Sevgili dostlar! Bizi mahveden ve yoldan çıkaran şey; düşünsel sapmadır diye de söylemiştik. Zira zihin çok önemlidir. Zihninizi şekillendiren ne ise, hayatınızın istikametini tayin eden de odur. Zihinlerimiz işgal edilmiş durumdadır. Yabancı kültürlerin çürük kavramları tarafından istilaya uğramıştır. Bu yüzden de, her şeyi kendimizce değil, başkaları gibi algılıyor ve anlıyoruz. Zira zihinlerimiz de bir tutarsızlık vardır. Sorunu algılamamızda ve anlamamızda sıkıntı vardır. Sömürgeciler karşısında komplekse mahkûm olmuş bir hal içerisindeyiz. Her şey gelip insana dayandığı için, önce insanı yeniden inşa etmeliyiz. Zira medeniyetlerin de, siyasetin de, kültürün de, sömürünün de öznesi insandır. Bu yüzden derin bir tahlile ihtiyacımız vardır. Tahlil ve tespit sonrasında ise, ciddi olarak tedaviye yönelmeliyiz. Bir Müslüman’ın beyni ve ruhu, bütün Müslümanları kuşatmalıdır ve bütün ümmet için çareler aramalıdır. İnsanlarda, mutlak ferdi yaşam yoktur. Benzerleri için fedakârlıkta bulunma yetisi vardır. Çünkü insanlar topluluk halinde yaşarlar ve birbirleriyle bağlantılıdırlar. Ümmetin ve insanlığın kaderini ve geleceğini belirleyecek büyük kavgamızda, kendi görüş ve düşüncelerimizle ortada olmalıyız. Başkalarının düşünceleriyle hareket ederek, kendi sorunlarımıza çareler bulamayız. Zira başkasının ilacıyla, kendi hastalığımızı iyileştirmeye çalışmak ahmaklıktır. Herkesin şifası, kendi genlerindedir. Kendi köklerindedir. Alpaslan gibi bir komutanın varken, gidipte Bismarkı ya da bir başkasını örnek almak alıklığın dik alasıdır ve mutlak mallıktır.
Sevgili dostlar! Tarihin, ideolojilerin, dinimizin ve insanın, objektif ve realist bir şekilde etüt edilmesi şarttır. Zira tarih, ideolojiler, din ve insan realist temellerde, objektif olarak tetkik ve tahlil edilmediği zaman, insan hep yanılgıların kurbanı olur ve yanlış algıların esiri olur. Sürekli hayal âleminde yaşamaktan kurtulamaz. Bu da, insanı, romantizmin tuzağına düşürür ve aşırı duygusallığa sevk eder. İnsan, gerçeği aramaktan ve bulmaktan korkmamalıdır. Çünkü karanlığa ışık tutacak ve bizi aydınlatacak olan, sadece gerçektir. Sophokles’e kulak verelim, bakınız ne diyor; ‘’gerçek, akıldan bile güçlüdür.’’ Hakeza bakınız Halil Cibran üstat ne diyor; ‘’Baskıya baş kaldırmayan kişi kendine karşı adaletsizdir. GERÇEK'i arayıp da onu insanlara açıklayan herkes acı çekmeye mahkûmdur.’’ Evet, gerçek, gerçekten de zor olandır, bilindiği takdirde, bilene, acı çektirendir ama gerçek’ten başkada kurtuluş yolumuz yoktur. Korku, yanlış algılar ve yanlış algılar temelinde şekillenen inançlar, sömürünün en büyük sebebidir. Siyasetçilerin, sermayecilerin, aydınların, âlimlerin, eğitimcilerin samimi şekilde kendilerini ortaya koymaları ve gerçeğe boyun eğmeleri gerekmektedir. Özellikle siyasetçilere büyük iş düşmektedir. Zira bir millete, en üst düzeyde yön veren ve milletlerin kaderine etkide bulunan taraflar; aydınlar, âlimler, eğitimciler ve siyasetçilerdir. Bu yüzden bu kesimler içerisinden bahusus devlet adamlarının ortaya çıkıp; kuşatıcı ve yansız olarak toplumun kaderine etkide bulunabilecek konumda olanlara yön göstermesi gerekir. Bir devlet adamının; doğal, halktan biri gibi olan ve yüreğini ortaya koyan bir devlet adamının; aydınlara hitap ederek; bugün mesuliyetin ve sorumluluğun ağır yükünü senin omuzlarına yüklüyoruz diyebilmesi icap etmektedir. Aynı şekilde sanayici kesimindekilere; fabrikalar ithal edebiliriz ama insan ithal edemeyiz diyebilmesi gerekir. Böyle bir devlet adamıdır ki; ancak, milletin ve vatanın geleceğini teminat altına alabilir. Siyasetçiler, kendileri yanlışların, korkuların ve bozuk algıların esiri olurda, buradan yanlışlar temelinde şekillenmiş inançların sahibi olurlarsa, halk ne yapsın ya da ne yapabilir?