Sevgili dostlar! Bir medeniyet, her milletin kendi kültürel kodları üzerinde yükselir. Kendi kavramları ile inşa edilir. Bu kültürel kodlar ve kavramlar da dininden ve töresinden neşet etmiştir. Kendi köklerinizden beslenmeyen bir medeniyet ağacının kuruması an meselesidir. Ve o medeniyet ağacının şubeleri de çürük olur, dayanaksız olur. Batıl değerleri derin bir kompleks duygusunun dayattığı ruh haliyle, yüksek bir medeniyet değeri taşıdığı inancıyla hemen İslam’a katmaya, yamamaya tevessül ediyoruz. İslamiyet ile ilişki derecesini veya böyle bir ilişkinin kurulup kurulamayacağını, belki de yüce dinimizin ondan tenzih dilmesi gerektiğini hiç düşünmeyiz. Tetkik ve tahlil etmeden, öylece alır ve kullanırız. Demokrasi de, bu şekilde algılanarak İslami kültürümüze eklediğimiz bir olgudur. Her kavram, tarihin bir anında icat edilmiş bir kelimeden ibarettir. Misal; ‘’İslam’’ kelimesinin Arap dilinde ne zaman ortaya çıktığını ve ne manada kullanıldığını biliyoruz. Hiç şüphesiz bu kelimeyi ilk icat eden ve kullanan Kur’an-ı Kerim’dir. Demokrasi kavramının ise, milattan öncesine ait olduğuna dair izahlar vardır. Evet, tarihen çok eskidir ve belki de çok anlamlıdır ama İslam’a göre cahiliye ürünüdür. Demokrasi güya halkın, kitlelerin ve nihayet insanın iktidarıdır ama bu pratik olarak bakıldığında koca bir yalandır. Ki, söylediği gibi olsa bile arızalıdır. İslam ise, Peygamberimizin bizatihi ifadeleri ile şöyledir: ‘’İslam, ortak koşmadan Allah’a kulluk etmek, namazı kılmak, zekât vermek ve Ramazan orucunu tutmaktır.’’ Burada hac’dan söz edilmemesinin nedeni; daha hac farizasının inmemiş olmasıdır. Yani demokrasi, beşeri egemenliğin onayı ve kabulüdür. Ama İslam, hayatımızda Allah’ın egemenliğini kabul etmektir. Peki, birleşme nasıl olacaktır? Allah’ın egemenliği sözünü hemen basmakalıp şekilde algılamamak icap eder. Bu, adaletin, ahlakın, erdemin ve bilumum yüce insani değerlerin egemenliği demektir. Peki, insan olan buna hayır diyebilir mi?
Sevgili dostlar! Avrupa’da ki demokrasi duygusu, Reform ve Rönesans hareketlerinin doğal sonucu ve ülküsüdür. Demokrasi duygusunun en doğru tarihsel anlamı budur. Fakat bu tarihsel anlamın Avrupa tarihinden alınarak başka milletlere tatbiki neredeyse imkânsızdır. Zira her milletin kültürel kodları başkadır. Türk Milletinin ki ise hepten başkadır. Çünkü demokrasi Avrupai kültürün çocuğudur. Mutlak anlamda beşeri bir icattır ve ilahi olanla çatışır. Zira demokraside, zımnen de olsa insana tapınış vardır. ‘’Ne ağa ne de Rab’’ Fransız İhtilali’nin sloganıdır. Ve bu düşünce demokrasinin bir nevi temelidir. Oysa İslam’da böyle bir şey yoktur ve olması da imkânsızdır. Zira İslamiyet’te Allah’ın egemenliğine tabiiyet vardır. Yani Allah’ın ahlakına ve adaletine mutlak tabiyet vardır. Ve bu ahlak ve adalet, insanın en yüce amaçlarına ulaşmasının yegâne yoludur. Kendi köklerinden beslenmeyenin sonu hüsrandır ve acı bir yok oluştur. Topraktan kopuştur. Topraktan kopmak ise savrulmaktır ve harap olmaktır. Benliğini unutmak ve yitmektir.
KARIŞIK
BİR
Şevval Sam denilen zavallı yine zırvalamış. Oysa kapasitesi
nedir, beyin gücü nedir buna hiç bakmaz. Güzellik ve sesle doğru yargıya
varacağını düşünmek mallığın zirvesidir. Kafasının neye çalışabileceği ve neye
çalışmadığı ise malumdur. Herkes kendi işini yapsa ne güzel olacak. Ama zavallı
napsın, muhtemelen gündemde yer edinebilmek ve arka planda ki deyyuslar
tarafından biraz okşanabilmek için ağzı olduğundan konuşuyor işte. Bunlarda böyle
işte, zavallılar boylarını aşan işlere heveslenirler. Tıpkı şu Pelin Batu denilen
zavallı gibi. Bizim ülkemizde böyle garip bir durum ve gizli bir teşvik vardır.
Milli ve dini değerlere ne kadar çok küfrederseniz ya da muhalif olursanız o
kadar yükseltirler sizi. Çünkü yükseltmek, milli ve dini değer düşmanı,
Siyonist uşağı kodaman itlerin elindedir. Böylece sizi takip eden genç nesilde,
sizin gibi yapacaktır; hem değerlerinden uzak duracaktır hem de basacaktır
küfürü ahmakça, alıkça, malca, sırf şöhret basamaklarını tırmanabilmek adına. Ah
garip gençlik! Takip ettiklerinin, ne kadar mal, boş, alık, öküz olduklarını fark
edebilseydi, belki bu cahillikleri yapmazdı. Oysa bir kişinin ünlü olması
demek, onun her söylediğinin doğru olması demek değildir. Hatta ünlü diye bildiklerimizin
tek bir doğruları bile handiyse yoktur. En basit misal; Tarkan denilen zavallı
ünlü diye, peşinden yüz binler sürükleniyor diye onun verdiği her mesaj, söylediği
her söz doğru olacak diye bir şey yoktur. Ya da Şevval Sam, Pelin Batu olsun,
aynı durum geçerlidir. Bunların peşlerine takılırsanız, ataşelerden ateş
beğenmek kaderiniz olur ey bu vatan gençliği! Bunların sizleri alıp
götürecekleri ve bırakacakları yer, pisliklerle kaplı bataklıktır.
İKİ
Esed denilen firavunu Siyonist desteklemektedir. Bu mutlak
gerçektir. Esed bir Siyonist köpeğidir. Halkını ısırması için tutulmuştur. Arka
planda hem gitmesi için iştigal etmektedir hem de kendi yüzüne karşı kalmasını söylemektedir
Siyonist şeytan. Zira iki durumda da emellerini gerçek kılmaktadır Siyonist. Esed
ve benzeri firavunlar Müslüman Arap milletlerini mahvetmişlerdir. Hem hayatlarını
karartmışlardır hem de kaynaklarını yağmamışlar ve yağmalatmışlardır. Oyun çetrefillidir,
derindir ve büyüktür. Siyonist bütün firavunların devrilişinde aynı şeyi
yapmıştır. Bu yüzden hiçbir siyonistin, Esed ve benzerlerine gitmeleri
gerektiğini söylemelerine aldanmamak icap eder. Çünkü görünmeyen tarafta da
kalmalarını söylemektedir. Zira en büyük hedefler ancak bu şekilde
gerçekleşecektir.
Uçak olayının en derinlerinde bile siyonistin olduğu
gerçektir. Siyonist köpek Türk Milletini tahrik etmektedir. Uçağımızı Suriye
vurmuş olsa bile, araştırın bakın altından yine Siyonistin Suriye de tuttuğu
bir it çıkar. İşte olay böyledir. Esed köpekliğini iyi yapmaktadır. Muhtemelen o
da oyunun fevkindedir ve rolünü en güzel şekilde yapmaya çalışmaktadır. Bu yüzden
en güzel cevap verilmelidir ama tahriklere de aldanmamalıdır. Oyunu görmelidir
ve oyununu iyi kumalıdır. Türk Milleti üzerinde firavuni bir sistem ikame
edilmek istenmektedir. Olası bir savaşın, buna yol vereceği ve bunu
tetikleyeceği düşünülmektedir. Herhangi bir savaş, Türk Milleti için
felakettir. Ama felakettir diye de kaçmak olmaz. Gerektiği zaman icap eden
neyse yapılmalıdır. Ama ordumuz, polisimiz ve milletimiz de felaketlere hazır
olmalıdır. Zira şeytanla ya da yavruları ile bir gün çarpışma durumu ortaya
çıkabilir. Olası bir savaşla, Türk Yurdu’nun bölünmesi de düşünülüyor olabilir.
Zira herhangi bir savaş durumunda, içeride ki Siyonist köpeği PKK-BDP gurupları
da isyana yeltenebilirler, bunlara Kemalist güruh ve sol kitlelerde destek
verebilirler ve bir iç karışıklık meydana gelebilir. Bu da bizi çok zor duruma
sokar. Hem dışarıyla hem içeriyle aynı anda savaşım vermek tehlikeler
yaratabilir. Zira başarılabilse şayet, Müslüman Türk Milleti üzerinde Stalinist
bir yönetim hâkim kılınmak istenmektedir. Milli ve dini değerlerle derin
mücadelenin gayesi de budur; genç nesli, böyle bir yönetime kolayca tabi
olabilecek hale getirmek ve böyle bir mücadeleye kolayca destek verebilecek bir
psikolojiye adapte etmek. Akıllı ve uyanık olmak zorundayız. İlhamımızı Kur’an’dan,
sünnetten ve tarihten, töreden almak zorundayız.
ÜÇ
Eğer sayın bakan sizde bakansanız, eğer sayın başbakan
sizde başbakansanız ve azıcık vicdanınız, adaletiniz varsa, TEŞKİLATIN
HAYSİYETİNİ lekeleyen ve yerlere düşüren o haysiyetsizleri darağacına
gönderirsiniz. O, daha polislik mesleğinin şerefini idrak edememiş sefilleri ebediyen
meslekten tard edersiniz. Eğer bunu yapmıyor ya da yapamıyorsanız bakanız,
başbakanız diye ortalıkta gezinmeyin. Devlet değilseniz, bırakın Devlet
olabilecekler gelsin. Onlar her kim olursa olsunlar, arkalarında hangi alçak kişi
ya da kurum olursa olsun, sokak ortasında, karısının ve çocuklarının gözü
önünde vatandaşı öldüresiye döven alçakları polislikten tard ediniz. Herkes
haddini bilecek, burası amazon değil, burası dağ başı değil. Her şeyin yolu
yordamı var. Kimse de kral değil. Kimsin sen lan, adamı orta yerde öldüresiye
dövüyorsun. Kimsin sen hakikaten? Burayı dağ başı ya da orman mı sandınız sefil
beyinli müptezeller? Devlet devletliğini artık ispat etmelidir. Bu tür lanetlik
vakalara meydan vermemelidir. Ya da olayın aslı izah edilmelidir ki, bizlerde
bilelim ve sözümüzü ona göre söyleyelim. Ama her halükarda bu olan alçakçadır. Çünkü
Türk Emniyet Teşkilatının bütün mensuplarının itibarını zedelemiştir. Böyle bir
alçaklığı yapmaya da kimsenin hakkı yoktur.
DÖRT
Gündemimizi her zaman meşgul eden sağlıkla ilgili sorunlar
vardır. Milletimizin sağlığı ile oynanmaktadır. Bu milletin yediğiyle,
içtiğiyle oynamaya yeltenen itler muhakkak ama muhakkak sallandırılmalıdır. Sağlık
terörü, Siyonist teröründen bile daha alçakçadır, lanetliktir. Sağlıkla oynayan
pezevengin bütün faaliyetleri bir daha faaliyete geçememek üzere
sonlandırılmalıdır ve bu pezevenk kara listeye alınmalıdır. Tıpkı banka
kartlarında olduğu gibi, sağlıkla oynayanlarda kara listeye alınmalı ve bir
daha asla iş yeri açma ruhsatı verilmemelidir. Ta ki açlıktan geberse de it
oğlu it. Bunlara öyle bir ceza verilmelidir ki, yaşadıkları müddetçe
unutmalarının mümkünatı olmasın. Bir de, bu itlerin pisliklerini örterek
devamını sağlayan memurlar varsa tespit edilmeli ve o itlere de hadleri
bildirilmelidir. Onlar da tard edilmeli ve bir daha asla işe alınmamalıdırlar. Devlet
gücü başka ne zaman ve nerede ortaya çıkar Allah aşkına, böyle zamanda ve yerde
ortaya çıkmayacaksa? Sağlık terörüne müsaade edenlerin Allah belasını versin. Bunların
tümü pezevenktir, it oğlu ittir, her kim olursa olsunlar, hangi makamda
bulunursa bulunsunlar. Elhamdülillah korkacak durumumuz yok. Kimsenin benim sağlığımla
oynamaya hakkı yoktur ve devletim de gereken tedbiri almak zorundadır.
BEŞ
Karadeniz üzerinde oyun oynuyorlar. Karadeniz de PKK
versiyonu türetilmek isteniyor. Bu oyuna dikkat. Çok büyük tehlike var.
Karadenizliler aydınlatılmalıdır. Kardeşlerimiz kendileri de bu oyunu
oynayanlara prim vermemelidirler. Materyalist fikirler yayılmaya çalışılmaktadır.
Yol, terör kıvılcımlanmadan kapatılmalıdır. Bu oyunun temelleri, uzun zamandan
beri atılmaya çalışılmaktadır ama uygun zemin tam anlamıyla bulunamadığı için şimdilik
teorik bazda faaliyet yürütülmektedir. Ya da PKK terörü devam ettiğin için,
şimdilik burada ki terör kapalı devre yürütülmektedir. Duygusallıkla bu işler
olmaz. Özellikle sanatçı denilen bozmalar üzerinden temel atılmak
istenmektedir. Orada da, ilk önce teori aşılanmaya çalışılıyor, inceden inceye.
Sonra da fiili eylem haline geçilmek istenecektir. Devlet olarak, millet olarak
uyanık olmak zorundayız. MİT boş durmamalıdır. Bu tür durumlarda bir ön kol
faaliyeti yürütülmelidir. İstihbaratımız istendiği şekilde verimli
olamamaktadır. Bu da işleri sıkıntıya sokmaktadır. Teşkilat, ilk önce kendi
bünyesinde muhakkak Milli yapıya kavuşmalıdır. Elemanlar çok sağlam
seçilmelidir. Daha önce bu konuda bağımsız bir başlık açmıştık. MİT, orada söylediklerimiz
temelinde revizyona gitmelidir. MİT, şu
guruba, bu guruba bağlı olmamalıdır. Özellikle Kemalist ve Gülenist güruhun
etkisine bırakılmamalıdır, etkilerinde ise şayet acilen kurtarılmalıdır. Mutlak
ve saf anlamda Milli olmalıdır. Din, devlet, vatan, millet temelinde hareket
etmelidir. Şerefsizlik yapana aman vermemeli, acımamalıdır. Ülkemiz dört koldan
sarılmak istenmektedir. Türk Milleti, Anadolu’ya sıkıştırılmak istenmekte ve
ülkemizin en önemli ve işlek mevkileri muhasara edilmek istenmektedir. Daha sonrada
koparılmaya çalışılacaktır. Türk Milleti, artık, kısır kavgaları bırakmalıdır
ve tek can, tek fikir olmalıdır. Siyasi mücadeleler, şereflice verilmelidir,
milleti bölecek ve düşman edecek şekilde verilmemelidir.