karanlık yobazlardır.
Arkalarına, bir devletin, etkili güçlerini alıp, istedikleri gibi at oynatanlar
beleşten vazgeçemezler. Hem memurluğu kabul edeceksin hem de amir kabul
etmeyeceksin. Bu milleti ve devleti de enayi yerine koyacaksın. Sahi siz
kimsiniz, nereden geldiniz, kaç para edersiniz? Yaşadığınız izbelerden çıkınız
canlarım benim, bakınız dışarıda güneş var. Siz bunların meydanlara çıkıp atıp
tutmalarına falan bakmayınız. Oturtup sorsanız, devletin kurucusunun ismini
bile bilmekten aciz oldukları gerçeğini görürsünüz. Ki, fazla bir zaman olmadı,
bir yazarımız, şu piyanist denilen yobazın cehaletinin nasılda paçalarından
aktığını ifşa ediverdi. Ama bizler gerçek düşmanlarıyız. Sözde hep gerçeği
ararız ama gerçeği bulduk mu da hemen yan çizeriz. Çünkü gerçeğin, bizim
düşmanımız olduğunu görürüz. Malumunuz, o piyanist denilen zavallı da ötüyordu
ama gidemedi. Keşke bilmem ne olup gitseydi de kuru ve boş cazırtılarını
dinlemeseydik. Zira kulaklarımız ağrımıştı.
Gerçeklerden korkmayacaksınız.
Gerçeklerden kaçıpta, aydınlıktan dem vurmak sahtekârlıktır. Bir şeyi en dibine
kadar konuşup, gerçeği bulup çıkaracaksınız. Tabi dayanacak yüreğiniz,
sindirecek beyniniz varsa. Sanat, dünyayı güzelleştirme aracıdır. Sanat,
gerçeğe ulaşma aracıdır. Sanat, bozucu bir makine değildir. Sanat, milli ve
manevi değer düşmanlığı yapmak için aracı kılınamaz. Erkekçe konuşalım; siz,
meydanlara çıkıp bağıran ve kendilerini sanatçı diye tavsif eden yobazlardan ve
karanlık kafalılardan kaç tanesinin bu millete saygı duyduğuna şahit oldunuz?
Ve kaç tanesinin gerçek sanat namına bir şey ortaya koyduğuna tanıklık ettiniz?
Şahsen ben bir tekini bile görmedim. Bunların indinde, milletine delicesine
bağlı olan, ülkesinin bütünlüğünden, devletinin gücünden taviz vermeyenler
faşisttirler. Dinine ve yüce değerlerine bağlı olanlar, aileye önem verenler
yobazdırlar, mürtecidirler. Ama ne gariptir ki; faşist ve yobaz milletin
vergileriyle geçinmekten, ekmek yemekten, üstlerini giymekten utanmazlar. Çünkü
yüz yoktur bunlarda. Bunların ekseriya komünizmin saflarında görünmelerinin
yegâne sebebi de budur. Beleşten yaşamak. Halkın boynuna ve ayaklarına zincir
vurmak. Sırtına yük yüklemek ve ölesiye çalıştırıp, halkın sırtından zevk
sürmektir. Sonra da çıkarlar emekten bahsederler ve güya emeğe değer
verdiklerini söylerler. Tabi yersek!
Malum şu tiyatro işi var. Devlet
tiyatrodan elini çeksin ve özelleştirsin bakalım, bunların kaç tanesi ayakta
kalabilecek. İşte o zaman göreceğiz boylarının ölçüsünü ve kaç para ettiklerini
ve dahi sanat diye ürettiklerini. Devlet önüne gelen şeyi özelleştirmekten
imtina etmiyor ama lüzumsuzlukları bünyesinde tutmaktan da bıkmıyor. Artık
gereği yapılsın ve tiyatro denilen şey özelleştirilsin. Ki bu millette
gerçekten tiyatro izleyebilsin. Millet parasını, sanat yapana versin. İsterse
bunlardan biri olsun bu. Ama paralar sanata gitsin. Cazgırlıklara değil.
Kusmuklara değil. Ki, aslında, bunlar için bulunmaz nimettir de bu fırsat.
Tamam, sanat diyordunuz ya ve sanatçı özgür olur diyordunuz ya, işte size
özgürlük. Buyurun meydan sizin. İstediğiniz şekilde sanatçınızı icra edin ve
bizleri kendinize çekin. Paramız da helal olsun. Ama şimdi asla helal değil.
Çünkü sırtımızda birer kenesiniz. Hem memurluk hem özgürlük biraz zor canlarım
benim. Memursan amirine tabisin. Amir olmaz diyorsan, memurluktan
vazgeçeceksin. Yani aklın yolu birdir ve bir olan akıllarda bu yolu gösterir.
Hayır, yani, buyursun birisi olmaz desin. Bana, bu devletin ya da dünyada ki
bütün devletlerin, bir tek amirsiz memurunu gösterebilir misiniz? Yürek ister
gözüm yürek! Şerefsizliğin lüzumu yok. Adam ol, canımı ye. Gerçeği gör ki,
gözlerin aydınlansın ve aydınlığın şavkısı yüreğine yansısın. Gözünü kapattın,
e noldu? Güneş yok mu oldu? Artık aptallık para etmiyor, sadece gülünç duruma
düşürüyor canlarım benim. E karanlıkta, sihirli ellerle sanatçı olan, güneş
doğunca eriyiverir. Yarasalar gece yaşarlar kuzum benim. İnsanlarsa güneşe
hasretler!
Son tahlilde; sayın devletim, gereğini yap ve milletin
sırtındaki bütün yükleri boşalt. Göreceksin, hem milletin hem de sen
kazanacaksın. Milletin mutlu, sen de güçlü olacaksın. Gerçek devlet ol ve benim
devletim ol, saygım ve sadakatim sonsuz olsun. Hizmetim hasbi olsun. Eyvallah.