Tarihini doğru okuyacaksın. Dinini doğru
anlayacaksın. Dilini iyi kullanacaksın. Yolunu iyi bileceksin. Dostunu ve
düşmanını iyi tefrik edeceksin. Asla din, tarih, ecdat düşmanlarının saflarında
yer alamazsın. Düşmanla işbirliği yapanları saflarına katamazsın. ‘’Küfrün tek millet olduğu’’ ve ‘’ancak müminlerin kardeş oldukları’’ gerçeğini,
beynine ve ruhuna kazıyacaksın. Küfrün tek millet olduğunu bilmezsen, küfür
ehlinin birinden kaçarken, diğerinin tuzağına düşersin. Müminlerin kardeş
olduklarını bilmezsen, kardeşini terk eder, düşmanı kardeş görürsün.
Kardeşlerinin yanlışları, seni, kâfirlerin-müşriklerin-münafıkların
saflarına itmeyecek. Kardeşim yanlış diye, kafirin saflarına sürüklenmen seni
haklı çıkarmaz. Ancak senin alıklığını gösterir. Kardeşin yanlışsa, yanlışını
düzeltmeye çalışacaksın. Yani şimdi kardeşinin hatası var diye, kardeşini
bırakıpta, hem kendine hem de kardeşine düşman olanların yanlarında yer almak
ahlaka sığar mı ve akıllılık mı? Bir kardeşin yanlışsa, elbet doğru olan
kardeşinde vardır. Yanlış olanı uyar, doğru olanla birlikte ol. Bu çok mu zor? Zor
değil ama işimize gelmiyor. Düşmanın yanında yer almak kolay geliyor. Milletini
mutlak doğrularla aydınlatacaksın, kardeşlerinin yanlış yaptıklarını en makul
şekilde ifade edeceksin. Bilakis, tefrikayı körüklemeyeceksin, yolunu ve safını
değiştirmeyeceksin. Zira kardeşinden sana bir zarar gelmez ama düşmanlarından
ummadık zararların gelmesi kesindir. Seni çağdaşlaşmaya ve buradan da
soysuzlaşmaya zorlayanlar kardeşlerin değil, sana ve kardeşlerine düşman olan
mutlak yobazlardır. Tağutların köleleridir.
Ve tağutlarla köleleri, seni, aydınlıktan karanlığa sürüklerler. Bakınız Bakara Suresi 257. Ayette Rabbimiz ne
buyuruyorlar; ‘’Allah, inananların
dostudur. Onları kopkoyu karanlıktan aydınlığa çıkarır. Küfredenlerin dostları
ise Tağut'tur. Onları aydınlıktan derin karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar
ateş yaranıdır. Onlar orada temelli kalacaklardır.’’ Peki, şimdi bu mutlak
ve saf hakikati okuyup, dinledikten ve anladıktan sonra kardeşini bırakıp
tağutların yollarında gidecek misin ey Türk Milletinin necip evladı?
Tağutların ve çağdaş kölelerinin,
kardeşliğimizi hançerlemek ve bozmak için, aramıza soktuğu tefrika hastalığını
körüklemeyeceğiz, etkisini kırmaya ve yok etmeye çalışacağız. Bilakis,
kaybedeceğiz, tükeneceğiz, gücümüz gidecek ve köleleşeceğiz. Zira kardeşliği
bozmak tefrikayı, tefrika da parçalanmayı, parçalanmakta düşmanlara yem olmayı
intaç edecektir. Bakınız Enfal Suresi
46. Ayette Allah’ımız ne buyuruyorlar; ‘’Ve
Allah’a, O’nun Elçisine duyarlılık ve bağlılık gösterin; ve sakın birbirinizle
çekişmeye girmeyin, yoksa yılgınlığa düşersiniz; cesaretiniz sönüverir,
devletinizi kaybedersiniz. Ve zor durumlarda sabır gösterin: çünkü Allah,
gerçekten, zorluğa göğüs gerenlerle beraberdir.’’ Bizler, bu ayeti,
gerçekten idrak etmiş olsaydık, içinde bulunduğumuz durumda olur muyduk Allah aşkına?
Yani bugün niçin zayıfız, devletimiz niçin güçsüz, milletimiz niçin perişan hiç
düşünüyor muyuz? Düşmanlar, sizlerin birlik ve beraberliğinizden her zaman
ürkmüşlerdir, korkmuşlardır. Bu yüzden, mütemadiyen, aranıza tefrika mikrobunu
sızdırmaya çalışmışlardır. Ve her ayrılık noktasından sizlere yaklaşmaya,
ayrılıkları daha da derinleştirmeye gayret etmişlerdir. Kendileri güç birliği
ederlerken, sizlerin güçlerini yok etmek için mücadele etmişlerdir. Öyleyse
uyanık olacaksınız. Uyuyupta, başınıza bir şey gelirse, birbirinizi itham
etmeyeceksiniz. Hem parçalanmayı körükle hem de kardeşini itham et, bu
ahlaksızlıktır. Zira biriniz değil, hepiniz suçlusunuz böyle bir durumda. Alıklığın,
ahmaklığın alemi yok. Ne diyordu İstiklâl
şairimiz Mehmet Akif Ersoy; ‘’girmeden tefrika bir millete, düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.’’ Amma maalesef bugün durum
hiçte böyle değildir, en ufak bir laftan bile korkar, siner hale geldik.
Düşmanların kuru laflarına uyar olduk. Yazık bize!
Dün fitneye fırsat vermiyordu ecdadımız.
Fitneye sebep olanları en güzel şekilde tecziye ediyorlardı. Ama şimdi ülkemiz
adeta devasa bir fitne kazanına dönmüş durumdadır. İpini koparan it, milletin
arasına fesat tohumları ekmeye çalışıyor. Milleti birbirine düşürmeye gayret
ediyor. Her türlü sinsiliği yapmaktan imtina etmiyor. Bizlerde öylece
bakınıyoruz. Dün, haksız yere isyan edenlere hadlerini bildiriyordu ecdadımız.
Ama şimdi isyan eden edene, siyonizmin köpekliğine soyunmuş alçaklar, devlete
ve millete meydan okumaya cüret ediyorlar. Bu milleti temsil eden bir bakana en
ağır hakareti yapmaktan gocunmuyor siyonistin tohumları, kimin çocuğu olduğu
bilinmeyen şerefsizler. Bu milletin ordusuna küfreden soysuzlar, gerçek
hayvanları görmüyorlar. Oysa aynaya bakmaları kifayet edecektir, gerçek hayvanı
görmek için. Bu da bizlerin tefrika bataklığına saplanıp kalmamız ve kim
olduğumuzu unutmamızdan dolayıdır. Birbirimizi yememizden dolayıdır. Gerçek ataların izini bırakıp sahte
kişilerin izini takip etmekten dolayıdır. Allah’ın ipini bırakıp, kulların
ipine sarılmamızdan dolayıdır. Sen gerçek atalarını bilmez ve onların kutlu
izini takip etmezde, gider, sana; senin ataların bunlardır diyenlerin sözüne
kanarsan, elbette yanarsın. Başımıza gelenler, sürekli yanlışların içinde
bocalamamızdandır. Gençliğimiz ruh cephesinden dehşetli saldırılar altındadır.
Aile yapımız sürekli olarak, melun programlarla dinamitlenmektedir. Ecdadımıza
alenen küfürler yaygın hale gelmiştir. Hatta dinimize bile küfredecek kadar
küstahlaşılmıştır. Ülkemizin ve milletimizin bütünlüğüne, birliğine kasteden
itler, kendi topraklarımızda, üstelikte kendi devletimize karşı sorumluluk
taşıyan kurumların bünyesinde alenen bölücülük tohumları ekmeye
yeltenebilmektedirler. Güya özgürlük adı altında mevcudiyetimiz ve
mevcudiyetimizin garantisi olan temellerimiz sarsılmaya ve yıkılmaya
çalışılmaktadır. Ve hiçbir millet, hiçbir devlet normal şartlar altında buna
müsaade etmez, edemez. Bu alçaklığa meyledenlere gereken cezayı vermekten
imtina etmez. Ederse kendisi en büyük cezaya
müstahak olur ve bu cezanın icrasından hiçbir kuvvet onu kurtaramaz. Zira bu
ceza, İlahi bir ceza olacaktır.