Evet, ey Türk
Milletinin evlatları! Belki bugün
savaşların yöntemi değişmiştir, belki bugün silahların şekli değişmiştir ama
düşmanlık değişmemiştir ve badema da değişmeyecektir. Zira batılın ve Hakkın;
küfrün ve imanın; şeytanın ve insanın; tevhidin ve şirkin mücadelesi ezeli ve ebedidir.
Bu yüzden herkes kendi tarafını iyi seçmelidir ve silahını kullanmasını iyi
öğrenmelidir. Ecdadımızın tarafı belli idi ve silahını çok iyi kullanıyordu. Bu
yüzden de asla yıkılmıyordu. Ta ki, içeriden sarsılmalar başlayıncaya değin.
Hani Bilge Kağan diyordu ya; ‘’Türk Milleti! Gök çökmedikçe, yer
delinmedikçe senin töreni ve ilini kim bozabilir? Yeter ki içten bir sarsılma
olmasın.’’ Evet, iç bozulursa, dışta bozulur ve düzen harap olur, iller
berbat olur, töre silinir gider. Ki, bugün olanda bundan başka şey değildir. Tıpkı
din gidince vatan diye bir şeyin kalmayacağı ve kalp bozulduğu zaman bütün
bedenin bozulacağı gibi. Hani diyordu ya Peygamberimiz,
Önderimiz (sav); ‘’vücutta bir organ vardır, o bozulduğu zaman bütün vücut
bozulur. O organ, kalptir.’’ Kalbini çok iyi koruyacaksın. İçindeki nizamı
tahkim edeceksin. Fitne ve fesat tohumu ekmek isteyenlere fırsat tanımayacak,
bu türleri ezmekten imtina etmeyeceksin. Binaenaleyh, dinini de çok iyi
koruyacaksın ki, vatanın korunmuş olsun. Aynı şekilde dilini de koruyacak ve
muhafaza edeceksin ki, milletinin varlığı daim olsun. Zira bilmelisin ki; ‘’fitne, katl’den beterdir ve fitne ortadan
kalkıncaya, din Allah’ın oluncaya kadar kâfirlerle cihat et.’’ Diyor
Rabbimiz. Günahlarla hemhal olmayacak, günahların; kalbini işgal etmesine
fırsat tanımayacaksın. Kötülerle sırdaş olmayacak, dostluk kurmayacaksın. Kötüleri
ve kötülükleri, adil ve ahlaki kanunlarınla dizginleyeceksin. Mirası hovardaca
harcamayacaksın, bilakis üzerine koyacak ve yarınlara bırakacaksın. Dünden
kalmasaydı ne yapabilirdin? Peki, yarınlara bırakmasan, ne yapabilecekler? Nesl-i atiyi düşünmek; hem insani, hem
İslami hem de milli bir vazifedir üzerine. Neslini; haydutların, canilerin,
vahşilerin inisiyatifine bırakamazsın. Neslini; şeytani zevklerin müptelası
kılıp, ilmin aydınlığından mahrum edemezsin. Edersen alçaksın ve alçalırsın!
Mirası, şeytani zevklerin müptelası olmuş, ruhsuz ve çürümüş nesiller değil; dimağı
ilimle aydınlanmış, bileği demir gibi, yüreği çelik gibi nesiller
koruyabilirler ancak. Ve gelecek, yetişen yeni nesillerin olacaktır. Nesillere
kim sahip çıkarsa, onların olacaktır. Nesline sahip çıkmayanın, neslini
korumayanın geleceği yoktur.
Ecdadınızın izini takipten utanmayın. Bu
yüzden sizlere söylenecek galiz küfürlere ve yapılacak müptezel hareketlere
aldırış etmeyin. Ecdadınızın, dininizin, dilinizin ve tarihinizin düşmanlarını
dostlar edinmeyin. Onlardan; ne size, ne vatana ve ne de millete bir hayır
gelmez ve gelmeyecektir de. Kimliğinizi ve dininizi iyi taşıyın. Kimliğinizin
ve dininizin gereklerini yerine getirmezseniz, yerinizi başkaları alacaktır
unutmayın. Sen kötü olursan, sen bozuk olursan, kimseden şikâyete hakkın olmaz.
Türk isen, Türklüğünü iyi taşıyacaksın. Müslüman
isen, Müslümanlığını iyi taşıyacaksın. Zira laf yapmak değil, örnek olmak
önemlidir. Hem Türk’üm-Müslüman’ım der durursan hem de şerefsizlik yaparsan,
kimliğinin ve dininin yozlaşmasından, yok olmasından, unutulmasından şikâyetçi
olamazsın. Çünkü görevini yapmayan,
hazinlerini kaybeder. Atalarınız yan gelip yatarak, bol keseden nutuklar
atarak, şeytani zevklerin peşinden koşarak ve kazandıklarıyla sarhoş olarak bırakmadı
bu mirası size. Ter, yaş ve kan akıtarak, iş yaparak, kazandıklarını koruyarak
ve kazandıklarının üzerine koyarak bıraktılar. Eğer elindekilerin üstüne
koymadan sürekli harcarsan, gün gelir bakınır kalırsın. Sefil ve perişan
olursun. Evladına da derin bir utanç bırakırsın. Hani istiklâl şairi Mehmet Akif Ersoy diyor ya; ‘’Kendin yansan da, evladını yakma!’’ Evet,
yaşatmak için yan ama yakmak için yaşama. Dün, senin yaşaman için yananlar,
kılıçlarla doğrananlar vardı. Peki, sen bugün, yarınlar için ne yapıyorsun? Kazandıklarınla
coşarak, şeytani zevklerin peşinden koşarak, iş eylemeyip bol nutuk atarak ve
kardeşlerinle boğuşarak ömür çürütüyorsun. Oysa dünlerin bilincinde olmalı,
bugünü bilinçle yaşamalı ve yarınlara bilinç yüklü eserler bırakmalısın. Ve beyni,
bileği ve yüreği güçlü nesiller yetiştirmelisin. Çalışmayı ibadet bilen
nesiller yetiştirmelisin. Bedeninden çok kalbine ve beynine önem veren nesiller
yetiştirmelisin. Kötülükle boğuşan değil, iyilikle sevişen nesiller
yetiştirmelisin.
Her önüne gelenin ardına takılmayacaksın. Kimliğini
ve dinini, kendine maske yapanları iyi tanıyacaksın. Bu yüzden de tarihini ve
kitabını iyi okuyacaksın. Zira en büyük
zarar, kâfirlerden değil, münafıklardan gelir, gelmiştir ve gelmektedir. Bizi
mahveden, bizi çürüten, bizim tarihten çekilmemize neden olan kâfirler değil,
münafıklardır ve bir de sürekli nutuk atıp, iş; iş yapmaya gelince yan
çizenlerdir. Havlayan köpek ısırmaz ya da seni tedbire sevk eder ama uslu duran
köpek ısıracak an bekler ve sana kendini yanlış tanıtır. Bu yüzden azami
müteyakkız olmalısın. Derin uykulara dalmamalısın. Hoş ama içi boş sözlere
kanmamalısın. Allah’tan, Peygamberden ve
Kitaptan gayrısına mutlak olarak inanmamalısın. Şeytani zevklerin, hoş ama
boş sözlerin, riyakâr yüzlerin, sürmeli gözlerin müptelası olanlar; ebedi
köleler olmaya, koyun gibi güdülmeye mahkûmdurlar. Düşmanların tuzaklarına
karşı uyanık olmalısın. Düşman seni, daima ruh cephesinden vurmaya
çalışacaktır. Çünkü kökleri tahrip
edilen bir ağaç asla uzun ömürlü ve kuvvetli olamaz. Maneviyatı sarsılan
insanda ayakta kalamaz. Osmanlı Türk Devletimizin, niçin uzun ömürlü ve her
daim kudretli olduğunu, düşmanları titrettiğini düşündün mü hiç? Bu milletin
evladı isen şayet, düşünmüşsündür, düşünmeliydin ve düşünmelisin. Hiç
düşünmemişsen, boşuna yaşamışsın demektir ve en büyük sahtekârsındır. Ve din,
devlet, vatan, millet kavgası verdiğini sanman ve iddia etmen, haysiyetsizlik
etmektir. Hangi yeni vardır ki, eskinin
yenilenmiş hali olmasın?