Tarihe baktığımız zaman, Türk Milletinin,
tarihin ve İslam’ın seyrini değiştiren rolünü hemen fark ederiz. Sanki Türk
Milleti, insanlığın kaderini yeniden çizmek için görevlendirilmiş gibidir.
Daima Hakkın saflarında yer almış ve Hakkın hâkimiyeti mücadelesini vermiştir. Bunu
bariz şekilde müşahede ederiz. Mazlumları koruduğu, zalimleri korkuttuğu
gerçektir. Allah aşkı için seferlere çıktığı bilinmektedir. Elbette savaşların
da bir kanunu vardır ve savaşları insanlar yapar. Binaenaleyh, insan nefsinin
ortaya çıktığı durumların olması da kaçınılmazdır. Ama bizler, genel tavırlara
odaklanmalı ve tahlillerimizi ona göre yapmalı, yargılarımızı ona göre
vermeliyiz. En başta da, hayatımızın bütün alanlarında mutlak olarak temel
alacağımız KUR’AN gibi bir kitabımız
vardır bizim. Türk Milleti, dışarıdan ve içeriden gelecek tazyikatlara karşı
daima dikkatli olmalıdır. Fitne ve fesat tohumu ekenleri tespit etmelidir ve
gerekli tedbirleri almaktan imtina etmemelidir. Misal; tarihten yalan yanlış
örnekler alıpta, işte Araplar Türkleri katletmişlerdir, savaşlarda şunları
yapmışlardır gibi teranelere karnımız toktur bizim. O zaman bizde deriz ki, e
nolmuş, Çinlilere karşı da Araplarla ittifak yapmışlardır, peki bu ne? Veyahut
savaş olmuş ve söylenenler gerçekleşmiş diyelim; kardeşim bir defa adı üstünde
savaş diyorsun ki, savaşta ölmekte, öldürmekte vardır. Ganimetini kaybetmekte, ganimete
konmakta vardır. Bunu algılayacak ve anlayacak kadar aklın yok mu senin ahmak?
Yani bu tür şeyler, kardeşlerin arasını açmak için ortaya atılan fitne ve fesat
tohumlarıdır. Ki, nihayetinde, kimse kimsenin tabiiyeti altına girmiyor, girsin
de denilmiyor. İlişkilerde kardeşlik hukuku temel alınsın isteniyor. Ve ancak müminler kardeştirler yüce ve değişmez
ilkesi mucibince, kardeşlerimize tavrımız da buna göre olmalıdır ve olacaktır. Peygamberimize duyduğumuz ezeli ve ebedi
saygı ve sevginin gereği olarak bile, soyuna karşı asla kindar olamayız, olmak
ihanettir. Türkler de, Araplar da Müslüman’dırlar ve Müslüman olmaları
hasebiyle kardeştirler. Ve bu kardeşliği engelleyecek hiçbir kuvvet yoktur.
Ha şu olabilir, kardeşin dinini unutur ve düşmanların oyununa gelirde ihanet
ederse, uyarırsın, uyarına aldırmazsa gerekeni yaparsın. Ve yapılması
gerekende, milleti yönetme mevkiinde olan haine yapılır asla milletin kendisine
değil. Böylece millet ile hainler ayrılmış olur ve adalet olur.
Müslüman milletlere, ihanetler, daima
kendi içinde ve kendini yönetme mevkiinde olanlardan sadır olmuştur. Milletlerin
asla suçu yoktur. Varsa bile, tek suçları, kayıtsız kalmak ve korkup sinmektir.
Bu da bir yerde makul karşılanabilir. Zira zorba bir erkin karşısında millet ne
yapabilir? Ki, herkes takdir eder ki, bir millet hakkında karar verenler,
yönetim erkini elinde bulunduranlardır. Yönetim erkinde bulunanların
uyguladıkları politikalardır, milletlerin kaderini belirleyen bir nevi. Peki,
böyle bir durumda, nasıl oluyor da bütün bir millet itham ediliyor? İnsan biraz
da olsa kafasını çalıştırır be. Arap yöneticilerin yaptıklarını, kendi
milletlerine şamil kılarak, Arap milletini itham etmek en hafif tabiriyle
ahlaksızlık ve adaletsizliktir. Yani en azından kendimizden pay biçelim. Bizim
içimize girmiş ve kimliğimize bürünmüş nice hainler vardır ve yaptıkları
malumdur. Ve bu yüzden yine bazı hainlerin Türk Milletini itham ettikleri
gerçektir. Şimdi biz, bu hainlerden dolayı, bütün milletimizin itham edilmesine
göz yumuyor muyuz? Elbette ki yummuyoruz ve yummayız. Öyleyse, kardeşliğimizi
bozmaya yönelik fitne ve fesat tohumlarına zerre itibar etmemeliyiz. Tabi bu
her şeyden emin olarak uyuyalım anlamında değildir. Kardeşimiz olsa da yine de
dikkatli ve teennili olmak icap eder elbette ama kardeşlerimize karşı kâfir
vari bir zihniyetle yaklaşamayız. Çünkü dünya, ancak ve ancak Müslümanların
birliği ile düzelecektir ve huzura kavuşacaktır. Bilakis, daima bir cehennemi
andırırcasına alev alev yanacaktır. Müslümanların, dünyanın suyudur, güneşidir,
havasıdır, toprağıdır. Tabi ne kadar, bu gerçeğin bilincindedirler, orası
meçhuldür. Gerçek, derinin altında k, kıymık gibidir. Sürekli rahatsız eder ama
yine de katlanmayı seçeriz alıkça. Hiç yüzleşmeye yanaşmayız. Bu da tenimizi
kanatır da kanatır.
Türk Milleti, tarihte, Arap
kardeşlerimizin ülkelerini de savunmuştur. Kutsal mekânlar için canlarını
vermişlerdir. Türk-Arap kardeşliğinin bozulmasında emperyalist ülkelerin melun
emelleri ve alçakça oyunları çok etkili olmuştur. Bunu bizatihi Erol Güngör üstatta beyan ederler. Özellikle
İngilizler çok etkili olmuşlardır
kardeşliğimizin yara almasında. Ki, hala da bu tür tezgâhlar işlemektedir. Çünkü kahpe düşman, Türk-Arap İttifakından
it gibi korkmaktadır. Zira bu demektir ki, böyle bir ittifak kabil olursa, İslam
dünyaya hâkim olacaktır ve bütün zalimlerin zulümlerine, sömürülerine son
verilecektir. İşte düşmanın her türlü yolla engellemeye çalıştığı şey budur.
İçimizde ki bazı alıklarda, bu ateşe odun taşıma görevini deruhte etmişlerdir. Ama
hiçbir Türk evladı bu ateşe odun taşıyıcı olmaz, olamaz. Böyle bir şey, Türk
evladı için züldür. Türk evladı yapabiliyorsa, kadim devirlerde ki gibi
öncülük, liderlik yapabilir ve yapması gerekir. Bugün barbar Batı’ya gösterilen
sevgi, saygı ve ilgi, Arap kardeşlerimizden esirgenebilir mi? Araplar hain,
peki ya barbar Batı kimdir? İnsanlığın kanını içen vahşi bir domuz değil midir?
Zehirli battaniyelerle Kızılderili kardeşlerimizi katledenler kimlerdir? Arap
kardeşlerimiz midir? İşte insan alık olursa ne yapacağını bilemez. Tarihimizi
iyi bilmeliyiz. Dostumuz kim, düşmanımız kim kadim kaynaklarımız temelinde
sezmeliyiz. Fitne ve fesat tohumu ekenleri bit gibi ezmeliyiz. Yüce Rabbimiz buyuruyorlar ki; ‘’fitne katl’den beterdir.’’ Ve yine
buyururlar Rabbimiz; ‘’(Yeryüzünde)
Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın.
Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.’’
Evet,
değişmez ve yüce hayat ilkemiz budur. Kardeşin olsa bile, zalimlik edip zulme
yelteniyorsa şayet düşmanlık edebilirsin ama mazlum kardeşlerine düşmanlık
etmek asla Türk evladına yakışmayacak bir davranıştır. Düşmanına bile
âlicenaplık sergileyen bir milletin evladı, kardeşine karşı gaddar olamaz asla.