Hep devrime inandım ama asla toplumuma ve devletime ihanet etmeden bir devrim yapmaya. Zira toplumsuz ve devletsiz devrim yapmaya tevessül etmek malayani ile iştigal olur. Buna da devrimcilik oyunu denir. Çünkü devrim, bu iki büyük ve asli unsuru dönüştürmek içindir. Bu iki unsurun tavassutu ile yeryüzü cennetini inşa etme işidir. Bu işte devlet çekici, toplumsa iticidir. Biri diğerisiz olmaz. Devrimde ikisi olmadan olmaz. Şunu bilmeliyiz mutlak ve muhakkak başarı için: eğer tren rayların üzerinde ilerlerse sona ulaşır ve umut taşır ama raydan saparsa ne sona kavuşur ne de bir umut olur, ki faraza ulaştı sayalım ancak karanlık taşır. Tren devrimci teşkilat ise, ray halktır. Halka dayanmayan ve halk değerleri istikametinde ilerlemeyen hiçbir şey huzur, güven, umut, saadet, adalet ve özgürlük getiremez asla. Bilakis zorbalık, zulüm, sömürü, dikta, tecavüz, yağma, zümre tahakkümü getirir, ki bu da kısa zamanda çok ağır bedelleri intaç eder. Hem de sebep olanları da yok edecek şekilde. İşte bu derin yön asla sarf-ı nazar edilmemelidir bu büyük necata kapı açacak büyük durumlarda. Toplumsal resimler düşüncelerimin keskin hüccetidir. BÜTÜN DEĞERLERİ (((AHLAK-ADALET-VATAN))) BÜNYESİNDE İMTİZAÇ ETTİRMİŞ DEVRİMCİ BİR ÖNDERİN VE TEŞKİLATIN ÖNCÜLÜĞÜNDE GERÇEKLEŞTİRİLECEK BİR DEVRİME. Bu toprağın asıl çocuklarının öncülüğünde, bu vatan sathında gerçekleştirilecek bir devrime, milli bir devrime. Sosyal adaleti hâkim kılacak ve toplum hazinesinin soyulmasına son verecek, paylaşımı ve bölüşümü ikame edecek bir devrime. Ekmel ve ulvi ahlakı, ikna ile topluma sunacak bir devrime. Her yerde doğallığı egemen kılacak bir devrime. Kurulacak otağlarda, yağız delikanlıların, rüzgârın çocuğu tayların üzerinde cengine olanak sağlayacak devrime. Keskin kanunları olan demir yumruklu ve kudretli bir devlet doğuracak devrime. Kanunları ayrım yapmadan her ferdine uygulayacak bir devrime. Başında adaletli ve özgürlükçü bir önder bulunan devrime. Tevhit altyapısı üzerinde Tam Bağımsız Türkiye inşa edecek bir devrime. Sınıfçılığa nihayet verecek bir devrime. Yeryüzünün bütün coğrafyalarına özgürce ve kayıtsızca, hiçbir yere müracaata gerek duymadan ulaşılmasını sağlayacak bir devrime. Yine DEVRİMCİYİM, AMA, BİR HAKİKAT, ADALET, SEVGİ, MUHABBET, DOĞALLIK, UMUT, PAYLAŞIM, İNSANLIK VE ÖZGÜRLÜK DEVRİMCİSİ. Ve toplumların devrim yapmadan olgunlaşacağına da inanmıyorum. Bireylerin bu devrimsel sürece eklemlenmeden kâmil birey olacaklarına ve birey olma sürecini ikmal edebileceklerine de inanmıyorum.
Zira devrim hayatın özüdür. İnsanca yaşamın yegâne koşuludur. İnsanlığın gerçek kurtuluşunu sağlayacak yegâne yoldur. Yeryüzünde adaleti, özgürlüğü, birliği ve bütün ulvi erdem ve güzellikleri gerçekleştirmenin ön koşuludur. Renksiz hayat, dünya ve insan boğucudur. Bir nevi zindandır. Bu yüzden renk, koku sahibi olmak, ama en güzel renge ve kokuya sahip olmak çok önemlidir. Şöyle bir bakalım hayatın her hangi bir köşesinde bir yudumluk huzur bulunacak bir şey var mı? Sığ bakarsak evet lakin derinlemesine ve çok ince bakarsak asla. Laf olsun diye yaşıyorsak evet lakin aradığımız bir şeyler varsa ve oraya ulaşmak için ceht içindeysek asla. Benciysek evet lakin bizciysek asla.
Yani dostlarım kaos her zaman kahpe ve şerefsiz kompradorların işine yaramıştır ve yarar. Tıpkı kocaman ve belirsizlik arz eden lafların onların işine yaradığı gibi. Dünyaca ünlü Sosyolog Şehit dr Ali Şeriati demiyor muydu ''dışarıdakiler yani sığ bilinçli, toplumuna yabancı, batılılaşmış aydınımsılar, müphem mevhumlarla yüksek perdeden, içeridekiler yani fıkıhta ve kelamda boğulanlar, müphem mevhumlarla yüksek perdeden konuşuyor, peki halk ne yapsın.'' Ne kadar isabetli. Elbette ki, halk anlamadığı şeye tepki vermezdi ve kişi kendisini anlayan kadar etkili olabilirdi. Halka belirsizlik kokan kocaman laflarla giderseniz malayani ile iştigal etmiş olursunuz. Devrim GÜNLÜK DİL in çocuğudur. Direkt olarak kavranan kavramların meyvesidir. Kocaman lafların değil. Muammalı kavramların değil. Kocaman laflar hazmedilip, buradan DİRİLTEN BİR GÜNLÜK DİL üretilmedikçe TOPLUMSAL SARSILMA VE DEVRİMSEL KIVILCIM meydana getirmek muhaldir. Kaynama derinliğin olduğu yerde olur ama derinlikte günlük dille hâsıl olur.
Birlikte çoğalmanın yegâne yolu yüreklerden yüreklere uzanan bir köprü inşa edecek günlük dil oluşturabilmektir. KUR'AN a bakalım sanki böyle sohbet ediliyormuş havası sezmiyor musunuz? Gayet beliğ bir dil. Muazzam bir şeffaflık. Muhabbet ve nasihat iklimi. Tarifsiz bir sevgi akımı. İşte GÜNLÜK DİL. Anlaşılır, net, keskin, diriltici ve direnişçi. Tam çözümcü ve yaşanılabilir. Yani nasıl birlik olurdu yoksa insanlık? Kardeşlik iklimi nasıl oluşurdu yoksa? GÜNLÜK DİL istikamet belirleyicidir. Muammalı dil saptırıcılık barındırır özünde. Ve sahtekâr felsefecilerin dilidir bu. Halkı saptırmaya yeltenen felsefecilerin dili. Söze sadık olan, fikre sadık olan felsefecilerin değil. ŞERİATİ’NİN, TOPÇU’NUN, MERİÇ’İN vb dili. ((Bu üç muazzez aydın bireyler, bütün düşünce vadilerinden geçmişler, bütün fikir şişelerinden içmişler, bütün bilgi ağaçlarının asude gölgesinden istifade etmişler, bütün düşünce güneşlerinin şavkısından behrelerini almışlardır. İşte bu yüzden izleri keskindir, isimleri lâyemuttur.)) Hayatın anlamını kavramayı kolaylaştıran dil.
Günlük dil toprağın dostu olanların dili. Muammalı dil ateşin dostu olanların dili. Toprağın dostları bu dille Allah’a tabi olurlar. Ateşin dostları o dille şeytana tabi olurlar. Toprağın dostu olanlar bu yüzden merhametli ve mütevazidirler. Ateşin dostu olanlar ise merhametsiz ve kibirlidirler o yüzden. Toprağın dostu olanlar bu dil sayesinde üreticidirler. Ateşin dostu olanlar o dil sayesinde tüketicidirler. Toprağın dostu olanlar bu dille diriltici. Ateşin dostları o dille yok edicidirler. Toprağın dostları bu dille istikametçi. Ateşin dostları o dille saptırıcıdırlar. İşte bu dille toprağın dostları yaşayacak. İşte o dille ateşin dostları yanacaklar.
Günlük dil üretemeyen düşünceler tarih süreci içerisinde iflasa mahkûmdurlar. Ve zafer bu dili üretenin olacaktır. Ve bu dili Kur'an’dan başka hiç bir şey üretememiştir ve üretemeyecektir ve son tahlilde ZAFER İSLAM’IN VE İNANAN’LARIN olacaktır. Bu mutlak hakikattir. İstense de istenmese de. Fakat zafer adaleti ve özgürlüğü getirmelidir, devasa bir kitlesel destekle başarılmış olmalıdır. Kitlesel başkaldırıyı sağlayabilmek devrimsel süreçteki en büyük ve en önemli adımdır ve mutlaka zaferi tevlit eder. Yani bu toprağın çocuklarının asil kanları üzerinden sağlanmamalıdır. Ve hâkimiyette de muhalifler asla ama asla zulüm, baskı, şiddet, sömürü vs aşağılayıcı durumlarla karşılaşmamalıdır. Tıpkı Mekke’nin Fethi anında olduğu gibi. Bu ulvi tavır ve asil muamele, zaferin ebediyetinin sigortası olacaktır. Zira aksi durumlara tarihsel süreç içinde müteaddit defalar şahit olunmuş ve zafer akim kalmıştır. Ayrıca bu devrimin diğer toplumlara da bir umut ışığı olacağından kuşkunuz olmasın. O zaman ruy-i zeminde bir devrim gerçekleşecek ve bütün dünya mustazafları özgürlüğe kucak açacak, yurtları adaletle şenlenecek, çocukları barışla ve kardeşlikle kenetlenecek ve yeryüzü cennet olacaktır ve bu ise büyük insanlığın bütün bireylerini tek tek sonsuz saadete mülaki kılacaktır.
‘’Üzülmeyin, gevşemeyin. Eğer hakkıyla inanıyorsanız, üstün gelecek olanlar mutlaka sizlersiniz.’’ Kur’an