Türk Milleti, kurulan oyunları
oynamamalıdır, tuzaklara düşmemelidir. Kendi oyununu kurmalıdır ve gerekirse,
kendi tuzağını işletmelidir. Kadim ve dünyaya nizam vermiş bir millet, dünkü
çocukların oyunlarını oynayacak kadar düşemez, alçalamaz. Dün hizaya
soktuklarının, bugün karşılarında hizaya giremez. Bu züldür. Öyleyse,
başkalarının uydurduklarıyla hareket etmemeli ve gerçekleri kendisi
keşfetmelidir. Yani sen tarihini bilmezsen, birileri; işte senin tarihin budur
der ve sen de buna inanırsın, sen dinini bilmezsen birileri; işte senin dinin
budur der ve sen de inanırsın, sonrada yanlışlardan yanlışlara koşarsın. Ayrıca
tarihini de, kendinden olsa da, kendine düşman olanlardan okumayacaksın. İşte
şu kişi de Türk, adam yazmış kardeşim diyemezsin. Dersen ayvayı yersin.
Bataklığın içine gömülür ve debelendikçe de batarsın. Sen bir bilsen, Türk
kimlikli olupta, senin ecdadına düşman olan ne alçaklar var bünyende. Kimliği Türk
olabilir, dini de nüfuz kâğıdında İslam yazabilir. Ama saf bir İslam ve Türk
düşmanıdır ve bu düşmanlığını da zımnen icra eder. Kimliğine ve dine güvenerek,
bu milletin evlatlarını aldatmaya çalışır. Padişahları karalar, dindar
insanlara düşmanlık güder. Bizde kimliği Türk, dini İslam olduğu için
inanıveririz. Oysa bu yanlıştır. Zira hiçbir Müslüman Türk evladı, tarihine ve
ecdadına düşmanlık güdemez. Ki, Türk
Milletini, düşman karşısında aciz hale düşürenler herhalde yabancılar
değillerdir. Kitabımızı ve tarihimizi çok dikkatli ve özenli şekilde
okumalıyız. Dersimizi çok iyi almalıyız ve eylemlerimizi ona göre yapmalıyız. Sen
Türk evladısın ki, kurulan nizamlara uymazsın; ahlak ve adalet temelinde, en
güzel nizamı kurar ve herkesi ona uydurursun. Sen Hak Yolun davacısısın. Kanını,
terini ve yaşını bu kutlu yolda akıtmalısın. Sen Allah Nizamının-Erdem Kentinin
işçisisin. Sen busun ve asla başkası olamazsın!
Evet dostlarım! Bizler kadim bir milletin,
insanlığa yön vermiş kudretli bir devletin ve o milletin-devletin temellerini
attığı temiz bir medeniyetin evlatlarıyız. Binlerce yıllık tecrübelerden neşet
etmiş bir törenin ve tek-yegâne yüce dinin müntesipleriyiz. İnsanlığın medar-ı
iftiharı olan gözbebeğimiz, biricik aşkımız, mutlak umudumuz, yegâne güvencimiz
Hz. Muhammed’in (sav) ümmetiyiz. Rastgele
yaşayamayız. Bizler kaideleri olan bir ümmetiz, milletiz. Nice savaş meydanlarında
at koşturmuş, nice milletlere nizam vermiş, nice topraklarda kanlar akıtmışız
ve kanımız akıtılmış. Kahramanlıklarımız kitaplara sığmaz. Şu üzerinde
yaşadığımız Türkiye topraklarının bile her karışında ecdadımızın yaşları,
terleri, kanları ve izleri vardır. Necip ve şanlı ecdadımız Doğu’dan girip,
Batı’dan çıkmıştır. Alpaslan ile yurt
yapılmıştır bu topraklar bize. Bir mukaddes günde, mukaddes mühür vurulmuştur
bu topraklara. Ve bu mührün izini
hiçbir kuvvet bugüne kadar silememiştir, ilânihaye silemeyecektir, silmeye güç
yetiremeyecektir. Bilakis, silmeye yeltenen silinecektir. Yeter ki, bizler kim
olduğumuzu, neyi, nasıl, niçin ve kimin için yapmamız gerektiğini idrak edelim.
Hakikaten de tarihimize baktığımız zaman, zaferlerden zaferlere at koşturmuş ve
sanki hep bizler için durmadan mücadele vermiş bir ecdat görürüz. Peki,
biteviye, şahadetten şahadete koşmuş bir ecdadın torunları olarak, onların
miraslarına sahip çıkmamak, onların saygınlıklarını yerlere düşürmek bizlere
yakışır mı? Düşman karşısında boyun eğmek ve yan gelip yatmak bizlere yakışan
bir hareket midir? Dün atalarımızın diz çöktürdüklerinin torunları karşısında
bugün diz çökmek, ecdadımızın ruhlarını muazzep kılmaz mı? Zül değil midir bu?
Tarihe bir göz atın bakalım ne
göreceksiniz. Sürekli, Hakk, Halk ve Hakikat uğruna kılıç sallayan bir ecdat göreceksiniz.
Allah nidalarıyla zaferlerden zaferlere at koşturan bir ecdat göreceksiniz. Peki,
bugün, bizler neyin peşinde koşturuyoruz? Söyleyin bakalım; evet, Türk vardır
ama niçin vardır? Nefsi davalar için mi vardır? Mülk kavgası vermek için mi
vardır? Irkını korumak için mi vardır? Barbar Batı’nın ürettiği beşeri
kusmukları yutup, onlarla evlatlarını zehirlemek için mi vardır? Türk Milletinin
bu kadar basit şeyler için kavga vereceğini düşünmek bile alıklıktır,
ahmaklıktır. Türk Milleti daima yüce ülküler uğruna kavga vermiştir. Bu vatan
mukaddes bir günde, Allah nidalarıyla vatan kılınmıştır. Şehit kanlarıyla
kazılmıştır mührümüz ve şehit kanlarıyla yazılmıştır tarihimiz. Ondan sonrada,
sahipliğimiz, arka arkaya gelen mücadelelerle pekiştirilmiştir. Kavga, İlay-ı Kelimetullah kavgasıdır yani
Allah davasıdır. Osmanlı
İmparatorluğunun banisi olan Osman
Gazi atamız şöyle demiyor muydu; ‘’bizim
yolumuz kuru bir kavga yolu değildir, cihana hâkim olmak kavgası vermiyoruz.
Bizim yolumuz; Allah yoludur.’’ Bu sözleri idrak edebiliyorsak mesele
yoktur. Yok, idrak edemiyorsak, daha çok diz çökeriz düşmanlarımız karşısında.
Zira bu sözleri anlayamayan, neyi, nasıl, niçin ve kimin için yapacağını da
asla anlayamaz. Teoman’dan Atilla’ya;
Atilla’dan Mete’ye; Mete’den Alpaslan’a; Alpaslan’dan, Osman Gazi’ye; Osman
Gaziden Sultan Abdülhamit Han’a kadar bütün ecdadımız Allah Davasına
kendilerini adamışlardır. Hiçbir zaman barbar ve vahşi Batı karşısında diz
çökmemişler, düşmandan aman dilememişler ve yüce ülkülerinden taviz
vermemişlerdir. Canlarını feda etmekten, milletleri için fedakârlık yapmaktan
asla geri dönmemişlerdir. Zira onlar sevmişlerdir ve sevdiklerini ispat
etmişlerdir. Bakınız Nurettin Topçu
üstadın hocası Abdülaziz Bekkine ne
diyor; ‘’dünyada her şeyin bir tartısı
var. Sevginin tartısı da fedakârlıktır. Fedakârlık yapmayanın sevgisine
inanılamaz.’’ Fedakârlık yapmayanın, rahatını düşünenin, mal peşinde
koşanın, ölümden korkanın sevgiden bahsetmeye hakkı yoktur, haddi de yoktur. Böyle
bir şey yapan dünyanın en sahtekâr insanıdır. Bugün bizim en büyük
sorunlarımızdan biri de budur. Sevmemek ama seviyormuş gibi rol yapmak ve böylece
milleti aldatmak, vatana ihanet etmek. Ecdadımız bu halimizi görseydi, yüzümüze
tükürürdü. Onlar koştu biz oturuyoruz. Onlar uyumadı, biz uyuyoruz. Onlar yaşatmak
için öldü, biz yaşamak için öldürmekten çekinmiyoruz. Onlar terledi, biz
serinlemek için can atıyoruz. Onlar çalıştı biz yemek için birbirimizi yiyoruz.
Gerçekten yazık bize!