Türk Milleti, İslam Dini sayesinde eriyip
gitmekten kurtulmuştur. Bugün dünyada Müslüman olmayan Türk yoktur.
İslam’ı kabul etmekle kimliğini kaybetmiş Türk’te yoktur. Ama Türk soyundan
gelen nice boylar, topluluklar girdikleri dinlerin, düşüncelerin etkisiyle
eriyip gitmişler, kökenlerinden kopmuşlar, kimliklerini unutmuşlardır.
Zamanında bir Türk boyu olan Bulgarların, şimdi Türklükle alakası olduğunu kim
iddia edebilir? Aynı şekilde Macarların Türk oldukları söylenebilir mi? İşte
İslam’ın muhafızı olmuş bir milletin iltihak ettiği dinde, o milletin
kimliğinin muhafızı olmuştur bir nevi. Hiçbir Türk evladı bu gerçeği sarfı
nazar etmemelidir ve edemez. İslam, Türk Milletinin yolunu aydınlatan bir güneş
oldu daima ve Türk Milleti bu güneşi takip ettikçe yükseldi, yüceldi ve tarihe
mührünü silinmez şekilde kazıdı. Yani
etle tırnak gibi oldu, Türk Milleti ile İslam Dini. Türk Milletine mensup
olan nice âlimler, İslam’ın yayılmasında büyük rol oynamışlardır. Hoca Ahmet Yesevi bunların en
meşhurlarındandır. Yetiştirdiği talebeleri dünyanın dört bir yanına
göndermiştir irşad faaliyetleri için. Türk Milleti, hem töresinden hem de daha
sonraları İslam Dininden aldığı feyiz sayesinde asla barbar Batı gibi,
milletleri ezmemiş, sömürmemiş, milletlerin değerlerini ve kaynaklarını
yağmalamamıştır. Kendi bünyesinde yaşayan milletlere daima müsamahalı
davranmıştır ve onları hür bırakmıştır. Alpaslan’ın,
Romen Diyojen’e karşı tavrını anımsayalım lütfen. Türk Millet, içinden
çıkan âlimleriyle, siyaset, sanat ve edebiyat alanında nam yapmış isimleriyle, cengâver
komutanlarıyla daima tarihin parlak sayfalarında yer bulmuştur ve badema da
bulacaktır. Yeter ki, kim olduğumuzu bilelim ve özümüze dönelim. Konuşmayalım,
eyleyelim. Oturmayalım, yürüyelim.
Uygurların meşhur bir sözleri vardır; ‘’köyün itleri küs olsalar da kurdu görünce
birleşirler.’’ Evet, bütün dünya, birbirlerini yiyecek derecede olsalar da,
daima Türk Milletinin karşısında ittifak yapmışlardır. Bu, İslam’dan önce ki
dönemde de, İslam’dan sonra ki dönemde de böyle olmuştur. Badema da böyle
olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Türk
Milletine hükmedemeyen bir kâfir soyu, Türk-İslam dünyasına asla
hükmedemeyecektir Allah’ın izniyle.
Bu yüzden, bu milletin evlatlarına, biteviye müteyakkız olmak
düşmektedir. Zira su uyusa da düşman uyumaz ve tetikte bekler. Kudreti ile
bütün dünyayı titreten Türk Milleti, tarih boyunca nice düşmanlar kazanmıştır
ve bundan da asla imtina etmemiştir. Zira düşmandan korkmuş olsaydı, tarih
yapması ve tarihe saygın bir isim bırakması mümkün olamazdı. Hatta hala
korkulan bir millet olmazdı. Kırk kişi ile, evet kırk kişi ile, düşman sarayını
basmak hangi milletin tarihinde vardır? Buraya takılıp kalmak, buradan yola
çıkarak hesapsız hareket etmek elbette mümkün değildir ama bu hareketle de
gurur duymanın ve Kürşad’ı övgüyle
anmanın gayet normal sayılması icap eder. Dikkat edelim, bu hatıra bize yeter,
bu hatıra ile yaşayalım ya da bu hatıradan yola çıkarak bugün aynı şeyi yapalım
demiyorum ama hatıralara da saygı duymak ve o hatıralara bakarak kendimize çeki
düzen vermek gerekir diyorum. Zira insan, bir yerde hatıraları ile yaşar. Çünkü
insan hatıra, hatıra insan demektir bir nevi. Hafızanın kayağı hatıralardır ve
hafızasız insan kabil midir? Ki, dünü
düşünmeden, yarınları inşa etmek kabil midir? Düne bakmadan, şimdiyi anlamak ve
yarınları görmek imkânsızdır.
Köksüzlük,
öksüzlüktür. Evet, kökünü
kaybeden, kendini de kaybetmeye mahkûmdur. Bu yüzden köklerimizi unutmamak icap
eder. Zira her insan kendi kökleri üzerinde yükselir, hayat bulur, boy verir,
soy verir. Milletler de bunun gibidirler. Kendi tarihlerine dayanarak, ileriyi
daha iyi görebilirler. Mazisi, her millet için birer ışıktır. O ışıkla, daha
emin adımlar atar, daha güçlü hamleler yapar ve oyununu daha güzel oynar. Her
millet, mazisini iyi bilmelidir ve mazisini kullananlara müsaade etmemelidir. Zira maziyi kirletmek, bir milleti
kirletmekle eşdeğerdir. Ve bu ihanettir. Tıpkı, yaşadığımız şu zamanlarda, Ergenekon isminin kirletilmeye
çalışılması gibi. Tarihinde, hiçbir Hakanının ihanetine uğramamış olan Türk
Milletinin içinden çıkan ve kendi milletine ihanete yeltenenler, kendilerine
isim olarak Ergenekon ismini bulmaları manidardır ve üzerinde düşünülmesi icap
eder. Zira burada derin bir ihanet saklıdır.
Sen tut, Türk Milleti adına ortaya çık, Türk Milletinin Yeniden Doğuş Destanı olarak atfedilen
bir destanın ismini kendi organizasyonuna isim yap ve bu milletin dinine darbe
vurmaya çalış. Bu, Türk’ün töresine ihanettir ve cezası çok ağırdır. Lütfen
söyleyiniz, hem Türk Destanıyla yola çıkacaksın hem de İslam’a ömrünü vakfetmiş
ünlü bir Türk büyüğünün (Hoca Ahmet
Yesevi) ismiyle anılan üniversitenin mescidini kapatmaya yelteneceksin, bu
nasıl olabilir Allah aşkına? Artık gerçekleri görmek ve anlamak zamanıdır.
Haddizatında böyle bir ismi (Ergenekon)
kullanmanın da arka planına bakmak icap ediyor. Burada, Türk Milletinin
evlatlarını, kendi kirli emellerini gerçekleştirmek için kullanma düşüncesi
vardır. Ayrıca, Türk Milletine karşı, kendi insanlarımızı düşman etmeye çalışma
düşüncesi vardır. Filhakika, en kökeninde, Türk Milletinin mevcudiyetine darbe
vardır. Bu oluşumun ipleri, asla Türk Milletinin evlatlarının elinde değildir.
İyi bakmak ve derinlerini görmek iktiza etmektedir.
Eğer Türk Milletinin evladı isen, önce
milletinin haklarına ve saygınlığına sahip çıkacaksın. Vatanını canın pahasına
koruyacaksın. Şahsi menfaatler peşinde koşmayacaksın. Durumdan vazife
çıkarmayacaksın. Hiçbir Türk düşmanı ile can ciğer ilişkiye girmeyeceksin. Ecdadına
küfredecek kadar alçalmayacaksın. Türk Ordusunda, Türk’ün tabi olduğu dinin
görünmez olması adına değil, görünür olması adına mücadele vereceksin. Türk Milletinin
evlatlarını, faşist ve yobaz olarak tavsif eden kanı bozuklara karşı mücadele
vereceksin. Türk Milletinin evlatlarının tek birisinin bile canına zarar
gelmemesi için, gerekirse kendi canını feda edeceksin. Siyonizm’le teşrik-i
mesai yapmayacaksın. Bütün vazifelerini tam anlamıyla yerine getirdikten sonra,
şayet vatan tehlikeye doğru yol almış ise ve sana görev düşmüş ise, işte o
zamanda görevini hakkıyla ifa etmekten imtina etmeyeceksin. Türk Ordusunun
gücünün ancak böyle muhafaza edilebileceğini idrak edeceksin. İki de bir ortaya
çıkmakla, ileri geri konuşmakla Türk Ordusunun gücünün gösterileceğini
sanmayacaksın, zira bu alıklıktır ve filhakika Türk Ordusuna gizli
düşmanlıktır. Zira bu tür hareketler insanları iğrendirir ve ordusuna karşı
soğutur. Ki, düşmanın istediği bir şeydir de bu. Zira bir milletin güzide ve
kıymetli bir kurumunu iğreti göstermek istiyorsanız, o kurumun sürekli toplum
önünde olmasını ve her şeye müdahale etmesini temin ediniz, işte o zaman o
kurumun toplum nezdinde itibarını sarsmanız kolay olur. Düşman daima bu taktiği
icra etmiştir. Oysa taş yerinde ağırdır ve yerinden oynadı mı, oynaması
gerektiği için oynamalıdır, oynaması gerekmiyorsa yerinde durmalıdır. İki de
bir yerinden kımıldayanın, ne gücü ne de sözü dikkate alınır. Ve hem gücünü hem
de sözünü yerinde kullananın arkasında bütün halk yer alır. Ve Türk Milletine
ait sembolleri ve değerleri, ancak bu millete hakkıyla sahip çıkanlar
kullanırsa anlamlı olur. Bilakis, zerre kıymeti harbiyesi olmaz. Sadece zarar
verilir ve verilmektedir. Burada da kasıt aranır, çünkü kasıt vardır. Bir defa,
Türk Milletinin evlatlarına faşist ve yobaz diyenlerle kol kola olanların, Türk
Milletine ait sembolleri ve değerleri kullanması riyakarlıktır ve sadece zarar
vermek içindir.