‘’Kâfirlerin sistemi adaletli olursa ayakta
kalabilir, Mümin’lerin sistemi adaletsiz olursa yıkılır, yok olur.’’ Hz. Muhammed (sav)
Sevgili dostlar! Ben Müslüman’ım deyip
adaletsizlik yapınca, insanları kendinize çekeceğinizi düşünüyorsanız
yanılıyorsunuz. Çünkü Müslümanlık dilde değil gönülde, söylemde değil
eylemdedir. Zira yaşanan hayat bize bunu ispat etmektedir. Buna rağmen belki
çekebildikleriniz de olur ama bunlar asla düşünen vicdanlı insanların arasında
ki kişiler olmazlar. Bunlar, duygusal olarak sömürebildiklerinizdir. Ama böyle
bir şey alçakça bir zulümdür. Gerçek budur güzel dostlar, güzel insanlar. Önemli
olan marka değil kalitedir. Görünüş değil özdür. Beden değil ruhtur. Sevgili
dostlar! Adalet; birliğin, barışın, sevginin, umudun, zaferin temelidir ve
teminatıdır. Bunlarda ancak yüce bir eylemin meyveleri olabilir. Söylemle barış
olmaz, paylaşım olmaz, birlik olmaz. Adaletsiz bir dünya, kaosun, terörün,
anarşinin, zulmün, esaretin, kavganın, batışın dünyasıdır. Bir insan adil ise
saygı duyulur. Bir devlet adil ise sahiplenilir. Bir düzen adil ise uğrunda
ölünür. Bir teşkilat adil ise güçlüdür. Bir millet adil ise payidar olabilir. Adaletin
zıddı ise zulümdür ve zulümle payidarlık imkânsızdır. Bunu, düşünen her kafa
idrak edebilir. Ne diyor yüce ve aziz Allah; ‘’servet, aranızda birkaç kişi arasında dolanıp duran bir devlet
olmasın.’’ Şimdi biz servetin bu şekilde işleyen bir şey olmasına yol
açarsak ne olur? Adalet diye bir olgunun anlamı da, varlığı da kalmaz.
İstediğiniz kadar adalet naraları atınız. Ve bugün bizim ülkemizde servet aynen
bu şekilde, birkaç kişi arasında dönüp duran bir devlettir. Çünkü kökü
adaletsizlik üzerine bina olmuş bir düzen egemendir. Bugün Türk Milletine
hükmeden kodamanların hiçbirisi İslam’dan nasibini almamış tiplerdir. Buna
Müslüman kimlikli kodamanlarda dâhildir. Çünkü Müslüman’ım demekle Müslüman
olunmuyor, İslam’ım demekle İslam olunmuyor. Adalet ise İslam’dadır. Çünkü
İslam’sız insan, insansız da adalet olmaz. Biz, sadece olduğunu ya da
olabileceğini sanırız ama yanılırız. Bu gerçeğin aksine ne söylersek
söyleyelim, hayat bizi yalanlayacaktır. Ama biz gerçeğe âşık değilsek, yalanla
avunmaya ve yaşamaya devam edeceğizdir. Öyleyse bir insan ilk evvelde insan
olmalıdır, sonra İslam olmalıdır, sonra da adil olmalıdır. Seküler düzenlerden
ve seküler insanlardan adalet çıkmaz. Çıksa çıksa zulüm çıkar. Hayat, bunu bize
ispat etmiştir hem de canımızı acıtırcasına. Laikçi tiplerden bana tek bir adil
kişi gösteriniz. Hatta en ideal laikçi tiplerden gösteriniz. Bana en ideal
Marksistlerden adil bir insan gösteriniz. Bana en ideal faşist tiplerden adil
bir insan gösteriniz. Bana en ideal liberal tiplerden adil bir insan
gösteriniz. Bana en ideal kapitalist tiplerden adil bir insan gösteriniz. Bana
en ideal demokrat tiplerden adil bir insan gösteriniz. Bana en ideal anarşist
tiplerden adil bir insan gösteriniz. Gösteremezsiniz, vallahi de, billahi de,
tallahi de gösteremezsiniz. Çünkü gerçek adalet, bunların ve düzenlerinin
düşmanıdır. Söyleyin bana, gerçekten adil olan ve adalet isteyen, niçin terörü
biricik çıkış yolu olarak görsün ve terörden nemalanmayı düşünsün, müritlerini
teröre teşvik etsin? Hatta niçin fıtrata mugayir bir yaşamı savunsun ve
insanları böyle bir yaşama teşvik etsin? Söylediğimiz düşüncelerin önderleri
yemin ediyorum size canım dostlarım, bunu yapmaktadırlar. Çünkü onların derdi
adalet değildir. Onlar insanın, insanlığın ve İslam’ın düşmanıdırlar. Söyleyin
bana, tiranlığın olduğu yerde, insanlara kişilik tayin edilen yerde adaletten
söz edilebilir mi? Bunların kimisinde sert tiranlık, kimisinde yumuşak tiranlık
egemendir. Ama hepsinde kişilik tayin etmek vardır. Bu derin gerçeği fark ve
idrak etmedikçe, bu yanlış ve zalim düzenlerin kurbanları olmaktan asla
kurtulamayacağız. Safça bunlarda adalet olduğunu sanacağız ve nefsimizin
kurbanları olarak bunların peşlerinde sürüklenip gideceğiz.
Sevgili dostlar!
Parçalanmanın
bile en dibinde ki sebep; adaletsizliktir.
Çünkü adaletsizlik, insanları kine, kinde parçalanmaya yöneltir. Bugün
bizim ülkemizde ki kargaşanın, parçalanmanın, terörün, zayıflamanın, insanların
birbirine düşmesinin, ideolojik kamplaşmanın en dibinde adaletsizliğin olduğu
bir gerçektir. Adaletsizliğin olması, insanların adalet diyene koşmasına sebep
olmaktadır. Böylece insanlık, kendi düşmanlarının peşinden gitmektedir. Sırf
adalet arzusu için. Ama cehaletinin kurbanı olmaktadır. Çünkü adaletin ne
olduğunu bilmemektedir, böylece adaletin nerede olacağını da bilememektedir. Bugün
adalet ne Amerikan destekli, Siyonist güdümlü Gülenizm’in sömürücü
cemaatindedir ne Amerikan destekli, Siyonizm güdümlü Kemalizm’in sömürücü
cemaatindedir ne enternasyonal destekli, Siyonist güdümlü Komünizm’in sömürücü
cemaatindedir ve ne de başka bir yerdedir. Adalet; sadece ama sadece
İslam’dadır. Gerçek adalet insanların nefsine ağır gelmektedir. Eğer insanlar,
adaletin ne olduğunu ve nerede olduğunu bilseydiler ve gerçek adaletin
sevdalısı olsaydılar, kavgalarını doğru yönde verirdiler ve aradıklarına da
elbette kavuşurdular. İnsanlar düşünmeden hareket etmektedirler. Nefislerinin
kurbanı olmaktadırlar. Adalet düşmanı ideolojilerin peşinden gitmelerinin
yegâne sebebi, nefsi arzulardır. Asla fikir temelli bir bakış açısı değildir. Zira
fikri temelden gitseler, o ideolojilerin yakınından bile geçmezlerdi. O
ideolojilerin, kendi varlıklarının ve adaletin en büyük düşmanları oldukları
gerçeğini fark ederlerdi. Böylece de adaletin nerede olduğunun bilincine
ererlerdi. Peki, bunların en ideal tiplerinde adaleti göstermek kabil değildir
de, Müslüman’ın en ideal tipinde adaleti göstermek kabil midir? Elbette
kabildir dostlarım. En büyük adaletçi, yegâne önderimiz olan peygamberimiz Hz.
Muhammed’dir (sav). Keza ardı sıra gelen halifelerdir. Sonra da bu mukaddes
izleri takip eden şerefli Müslümanlardır. Yani İslam olanlardan binlerce, belki
milyonlarca örnek gösterilebilir ama İslam olmayanlardan tek bir örnek bile
göstermek kabil-i mümkün değildir. Dostlarım, burada nefsi düşünmeyeceğiz,
ideolojik düşünmeyeceğiz, gerçekten vicdanlı olarak düşüneceğiz. Zira bizim
hayatımız, mutluluğumuz, umudumuz söz konusudur. Zira ulaşacağımız gerçek bizi
kurtaracak tek şeydir. Bizler nefsimizi okşayan şeyleri değil, nefsimizi
zorlayan şeyleri tercih ettiğimiz zaman kurtuluş yolunda adım atmış olacağız.
Bugün içki içmek kolaydır ve bizi rahatlattığını düşünürüz, bugün kumar
kolaydır ve nefsimize hoş gelebilir ama bunlar bizi felakete sürükleyen
şeylerdir. Namaz kılmak, oruç tutmak nefsimize zor gelebilir ama bizi
insanlığın zirvesine çıkaracak olan şeyler bunlardır. Bizler belki bunların
anlamlarını fark etmiyor olabiliriz, bunları basit görüp, öylece
algılayabiliriz ama bizim algılamalarımız gerçeğin kendisidir diye bir şey
yoktur. Söyleyin bana, barlarda, sabaha kadar içen, zil zurna sarhoş olan ve
her türlü terör faaliyetine destek veren kişi mi daha adildir, insancıldır
yoksa namazını kılıp, orucunu tutup, insanlık üzerine düşünen ve sorunlara
barışçıl çözümler arayan, şeref için, hürriyet için, vatan için, adalet için
fasılasız mücadele eden bir kişi mi daha adildir ve insancıldır?