Türk Milleti, kendinden bildiklerinden çok
darbeler yemiş bir millettir. Ve bu darbelerle terakkisi akamete uğratılmış bir
millettir. Rüyaları seraba döndürülmüş, hamleleri yarım bırakılmış bir
millettir. Yani darbeler Türk Milletine ihanettir. Artık uyanmalıdır,
gerçekleri görmelidir, yeniden tarih yapmaya koyulmalıdır bu milletin evlatları.
Köklerine dönmelidir. Dinine ve töresine sadakatten asla şaşmamalıdır.
Milletinin silahını, milletine doğrultacak kadar haddini aşanlara hadlerini
bildirmelidir. Dilini, değerlerini layığı ile muhafaza etmelidir. Kendi
teşkilatlarına, oluşumlarına, bünyelerine sızanları çok iyi tanımalıdır. Bir
defa kati surette bilmelidirler ki; Yüce İslam Dinine düşman olan hiçbir şahıs
asla Türk Milletini sevmez, sevemez ve Türk Milletinin hayrına iş yapmaz,
yapamaz. Bunu kafalarımıza silinmeyecek şekilde kazımamız icap etmektedir. Ama
Türk Milleti de, dinine ve töresine çok iyi şekilde sahip çıkmalıdır. Zira bilmelidir ki, Türk Milleti, Allah’a
yakın olmayanlara uzaktır. Allah’a yakın olanlara ise, bütün gönül kapıları
açıktır. Ama burada da, aynı diğer tarafta olduğu gibi, İslam tarafından
yaklaşanlara da dikkat etmek icap eder. Zira bu seferde din tarafından
yaklaşıp, kimliğine muhalefet edenlerin, kimliğini unutturmaya çalışanların ya
da dinini tahrif ve tahrip etmeye yeltenenlerin kumpasına yakalanmak vardır.
Türk Milletinin, iki tarafın kumpaslarına da dikkat kesilmesi icap eder. Zira
Türk Milleti, ne kimliğinden ne de dininden feragat edebilir. Kimlik ve din,
Türk Milletinin kanatlarıdır, kimlik kartıdır. Biriyle, kendini tanıtır.
Diğeriyle de, nasıl olduğunu gösterir. Türk Milleti, Allah Nizamının
davacısıdır ve şu ayette de belirtildiği gibi, yeryüzünde Adil Düzeni ikame
etmek için vardır. ‘’Biz
peygamberlerimizi KESİN KANITLARLA gönderdik, insanlar arasında ADİL BİR DÜZEN
kurulsun diye. Onlarla birlikte kitabı ve ölçüyü indirdik.’’ Hadid-25.
Şunu kati olarak bilelim ki; Türk Milleti,
yaşamında temel olarak İslam’ı almalıdır, alması gerekir, bu olmazsa olmazdır. Türk Milletinin bu dünyada ki, en yüce ve
soylu vazifesi; Yüce İslam Dininin hâkimiyeti meselesidir. Türk’ün görevi,
İslam’ın kılıcı olmaktır. Yeryüzünde, İslam ahlak ve adaletini yaşam düzeyinde
hâkim kılmaktır. Türk, İslam namına kâfire kılıç çaldıkça, şereflenecek,
yükselecek ve yücelecektir. Din kardeşleriyle ve soy kardeşleriyle bir-bütün
oldukça asla kâfir karşısında eğilmeyecektir. Kardeşine şefkatli, düşmanına
şedit olmasını bilecektir. Asla tefrika mikrobuna prim vermeyecektir. ‘’Girmeden tefrika bir millete, düşman
giremez. Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.’’ Diyor Mehmet Akif Ersoy. Türk evladı, hiçbir
İslam toplumuna önyargı ile yaklaşamaz, yaklaşmamalıdır. Evet, teennili
olmalıdır, tetikte olmalıdır, uyanık olmalıdır ama asla kâfirlerin yaklaşım
tarzını benimseyemez kendi kardeşlerine karşı. Zira ancak müminlerin kardeş olduklarını bilir ve ona göre hareket
eder. Aynı şekilde, küfrün de tek
millet olduğunu bilir ve Hakkın saflarından ayrılmayı ihanet telakki eder. Uyarır
ama vurmaz. Ebedi tefrikaya yol açacak hareketlerden imtina eder. Türk Milleti
bilmelidir ki; asırlarca mücahitliğini, muhafızlığını yaptığı bir dinin, şimdi
düşmanlığını yapmaz, yapamaz. Yaparsa hain damgasını yemekten ve yapayalnız
kalmaktan kurtulamaz. Ayrıca, ecdadına da ihanet etmiş sayılır. Hatta
kimliğinin eriyip gitmesini önlemiş olan İslam Dinine de sırt dönmüş ve ihanet
etmiş sayılır. Bu ise züldür, rezilliktir, sefilliktir. İslam Dinin, Türk
Milletinin kimliğini eriyip gitmekten koruduğu gerçeğini hiçbir kimse inkâra
yeltenemez. Tarih bunun bizzat şahididir. Ve bu gerçek, güneş gibi gözümüzün
önünde dururken ve bizi baştanbaşa sararken, dine ihanet ancak alçaklıkla
tavsif edilebilir. Zaten gerçekten bu milletin evladı olanda bu alçaklığı
yapmaz, yapamaz. Yapan da, asla bu milletin evladı değildir, belki bu milletin
kimliğini kendine maske edinmiş bir soysuz olabilir o.
Türk Milleti, İslam Dininden
uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Zira Türk Milleti İslam’dan
uzaklaştırılmadıkça, kendisine hâkim olunması ve hükmedilmesi muhal ender
muhaldir. Türk Gençliği, her yönden tazyikat altındadır. Ruhu harap
edilmektedir. Bedeni çürütülmektedir. Kendi kimliğini, kendine maske yapmış
olan haninler, işbirlikçiler, Türk Milletini kendi içinden yıkmaya gayret
etmektedirler. Bu milletin evlatlarını, tarihlerine ve ecdatlarına karşı kinle
doldurmaktadırlar. Yerli işbirlikçiler, bu milletin kaynaklarını, dış
kapitalistlerin içteki yamaklarına peşkeş çekmektedirler. Türk Milleti, adildir, ahlaklıdır. İslam ahlakı ve adaletini ikame
etmek için kavga vermelidir. Türk Yurdunda ahlaksızlığa ve adaletsizliğe
müsamaha gösterilmemiştir ve gösterilemez. Bu milletin kaynakları, bu milletin
varlığına düşman olan unsurlara peşkeş çekilemez. Türk Milleti, buna müsaade
edemez ve etmemelidir. Kendi
topraklarında hâkimiyetini paylaşan bir millet düşünmek kabil değildir. Ve
ne hazindir ki, Türk Milleti, kendi ülkesinde tam hâkim değildir. Ve bu çelişki
bir an önce giderilmelidir. Şayet hâkimdir deniliyorsa, AYASOFYA ortadadır ve hâkimiyet iddiamızı çürütür. Eğer hâkimsek,
buyuralım mazlum ve garip Ayasofya’yı camiye çevirelim. Türk Milletinin
kimliğiyle sahneye çıkan, küresel baronların kuklaları, Türk Milleti hâkimmiş
gibi göstererek, Türk Milletine hâkim olmuştur. Türk ve İslam Kimliği ardına
gizlenen ve her türlü melaneti yapmaktan imtina etmeyen hainler iyi
tanınmalıdır, tespit edilmelidir ve saf dışı bırakılmalıdır. Ama Türk
Milletinin evlatları da, kimliklerini ve dinlerini en güzel şekilde temsil
etmeli ve taşımalıdırlar. Bilakis, meydanı başkalarının alması hiçte zor
değildir. Zira sen özüne uygun davranmazsan, sözüne sadakatli olmazsan,
riyakârlar meydanı ele geçirirler ve seni arka plana atarlar. Allah, aklı boşuna vermemiştir, boş işlerde
kullanmak için bahşetmemiştir.
Bugün Türk Milletinin bütün kurum ve kuruluşlarında
kriptoların gizli bir hâkimiyet gücü olduğu inkâr edilemez. Hakikatinde Ermeni sicilli olan PKK-BDP bile topraklarımız üzerinde hâkimiyet
kavgası veriyorsa ve kendisini gizlemeyi çok iyi başarıyorsa gerisini siz
düşünün. Zira her güzel hareket, kendimize ait sandığımız kurumların içerisinde
ki hainlerce engellenmektedir. Her yapılacak iş, aleyhimize olacak şekilde
yaptırılmaya çalışılmaktadır. Bugün milletimizin arasına ekilen nifak tohumları
bile bu güçlerin işidir. Ama burada şu
gerçekte unutulmamalıdır; sürekli, düşmanın yapıp ettikleri ve kurduğu
tuzaklar gündem yapılacağına, bizlerde kendi işimizi şereflice yapmalıyız. Zira
düşmanı suçlamak ahmaklıktır bir yerde. Çünkü düşman seciyesinin gereğini elbet
yapacaktır. Sen de adam olup, düşmanın planlarını akamete uğratmakla
görevlisin. Sen görevini yapmayıpta, düşmanı suçlarsan, düşman suçlu değil sen
ahmak olursun. Bizler maalesef, sürekli tenkitle, ithamla iştigal ederek zaman
öldürüyoruz. Ama düşman çalışıyor. Birbirimizi devirmekle, ancak kendimiz hâkim
olursak iş yapmakla iştigal ediyoruz. Oysa bir yerlerde olmasak bile, olduğumuz
yerde bile milletimize hizmet etmekle mükellefiz. Güzellikleri desteklemekle,
kötülükleri ise engellemekle vazifeliyiz. Ama maalesef bu bilinçten sonsuz
uzağız. Haddizatında, en büyük kötülüğü, düşman değil, biz kendi kendimize
yapıyoruz. Çünkü nefsimize tapıyoruz ve yan gelip yatıyoruz.