DİRİLİŞ VE YENİDEN YAPILANMA...17...

Özgür DENİZ - 27.06.2012

Sevgili dostlar! Bugün kü Avrupa’nın fikri temellerini oluşturan ve Fransız İhtilali’nin sloganı olan ‘’ne ağa ne de Rab isteriz’’ düşüncesine karşı İslam’ın sloganı ise ‘’ne kölelik ne de tiranlık, Allah’a kulluk’’ düşüncesinde belirginlik kazanır. Zira Müslüman ne başkalarının kölesi olabilir ne de başkalarının üzerinde tiranlık konumunda bulunabilir. Biri zillettir, diğeri kibirdir. Müslüman, ancak ve ancak Allah’a kul, köle olabilir. Ve Allah’ın hükümleriyle hükmedebilir. Müslüman’ın bundan başka yolu asla olamaz. Müslüman dünyaya tapamaz, Müslüman hayvan gibi yaşayamaz. Müslüman’ın kendi belirlediği bir davası olamaz. Önceden de bahsettiğimiz gibi, Peygamberimiz, İslam’ı şöyle tarif etmektedir; ‘’İslam, ortak koşmadan Allah’a kulluk etmen, zekâtı vermen, namazı kılman, ramazan orucunu tutmandır.’’  Bir önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi, burada hacc farizasından bahsedilmemesinin nedeni, daha farz kılınmamış olmasıdır. Evet, İslam bilinmeyen bir şey değildir, bu yüzden beşerin çerçeve çizeceği bir konumda da değildir. İslam’ın çerçevesini Allah çizmiştir, Peygamberimizde o çerçeveye göre yaşamış ve ümmetine tavsiyelerde bulunmuştur. İslam beşeri bir düşünce değildir ve hiçbir beşeri düşünceye de benzemez. Ki, kötülük bataklığında ve karanlığın gecesinde yaşayan bir toplumu, aydınlığa kavuşturmasının sebebi de budur. Bilakis, ne kabul görebilirdi, ne de insanlığa umut olabilirdi. Bu yüzden İslam’ı batıl düşüncelere payanda kılmak ve çerçevesini değiştirmeye yeltenmek büyük ihanettir.

 

Sevgili dostlar! Peygamberimiz, tek başına çıkmış ve kendisine indirilen, bildirilen din’i tebliğ etmeye başlamıştır. Ve tek bir kişi, milyonlarca kişiye dönüşmüştür. Asla yanlışa sapmamış, yalana başvurmamıştır. Bu yüzden de herkes, O’nu, içiyle dışı bir olan bir kul-elçi olarak tanımışlardır. Kendinden tek bir düşünce dâhi ilave etmemiştir indirilen din’e. Geldiği gibi bildirmiştir. Sürekli öğütlerde bulunmuştur, hatırlatma yapmıştır. Ümmetine şöyle seslenmiştir; ‘’ Ey insanlar! Birbirinizi barışla selamlayın, açları doyurun; akrabalık bağlarına saygı gösterin, herkes uyurken namaz kılın, böylece selam içinde cennete gireceksiniz.’’ Burada nefsi bir arzu var mıdır? Burada şahsi bir dava var mıdır? İşte İslam bu yüzden yücedir ve bu yüzden gönülleri kendiliğinden tesir altına almaktadır. İnsanlık ise, bugün, kendi çıkarlarının ve kendi davalarının peşinden sürüklenmektedir. Herkes birbirini yemektedir, birbirini düşürmeye çalışmaktadır. Bu yüzden de sürekli bataklıkta ve karanlığın gecesinde yaşamaktadır. Peygamberimizin, söylediklerini yapsaydık ve yaptıklarını taklit etseydik, bu halde olur muyduk Allah aşkına? İnsanlık bugün cennet gibi bir dünyada yaşıyor olurdu. Hep baharları yaşardık, kâfirlerin, müşriklerin, münafıkların tasallutu altında inlemez, zillete mahkûm olmazdık. Ama maalesef Peygamberimizin yolunu takip etmeyi bıraktık, O’nu unuttuk ve bizde unutulduk. Böylece izzetsiz, miskin, rezil, sefil ve perişan bir yaşamın mahkûmu olduk. Eğer tekrar yükselmek, yücelmek ve izzetli yaşamak istiyorsak, kendi davalarımızı bırakıp, Allah Davası’nın, Peygamber Yolu’nun takipçileri olmak zorundayız.

 

Sevgili dostlar! Söylediklerimi asla faraziyeler üzerine oturtmam. Allah’ın izniyle ne söylersem, hayatta mutlaka karşılığı vardır. Çünkü laf olsun babından söylemlerle işim olmaz. Bilakis, söylediklerimin bir anlamı olmaz. Ve iddialarım, ideallerim kuru laftan ibaret kalır. İşte bu yüzden diyorum ki; gerçekten Peygamberlerimizi ve Peygamberimizi unuttuk. Onlar’a ve O’na çok yabancıyız. Hayatını ya şundan bundan duyduklarımızla, ya da şundan bundan okuduklarımızla biliyoruz. Bu yüzden de O’nun gerçeğine bigâneyiz. O’nun gerçeğini anlatanlara da kızıyoruz, onları muhtelif yaftalarla tavsif ediyoruz. Hatta daha ötesini söyleyeyim; İslam’ı da bilmiyoruz. Gerçekten bilmiyoruz. Bilenlerde çok az konuşuyorlar. Konuşanlarında sesleri bir şekilde karartılan ortamlarda kaybediliyor. Bu yüzden de meydan sahtekârlara kalıyor. Oysa bu şekilde kurtuluş imkânsızdır. Çünkü O’nu anlamayanın anlayabileceği bir şey yoktur. O’nun izini kaybedenin, takip edebileceği tüm izler yabancıdır ve karanlığa çıkar. O, bize, İslam’dan başka bir şey getirmedi. Ama biz, bize getirilen başka şeylerde kendimizi yitirdik. Hem O’na uzağız ve uzak duruyoruz hem de kurtuluş arıyoruz. Gerçekten büyük sahtekârlıktır bu. Hayır, ya kurtuluş arama, dünya pislikten koktu deme; ya da kurtuluşun kaynağını, temizliğin membaını gör ve ona yönel! Pislikten şikâyet ediyorsan, temizlenmekte ciddi olmalısın. Pınar varken, gölette yıkanmazsın. Yıkanırsan, kirlerinden arınamazsın.

Tarih: 27.06.2012 Okunma: 690

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?