Sevgili dostlar! Artık dirilmeliyiz ve yeni bir medeniyet inşasına doğru ilk adımı atmalıyız. Bunun çarelerini aramalıyız. İstişareler yapmalı, sağlam ve sahih düşüncelere itibar etmeli, kitaba teveccüh göstermeli, okuyana değer vermeliyiz. Şahsi menfaatler peşinde koşmamalı ve bu menfaatlere ulaşmak için hakikati gizlememeli, amme menfaati için koşturmalıyız. Kardeşliğimizi perçinlemeli, adaletten sapmamalı, ahlaki ilkelerden taviz vermemeliyiz. İnsanı detaylı olarak etüt etmeli, anlamalı ve insani çözümler üretmeliyiz. Manevi yüksekliğin, maddi yüksekliği intaç ettiğini idrak etmeli ve manevi sahada insanımızı en güzel şekilde eğitmeliyiz. Ferdin inşasının ailenin inşası olduğunu, ailenin inşasının çevrenin inşası olduğunu, çevrenin inşasının toplumun inşası olduğunu, toplumun inşasının milletin inşası olduğunu, milletin inşasının ümmetin inşası olduğunu, ümmetin inşasının bütün insanlığın inşası olduğunu ve nihayet bütün insanlığın inşasının ise temiz, ahlaklı, adaletli, yüce ve yüksek bir medeniyetin inşası olduğunu asla unutmamalı ve biteviye bu bilinçle yaşamalıyız. Attığımız her adımı bu temelden kontrole tabi tutarak atmalıyız. Yoksa hep bir adım önde gidenlerin takipçileri olmaktan ve onların kirli yollarını takip etmekten asla kurtulamayız. Bu ise, Allah’ın şerefli kıldığı bir varlığa asla yakışmaz.
‘’Onlar Kuran-ı okuyup düşünmezler mi? Yoksa kalplerine vurulmuş kilitler mi var?’’ Muhammed-24
‘’Biz Âdemoğullarını şereflendirdik’’ İsra-70
Sevgili dostlar! Kur’an, direkt olarak insana hitap etmektedir. İnsanı okumaya ve düşünmeye çağırmaktadır. Çünkü okumak, cahilliğin panzehiridir. Okumak, karanlığa tutacağın ışığı yakmaktır. Okumak, kavramlarını öğrenmektir ve yol işaretlerini tanımaktır. Okumak, varlığın temel yasaları ve yasa koyucusu hakkında bilgi sahibi olmaktır. Okumak, bir yerde olgunlaşmaktır. Çünkü bilen insan, cahiliye adetlerini bırakacak, kabalığını tefsiye edecek ve nice basit ve yoz hareketlerine nihayet verecektir. Bu yüzdendir ki, Kur’an’ın ilk emri de; ‘’oku’’ kelimesi olmuştur. Nasıl madden güneşin doğuşu insanları uykularından uyandırıyorsa, kitabın okunması ve okunanların üzerinde düşünülmesi de insanları manevi uykularından uyandıracaktır. Uyuyan insan durgundur, hareketsizdir ve işlevsizdir. İnsan, ancak uyandığı zaman harekete geçer. Maddi uyku, bir nevi dinlenmedir ve iyidir ama manevi uyku çok tehlikelidir ve öldürücüdür. Milletimizi ve ümmeti; öldüren ve köleleştiren de manevi uykudur. Zira insanları, maddi hamlelere sevk eden şey; manevi diriliştir, uyanıklıktır ve güçtür. Bir şeyi başarmanın tetikleyicisi içeriden gelmezse şayet, o şeyin üstüne gidilmesi ve başarılması çok zordur. Sürekli düşmanı suçlamak ve düşmanların planlarından dem vurmak ahmaklıktır. Yapılacak iş; kendi oyununu kurmaktır. Kendi planını yapmaktır. Kendi medeniyetini inşa hamlesi yönünde ilk adımını atmaktır. Türk dünyası ve İslam Milletleri, sürekli olarak, güçlerini düşmanın yaptıklarını izah etmeye hasretmişlerdir ama kendilerinin yapması gerekenleri ise teğet geçmişlerdir. Bu ise, dünya milletleri ilerlerlerken, bizlerin çocukluk evresinde kalmamızı tevlit etmiştir. Artık çocukluktan çıkma zamanı gelmiştir de, geçmiştir bile.
ULUDERE
OLAYI
‘’Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez’’ diye bir atasözümüz vardır. ‘’Büyük hedefler içinde küçük insanlar feda edilebilir’’ elbette, bu bakış açısıyla. 12 Eylül’ü anımsayalım ve başka olayları. Uludere olayının özü budur. Büyük hedefler ve büyük rantlar uğruna feda edilen küçük (!) insanların yaşadığı elim bir olaydır bu. Kürt kardeşlerimiz, kendileri üzerinden yapılan kirli hesapların kurbanıdırlar ve bunu görmelidirler. Ne bağlı oldukları gövdeye ne de devletlerine karşı tavır geliştirmemelidirler. Bilakis tuzağa düşmüş olurlar. Bu olaydan, bu olayı sürekli gündemde tutanların da haberi vardır. Şayet haberleri yoksa namerdim. Ama şerefsizler öyle rol kesiyorlar ki, sanki mutlak olarak bihaberlermiş gibi poz veriyorlar. Bu olaydan, BDP denilen PKK dilinin, siyonizmin köpekleri olan tasmalı yazar bozuntularının haberleri yoksa insan değilim. Tabi necip ordumuz bünyesinde ki, siyonizme çalışan şahıslarında eli elbet vardır. Bu oyunu hep birlikte bozmalıyız. Birbirimize vurarak ve buradan rant umarak bu oyun bozulmaz. Uludere faciası, Türk Milletine ve Türk Devletine kurulmuş bir lanet tuzaktır. Bu tuzağı kuranlarda, Türk ve Türkiye düşmanlarıdırlar. İçlerinde askerinden yazarına, bürokratından vekiline kadar herkes vardır. Buradan, kadim kardeşliğe derin bir darbe vurulmak istenmiştir ve büyük oranda başarılmıştır. Ve bu olay sürekli gündem de tutularakta, daha büyük hedefler kotarılmak istenmektedir. Aslında olay çok basit bir olaydır. Ama bilinçli olarak çetrefilli hale getirilmek istenmektedir. Olayın doğru tahlili de yaptırılmamaktadır kasıtlı olarak. Oysa Sayın Başbakan’ın söylediği bir gerçek vardır; mayınlara niçin hep askerler basmaktadır ama kaçakçılık yapanlar basmamaktadır. Aynı şekilde kaçakçılık olayının nelere mal olduğu ve kimlere yaradığı da tetkik edilecek bir diğer husustur. Bunu söylemekle olayı tasvip etmiş olmuyoruz. Ölümleri onaylamış olmuyoruz. Böyle bir sonuç çıkaran, kahpe evladıdır. İstiyoruz ki, çok ciddi tahlillerle olayı tetkik edelim ve etraflıca düşünelim. Zira ülke bizim, devlet bizim, millet bizim, yarınlar bizimdir ve biz kardeşizdir. Siyonizmin ve köpeklerinin tuzaklarına düşmemek lazımdır. Bu olaydan BDP ve PKK gibi kirli, kanlı ve alçak örgütlerin de haberi yoksa namerdim. En azından, bu yapılara hükmeden baronların muhakkak haberleri vardır. Çünkü, bunlar için rant ve büyük gayeler önemlidir, insan hayatı ise harcanması gerektiği zaman harcanabilecek bozuk para gibidir.
Aynı şekilde, Cemallerin, Çandarların, Altanların, Bayramoğlu gibilerin ve benzerlerinin de haberleri muhakkak vardır. Muhafazakâr kesimden ötenler de, bu Siyonist uşaklarının köpekliğini yapmaktadırlar. Yani uşak olanların uşaklığını yapmaktadırlar. Ne büyük düşüklük ve karaktersizlik, haysiyetsizlik ve sefilliktir bu. Zaten olay olmadan önce, bunlara, olaydan sonra almaları gereken tavır, yazılı şekilde ellerine tutuşturulmuştur. Ama bizler politik hesaplarla olaya yaklaştığımız için, vur abalıya yapıyoruz. Ama kaybedenin kim olduğunu idrak edecek kafaya sahip değiliz. Ahmakça olaya yaklaşıyoruz. Kürt kardeşlerimizi kinlendiriyoruz, gelecek hesaplar adına. Oysa hesap bizim hesabımız değildir. Siyonizmin ve köpeklerinin hesabıdır. Oysa namuslu olmak zorundayız. Doğru tahlil yapmak zorundayız ve gerçekleri ortaya koymak zorundayız. Kürt kardeşlerimiz de, olayı iyi anlamalıdırlar, doğru tetkik etmelidirler. Her ötene kanmamalıdırlar. Özellikle saydığımız isimlerden şeytandan kaçar gibi kaçmalıdırlar. Gerçek bundan başkası değildir. Olayı uzatmaya lüzum yoktur. Olay basittir; büyük rantlar ve derin gayeler uğruna kardeşlerimiz feda edilmiştir ve feda edenler asla Türk Milletinin evlatları değildir, Türk Devleti değildir. Bu bilinmelidir, görülmelidir. Türk Milleti ve Türk Devleti, olayın yegâne hedefidir. Kardeşliğimiz, büyük ve kuşatıcı değerlerimiz, bu olaya feda edilmemelidir. Bilakis, birlik ve beraberliğimiz, daha da sıklaştırılmalıdır. Dinsiz, imansız tiplerin yanında, insanların bir tavuk kadar bile değeri yoktur, vallahi yoktur. BDP, PKK ve saydığımız malum şahısların yanında, ne tek bir Türk’ün ne de tek bir Kürt’ün zerre değeri yoktur. Bütün Kürtler katledilse, BDP’nin de, PKK’nın da, güya Kürtler için söz ettiği sanılan Siyonistin tasmasını taşıyan köpeklerin de kılı kıpırdamaz ve yüreklerin de ince bir sızı bile hâsıl olmaz. Onlar, boyunlarına tasmayı takarlar ve çıkarlarına bakarlar. Türk Milletine faydası olacak olan taraf Kürt kardeşleridir. Kürtlere faydası olacak olan Türk kardeşleridir. Bundan gayrısı yalandır, hikâyedir, sahtekârlıktır. Kadim kardeşliğimizi bozmamalıyız, bozanlara fırsat vermemeliyiz.
Nasıl 12 Eylül Siyonizm ve Kemalizm ortak yapımı ise, Uludere de Siyonizm, Liberalizm, Kemalizm, Komünizm ortak yapımıdır. Yani, Türk ve Türkiye düşmanlarının alçakça bir tuzağıdır.