Tarihsel süreç içerisinde binlerce kez şahit olunmuştur ki, demokrasi nosyonu, burjuvazinin netameli siyasal iktidarına giden yolda, muhalifleri susturma ve kontrole tabi kılma mekanizması olarak kendisini göstermiş ve daima, gücün otoritesini tevlit ve tahkim vasıtası olmuştur. Fakat burada, muhalif her fraksiyona da bir gün iktidar olabileceği gibi boş bir umut zerk etmiş, böylece de, büyük kitlelerin mümessilliğini yapan muhalif fraksiyonların, burjuva iktidarına ve tahakkümüne karşı hafif şiddet ihtiva eden ve iktidar olabilme hayalleriyle bünyesinde köklü değişimleri barındıran devrimsel mücadelelerinden uzaklaşmalarını sağlamış, bu gurupları, muhkemleştirdiği ve sarsılmaz duruma soktuğu statükoyla bütünleştirerek iktidarı-nın geleceğini garanti altına almış ve varlığının idamesinden duyduğu endişelerinden kurtulmuştur.
Ayrıca, varlığını muhkem hale getirdikten sonra da arada bir muhalif gurupların iktidar arzularını, onları iktidara taşıyarak muvakkat bir süre içinde de olsa tatmin etmiş ve onları külliyen devrimsel dinamiklerinden uzaklaştırmış, direnişlerini sonsuza değin kırarak onları kendi değerlerine entegre etmiştir. Hatta muhaliflerin iktidarında bile onları kendilerinin ihdas ettikleri bürokrasi tarafından idare edilmesini sağlamışlardır.
Demokrasi ile idare olunan toplumlarda, ekonomi de zalim ve insafsız eller tarafından idare edilen bir kumar masası haline döndürülmüştür ve iktidarda olduğu gibi bu masada da en güçlü el burjuvazinin elidir ve kurallar onun istediği şekilde işlemekte, çark onun istediği gibi dönmektedir. O masada emekçilerin alın teri kazanımları acımasızca sömürülmektedir. Devlet o masada söz hakkından mahrumdur ve muaf tutulmuştur. Zira her şey, demokrasi kılıfı içinde işlemektedir ve buna da kimsenin karşı çıkma imkânı söz konusu bile değildir. Çünkü kararlar alınırken, çoğunluk temsil etme ve seçme yetkisine sahiptir. Çoğunluk istemiş ve olmuştur. Dolayısıyla, uyutulan kitlelerde ne yapacağını bilemez haldedir ve her dem burjuvazinin sözcülüğünü yapan medya papağanlarının ve kendisini temsil ettiğine inandığı kara-kızıl ve yeşil kompradorların tezviratları ile maniple edilmektedirler.
Artık, devlet, ekonomideki ve siyasal iktidardaki kontrol mekanizmasını işletmeli ve ipleri eline almalıdır. Silahlı güçlerini, emperyalist burjuvazinin koruma gücü görüntüsünden kurtarmalı ve emperyalist kuşatmayı izale etmek için kendi lehine kullanmalıdır. Hatta, Türk Ordusu ve Türk Emniyet Teşkilatı, halkı da yanına alarak, küresel sermayenin köpekliğini yapanlara diz çöktürmelidir. Bürokratik işleri de hızlı işler ve kendi lehine çalışır hale sokmalıdır.
Gücü elinden alınan, üretim araçlarına el konulan, alın teri kazanımları çalınan emekçi kitleleri(kara-kızıl-yeşil emekçileri) insafsızca ve alçakça sömüren burjuvanın(kara-kızıl-yeşil komprador burjuvazinin) her alandaki tesirini ve etkisini tedrici olarak sistematik bir şekilde yok etmeli, işlevsiz hale sokmalı, mümkünse bütün gücünü seferber ederek -ki bunu yaptığı takdirde devlet otoritesi ve gücü bütün zalim ve insafsız elleri kırabilecek kudrettedir- bu ihaneti kökten tesirsiz kılmalı ve emekçiye hakkını ve kazanımlarını teslim edip, insanca bir yaşam sürmek için, umutlarıyla, hayalleriyle birlikte yeni bir dünyaya merhaba diyebilmelerini sağlamalı ve bunu daimi kılacak devletçiliği ve bu devletçilik idealinin kültürel dinamiklerini de tekrar fonksiyonel ve işler hale sokmalıdır. (Burada metazori olarak halkın emeğine el koyup bir avuç oligarşik dikta yaratma özlemi içinde olan dinozorlar kastedilmiyor. Bilakis halkla bütünleşmiş ve halkın değerleriyle imtizaç etmiş bir önderin öncülüğündeki teşkilatın idare ettiği devlet kastediliyor.)
ŞU ÖLÜMSÜZ GERÇEK KATİ OLARAK BİLİNMELİKİ; emekçinin, her alanda hakimiyetine giden yol, aydınlık ve her daim güneşli olduğu zannedilen DEMOKRASİ KÖPRÜSÜNDEN değil,, her dem zorlukları, acıları, alın terini, muvakkat bir süreyle alaca karanlığı ve son tahlilde keskin bir zaferi bünyesinde barındıran DİRENİŞ GEÇİDİNDEN geçer.
Şu ifadelere lütfen ama lütfen dikkat: ‘’BİZ HALKLARI DÖRT YILDA BİR SEÇİMLERE SOKARIZ. ONLARIN KENDİ HÜKÜMETLERİNİ KENDİLERİNİN SEÇMESİNE MÜSAADE EDERİZ. FAKAT SONUNDA HANGİ PARTİ KAZANIRSA KAZANSIN HAKİKATTE KAZANAN BİZLER OLURUZ. ŞAYET SEÇİMLER SONRASI KURULAN HÜKÜMETLER BİZİM KONTROLÜMÜZE İTİRAZ EDERLERSE HEMEN SKANDALLAR ÇIKARTIRIZ Kİ BU KONTROLÜMÜZE İTİRAZ EDENLERİ TEMİZLEME OPERASYONLARIDIR.’’ Siyon Protokolleri
Bugün insanlık demokrasi maskesi altında acımasızca sömürülüyor ve aynı zamanda demokrasi bir taraftan da yegâne kurtuluş reçetesi olarak sunuluyor. Yaşadığımız ve tanıklığını yaptığımız zulüm çağında demokrasi büyük ve tesirli bir demagojidir, mugalâtadır. Burjuvazinin yegâne sığınağıdır. Varoluşlarının güvencesidir. Zira bunlar özgürlük havasının hâkim olduğu hakikat ikliminde yaşayamazlar. Tabiat bunları metazori olarak değil spontane olarak izole eder böyle bir iklimde. Demokrasi tarihsel süreç içerisinde binlerce kez şahit olunmuştur ki, her zaman kompradorların iktidarını tevlit ve tahkim vasıtası olmuştur. Kimi zaman kızıl burjuvaziye, kimi zaman kara burjuvaziye, kimi zamanda yeşil burjuvaziye kapı aralamış, gülümsemiştir. Ama her zaman, genel itibariyle burjuvazinin hâkimiyetini muhkemleştirmiştir. Ve aynı anda çalışan sınıfların üzerindeki zulmün artırılmasını ve sömürünün katmerleştirilmesini doğurmuştur. Burjuvazinin rengi ayrı olsa da hedefi aynıdır. İktidar erkine sahip olmak. Buna mukabil ezilenler ise hep bilinçli olarak burjuvaziye tehdit ve tehlike oluşturmaması için atomize edilmiştir. Ezilenler için şimdi tek can ve tek fikir olma zamanıdır.
Demokrasi hiçbir devirde ezilenlerin hayrına olmamıştır. Eğer demokrasi olacaksa bile bu ezilenlerin iktidarını hâkim kılan bir demokrasi olmalıdır. Başka türlüsü asla kabullenilemez. Çalışan kesimlerinde zenginliklerden istifade etmesini ve kaynakların eşit şekilde paylaşılmasını sağlayan bir demokrasi olmalıdır. Demokrasi bugün ahlaksızlığın muharriki gibidir. Kaosun, katliamın, ihanetin, zulmün, sömürünün anasıdır.
Büyük şeytanın küçük meleklere demokrasi diye sunduğu resme bakarsanız olayı sarahaten ve tafsilatlı olarak müşahede edersiniz.
Bütün soykırımlar, cinayetler, katliamlar bu netameli nosyon (kavram, kavrayış) uğruna yapılmaktadır. Buna mukabil bu ne olduğu belirsiz sihirli kavramın şu ana dek özgürlük, barış, huzur, mutluluk, adalet, kardeşlik getirdiğine şahitlik eden ne bir birey, ne bir toplum, ne bir devlet asla yoktur ve badema da olmayacaktır. Kitapsız kalan bir toplumun bu keskin ve derin gerçeği anlaması çok zordur ve çetindir. Bugün çıkar çarkının kesintisiz döndüğü bir düzendir demokratik düzen. Aksini söyleyenin ispat etmesi iktiza eder. Zira ispatsız iddia boştur, mantıksız ve manasızdır. Lüzumsuz zevzekliktir. Bu düzende menfaatlerin temini çok kolaydır. Çünkü herkes çok yüzlüdür ve ahlaksızdır bu düzende. Kimisi vatan, millet maskesiyle, kimisi barış, özgürlük maskesiyle, kimisi Atatürk maskesiyle, kimisi de ALLAH, peygamber, kitap maskesiyle aldatır ve sömürür insanları bu düzende.
Gerçeği görme yetisini kaybetmeyenlere bunu ispat etmeye çalışmak beyhude yorulmaktır. Çünkü görünen köy kılavuz istemez. Bugün insanlık davasız ve idealsiz olduğu için anlam dolu yaşamaya mesafelidir. Dolayısıyla fikir eksenli yaşamaktan kaçmaktadır. Çünkü bu tür yaşam insana zor gelmekte ve onu yormaktadır. Bu yol çile ister, sabır ister, mukavemet ister, şuur ve bilinç ister, sorumluluk ister. Ama insanlık sıkıntısız, çilesiz, sabır gerektirmeyen, stressiz bir yaşam peşindedir. Hazırlopçudur, nemelazımcıdır, bana dokunmayan bin yaşasıncıdır. Davasız bir yaşam peşindedir. Konfor ve zevk müptelasıdır. Tüketim putunun zavallı ve çaresiz kulu ve kölesidir. Zira demokrasi işte tamda böyle bir yaşamı garanti etmektedir. Suya sabuna dokunmadan sahte hoşgörücülük ve diyalogculuk ikliminde yaşamayı empoze ederek sorumluluktan azade kılmaktadır insanı. Bugünkü demokrasi birazda kanunsuzluk düzenidir. Zira bu düzende birileri birazcık ayrıcalıklıdır. Halk ise sessizce yerinde oturması gereken ve her denileni yapan itaatkâr bir göbeğini kaşıyanlar ve bidon kafalılar yığınıdır.
Eğer gerçekte bir demokrasi varsa ve olacaksa bu devlet ve halk bütünleşmesini sağlayan, akrediteli sınıf gibi soysuz bir ayrımcılığı yok eden demokrasi olmalıdır. Yoksa, bugün insanlık sanki ötelerde bir yerlerde gerçek demokrasi varmış gibi boş umutlara kurban edilmemeli ve insafsızca aldatılmamalıdır.
Gerçek adalet, hakiki barış, saf özgürlük, tam bağımsızlık, özlenen kardeşlik iklimi, halk hâkimiyeti, soluksuz muhabbet havası, huzur, dirlik, birlik, bütünlük, tam sevgi ortamı emin ve soylu şahsiyetlerin öncülüğünde gerçekleştirilecek temiz, saf, berrak bir HAKİKAT, İNSANLIK, ADALET, SEVGİ, ÖZGÜRLÜK, HAYSİYET, İDRAK VE KİTAP devriminin özündedir. Ve âlem-i insanlık ancak böyle bir devrimle dirilecek, kurtulacak, aydınlanacak, rüyalarına ve umutlarına kavuşabilecektir. TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE nin de sigortasıdır bu yol, yöntem ve metot. (((çok mühim nüans::: SİYONİST, gördüğün düşmanın ardında duran ama asla görmediğin düşmandır.))) OKU ve DÜŞÜN.