Sevgili dostlar! O, her sorunda Allah’a danışırdı ve karşılaşılan çıkmaz sorunlarda Allah’tan bir cevap beklerdi. Ve ümmetine de bunu öğütlerdi. Tabi Allah’tan cevap bekleyecek bir durumumuz yok. Peygamberlik ikmal olunmuştur ve badema da Peygamber gelmeyecektir. Ama Allah’ımızın gönderdiği kitaba ve Peygamberimizin sünnetine başvurmak zorundayız. Çünkü gönülleri sükûnete erdirecek olan, ayrılıkları yok edecek olan yegâne müracaat kaynakları bunlardır. Ki, peygamberimiz de bizlere bu iki şeyi bırakmış ve bunlara sımsıkı tutunmamızı emretmiştir. Bu yüzden bizim konuşacağımız dil, peygamberimizin dilidir. Şunun bunun dili değildir. Burada dili, bir milletin konuştuğu dil anlamında söylemiyorum. O, daima doğruyu söylemiş, Allah’a davet etmiş, iyiliğe çağırmıştır. Hiçbir zaman, Allah’tan gayrı bir güce başvurmamış ve tabi olmaya çağırmamıştır. Öyleyse bizimde çağırmaya yetkimiz ve haddimiz yoktur. Bu yüzden bütün İslam dışı fikirler burada iflas etmiştir ve etmek zorundadır. Hem İslam dışı fikre çağıracaksın hem de hürriyet hayalleri kuracaksın! Bu iğrenç bir riyakârlıktır, hatta alıklıktır. Ve riyakârlık, kâfirlikten tehlikelidir. Riyakârlığın, kâfirlikten yetmiş kat daha tehlikeli olduğunu söyleyen bizatihi Peygamberimizdir. Çünkü riyakâr, fitnecidir, fesatçıdır, tahrifkâr ve tahripkârdır. Ama yaptıklarını asla sezdirmez. İşte tehlikesi de buradadır.
Sevgili dostlar! Bizim muallimimiz İslam’dır. Muallimi İslam olmayanlar karanlığın talebeleri olmaya mahkûmdurlar. Ezilmeye, sömürülmeye, hadim olmaya mahkûmdurlar. Bize, iyiyi de, kötüyü de, güzeli de, çirkini de öğreten İslam’dır. Şöyle bir misal vereyim; şimdi şehirden uzak bir köy düşünün. O köyün bir ağası var, köylüyü kandırıyor, eziyor, zorbalık yapıyor. Dini yanlış algılayan, anlayan ve böylece yanlış anlatan hocayı da kendine payanda kılmış. Köylüyü kıskaca almışlar birlikte. Zavallı ve çaresiz köylü bunlar ne derse yapıyor ve ne söylerlerse inanıyor. Ama gün geliyor, bir muallim çıkıp geliyor ve ışık saçmak istiyor ama ağa ve hoca karşı çıkıyor. Çünkü düzenlerinin sarsılacağını düşünüyorlar. Artık köylüyü aldatamayacaklarını, çocukları istedikleri gibi işe süremeyeceklerini ve köylünün emeğini kendi kasalarına aktaramayacaklarını fark ediyorlar. Bu yüzden muallimi köyden çıkarmaya, kovmaya çalışıyorlar, her türlü düzenbazlığı yapıyorlar bu yolda. Ama muallim ışığını bir defa yansıtmış artık, geri dönüşü yoktur ve köy aydınlanmaya, köylü yavaştan uyanmaya, başlıyor. Nihayet ağalığı ve sahte dini yok ediyor. İşte İslam ile İslam’ın karşısında ki ideolojilerin durumu da aynen budur. İdeolojiler ağayı ve sahte hocayı temsil etmektedir, İslam ise muallimi ve dininin özünü alıp kabuğunu köpeklere atan hocayı temsil etmektedir. Ve ideolojiler sürekli, İslam’ın aydınlık çehresini karartmaya çalışmaktadırlar ama bir türlü becerememektedirler. Onca tuzağa ve düzenbazlığa rağmen İslam aydınlık saçmaya devam etmektedir ve birgün âlem aydınlığa kavuşacak ve insanlık uyanacaktır. Ama bunun için ödenmesi gereken bedel ödenmelidir. Zira emeksiz yemek yoktur ve herkse çalıştığı vardır.
KARIŞIK
BİR
İngiliz kraliçesi ve İRA denilen terörist örgütün lideri
tokalaşmış. Dünyada gündem olmuş. Tabi dünya medyası Siyonist medyası olursa
gündem olur ve diğerleri de zincirin halkaları olduğu için gündem yapar. Ki,
ülkemizde ki Siyonist medyası da abartarak olayı sundu. Sanki bakınız bizde
yapabiliriz dercesine zımnen. Ne köpektir bunlar ne köpek! Oysa klasik bir
oyundan başka nedir ki olan? IRA denilen örgüt zaten bir piyondu ve kontrollü
hareket ediyordu. Ki, ne emeller gerçek olmuştur bu örgütün eylemleri yüzünden
kimbilir! Allah aşkına, Siyonist baronlar istese bir günde bile değil,
emredildiği an her şeyi bırakacak bir örgüt nasıl olurda yıllarca faaliyetini
sürdürür? Burası niçin düşünülmemektedir acaba? Bu tokalaşmanın derinliklerinde
ince mesajlar vardır; özellikle de Türkiye’me. Zira zımnen diyorlar ki, bakınız
kraliçe bile katili ile tokalaştı, sizde Apo denilen sefille tokalaşabilirsiniz.
Sanki kraliçe peygamber (hâşâ) ve yaptığı mukaddes bir hareketmiş gibi
sunuluyor olay. Oysa kraliçe kaç paralık biridir ve hangi şerefe sahiptir
düşünülmez. Tabi sen şerefsizsen herkesi şerefli görürsün. Bizim medyamız da
bulunlar da kahir ekseriyetle şerefsiz oldukları için, kendilerine emirler
yağdıran şerefsizleri şerefli sanmaktadır ve her hareketlerini mukaddesmiş gibi
algılamaktadırlar. Burada hedefte Türkiye vardır. Emredilmiştir ve gereği
yapılmıştır, zira zamana uygun bir harekettir, böylece mesajda verilmiştir.
Evet, Türkiye ve Türk düşmanlarını ilgilendirebilir ama Türkiye ve Türk
Milletini ırgalayan bir durum yoktur ve olamaz. Apo denilen, Siyonist domuzunun
itlerinin itiyle el sıkışmak Türk Devletinin ve Türk Devleti yöneticisinin
haddi değildir ve olamaz. Herkes haddini ve hududunu bilmelidir. Her
hareketinin neye mal olacağını ve bedelini düşünerek hareket etmelidir.
İKİ
Suriye olayının da çok derin anlamları olduğuna inanıyorum
üzerinde düşündükçe. Aslında herkes bir eylemden bahsediyor ve eylemin
Türkiye’nin itibarını sarstığını düşünüyor ama bu eylemle birileri fena şekilde
güç kazanacak ve itibar sağlayacak gibime geliyor. Zira bu olayda Esed itine
ağır bedeller ödetilecek ve bu ödetmede baş aktör Türkiye olacak ve dolayısıyla
kimin olacağı da malumdur. Peki, kim kazançlı çıkacak ve kazançlı çıkacak olan
üzerinden Türkiye neler kaybedecek? Olayı derin boyutlu olarak düşünmek iktiza
ediyor. Egemenlerde, egemenliğin üzerinde uygulandığı millette çok uyanık
olmalıdır. Küçük hesaplarla, büyük ülküler yağmalanmamalıdır. Kendi
dinamiklerinle ve kendi gücünle, düşmanın maşalarına karşı koymalısın. Düşmanın
maşalarına karşı yine düşmandan destek ummak ahmaklıktır. Suriye olayı çok
derin tahlil edilmelidir. Namuslu aydınlar olayı etraflıca analiz etmeli ve
millete gerçekleri izah etmelidir. Vatanını, milletini, dinini ve devletini
seven şerefsizlik etmemelidir.
ÜÇ
Dün Apo’yu komutan yapmıştı. Bugünde ‘’İmamhatipleri’’
bataklık yaptı özel yetiştirilmiş Siyonist maşası. Dinin özünü atıp kabuğunu alan
sefil beyinli müptezel. Sürekli geçmişini kullanarak hareket ediyor. Neymiş
efendim ülkücüymüş, ulan Ülkücülük nedir, sen kimsin? Sen ülkücü isen, bütün
ülkücüler vatan hainidir. Güya buradan girerek, düşüncelerini millete yedirme
yelteniyor sahtekâr şarlatan. Güya dinden girerek, güya milletten girerek
milleti aldatmaya yelteniyor. Çok sinsice hareket ediyor ve asla sezdirmiyor.
Liberaller karşısında komplekse girip, o soysuzlardan daha ileri gidiyor.
Böylece de bir şey yaptığını sanıyor ahmak. Aslında emir ve mama çok
uzaklardan. Birilerine Siyonist direktif veriyor, direktif alanlarda bu tür
sefillere direktif veriyor. Ve toplum indinde belirli bir imaj oluşturdukları
içinde, ne sunarlarsa millet yer zannediliyor. Oysa millet bu türlerin kimler
adına havladıklarını gayet iyi bilmektedir. Bunların kimlikle, dinle bir
ilgileri yoktur. Bunlar için, varsa yoksa dünyaya eklemlenmek vardır ve bu
uğurda bütün değerleri sulandırmak vardır. Sevgili ülkemin sevgili evlatları!
Bu tür kanı bozulmuş tiplere itibar etmeyelim lütfen. Tabi bu tiplere karşı
dimdik dururken, aynı zamanda malum okullarımızı daha derinlikli hale
getirelim. Eğitimi daha ileri düzeye çıkaralım oralarda. Orada muti ve hadim
tipler yaratmayalım. Bu da ihanettir. Nasıl karşı çıkmak soysuzluksa, aynı
şekilde oralarda kendi gölgemiz olacak bir yapı, düzen teşekkül ettirmekte bir
o kadar soysuzluktur. Bazı soysuzların karşı çıkışlarını namuslu karşı çıkış
olarak telakki edip destek vermemeliyiz. Zira karşı çıkışlar asla namuslu karşı
çıkışlar değildir. Sadece çocuklarımızı kuşatma altına almaktır. Derin gaye
budur. Çocuklarımıza şirk dinini benimsetmektir gaye. İmamhatipler yoksa ne
vardır? Diyalogcu şebekenin eğitim üzerinde ki tahakkümü vardır. İsteniyor ki,
çocuklarımız diyalogcu şebekenin inisiyatifine mahkûm olsun ve böylece de
tahrif edilmiş din daha kolay şekilde yüreklere serpilsin. Çok uyanık olma
zamanıdır zaman. Zira düşman iki yönlü çalışmaktadır. Hem içeriden hem
dışarıdan. Hem kâfirlik sıfatıyla hem müşriklik sıfatıyla hem de münafıklık sıfatıyla
fasılasız mücadele vermektedir. Kur’an Kurslarının kapatılmak istenmesinin
gerçek gayesi de budur haddizatında.
‘’İnsanlar
idealleri hayvanlarsa menfaatleri için mücadele ederler.’’ Gustave le bon