Sevgili dostlar! Bizde ki en büyük kusur; hissiyatsızlık ve hassasiyetsizliktir. Maalesef hislerimiz adeta çekilip alınmış. Hislerimiz çekilip alınınca da hassasiyetimiz yok olmuş. Hatta idrakimiz bile körelmiş. Çünkü hassasiyetin gücü, hislerin yoğunluğu oranındadır. Hissetmek çok önemlidir. Hissetmek aynı zamanda derin bir idraktir de. Bir tek insan hissederse, bütün bir toplum sendeler. Bilinçli olarak hak aramak bile hissetmenin neticesidir. Çünkü hissiyatı körelenin hakla, hukukla, ahlakla ve adaletle ciddi bir ilişkisi olamaz. Zira ahlakın ve adaletin, hisle, doğrudan ilişkisi vardır. Hissetmeyen, eninde sonunda zalimleşir. Hiçbir zaman düzene alışmamalıyız. Çünkü düzene alışmak, hislerin ve hassasiyetin katilidir. Hissetmek ve hassas olmak, duru vicdan gerektirir. Kirlenmemiş beyin, kararmamış kalp gerektirir. Bizim milletimizi mahveden de; hissizlik ve hassasiyetsizliktir. Aynı şekilde, insanlığı kurtaracak olan da; hissiyat ve hassasiyet sahibi olmaktır. Hissiyat çok önemlidir. Kendine kurşun sıkana, soğuk bir kış günü, üşümesin diye parkasını çıkarıp vermektir. Sokakta dilenene bakıp geçmek değil, durup düşünmek, sebeplerini tahlil etmek ve kendini onun yerine koyup erkekçe çözüm aramaktır. Kendi menfaatin uğruna şehitlerin şahadetine ihanet etmemektir. Bir mekânda, keyfin yerinde, güzel bir yemek yerken, karşında duran ve sana bakan garibin halini, onun kaderi olarak görmek değil, onun acısını ruhunda hissedip ona da ikramda bulunabilmek hatta onu o hale getiren şartları yok etmek için şereflice mücadele verebilmektir.
Sevgili dostlar! Siyonizm niçin vahşidir, katildir, domuzdur? Çünkü hissiyatsız ve hassasiyetsizdir. Onunun hissiyatı ve hassasiyeti yalandır, aldatmadır. Siyonist (İngiliz, ABD, Batı, İsrail), insan değildir hatta hayvan bile değildir. Çünkü insan olan ilk evvelde İslam’dır ve İslam olan da mutlaka hissiyat ve hassasiyet sahibidir. Görüntüsü Müslüman olanlardan söz etmiyorum. Misal, Esed pisliğinden, itinden söz etmiyorum. Ya da korkak ve zavallı Gülenistler’den bahsetmiyorum. Hakikaten İslam’ı namusluca anlayanlardan, anlamak isteyenlerden ve anladıklarını erkekçe yaşamaya çalışanlardan bahsediyorum. Ahlaksızlık yapmaktan, adaletsizlik yapmaktan dolayı ruhları ürperenlerden bahsediyorum. Bir ahlaksızlık yaptığında, bunun yayılacağını ve yayıldığı zaman nice ruhlara tesir edeceğini ve böylece bir milletin çürümesine neden olacağını düşünüp ahlaksızlıktan el çekenleri kastediyorum. Bir adaletsizlik yaptığı zaman, nice insanların hakkını gasp ettiğini ve onları açlığa mahkûm ettiğini düşünenleri, o insanların yaşayacakları muhtemel azapları kendi gövdelerinde tattığını hayal edip yapacağı adaletsizlikten vazgeçenleri kastediyorum. Hissiyat ve hassasiyet çok önemlidir dostlarım. Belki de, insanı insan yapan bunlardır. Çünkü hayvanlarda his yoktur. Hayvanlar asla hisleriyle hareket etmezler. Ve hayvanlar hassasiyet duygusundan da mahrumdurlar. Hayvanlarda hem ceylan vardır hem koyun vardır hem de aslan, çakal ve domuz vardır.
Sevgili dostlar! Maalesef beynen, ruhen ve kalben çökmüş durumdayız. Bu yüzden de hissiyatımızı ve hassasiyetimizi kaybetmiş bulunuyoruz. Bu çöküşü hayatımızın her yönünde müşahede edebiliyoruz ve hissedebiliyoruz. Bu bizlere acı veriyor. Çünkü manevi çöküş maddi çöküşü de tetikliyor. Ekonomin bile temelinde manevi bir güç olmadıkça, ekonomik ilerleme ve verimlilik hayaldir. Bu yüzden maneviyat sonsuz önemlidir. Zira maneviyatı güçlü olanın, hissiyatı ve hassasiyeti de güçlü ve canlı olur. Ah keşke fasılasız yazabilme imkânımız olsa da yazsak ve yazsak ama böyle bir imkâna sahip değiliz. Zira hayat tek boyutlu değil. En basitinden, bugün İstanbul da çocuk fuarı adı altında düzenlenen bir organizasyona şahit olduk. Çocuklarımızın nasıl maddileştiğini, sadece görüntüye önem verdiğini izledik ve içimiz acıdı. Neslimizi ne hale getirmişiz. Çocuklarımızın, daha hayatlarının çocuksu döneminde, ergenlik devresini bile atlamış olduklarını gördük. Ve işin garibi, ailelerin bu durumdan gizli bir zevk aldıklarını gözlemledik. Zahirle hemhal olduklarını acı duyarak izledik. Oysa zahir aldatıcıdır. Önemli olan mahiyettir. Mahiyeti idrak edilememiş hiçbir şey tam manasıyla anlaşılamamıştır. Çocuklarımızı mutlak maddeci bir anlayışla yetiştiriyoruz. Bedenlerine verdiğimiz önemi ruhlarına vermiyoruz. Dışlarının güzel olmasını önemsiyoruz da, içlerinin güzelliğini umursamıyoruz. Oysa asıl sağlamlık iç sağlamlığıdır. İçiniz çürükse, dışınızın sağlam olması imkânsızdır. Sükseli ve lüks giyinip odun kütüğü gibi olmaktansa, temiz ve sade giyinip insan gibi olmak daha evladır. Ki, zaten bir Müslüman’a da şatafatlı giyinmek asla yakışmaz. Bir Müslüman, dünyanın her köşesinde kardeşleri eziliyorsa, vuruluyorsa ve sefaletin derinliklerinde yaşıyorsa, kendisi iti gibi yaşayamaz, domuz gibi yiyip içemez. Hisli ise, hisleri buna engel olur. Bir Müslüman, asla trilyonluk dairede oturamaz, yüz milyarlarca liralık arabalara binemez. Milyarlarca liralık elbiseler, ayakkabılar giyemez. Böyle bir çağda, böyle yaşamak it gibi, domuz gibi yaşamaktır. Böyle yaşamlara savaş açmamak ise, namussuzluktur, soysuzluktur. Allah kulu, Peygamber ümmeti olanın yaşamı bellidir. Allah, bizleri köpekleşenlerden, koyunlaşanlardan, domuzlaşanlardan, tilkileşenlerden eylemesin. Âmin.
KARIŞIK
BİR
Şehit pilotlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Aziz ailelerinin
ve milletimizin başı sağolsun. Yetişmiş pilot kaybı yüreklerimizi burkuyor, acı
veriyor ama elden gelen bir şey yok. Basiretsiz ve ufuksuz politikaların
kurbanlarıdırlar ne hazin ki. Esed piçinin yönettiği ve Siyonist köpeği olan
bir ordunun pilotlarımızı şehit etmesi ne derin ve tarifsiz acı. Gerçi kendi
adıma hala İngiliz, Amerikan ve İsrail oyunu olduğunu düşünüyorum bu olayın ama
neyse. Maalesef, hala oyun kurucu ve hedefe vurucu bir ülke olamadık. Sadece süper
güçsünüz martavalları ile vakit öldürüyor, avunuyoruz. Oysa bir insanın nasıl
olduğunu kendisinden başka kimse bilemezse, bir ülkenin de nasıl olduğunu
kendisinden başka kimse asla bilemez. Ama ne garip ki, ne olduğunu bilmeyen ama
ne olduğu kendisine bildirilen ve bundan da büyük haz duyan yegâne milletiz
sanki. Fakat bu halimizle tarihimize ihanet içindeyiz, kendi kendimizi
küçültüyor ve alçaltıyoruz. İnşaallah akıllanırız ve daha gerçekçi oluruz. Sanki
taktikten ve stratejiden anlamayan bir ülke gibi hareket ediyoruz. Hiç oyun
kuramıyoruz ve kurulan oyunları kıramıyoruz. Tabi bu da, içeride ki
dağınıklıktan kaynaklanıyor. Bu konuda ileri geri konuşan Kemalistlere de asla
inanmamamız gerektiğini ifade etmek isterim.
İKİ
Biri çıkmış bombadan bahsediyor. Böyle demekle, zımnen
kendisinin her devirde büyük adam, önemli adam olduğu imajını veriyor ki, daima
birileri indinde gözde adam olsun ve tercih listesine alınsın. Oysa tamamen
yalan olduğu ihsas ediliyor kolayca. Zira zaman kritik bir zaman ve muhtemel değişimlerin
vuku bulma ihtimalinin olduğu zamanlar. Şahsen asla inanmıyorum ve ihtimal
vermiyorum. Bunlar kendini vitrine yerleştirebilme hamleleridir. Bunca zaman
beklenipte, şimdi ortaya çıkmak; ya gündemi yönlendirme hareketidir ya da
kendine zımnen paye biçme taktiğidir. Ama her halükarda bakalım ne çıkacak. Devlet,
kahir ekseriyetle, bölücü tiplerle, fitne ve fesat üreten yapılarla mücadele
eder, kendi halinde görevini yapanlarla değil. Takipteysen ve hedefteysen,
kendini kontrol etmen icap ediyordur ve icabına bakmalısın.
ÜÇ
Kimliklere sözümüz yoktur ama bu milletin kimliğine
bürünüpte, bölücülük yapan, etnikçilik yapan itlere de elbet haddini bildirmek
bu milletin şerefli evlatlarının en kutsal vazifelerindendir. Şu malum Ermeni
tohumlarına karşı asla müsamahalı ve tavizkâr olunmamalıdır. Bu topraklarda
Ermeni komitacılığını hortlatan, her PKK teröristinin geberişinde adeta içleri
kan ağlayan ama her şehit gelişinde gizlice göbek atan ve katıksız Türk düşmanı
olan Ermeni tohumlarının ağlamalarına asla aldanmamalıyız ve gerekeni yapmaktan
asla imtina etmemeliyiz. Bunların çürük ve kuru lakırdılarına aldırış
etmemeliyiz. Bu Ermeni tohumlarının amansız ve katıksız olarak Türk ve İslam
düşmanı oldukları gerçeğini asla göz ardı etmemeliyiz. Bu Ermeni tohumlarının
köpekliğini yapan sözde Müslüman kimlikli olan ama Müslümanlığı ve İslam’ı
kirletmekten başka bir halt etmeyen itlere de yüz vermemek gerekiyor. Bu itlerin,
İslam kılıfını suratlarına geçirip meydanda arz-ı endam etmeleri bizleri asla
aldatmamalıdır. Bu tiplerinde sözlerine ve hareketlerine zerre güven duymamak
gerekir. Bunların kimler olduklarını gayet iyi biliyorsunuz. Bunların kimi
namaz gösterişi yaparlar, kimileri şafak sökerken tuzak kurarlar, kimileri de
star olma peşindedirler. Gerçekte Siyonist köpeği olan Ermeni tohumlarını da,
bu Ermeni tohumları karşısında komplekse girip ihanete yeltenen itleri de iyi
tanımalıyız ki, tuzaklarını başlarına çalabilelim, yoksa perişanız dostlarım.
DÖRT
Bu millet, Gülenizm’in ve Kemalizm’in dâhili
emperyalizmini yarmadıkça ve kırmadıkça, bunların yürekleri dağladıkları
cehennemi ateşlerini söndürmedikçe, içeride ve dışarıda asla güçlü ve dik
duramaz. Çünkü bunların biri milleti manevi cepheden, biri de maddi cepheden
mahvetmektedirler. Biri tahrifatçıdır, diğeri tahribatçıdır. Bunların vatan,
millet, din ve devlet duyarlılıkları yoktur. Bu iki fraksiyonda, ahlaktan ve
adaletten beridirler. Bunu hayatın her safhasında görebilirsiniz. Gülenistler
konusunda buna bariz bir örnek vereyim; bunlar okullarında kimi tercih ederler?
Ya zengin zibidilerini ya da zehir gibi zekâya sahip olanları tercih ederler. Ama
yoksul semtlerin yoksul mahallelerinin yoksul insanları bunlara göre değildir. Sanki
bunlar lanetlenmiştir bunlara göre. Oysa asıl yardım edilecekler, yüzleri
güldürülecekler yoksul insanlardır. Zengin zaten işini her yerde görür,
gördürür. Zekâ sahibi, zaten tercih etmez edilir ve işini kendi yeteneği ve zekâsıyla
görür. Muhtaç olmaz ama kendisine muhtaç olunur. Öyleyse asıl görülmesi
gerekenler, hayatın karanlıklarında kaybolanlardır. Yoksulluktan ve
çaresizlikten acılardan acılara sürgün olanlardır. Kemalistlerde, genellikle,
maddi ve manevi değerlerle irtibatı olmayanları tercih ederler, bu tipleri
yükseltmek adına kavga verirler ve yine değerlerin yozlaşması, kokuşması için
mücadele verirler. Yani Gülenistlerden ve Kemalistlerden bu ülkeye, bu millete,
bu dine ve bu devlete fayda geleceğini düşünmek saflıktır.
BEŞ
Zana isimli terörizmin tohumlarını filizlendiren kadınla
görüşmek çok tehlikelidir ama ne hazin ki bu tehlikeli oyuna kurban olundu. İşte
ufuksuz ve basiretsiz politika budur. Sanki farklı bir ülkenin temsilcisiymiş
gibi kendisinin muhatap alınması zımnen dayatılmıştır ve dayatmaya da boyun
eğilinmiştir. Sanki farklı bir ülkenin lideriyle görüşülüyor havası
verilmiştir. Zana isimli kadın da sanki farklı bir ülkenin temsilcisiymiş gibi
ve farklı bir ülkeyle görüşüyormuş gibi terörizm konusunda sözde şartlar ortaya
koymuştur. Ne hazindir ki, bu tuzağa düşülmüştür. Kürt kardeşlerimiz işte bu
şekilde oyuna getirilmekte ve göz göre göre kaybedilmektedir. Zımnen, PKK
denilen Siyonist köpeği örgütün, Kürt kardeşlerimizin temsilcisiymiş gibi bir
hava oluşturulmuştur. Ülkeye, millete ve yarınlara yazık olmaktadır. Aziz milletimiz
bir an önce uyanmalıdır, gerçekleri görmelidir ve hamlesini yapmalıdır. Düşmana
boyun bükmek zillettir, tarihimizde böyle bir şeye şahit olunmamıştır. Artık kurulan
oyunların oyuncusu olan değil, oyun kuran bir millet olalım lütfen.