Sevgili dostlarım, ferasetli ve basiretli okurlar! Bu söylediklerimi zat-ı âlilerinizden şöyle asude bir mekânda, derin TEFEKKÜRE dalarak, dingin ve sakin bir beyinle, temiz bir yürekle tahlil etmenizi istirham ederim. Tefekkür yalnızlıkta tebeyyün eder. Bilginin her yerde edinilecek bir şey olmasına karşın. Kalabalık tefekkürün zindanıdır. Ama bilginin kaynağı olabilir. Binaenaleyh insan yalnızken hakikate daha yakın olur. Tekâmül yalnızlığın ürünüdür daha çok. Ama kalabalıklarda insan yozlaşır, tefekkürden uzaklaşır. Düşüncenin mezarıdır kalabalıklar. Yalnızlık yurdu düşüncenin dirildiği yerdir. Hakikat kalabalıklarda değil, yalnızlığın ve sessizliğin kalbinde saklıdır. Gürültü, beynin sağlığını ve istikrarını bozar. Kalabalıklarda ve gürültülü ortamlarda düşüncenin dengesi bozulur ve fikr-i istihsal muhal olur. Binaenaleyh, düşünceyi yalnızlığın koynunda, sessizliğin kalbinde arayınız. Bilakis hayatın ve varlığın sırrına vakıf olamazsınız. Ayrıca, çokluk; derinlik, mana ve kıymetten yoksundur. Varlığın, hayatın ve kâinatın sırrına mı ermek istiyorsunuz? Kalabalıklardan biraz uzaklaşın, yalnızlığın koynuna girin ve deruni âleminize uzun bir yolculuğa çıkın.
George Pulitzer’in ‘’Felsefe’nin Temel İlkeleri’’ isimli kitabındaki şu sözü burada nakletmek isabetli olacaktır eminim. ‘’Bilim adamları laboratuara girince Tanrı’ya inanıyorlar, çıktıklarında ise inkâr ediyorlar.’’ Çünkü sokak derin düşünceleri boğuyor, düşüncenin mezarı oluyor. Sokak menfaat tarlasıdır. Orada gerçekleri sarih olarak ifade ederek ürün toplayamazsınız. Yalanlarla mebzul miktarda ürün toplayabileceğiniz bir tarladır orası. Niye politikacılar sokağın nabzını tutar ve çok severler bu tarlayı? Çünkü devasa ürünlerin toplanmasına açılan kapıdır orası. Ve yalanlar savrulur orada. Yürekler kavrulur aynı şekilde orada. Sokrates’in şu sözleri manidardır: dostuna der ki; ‘’politikaya girseydim ve saf gerçekleri söyleseydim yaşayabileceğimi mi sanıyordun?’’ Evet, şimdi politikacıların tıynetlerinin şifresi de deşifre olmuş oluyor biraz. Politikacılar en büyük kumarbazdırlar. Eflatun’un deyimiyle birazda ‘’fahişe.’’ Müstesnalar kaideyi bozmaz. İşte böyle sevgili dostlar. Kalabalık insanı aptallaştırıyor. Absürtlüğün ve anlamsızlığın esiri kılıyor. Ve zevzekleştiriyor. Hakikat kalabalıklarda aranmaz, aransa da bulunmaz asla.
Tevhit-adalet-özgürlük-kitap-devrim-ahlak-emek-vatan-bağımsızlık.
Artık aldanmayalım aldatıcılara inşallah.
Kur’an gözlüğü ile saf gerçeği görelim inşallah.
Peygamber yolunun takipçisi olalım inşallah.
Allah Ahlakı ile ahlaklanalım inşallah.
Bilgiyle değil, güçle hâkimiyet düşleyenler tükeneceklerdir inşallah.
Sevgili ülkemiz Türkiye’miz bir gün mutlaka özgür olacaktır inşallah.
Toplum her şeyin sahibi olacaktır inşallah.
Zer-zor-tezvir şebekesi çökertilecektir inşallah.
Tam Bağımsız Türkiye inşa edilecektir inşallah.
‘’Allah’a çağırandan ve ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?’’ Kur’an
DEVRİM GÜNEŞİ
Ey bu dünyanın insanları
Kulak verin gerçeğin çağrısına
Yüce devrim güneşi doğacak
Ezilen halkları aydınlığa boğacak
Özlemle beklenen o gün gelecek
Sermaye ebediyen devrilecek
Ruy-i zeminin mukaddes topraklarında
Barış gülleri derilecek
Bileklerimize vurulan prangalar
Boynumuzu kuşatan zincirler kırılacak
Karşımıza kurulan barikatlar
Emekçinin sarsılmaz direnişiyle yarılacak
Ambarlar emeğin üretimiyle dolacak
Mustazaflar zengin ve özgür olacak
Karanlık bir ömür devrimle sonlanacak
Bunu gören halkalar direnişle canlanacak
Zihinlerimiz işgalden kurtulacak
Tefrikalar son bulup kardeşlik canlanacak
Mustazaflar kopmaz bağlarla bağlanacak
Onulmaz yaralar devrim ateşiyle dağlanacak
Milletimiz müreffeh, devletimiz kudretli olacak
Zenginlikler eşit olarak paylanacak
Olanaklar herkese sonsuz sağlanacak
Bunu gören şerefsiz komprador burjuvazi kahrolacak
O günü göremeyebiliriz belki biz
Yine de bu yolda onurluca dövüşmeliyiz hepimiz
Çünkü bize yaşamı bağışlayacak
Bu yolda direnişi taçlandıran mukaddes kinimiz
Ali Şeraiti, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Erol Güngör, Seyyid Kutup, Mevdudi, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Jean Jaures, Regor Graudy, Mustafa İslamoğlu, Rene Guenon, Martin Heidegger, İsmet Özel, Albert Camus, Oktay Sinanoğlu, Jean Paul Sartre, Mehmet Akif Ersoy, Harun Yahya, Neiztzche, Ahmet Özcan, İhsan Eliaçık, İlhami Güler, Fikret Başkaya, Peyami Safa, Hayri Kırbaşoğlu, Galip Erdem, Dündar Taşer, Edward Said, Aliya İzzet Bogoviç, Osman Yüksel Serdengeçti, Halil Cibran vs okunabilir.
((İnşaallah bir gün siyaset kulvarın da politika atına binersem ve halkım ve insanlık adına uzun maratona start verme imkânım olursa halkımın (her fraksiyondan kardeşlerimin) ve insanlığın çektiği acıların ve aldanışların intikamını almazsam namerdim. En azından bu uğurda en onurlu mücadeleyi verip halkımın sözcülüğünü yapacağım. Bu ulvi arzum belki bir ütopya, ama varoluşun tahakkuku birazda ütopyalara merbut değil midir? Ne diyordu Lenin: ‘’SEN POLİTİKAYA KARIŞMASAN BİLE, POLİTİKA ENİNDE SONUNDA SANA BULAŞIR.’’ Bendenizde projelerimi, düşüncelerimi, necip milletimin ve muazzez ümmetin uyanması, saadete kavuşması, mukaddes vatanımın terakkisi ve devletimin istiklalinin tahkimi için istimal etmeyi ve bunu siyaset kulvarında gerçekleştirmeyi düşünürüm kuşkusuz ve bu benim vatandaş olarak en doğal hakkımdır. Eğitim meselelerinde de halkım için en güzel projelerimle çalışmayı bütün yüreğimle düşünürüm. Verilecek bir konu hakkında tezimi hazırlayıp ülkemin üniversitelerinde bu toprağın çocuklarına bir ömür feda edebilirim. Zira LES denilen absürtlüğe, sığlığa, ahmaklığa sonuna kadar karşıyım. Çünkü bu yoldan gelenlerin güzel ülkeyi ne hale getirdiklerini, üniversiteleri bilim kenti yapacaklarına terör yuvası yaptıkların gördük. Beyinlerin içiyle değil dışıyla ilgilendiklerini, öze değil kalıba baktıklarını gördük. Araştırma yetilerinin olmadığını ve klişelerle iştigal ettiklerini müşahede ettik. Bu konuda ülkemizin yetiştirdiği nadide insanlardan biri olan Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu beyin de aynı düşüncede olduğunu bizatihi zat-ı âlilerinden dinledim, bu talebimi açtığımda ki kendisi de müteaddit defalar dile getirmişler. Bir misal vereyim: sürtünme kuvvetini sıfıra indirerek dünyada yüz bilim adamı arasına girmiş bir bilim adamı sırf milli ve manevi değerlere sahip olduğu için YOK olasıca YÖK tarafından denkliği verilmedi biliyor musunuz? Basında da yer aldı bu sefil beyinlilik ürünü olay))