DİRİLİŞ VE YENİDEN YAPILANMA...15...

Özgür DENİZ - 23.06.2012

Sevgili dostlar! Nice ülkeler, nice badirelerden sonra kalkmayı ve yürümeyi becermişlerdir. Bunun da sebebi, onların fikirler evresine adım atmış olmalarıdır. Ve olayları fikirler dairesinde değerlendirmeleridir. Almanya’nın 2. Dünya Savaşı sonrasında yaşadığı gibi ağır ekonomik ve siyasal şartlarla ve sorunlarla baş eden şahsiyet, fikirleri esas alan bir şahsiyet olmuştur. Müslümanlar ise, maalesef meselelerini eşya ile sınırlı dairede algılamaktadırlar. Binaenaleyh, değişen şartları kuşatmayı becerememektedirler. Eşya dairesinde ki algıyı somut bir örnekle şöyle izah edelim; farz edelim ki, bir insan bizden iş istedi. Bu isteğe iki şekilde karşılık verebiliriz. Belli bir fabrikada ki personel listesine veya belli bir bilançodaki rakamlara bakarız. Yani o ferdin isteğine karşılık vermek için, eşyadan medet umarız. Muhtemelen o kişiye; kendisine iş veremeyeceğimizi söyleriz. Çünkü onun talebini eşya –fabrika ve bilanço- dairesinde değerlendirmiş ve belli şartlarda işe alınma imkânının olmadığını görmüşüzdür. Bize yöneltilen isteği, eşyaya bağlı değerlendirmelere tabi tutmaksızın doğrudan fikirler dairesinde işleme koyar ve genel ilkeye göre hareket edersekte şöyle düşünürüz; ‘’Bu insan çalışmalıdır.’’ İşte bu, olayı fikirler dairesinden değerlendirmek ve çözmek için irade ortaya koymaktır. Ve gerçek çözüm de budur. İleriye götürecek olan düşünce budur. Bir medeniyet inşa edecek ve yeni bir millet doğuracak düşünce budur. Ve bizim bu düşünceye ihtiyacımız vardır.

 

Sevgili dostlar! Eşyacı bakış açısı, dar bir bakış açısıdır. Düşürücü bir bakış açısıdır. İmkânları daraltır ve toplumu huzursuzluğa sevk eder. Zira eşyanın sınırları, hayatın her an çoğalan maceralarını, değişimlerini ve imkânlarını kapsayamayacak kadar dardır. Fikir dairesinden bakış ise, imkânları olabildiğince çoğaltmaktadır. Geniş ufuklar açmaktadır. İmkânların yaratılması için yol göstermektedir. Çünkü fikirler dairesinden bakmak, hayatı algılamak, anlamak ve yorumlamaktır. Sınırları yarmaktır. Üretim fikirler dairesinden olayları anlamaya çalışanların, tüketim ise eşyacı mantığa mahkûm olanların işidir. İşte bu yüzden, Batı daima üretmekle, Doğu ise daima tüketmekle iştigal etmiştir. Tam da bu yüzden medeniyetinin birikimlerini çok çabuk tüketmiştir. Nihayet, medeniyetiyle birlikte kendisi de tükenmiştir. Şimdi dirilme ve yeniden yapılanma zamanıdır. Algıları değiştirme zamanıdır. Yeniden okuma ve doğru anlama zamanıdır. Çocukluk çağını aşma, fikirler aşamasına ulaşma zamanıdır. İhtiyaçlarımızı ve imkânlarımızı tespit etme, ona göre tavrımızı belirleme zamanıdır. Yoksa serencamımız malumdur!

 

 

                          DÖN GEL BİRTANEM(!) DÖNGEL, NEDİR Kİ SANA ENGEL?

 

Birine çağrı yapılıyor ve dön gel deniliyor. Gel ki hasret bitsin, hüzünlü yürekler arzuladığına kavuşsun ve Müslümanlar üzerindeki şaibeler de kalksın. Ama güya koskoca ülke sanki bunun dönmesiyle batacakmış ve kadim bir millet bütün kazanımlarını kaybedecekmiş gibi dönmem, illede dönmem deniliyor. Ülkeme, milletime zarar gelsin istemem deniliyor. Ben ülkeme, milletime ihanet edemem deniliyor. Sanki gelse ihanet edecekmiş gibi. Bilinmelidir ki, asıl ihanet, ülkeden kaçarak, ülkesinin güvensiz olduğu imajını vermektir. Oysa ne ihanetler ediliyor arka planlarda. Ama orada durunca, birileri bunu fırsata dönüştürüyor, bağlılıklar daha da kavileştiriliyor, sözler daha bir tesir ediyor güya sürgünden (!) sesleniliyormuş olarak algılandığı için. Ayrıca bazı sözleri sanki kendisi söylüyormuş gibi sunulup buradaki cemaat üyelerine ne mesajlar verilerek ne gayeler gerçekleştiriliyor kimbilir. Sanılıyor ki, millette bunu yiyor. Sanki bütün millet oturmuş bunun dönmesini beklemektedir. Milletin başka işi gücü kalmamışta, gözlerini yollara dikmiş intizar etmektedir. Ağlamakla, kendisini pahallıya satacağını sanıyor. Oysa yiyen kim, inanan kim? Kendi kendine gelin güvey olmak demek diye buna deniyor herhalde. Sanki birileri topu tüfeği almış, bunun yolunu gözlüyor ve gelir gelmez ülkeyi savaş alanına çevirecekler. Vay be, ne büyük insanmış ta haberimiz yokmuş. Böylece milletin duygusallığa boğulmasını ve cemaatine yönelmesini umuyor olmalı ki, sürekli ağlıyor. Aslında dönmemesini sağlayan, kendi içindeki Siyonist destekli diyalogcu şebekedir. Ama kendisi ya bundan bihaberdir ya da duruma vakıftır fakat ses etmemektedir. Ve bu arada kendisine öyle bir paye veriyor ki, sanki birileri bunun yolunu gözlüyor ve buna tuzaklarla iştigal ediyor, bu gelince de ortalığı ayağa kaldıracak. Böylece de, milletin, kendisinin gerçekten çok önemli bir kişilik olduğunu düşünmesini arzuluyor. Oysa umursayan kim. Gelsen ne olur gelmesen ne olur. Ben asıl böyle düşünenler varsa şayet, o malların haline acırım. Zira bunları büyüten de bu yönlü bakışlardır. Umursanmadıkları an, bunların bitiş anlarıdır oysa ama bunu idrak edecek beyin nerede. Bu kişiye, tuzak kuran varsa da onun beynine tüküreyim.

 

Sürekli söylemekteyiz, diyalogcu gurubun içerisinde Siyonist müzaheretiyle iş yapan bir şebekenin olduğu su götürmez bir gerçektir. En tepedeki bile bu oyunun kurbanıdır kimbilir. Haddizatında getirmeyen bile siyonisttir. Zira dönüş olursa, açıklayacağı şeyler vardır muhtemelen. Çünkü kim ne derse desin, bu cemaatin derinliklerinde siyonizmin çok ciddi etkisi, gücü ve yönlendirme imkânı vardır. Kendi içlerinde ki insanlar bile olayların fevkindedir ama alıştıkları için ses etmekten imtina etmektedirler. Zira bu cemaat öyle bir rant havuzu haline gelmiştir ki, kimse ele geçirdiği rant kapısının kapanmasını istememektedir. Keşke derinliklerini görebilsek ve dönen dolapları ihsas edebilsek. AKP ye tavır almalarının ardında bile Siyonizm vardır. Gün gelecek göreceksiniz, şu partiye destek verin diyecek Siyonistler ve anında karşılık görecekler. Bu parti de muhtemelen Mustafa Sarıgül’ün başında olduğu parti olacaktır. Bu sadece bir öngörüdür ve çıkmayabilir. Sen Siyonistlerin ve Vatikan’ın desteğiyle iş yaparsan, gün gelir emir alırsın. Ezan’dan Peygamberi çıkarırsın ama unuttum, bilmeden oldu numaralarına yatarsın ve milletinde bunu yediğini düşünürsün. Olayın bir başka çarpıcı yönü de şudur ki; sürgün (!) denilen durumda bilerek kotarılmıştır. Siyonizm marifeti ile. İçeride ki Siyonist uşaklığı yapan Kemalistler tavassutu ile başarılmıştır bu. Zira aksi bir gidiş, asla şimdiki gibi yankı uyandırmayacaktı ve destekte görmeyecekti.

 

Bu milletin Kur’an’ı gerçekten idrak etmesi bunların sonu olacaktır ama milletin de böyle bir derdi yoktur. Maalesef milletimiz hazıra alışmıştır, konfora ve rahata alışmıştır. Sorumluluktan kaçmaktadır. Düşünmekten korkmaktadır. Aidiyet diye çıldırmaktadır. Mazlum görünenlerin her zaman haklı olduğunu sanmaktadır. Ne hazindir ki, Müslümanlar bunlar eliyle dünyevileştirilmektedir. Değerler bunlar eliyle yozlaştırılmaktadır. Kemalistler bile bunların verdiği zararı verememiştir bu millete. Çünkü milletin nazarında Kemalistler zaten bu milletin düşmanıdır, bu dinin düşmanıdır ve dolayısıyla millet Kemalistlerin yaptıklarına ve yapacaklarına karşı tetiktedir, teyakkuzdadır. Ama millet bunları kendinden sanmaktadır, kendi lehine iş yapabileceğini düşünmektedir. Böyle olunca da, önleri sonuna kadar açıktır. İşte en derin tehlike budur. Bizim politikamızda ki en büyük açmazımızda budur. Doğrudan egemenlikten ziyade dolaylı egemenlik kâfirin arzuladığı şeydir. Zira böyle bir durumda istenilen daha rahat şekilde kotarılacaktır. Kâfir direkt müdahale etse şiddetle mukabele edilecektir ama kâfirin istediklerini yapacak olan yerli görünümlü olanların müdahalesiyle işlerin yapılması ise daha kolay ve ucuzdur. Öyle olmadı mı? Ezanımız Türkçeleştirildi ve şiddetli tepkiler oldu ama şimdi ezanımızdan Peygamberimiz çıkarıldı ve ses eden çıkmadı. Niye? Bizden olanlar yaptılar diye.

 

Artık uyanmak zamanıdır. Hem de Kur’an ile uyanmak zamanıdır. Zira bizi Kur’an ile uyuttular. Kur’an’ın özünü aldılar, kabuğunu bıraktılar ve bizler hep kabukla iştigal ettik, hiç öze inemedik, öze inemeyince özümüzde de dönemedik. Bakınız şehit doktor üstat Ali Şeriati, Hacc kitabında ne diyor; ‘’bir aydın kendi halkına, bir Müslüman İslam’a, bir Müslüman aydın ise hem İslam’a hem de halkına karşı sorumludur. O, ne yüksek iman değerlerinin kılıktan kılığa girmesini ne de halkında gördüğü sapmaları hazmedebilir.’’ Ama durum üstadın ifade ettiğinin tam tersidir. Böyle bir aydını, böyle bir Müslüman’ı ve böyle bir Müslüman aydını arayın ki bulasınız. Şimdikilerin, bırakın sapmaktan gocunmalarını, ellerinden geldiğince saptırmaya çalışmakta oldukları katıksız bir gerçektir. Kendi kültüründen süzülüp gelen güzellikleri hayata egemen kılmak yerine, batıldan süzülüp gelen çirkinlikleri insanlarımıza sunuyoruz. Temiz gövdelerimiz, batıl pisliklerle dağlanıyor adeta. Ezanımız, orucumuz, cihadımız, tevhidi temellerimiz, namaz vakitlerimiz tahrif ediliyor. İmanımız tahrip ediliyor. Değerlerimiz bozuluyor. Kimliğimiz ve dinimiz unutturulmaya çalışılıyor.

 

Son tahlilde; artık hakikatin kaynağına dönmeliyiz ve dönmeyenleri de umursamamalıyız. Hislerimizi böyle lüzumsuz yönlerde israf etmemeliyiz. Bizi bağlayan sadece Kur’an ve sünnettir. Hiçbir beşer bizi ırgalamaz ve bağlamaz. Hiçbir beşer layüsel değildir. Peşin cennet yoktur. Siyonizm ve Siyonizm dostları bizim düşmanlarımızdır. Allah ve Allah yolunda olanlar ise bizim dostlarımızdır. Vatana kimlerin gönül verdikleri sözlerinden değil, eylemlerinden belli olur. Zira ağzı olan konuşur ama yüreği olan eylem yapar. Bu yüzden insan, esas olarak kendini eylemde gösterir. Zira laf söylemek en kolaydır, ucuzdur, zahmetsizdir. Ama eylem yapmak bedel ödemeyi gerektirir, bu yüzden de herkes eylem yapamaz. Allah, Kur’an ve sünnet ile uyananlardan ve bu yüce kaynaklara uyanlardan eylesin. Allah, hakkı hak bilip ittiba etmeyi, batılı batıl bilip içtinap etmeyi nasip etsin. Allah, tağutlara tabi olmaktan korusun. Allah, şirke düşmekten emin kılsın. Âmin.

Tarih: 23.06.2012 Okunma: 806

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İsmail Hakkı Cengiz

28.04.2012 - 17:32

Üstat, azim, inanç ve kararlılığına hayranım. Bu azim biyerlerden yankı bulacaktır. Selâmlar...

Doğan FİLİK

28.07.2012 - 11:34

Sayın cengiz iltifatına teşekkürler,ancak,inanc ve azim normalde her insanda,olması gereken,önemli bir unsurdur,ne varki günümüzde,menfaat ve ikbal arayanlar,bu erdemli duruşlarını sergileyememişler,ikbal ve menfaatları ugruna dik duruş ve kişliklerinde tavizler vermişlerdir.Bu nedenledir ki bu gün yaşanan sıkıntılar asıl kaynagı budur. Birilerine peki efendimci olmnak.

İsmail Hakkı Cengiz

28.04.2012 - 17:32

Üstat, azim, inanç ve kararlılığına hayranım. Bu azim biyerlerden yankı bulacaktır. Selâmlar...

Doğan FİLİK

28.07.2012 - 11:34

Sayın cengiz iltifatına teşekkürler,ancak,inanc ve azim normalde her insanda,olması gereken,önemli bir unsurdur,ne varki günümüzde,menfaat ve ikbal arayanlar,bu erdemli duruşlarını sergileyememişler,ikbal ve menfaatları ugruna dik duruş ve kişliklerinde tavizler vermişlerdir.Bu nedenledir ki bu gün yaşanan sıkıntılar asıl kaynagı budur. Birilerine peki efendimci olmnak.