‘’Şimdi
yeryüzüne geri dön. Aklın karışmış ve kalbin kararsızsa, yolu açıkça göreceğin
yere, en başa geri dön.’’ Buda
Evet, her şeye en baştan yeniden bak
dostum. Zira her şeyi karıştırmışsın ve hiçbir şeyi net göremiyorsun.
Göremediğin için, gerçek olarak bildiğin ve hazmettiğin şeylere tersmiş gibi
algıladığın gerçekleri reddediyorsun ve bunu yapmakla kurtuluşunu, umutlarını
ve mutluluğunu reddettiğinin farkında bile değilsin. Korkma dostum! Sen yürekli
olduktan sonra, gerçekler seni daha da güçlendirir ama gerçek bildiğin fakat
yalan olan şeyler seni daima güçsüz düşürecektir. Çünkü senin gerçek
sandıkların, sürekli olarak sömürülmeni intaç etmektedir. Gerçekleri öğrenme
mücadelen ve öğrendiklerini sorgulama girişimin ise korku imparatorluğunun
baronlarını korkutmaktadır. Öğrendiklerini sorgulamayanlar, sürekli olarak
hayatın tozunu yutmak zorunda kalacaklardır. Sorgulama cesaretini gösterenler
ise, tozu dumana katacaklardır ve üzerlerinde ki yalanlarla yüklü tarihi
atacaklardır. Hz. İbrahim atamız öyle yapmadı mı? Sorarak ve yalan olanları
atarak, yüce hakikate ulaşmadı mı ve yalan yüklü tarihi atıp yeni bir tarih ve
hayat kurmadı mı? Yalanlar putların dostudur ama gerçekler putlara düşmandır
dostum. Putlaştırmak ve putlaşmak, ebedi olarak yalanla yaşamaktır. Çünkü insan
değişmektir, değişmeyen hayvandır dostum. Öyleyse değişen insan, bir ömür aynı
halle yaşayamaz. İnsan evrime tabidir dostum. Ama maymunların evrimine değil.
İnsan, insan olma hasebiyle evrime tabidir. Zira insan değişen bir varlıktır.
Tabi öz itibariyle değil, yüz itibariyle yani görüngü itibariyle ve tabiata
müdahalesi yönüyle. İnsan, fıtrat olarak değişmez dostum. İnsan fiziki olarak
değişir ve maddi hayatı değiştirir.
İnsan zekâ sahibidir dostum. Ve zekâsı
aracılığı ile doğayı, maddeyi, hayatı ve yaşam araçlarını değiştirir ve
geliştirir. İhtiyacı olanı keşfeder ve onu üretir. İşte bu minvalde bir evrime
tabidir. Yoksa ilkeldi, hayvandı ve insan oldu, medeni oldu anlamında değildir.
Bunu iddia edenler, hayatın görüp görebileceği en büyük aptallardır. Zira
insan, en başından beri, bir cemiyet halindeydi, medeniydi ve bildiğimiz
anlamda insandı. Ne ilkeldi, ne bir hayvandı. Hiçbir indi mülahaza bu gerçeği
yok edemez. Allah’ın hakikati bir güneşse, insanın yalanı ufak buz parçasından
başka bir şey değildir. İnsan, zekâsı itibariyle değişime tabidir. Çünkü zekâ,
onu değişime zorlar. Ama hayvanlar içgüdüleriyle yaşarlar ve içgüdü
kendiliğinden oluşumların, önceden belirlenimlerin temelidir ve değişimi
tetikleyicilikten uzaktır. İşte bu nedenle, zekâ sahibi olan insan, içinde
yaşadığı cemiyeti çok iyi tanımalıdır. Tanımadığı zaman, ne yolunu bulabilir,
ne cemiyetine hizmet edebilir ne de sürçmeden yürüyebilir. Çünkü insan, bir
cemiyet içinde yaşamaya uygun biçimde yaratılmıştır ve cemiyetsiz yaşayamaz.
Gerçekleri öğrenmen, temellerine isyan
edeceğin anlamına gelmez dostum. Bilakis temellerine daha sağlam şekilde
tutunacağın anlamına gelir. Çünkü tanımadığın şeyi sevemezsin, bilmediğin şeye
gönül veremezsin. Zira yalanlarla, yüce ülküler taşınamaz. Yüce ülküleri
taşımak, gerçekle buluşmakla doğru orantılıdır. İşte bu yüzden, hayata yeniden
bakmayı denemelisin ve bunu başarmalısın da. Aynı kalırsan, hayvandan farkın
kalmaz dostum. Ama senin aynı kalman ve hayvanlaşman istenmektedir. İşte buna
isyan etmelisin. Sen insan’sın, sen İslam’sın, sen Müslüman’sın dostum.
Bilmelisin bunu. Seni mıhladıkları yerdesin hala ve yerinden çıkmalısın. Merak
etmelisin, sormalısın, durmalısın ve düşünmelisin. Bugüne kadar inandıkların
sana ne verdi? İnanmaktan kaçtıkların ne kaybettirdi? Senin kulağına hakikat
diye yalan fısıldayanlar aslında kimlerdi? Ve yalan diye bildiğin gerçekleri
fısıldayanlar kimlerdi ve bu gerçekleri yalan olarak algılamanı sağlayanlar
kimlerdi? Bunları yeniden düşünmelisin ve yeni bir bakış açısına yönelmelisin
dostum.
Sor mesela; Kara Eylül’de, genç fidanların
hayatlarını karartanlar kimlerdi, onları kimler yemlemişti ve yallamıştı?
İdamların en dipteki gerçek sebepleri neydi? Herkese acı bir mazi bırakıp,
herkesi o mazide mıhlayıp hakikatten uzak tutmak olamaz mı acaba? Niçin,
insanlarımızı, muhtelif ideolojilerle paramparça etmişler ve edebilmişlerdir? Nasıl
olmuşta, öz be öz atalarını terk eden insanlar, sahtelerinin peşlerine
takılmışlar? Dinimiz nasıl olmuşta irtica olmuş? Vatanperver gençlerimiz nasıl
olmuşta, Kur’an’sız vatanperver olunabileceğine inandırılmışlardır? Niçin
kitabımıza ve gerçek atalarımıza vermediğimiz değeri, değer vermememiz
gerekenlere veriyoruz? Gerçek kurtuluş Kur’an’ın hâkimiyetinde iken, niçin
başka mecralarda arıyoruz? Ve böyle bir söylemde bulunanı niçin mürteci olarak
damgalıyoruz, kâfirlerin yaptıkları gibi? Terör nedir ve kimler tarafından
desteklenmektedir diye sorgulamamak nedendir? Niçin bir Müslüman kardeşimizden
esirgediğimiz sevgiyi, bir İslam düşmanına fazlasıyla veriyoruz?
Milliyetçilerle, İslamcıların arasını açanlar kimlerdir? Bu iki kesimin güç
birliğinden korkanlar ve bu güç birliğini engelleyenler kimlerdir, amaçları
nedir? Bu iki kesimi, Kur’an temelli vatan, ahlak ve adalet davasında
birleşmekten uzak tutanlar kimlerdir? Kur’an temelinden güçlenmeyen bir bakış,
doğruyu görebilir mi? Atatürk’ün arkasına saklananlar acaba gerçek bölücüler
olamaz mı? Kapitalistlere karşı niçin gerçek mücadele verilemiyor?
Politikacılar niçin hep yalan söylerler? Ya da bu ülkede doğruyu söylemek
gerçekten felaketi mi getirir? Niçin din diyenler, dinden korkarlar ve vatan
diyenler, vatana gerçekten sahip çıkmazlar? Niçin hem Müslümanlık’tan dem
vururuz hem de putlara taparız? Hem Allah deyip hem de tağutlara inanmakta ne
demek oluyor? Ve bütün bunları söylediğimiz zaman, niçin yobaz oluyoruz? Hani
bilim sormak demekti? Hani bilim putlaştırmaya karşıydı? Mutlak ve yegâne
kurtuluşun İslam’da olduğunu iş işten geçtikten sonra mı öğreneceğiz?
Son tahlilde; ‘’AKLETMİYOR MUSUNUZ?’’ diyor Allah, her
verdiği misalden sonra. Evet akletmiyoruz. Akletseydik şayet, hayata bir kez de
olsa yeniden bakmayı deneyebilirdik ve yeni bir yol bulabilirdik ya da zaten
doğru olan yola girebilirdik.
NOT:
Sevgili dostlarım, sürekli söylemek
istediğim ama hep unuttuğum bir mevzuyu ifade etmek istiyorum ama yanlış
anlamamanızı istirham ediyorum. Çünkü hakikatken gönlümden gelen bir şeydir bu.
Benim, yazılarımda, başkalarına ait olarak aktardığım sözler, seçme sözlerdir.
Bizatihi, yaptığım okumalar esnasında, satır aralarından alıntıladığım
sözlerdir. Öyle, sözlerin derlenip toparlandığı kitaplardan kalıplanmış şekilde
iktibas yaptığım ya da internetten rastgele indirdiğim verili sözler değildir.
Bir emek ve çaba sonucu ulaşılmış sözlerdir ve derin sözlerdir. Bu yüzden
yazımı önemsemeyebilirsiniz ama bu sözleri önemsemenizi istirham ederim. Bir
bilgi olarak bunu aktarma ihtiyacı hissettim naçizane. Çünkü ne internette ne
de sözlerin toparlandığı kitaplarda derin anlamlı sözlere rastlamak kolay
değildir.