Evet dostlarım! Her namuslu direniş,
özgürlük düşmanlığı olarak lanse edilmekte ve millet yanıltılmaktadır. Böylece de
icra edilen ahlaksızlıklara, akıtılan zehirlere milletin tepkisiz kalması
sağlanmaktadır. Tepki gösteren adeta yaylım ateşine tutulmaktadır. Kimliğimiz ve
dinimiz kullanılarak, yine kimliğimiz ve dinimiz tahrip edilmeye
çalışılmaktadır. Misal; en son Sayın
Başbakan’ın gündem yaptığı ‘’kürtaj’’
olayı, bazılarını germiş durumdadır. Türk evlatlarının ‘’gayr-i meşru ilişkiler’’ yaşaması için yaptıkları çalışmaların
baltalanacağını düşünen müptezeller, Sayın Başbakan’a saydırmaktadır. Oysa yapılan
çok doğrudur. Zira ‘’kürtaj’’
namussuzluktur, cinayettir, alçaklıktır. Ne yani, kürtajın, doğmuş bir çocuğu
katletmekten farkı nedir Allah aşkına? tabi sağlık meselesi durumunda yapacak
bir şey yoksa o ayrıdır. Aynı şekilde, ‘’eşcinsellik’’
lanetini yaymaya çalışanlar hatta bu laneti Anayasa’ya koydurmaya gayret
edenler var. Oysa bu hastalık bir kavmin helakine sebep olan bir hastalıktır. Tedavi
edilmesi gereken bir hastalıktır diyeceklerine, bir özgürlük hakkı olarak
görmektedirler. Ne büyük ihanettir bu. Bakınız Tolstoy ne diyor; ‘’ahlak
kurallarını çiğnemeyin, öcünü çabuk alır.’’ Ve ne hazindir ki, bugün içinde
bulunduğumuz durumun temelde ki en gerçek sebebi, ahlaksızlıktır. Türk Milletinin,
İslam olmasının öncesinde bile ‘’eşcinsellik’’
hastalığını, dünyanın sonunun geldiğini gösteren bir alâmet olarak
gördükleri, kaos ve kıyamet dönemlerinin belirtisi saydıkları bilinmektedir. Ve
bu hastalığı yaygınlaştırmaya çalışanlara en ağır cezaları verdikleri
söylenmektedir. Ama ne gariptir ki, İslam olduktan sonra Türk Milletinin
evlatlarına bu tür hastalıklar normalmiş gibi gösterilmeye ve bir özgürlükmüş
gibi algılatılmaya çalışılmaktadır. Türk çocuğu olduğunu söyleyenlerde, buna
saygı duyabilmektedirler. Ne büyük gaflettir bu Allah’ım! Hz. Musa
peygamberimizin yalvarışını bizde tekrarlayalım; “İçimizdeki beyinsizlerin
işledikleri yüzünden bizi helâk eder misin Allah’ım?” Gerçekten
de ne de çok beyinsiz sürüsü var topraklarımız üzerinde.
Gençlik, kitabına uzak durduğu ve bu
yüzden de hakikatlere yabancı kaldığı için doğru akıl etmeyi becerememektedir
ve doğru olanı fark edememektedir. Sanatçı kisvesi altında ki şaklabanlara
özenmektedir, onların yaşamlarını örnek almaktadır. Gazeteci kılıklı
şerefsizlerin kuru laflarına kanmaktadırlar. Onların Müslüman ve Türk olduklarını sanmaktadırlar. Oysa maskelerini
sıyırıp alsanız, altından kimbilir neler çıkacaktır. Onların çoğu gerçek beyinsizler sürüsüdürler. Bugün güya Türk
Milletini savunuyor görünen niceleri vardır ki, gerçek Türk ve İslam düşmanlarıdırlar.
Bizlerde bu yanıltmaları düzeltmekle sorumluyuz. Düşman çalışırken, bizler yan
gelip yatamayız. Zevk bataklığına batamayız. Düşman bizleri, ruh cephesinden
vurarak, yozlaştırmaya ve kendimizi inkar ettirmeye çalışmaktadır. Neslimizi bozmaya
gayret etmektedir. Düşünün! Haklı ve namuslu tepkileri, yozlaşmayan ve düşmanın
yolundan gitmeyen bir vatan evladı, şiddetle ve özgürlük düşmanlığı yapmakla
bağdaştırabilir mi? Senin ecdadın,
düşmana karşı daima ruh kuvveti ile galebe çalmıştır ve düşman bunu bilip
durmaktadır. Öyleyse, seni nasıl yıkabilecektir? Ruh cephesinden yıkarak tabi
ki. Önce senin emeğini, içerideki kapitalist itlerine gasp ettirecektir ve
seni madden yoksul düşürecektir. Sonra da seni melun programların müptelası
kılacaktır ve ruhunu tahrip ettirecektir, nihayetinde de seni manen yoksul
düşürecektir. Sonra da sürekli fitne ve fesat yüklü yayınlarla beynini iğdiş ve
iğfal edecektir. Böylece seni, kendi yoluna sokacaktır ve karanlığın,
yobazlığın, soysuzluğun mahkumu kılacaktır. Sen de onun yolunun yolcusu olunca,
tabiî ki din, vatan, devlet, millet tanımayacaksın. Soygunculara, bozgunculara,
fitnecilere, ahlaksızlara karşı gösterilen tepkiyi, faşizm olarak, irtica
olarak, özgürlük düşmanlığı olarak anlayacaksın. Ah be vatan çocuğu, beynini azıcık çalıştırsan ne olur?
Evet dostlarım! Aldanmayacağız,
aldırmayacağız, varlığımıza yönelik tehditleri ve tehlikeleri gerekirse zor
yoluyla bertaraf edeceğiz. Ecdadımız, Devlet-İ
Aliye’yi kolay kurmadı ve kolayca korumadı. O devlet, durduk yerde mi,
yüzyıllarca ayakta kaldı sanıyorsunuz? O zaman aldanıyorsunuz ve alıksınız. Hayır
yani, göz göre göre, benim mevcudiyetime kurşun sıkana nasıl olurda müsaade
edebilirim, müsamaha gösterebilirim? Bu hareket beni, hem ahmak hem alçak
yapmaz mı? Devletin en mukaddes
vazifelerinden biri de; nesli korumaktır. Ve nesil durduk yere korunamaz.
Neslin dimağını ve ruhunu tahrip eden pisliklerin yaygınlaştırılmasına yol
vererek nesil korunmaz. Misal; daha uzak olmayan bir dünde, bir vilayetimizde,
umuma açık alanlarda içki tüketilmesi yasak edilmiştir. Sayın yöneticiden Allah
razı olsun. Bu asla özgürlüğe darbe olarak düşünülemez. Bunu özgürlüğe darbe
olarak düşünen bir Türk evladının varlığını tahayyül etmek bile azaptır. Ki,
böyle düşünen biri de zaten bu milletin evladı olamaz. Bu yasağı koyan her kim
olursa olsun, düşüncesi ne olursa olsun, kimlerin safında olursa olsun, bu
hareket güzel ve yerinde bir harekettir. İşte
bu, nesli korumanın yollarından biridir. Hiçbir devlet, neslinin ayyaş olmasını,
geceleri kaldırım kenarlarında salya akıtmasını ve milletin namusuna küfürler
savurmasını istemez ve buna müsamaha gösteremez. Bu pisliğin tohumlarını
ekenlere yol veremez.