Sevgili dostlar! İlk evvelde mesuliyet sahibi
olacağız. Zira kişiye bir paye veren de mesuliyet bilincidir. Mesuliyet bilinci
olmayanlar insan görünümlü hayvandırlar. Çünkü mesuliyet sahibi olmayanlar aynı
zamanda vicdan sahibi olmayanlardır. Vicdanı olmayanlar da vahşi hayvan
gibidirler. Mesuliyet sahibi olmadığımız
zaman kendi dünyamızda kendi hırslarımız uğruna küçük hesaplar peşinde beyhude
yere ömür çürütürüz. Hayvanlarda öyle değil midirler? Sürekli bir kemik
peşinde koşmazlar mı ve bulunca keyiflenmekten başka şeyi dert edinmezler değil
mi? Mesuliyetten uzak yaşarsak, hem kendimiz kaybederiz hem milletimiz kaybeder
hem de ümmetimiz kaybeder. Bir defa kendimizle birlikte büyük bütünden de mesul
olduğumuzun bilincinde olmak zorundayız.
Çünkü bizler büyük bütüne eklemliyiz ve büyük bütün olmadan bir hiçiz. Ancak
hayvanlar büyük bütünü düşünmeden yaşar giderler. Büyük bütüne kaybettiren her
hareket için, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek geçiştirdiğimiz zaman
büyük bütün kaybeder ama aynı zamanda bizde kaybederiz, sanırız ki biz
kaybetmeyiz ama bilmeliyiz ki kaybederiz. Misal;
ismi lazım olmayan malum ve sefil bir zibidinin programlarını deli gibi
takip ederiz ve sanırız ki bu takibi kendimiz adına yapıyoruz, zararı da kârı
da bizedir. Hayır, bu alıkça bir bakış açısıdır. Biz takip ettikçe reytingi
artmaktadır, reytingi arttıkça daha çok gündem olmaktadır, daha çok gündem
oldukça daha geniş bir izleyici kitlesine ulaşmaktadır ve böylece de millet
daha çok zarar görmektedir. Zira yozlaşma kitlesel boyut kazanmaktadır. Ama bir
tek kişi takip etmese belki de bu tek bir kişi binlerce, yüz binlerce kişi
olacaktır ve zibidinin programı yayından kalkacaktır. Bunu hiç düşünmeyiz. Bizler
hareketlerimizi sadece kendimizi düşünerek yapamayız ve yapmamalıyız
kardeşlerim, büyük bütünü düşünerek yapmalıyız. Ama maalesef Siyonist medya
herkese ‘’kendi hayatını yaşa’’ sloganını
dayatmaktadır ve millette bu slogana göre yaşamaktadır. Böylece de her koyun
kendi bacağından asılmaktadır ama gerçekte büyük bütünün asılışıdır bu. Zira bu
slogan hakikatte mutlak bölücülüğün ve mutlak esaretin kıvılcımıdır,
davetiyesidir. Millet bu şekilde ferdiyetçi bir yaşama mahkûm edilmektedir.
Nihayetinde de, herkes tek başına kalmakta ve kolayca yem olmaktadır. Oysa kuvvet birliktedir, kurtuluş
birliktedir, zafer birliktedir. Dağılmak ve tek başına kalmak ise; ya
evcilleşmeyi ya da yutulmayı intaç edecektir ve etmektedir. Her bir kardeşimizin derdini derdimiz
bilmedikçe, milletimizin sorunlarına duyarsız kaldıkça, birbirimizden
uzaklaştıkça ve düşmanların tuzaklarına düştükçe yok oluşa doğru yol aldığımızı
ve alacağımızı asla aklımızdan çıkarmayalım. Bugün herkes birbirinden kopmuş ve
kendi derdine düşmüş durumdadır. Herkes birbirini çekemez hale gelmiştir.
Milletin zararına olan şeyler, nasıl olsa bana zarar vermiyor denilerek hoş
karşılanır olmuştur. Ne sevinçlerimizi ne de acılarımızı paylaşabilecek durumda
değiliz. Bilakis kardeşlerimizin sevinci bizim acımız, kardeşlerimizin acısı
bizim sevincimiz olur hale gelmiş. Peki, bizler bu hale nasıl düştük
kardeşlerim? Çünkü dünyevileştik, dünya nimetlerinin peşinde koşarken yorulduk.
Herkes daha fazla pay için birbirini ezmeye başladı. Böylece de kâfirlerin,
müşriklerin, münafıkların tuzağına düştük, sofralarına meze olduk.
KARIŞIK
BİR
Ülkücü tutsaklar özgürlüklerine kavuşmuşlar. Allah yardımcıları
olsun ama bir o kadarda teennili olmalarında hayır vardır. Bir hezeyan bir
hezeyan ki, sormayın gitsin. İstiyorlar ki, mahpus olarak çürüsünler, olmayan
yürekleri ancak o zaman soğuyacak. Ülkücü mü bırakın gebersin faşist soyu! Ama Siyonist
tohumu bir vatan haini mi, faşist devlet özgürlük isteyenleri, halk için kavga
verenleri işkence hanelere doldurdu olur hemen. Ulan kanı bozuk Siyonist tohumları,
o ülkücülerin tek tırnağı bile olamazsınız. Onlarda ki, şerefin ve haysiyetin
ne olduğundan bihabersiniz daha, söyleyecek neyiniz olabilir ki? KCK’lı mı salın
gitsin, PKK’lı mı yol verin geçsin, Siyonist sözcüsü mü bırakın gitsin; fakaaat
Ülkücü mü, vurun, öldürün, gebertin faşisti! Milletin sözcü’lüğünü yaptığını
sananlardan, karanlık oda’larda iş kotaranlardan, şeytanın düdük öttürdüğü
lağım fışkıran ekranlardan tutunda bilmem nelerine kadar faşist katiller lafı
gırla gidiyor. Ulan it soyları, o gencecik fidanların nasıl kurban olduklarını
ve kurban olmalara sebep olduklarını hiç sorguladınız mı? Sorgulayamazsınız
elbette, çünkü onlar size yal verenlerdir. Ve yal verenleri, yal yiyici köpekler
asla sorgulayamazlar. Sizin işiniz gücünüz, birilerini göklere çıkarırken, diğerlerini
yerin dibine gömmektir ve böylece parsayı toplamaktır. Yoksa derdiniz asla
gerçekleri ortaya koymak değildir. İşte bende konuşuyorum; oysa bu hayvanlardan
aşağı mahlûklara neyi izah edebilirsiniz ki? İzah etseniz bile algılayacak
beyinleri ve yürekleri var mıdır ki? Sola gelince yurtsever, ülkücülere gelince
faşist katiller. Ne o, vatanı Rus emperyalizminin kirli ve kanlı çizmelerinden
kurtardı diye mi katil oluyorlar? Din, devlet, vatan ve millet aşkına kahramanca
dik durdukları ve kanlı yolunuzu kapadıkları için mi katil oluyorlar? Dinsiz olalardı,
Siyonist, coni ve Moskof uşağı olaydılar katil olmazdı değil mi? Ulan bu memleket
eğer bağımsız olacaksa, hür olacaksa, yükselecekse ve yeniden karanlık dünyanın
bağrına bir güneş gibi doğacaksa, Müslüman yürekli memleket çocuklarının
sayesinde olacaktır bu. Evet, yersiz, dayanaksız, ahmakça kavgalara hayır ama yeri
geldiği zamanda kahramanca vuruşmaya eyvallah. Birileri adına ve birilerinin
tetiklemesiyle değil ama kendi adına ve kendi değerlerin temelinde kavgaya
evet. Kavgadan korkan, kendinden korkuyordur. Kendinden korkanında yapabileceği
hiçbir güzel iş yoktur. Geçmişte aldatılan ve kasıtlı olarak idam edilen gençlerin
sırtından geçinen köşe başlarını tutmuş Siyonist köpeği gerçek katillerin
konuşmaya zerrece hakları yoktur. Edebiyat yapmaya hakları yoktur. Geçmişin
gerçek katilleri bugün köşelerden köşeyi dönmektedirler. Herkes bu itlerin
suratlarına tükürmekten başka şey yapmamalıdır, bunların sözlerine inanmak
ahmaklıktır. Velhasılı kelam; Ülkücü tutsakların özgürlüklerine kavuşturulması
hakkın ve hukukun tecellisidir ve yerindedir. Olmayan bir hak verilmemiştir, gasp
edilen hak iade edilmiştir. Özgürlüğe çırpılan kanatlar asla kırılmasın ve
ihanetlere doğru kırmasın inşaallah.
İKİ
Suriye adeta muamma oldu. İleri geri lüzumsuz laf
salatalarıyla gerçek buhar oldu adeta. Oysa her şey çok basit gibi sanki. Bence
bu olay çok derin bir planın neticesinde ortaya çıkmıştır. Evet, komplo olarak
bakılabilir amma bence bu olayın gerçek failleri, İngiltere, Amerika ve İsrail’dir.
İçeriden destek veren hainlerde olabilir. Ortak bir organizasyon ürünüdür. Şeytanlar,
bizi tongaya düşürmüşlerdir. Kendileri düşürdüler, kendileri öldürdüler ve
geldiler koydukları yerde kendileri buldular. Aslında bizimkilerinde olaya bigâne
olduklarını pek sanmıyorum ama millete izah etme yolunu bulamadılar galiba. Bu olayda
Türk Milleti’nin ve Türk Devleti’nin karizması fena çizilmiştir. Zımnen,
ölülerinizi bulacak, uçağınızın nasıl vurulduğunu tespit edecek teknolojiden
bile yoksunsunuz hala övünüp duruyorsunuz denmiştir. Alçak şeytan yine oyununu
kurmuş ve çok güzel oynamıştır. Bizse, içimizde birbirimizi yemekle
iştigaldeyiz. Gerçekten yazık bize! Biz bu halde oldukça daha çok sürünürüz. İsterse
sonsuz kez iktidar değişimleri olsun. Bu millet Kemalistlerin peşinden koşup
kendi özüne düşmanlık ettikçe, Gülenistlerin peşinden koşup koyun gibi
güdüldükçe asla iflah olamayacaktır. Daima düşmanın gülücüklerine aldanacak ve
düşmanın yaltaklığını yapacaktır. İki tarafta da insanlık kaybı vardır. Dolaysıyla,
ahlak ve adalet konusunda dehşetli derece de zayıflık vardır. Bize düşmanlık
edenler, bu iki kesiminde dostluk ettiği şeytanlardır. Bu millet bunu görmelidir
ve artık ebedi uykusundan uyanmalı, özüne dönmelidir.