Bu dünyada herkese yer var.
Bölgede, bilhassa Suriye’de takip ettiğimiz politika çökmüş...
Türkiye büyük zararlara uğramış...
Başına büyük gaileler almış...
Bu durumu ve başımızdaki büyük derdi 40 yıllık kıdemli siyaset yazarlarının görmemesi mümkün mü?
Bu şartlar altında, hakikatleri haykırmak bu memlekete, yedikleri ekmeğe, “cennet vatan”ın kendilerine sağladığı imkân ve kaynaklara karşı bir vicdan borcu değil midir?
Bunların, geldiğimiz belalı noktanın, iktidarın yanlış politikaları neticesi olduğunu yüksek sesle haykırmaları gerekmiyor mu?
Bir an evvel bu yanlış politikalardan vaz geçilmesini öğütlemeleri gerekmez mi?
Elbet gerekir, bu bir vatanseverlik borcudur!
Peki bunlar ne yapıyor?
Eyyamcı-goygoycu yandaşları geçiyorum.
Lâkin kamuoyunun tarafsız gördüğü, ciddi gördüğü bir takım kanaat önderleri-köşe yazarları ne yapıyor?
Bunlardan benim de vaktiyle çok güvendiğim bir yazar, Güneri Civaoğlu, Milliyet’teki köşesinde, bugün (27 Temmuz), Barzani’yi, “Ortadoğu’nun siyaset duayeni” gibi sözlerle parlatmakta...
O Barzani ki; hem Kandil’deki teröristlere yıllardır göz yummakta,
Hem de Suriye’nin kuzeyine PKK’nın yerleşmesine eğitim, lojistik ve bilhassa personel ve “moral” desteği vermekte...
Her ne kadar, onunla görüşmeye gidecek olan Davutoğlu’nun temkinli olmasını öğütlese de bu, Barzani’yi cilaladığı gerçeğini örtmüyor.
Fakat bu “duayen” yazarın asıl incileri, 25 Temmuz tarihli yazısında saklı...
PKK ve uzantısı PYD, Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye sınırında geniş bir bölgeye el koymuş, safha safha “devlet”ini gerçekleştirme yolunda, bizim “duayen yazar” bununla ilgili bakın ne yazıyor:
“HAMDİ
Osmanoğlu Esad’a karşı savaşmakta olan ‘Suriye
Birleşik Muhalefet Hareketi’nin’ konsey üyesi.
Asıl mesleği hekimlik.
24 Ağustos 2012
(Herhalde 24 Temmuz demek istiyor) tarihiyle Suriye’nin röntgen filmini, onun
yorumlarıyla sunuyorum:
“PKK
Türkiye sınırı boyunca Suriye’de bir bölgeye egemen
mi?”
Cevabı: ‘Hayır, değil’ oluyor.”
Dedikten sonra bir sürü masal dinliyor ve bize de anlatıyor.
PKK, nasıl egemen değilmiş?
Silahlı milisleriyle devlet dairelerini zaptetmiş...
Bölgede sözüm ona “güvenliği tesis etmiş”!
Bayraklarını çekmiş...
Bir “oluşum”un, bir yere egemen olduğunu anlamak için daha başka hangi “nişaneler”in gözükmesini bekleyeceğiz ki?
Hal böyle olunca, Civaoğlu’nun yaptığına ne isim verilebilir?
Kamuoyunu yatıştırma,
Avutma,
Uyutma,
Tepkileri azaltma girişimi...
Bu kadar tecrübeli bir gazetecinin, bu “işlev”i “şuursuz” yapması düşünülemez!
Aldığı görevin hakkını verdiği kanaatindeyim.
Çünkü bu derece deneyimli bir yazarın “geliyorum” diyen ağır kaosu görememesi mümkün değildir.
Eğer bağımsız olsaydı, kalemini kendi iradesi kullanabiliyor olsaydı, “geliyorum” diyen bu belaya karşı hem halkı, hem de hükümeti en yüksek perdeden uyarması gerekirdi.
“Uyarmak” yerine, “uyutmayı” tercih ediyorsa, bunu bilinçle yapıyor demektir.
Böyle çok yazar ve kanaat önderi var.
Yazıklar olsun!