DİRİLİŞ VE YENİDEN YAPILANMA...32...

Özgür DENİZ - 29.10.2012

 

 

Sevgili dostlar! Türk Milleti, insanlığı aydınlatacak yegâne güneştir. Ama ilk evvelde, kendisi, yüce İslam Güneşi ile aydınlanmalıdır. Zira aydınlanmadan aydınlatmak ham hayaldir ve İslam Güneşi ile aydınlanmayan ebedi karanlıktadır. Türk Milleti, İslam Güneşi ile aydınlandığı içindir ki, tarih boyunca insanlığa önderlik etmiştir. Türk Milleti, insanlığın önderi olmadıkça ve insanlık Türk Milletinin önderliğini kabul etmedikçe daima acılar içerisinde kıvranacaktır. Bunu, asla, ırkçılık olarak görmemelidir. Biz burada Türk Milletinin, tarihteki gibi, bu önderliğe layık olmasını istemekteyiz ve layık olmadıkça da bu şerefe nail olacağını düşünmemekteyiz. Kuru kurya Türk Milletinin mutlaka önder olması gerektiğini söylemiyoruz. Bilakis layık olduktan sonra önder olabileceğini ifade ediyoruz ve önder olmasını da arzuluyoruz. Türk’ün İslamsızlığı ve insanlığın Türksüzlüğü çok elim sonuçları intaç edecektir. Nesil ve ekin mahvolacak, zulümler fasılalı olarak çoğalacak, doğa kirlenecek, yoksulluklar artacaktır. Ama Türk Milletinin de önder olabilmesi için, İslam’ı ve İslam’ın izzetli, şerefli ve emin tebliğcisi Hz. Muhammed’i (sav) kendisine önder kılması şarttır. Zira İslamsız ve Hz. Muhammed’siz (sav) bir hayat kabil değildir. Bugün içinde bulunduğumuz acınası halin yegâne sebebi, İslamsızlık ve Hz. Muhammed’sizliktir. Türk Milletinin, önder olma ayrıcalığını kaybetmesinin temel sebebi de budur.

 

Sevgili dostlar! Türk kimliği kim olduğumuzu anlatırken, İslam nasıl olacağımızı tayin etmektedir. Nasıl olduğumuz belli olmadan, kim olduğumuzun hiçbir kıymeti yoktur. Zira bir insan da önce nasıl olduğu aranır. Kim olduğu tali meseledir. Kim olduğunun kalitesini belirleyende nasıl olduğudur. Zira nasıl olduğu mahiyeti izah eder. Kim olduğu ise kalıbı belirler. Mahiyeti çürük olanın, kalıbı görkemli olsa da bir işe yaramaz.  Tıpkı insanın beden olarak değil, kalp olarak güzel olmasının önemli olduğu gibi. Kalp olarak güzel olmayıpta, beden olarak görkemli olanlar Kur’an’da ‘’giydirilmiş odun kütükleri’’ olarak tarif edilmektedirler. Türklük bilincine sahip olmayanın biteviye Türk’üm deyip durması hiçbir anlam taşımaz. Türklük bilincine sahip olmak demekte, İslam’ı bir yaşam temeli haline getirmek demektir ve İslam üzerinde bir hayat, bir devlet, bir dünya kurması demektir. Eğer yaşamınızı İslam temeli üzerine kurmamışsanız Türk kimliğini taşımanızın hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur ve olamaz. Çünkü İslamsız Türk, Türk değildir ve Türk’ün, İslamsız olarak dünyaya bir şey vaat etmesi kabil değildir. Müslüman olmayan Türk’ün kendine hayrı olmaz ki, başkalarına olsun.

 

Sevgili dostlar! Bugün yaşadığımız ve insanlığın yaşadığı sancıların temelinde Türk Dünyasının maruz kaldığı sefaletin, zilletin büyük etkisi vardır. Aynı şekilde diğer Müslüman milletlerin, kendi oyununu değilde düşmanların oyununu oynaması vardır. Ümmetin birlik olmaması hatta birbirlerine muhalif olması düşmanların ekmeğine yağ sürmektedir. Kendi içinde birliğini sağlayamamış Türk dünyası ve Türk Milletine ihanet etmiş insanlık, sürekli olarak düşmanların kanlı çizmeleriyle ezilmektedir. Kötülüğün ve kötülerin zaferi için gereken yegâne şey; iyilerin vazifelerini yapmamalardır. Bugün kâfirlerin farazi zaferlerinin yegâne sebebi, ümmetin çocuklarının vazifelerini layığı ile yapmamalarıdır. Eğer İslam Milletleri, ümmet bilinciyle hareket edip büyük birliği gerçekleştirmiş olsaydılar, kâfirler asla bu kadar hayâsızcasına saldıramazlardı. Ne ülkemiz ne de ülkelerimiz bu kadar kolay şekilde yağmalanmazdı. Ne milletimiz ne de milletlerimiz bu kadar rahat şekilde sömürülemezdi.

 

 

EKSTRA



BİR

‘’Bir Şarkısın Sen’’ isimli pespaye ve müptezel program Türk Milletinin çocuklarına kurulmuş bir tuzaktır. Kalıp olarak bakarsak bu izaha saçma der geçeriz ama olayı derinden tetkik ettiğimiz zaman devasa ve vahim tehlikelerin olduğu saf bir gerçektir. Çocuklarımız sekülerizme yem edilmektedir ve geleceğin yozlaştırıcıları olarak hazırlanmaktadırlar. Ve bizim olmayan kültürlerin taşıyıcıları kılınmaktadırlar. Evlatlarımız rezil programların kıskacındadır. Kimliğine, benliğine ve yüce değerlerine yabancılaştırılmaktadırlar. Bir yanda ‘’Türkçe Olimpiyatlarıyla’’, bir yanda ‘’Acun’’ denilen soytarı aracılığıyla, bir diğer yandan da ‘’Bir Şarkısın Sen’’ denilen pespaye programla çocuklarımız elimizden uçup gitmekte ve yabancı iklimlerin karanlığında kaybolmaktadırlar. Millet ve devlet bir an önce çare bulmalıdır ve bu kötü gidişe dur demelidir. Bu demek değildir ki, çocuklarımız zevksiz, eğlencesiz kalacak, koyu bir karanlığın tutsağı olacaklardır. Hayır, asla böyle düşünülmemelidir. Elbette, çocuk hırsızları, sekülerizmin sefil ve namussuz köleleri, izahımızın bu şekilde anlaşılmasını isteyecek ve çabalarımızı geri püskürtmeye çalışacaklardır ama bizler bu tuzağa düşmemeliyiz. Söyleyin lütfen, daha neyin ne olduğunu bilmeyen bir çocuk, daha kendi varlığından bihaber bir çocuk, ekranların karşısına kulağına küpe takmış olarak çıkarsa buna ne denir? Bu çok rezil bir durumdur. İğrenç bir örnektir, izleyen ve neyin ne olduğunun farkında olmayan yavrularımıza. O çocuğumuz içinde, derin bir yabancılaşmanın ilk işaretidir. Ki, o küpeyi emin olun ki takanda kendisi değildir, taktırılmaktadır. Aynı şekilde, küçücük yavrularımızın dans adı altında adeta çırılçıplak soyulması ve öylece gözlere sunulması ne demektir? Yazık değil midir? İnsanlık soyunarak nereye gitmiştir ve gidecektir? Ki, Türk Milletinin dininde ve töresinde böyle iğrençlikler mevcut mudur? Bu çocuklarımız yarınlarda kimliklerini ve dinlerini koruyabilecekler midir? Korumayı bırakın düşman olmayacaklar mıdır? Yarın, kendilerine dinin hükümleri anlatıldığı zaman, anlatana; ne kadarda yobazsın diye karşılık vermeyecekler midir? En derinlerde ki gaye de bu değil midir? Onları o kılığa sokanlar bu ülkeye, bu millete, bu dine ve insanlığa ne vermişlerdir ki, bu çocuklarımız yarınlarda verebilsinler. Bu durum karşısında vicdanı sızlamayanın ve vicdan azabı çekmeyenin Türk olduğunu iddia etmesi acınası bir hal değilde nedir?

Yine, oraya bir sürü ıvır zıvır konuk davet edilerek ve onlara çocukların yaptıkları hareketler övdürülerek, yapılan şeyler zımnen adeta teşvik edilmektedir. Bilinç sahibi olmayan, kimliğinden ve dininden bihaber olan garip milletimiz de onların övgülerini dikkate alarak, yapılanın çok iyi bir şey olduğunu sanmakta ve yapılanları onaylamaktadır. Ayrıca nice konukta, içinden geleni söyleyememektedir. Ve mecburen gidişata uymaktadır. Misal; Ahmet Selçuk İlkan, yazdığı nice şiirlerde sekülerizme adeta lanet yağdırırken, orada yapılan hareketlere övgüler yağdırmaktadır. Bu ise tam bir çelişkidir. Oysa o manzarayı namusluca ve layığınca tenkit edemeyecekseniz, oraya gitmenizin anlamı nedir? Bunun adı her kalıba girmek ve girdiği kalıba uymak değilde nedir? Bu ahlaki bir tavır mıdır? İşte bizim milletimize kaybettiren en büyük yanlışlardan biride budur. Olduğumuz gibi olamamak. Her zamanda ve zeminde olduğumuz gibi duramamak. Yani iğrenç bir bukalemunluk. Bu tür programlar, milleti dönüştürme ve geleceğimizi ipotek altına alma amaçlı programlardır. Bu fark edilmelidir ve gereken tedbir alınmalıdır. Gelecek, gençliğindir; gençlik sizin değilse, gelecekte sizin değildir. Öyleyse gençlerimize sahip çıkalım ki, gelecek bizim olsun. Gençliği kaptıran, geleceğini de kaptırmış demektir. Geleceği olmayanın da, hükmü olmaz, tarihi olmaz, ismi olmaz.

İKİ

PKK kınaması eğer bilinçli yapılan bir hareketse aymazlıktan başka bir şey değildir. PKK kınanmaz, yok edilir. Zira PKK denilen laneti kınamak, onu bir devlet yerine koymak demektir. Çünkü yaptıkları alçakça hareketlerden dolayı ancak devletler kınanabilir. Ama hiçbir soysuz ve lanet örgüt, terörist güruh yaptıklarından dolayı kınanamaz. Terörü kınayamazsınız, onu ancak yok edebilirsiniz. Yok etmeyipte kınamak acizlikten başka bir şey değildir. Bu yüzden terörü kınamayın beyler, yok edin, yoksa siz yok olun gidin.

ÜÇ

Ülkemin muayyen dağlarına bayrak dikme olayında derin bir tuzak var gibime geliyor. Sanki o yerler işgal altındaymış ve kurtarılmış gibi yansıtılıyor. Çünkü bayrak ancak kurtarılmış bölgelere dikilir. Bu yüzden o yerler zaten sizin hükümranlığınızın altında olması gerekir. Altındaysa da bayrak dikmeye lüzum yoktur. Bayrak varsa var olarak durur, yoksa da sonradan dikmeye lüzum yoktur. Bu olay, Siyonist yavrusu teröristlerin ülkeyi işgal ettiği anlamına gelir ya da millete öyle yansır. Bu yüzden çok vahim bir durumu ifade eder. Dağları bir an önce temizlemelisiniz ve dağlar bizimdir diyebilmelisiniz. Acımadan vurmalısınız. Asla engellemelere boyun eğmemelisiniz. Teröristin infazını engellemek isteyen kim olursa olsun, o iti orada infaz etmelisiniz. Türk Ordusu artık kim olduğunu ve gerçek gücünü göstermelidir. Ve bayrak sadece bir bölgenin değil, her bölgenin dağlarında hürce dalgalanmalıdır. Dalgalanmıyorsa, bir an önce gereken yapılmalı ve dalgalanması sağlanmalıdır. Türk Milleti artık kendine gelmeli, gücünü ortaya çıkarmalı, ordusuna destek vermeli, ordu da vazifesini şerefi ve namusuyla yapmalıdır. Hiçbir Türk generali, vazifesi dışında bir işle iştigal etmemelidir. Şirketlerin taşeronu olmamalıdır. Dünya malına ve makamına vazifesini değişmemelidir. Değişen varsa da, ordudan ayrılmalıdır, ayrılmıyorsa atılmalıdır. Türk askeri, şerefini asla düşürmemelidir. Çünkü şerefi onun her şeyidir. Şerefi yoksa kendisi hiçbir şeydir.

DÖRT

Hatay ve Antep illerimize dikkat edilmelidir. Oralar tehlike altındadır. Ülke için sakıncalı durum mevcuttur. Orada misafir edilenler sadece misafir değillerdir. Yarın büyük tehlike oluşturabilirler. Derin düşünülürse tehlikeleri sezmek mümkündür, şimdi burada açıklamanın lüzumu yoktur. Eğer kontrol altında tutmuyorsanız, vahim olaylara açık kapı bırakıyorsunuz demektir. Gelenlerin kim olduklarını tespit etmeniz kabil değildir, bu ise tehlikelidir. Ki, yazılıp çizilenler malumdur. Kimi Siyonist uşağı Esed’in ajanı, kimi siyonistin ajanı, kimi de coninin ajanı olabilir. Ülkelerinde kargaşa son bulur bulmaz geri gönderilmelidirler. Hatta gelmeleri bile aslında olumsuzluk barındırmaktadır. Zira kaçak durumundadırlar ve savaştan kaçmak onursuzluktur. Eğer insanca yaşanmak isteniyorsa, düşmanla savaşmaktan başka yol yoktur. Öyleyse kaçış niyedir? Ayrıca misafir olduğu evde kargaşa çıkaran itler vardır. O itler anında geri gönderilmelidirler ya da acınmadan infaz edilmelidirler. Hem misafir ol, hem ekmek ye hem de isyan et. Bunun adı itlikten başka şey değildir asla.

BEŞ

Ülkücülere ‘’faşist’’ diyenler önce aynaya bakmalıdırlar. Zira bu milletin aziz evlatları, kimlerin faşist olduklarını, kimlerin kızıl emperyalizmin uşağı olduklarını, kimlerin İslam ve Türk düşmanı olduklarını, kimlerin otomobil bagajlarından polisimize bomba fırlattıklarını çok iyi bilir. Hatta kimlerin PKK denilen lanet örgütün gerçek finansörü, gerçek aktörü, gerçek babası olduklarını da çok iyi bilir. Herkim ki; söz söylemesini bilmiyorsa şayet, ettiği lafa çok dikkat etmelidir. Zira ağızdan çıkan laf, ok gibidir, bumerang gibi döner sahibini vurur. Ulan o faşist dediğin Ülkücüler olmasaydı, bu memleket uşağı olduğunuz kızıl emperyalizmin çizmeleri altında kan ağlardı belkide. Şehitlerimiz azap içinde kıvranırlardı. Ah ahhh, insanın, asıl, o ülkücüleri bozguna uğratır gibi, değerlerine yabancılaştıranlara lanet okuyası geliyor. Şimdi nerede gerçek ülkücülük? Oysa gerçek ülkücülük İslam’ın hâkimiyetini savunmaktır ve İslamın hâkimiyeti için fasılasız mücadele etmektir. Kimliğinin bilincinde olmak ve kimliğinin yozlaşmaması adına direnmektir. Gerçek ülkücülük olaydı, ülkücülere faşist diyen gerçek faşistler bu kadar kolay laf edemezdi, zira ettikleri laf ağızlarına tıkılırdı hem de demir gibi hakikatli sözlerle ve en sert ve keskin hüccetlerle.

ALTI

Malum bir vekilin kaçırılması olayı tamamen planlı bir olaydır. Millet buna aldanmamalıdır. Bu olayla nice hedefler kotarılmak istenmiştir. PKK nın bölgeye hâkim olduğu düşüncesi yayılmaya çalışılmıştır. PKK’lı sefil teröristler şirin gösterilmeye çalışılmıştır. Aslında bir bilgi alışverişi olduğuna inanıyorum ben. Verilen verilmiş, alınan alınmıştır ve operasyon tamamlanmıştır. Aynı şekilde, PKK denilen alçak örgütün, Alevi kardeşlerimize şirin gösterilmesi diye bir kirli gayenin de kotarılmak istendiğine inanıyorum. Bu olayın arkası tahkik edilmelidir, asla unutulmaya terk edilmemelidir. Devlet vazifesini yapmalıdır. Aynı şekilde PKK ile kucaklaşanlarda kodesi boylamalıdır ve asla oradan çıkarılmamalıdırlar. Artık gerçekleri de Kürt kardeşlerimize ve Alevi kardeşlerimize mutlak açıklıkta anlatmanın zamanı gelmiştir hatta geçmiştir. Eğer toparlanmak ve tek vücut olmak istiyorsak bu şarttır. Kayıplar geri kazanılmadan zafer yoktur ve mücadele sancılıdır. Mutlak kurtuluş, mutlak ittifakın meyvesi olacaktır. Gövdeden koparılan dallar gövdeye geri getirilmeden bütün olmak ve sağlam hamleler yapmak zordur.

YEDİ

Vatan topraklarının satılması ağır bir ihanettir ve bu ihanetin bedeli de çok ağır olur. Kendimize gelmeli ve haddimizi bilmeliyiz. Üstelik askeri alanlara yakın olan stratejik bölgelerin satışı da yapılıyormuş. Bu gaflet ve dalalet değilse apaçık bir ihanettir. Bu hainlik, topraklarımızın altında yatan şehitlerimizin ruhlarını muazzep kılacaktır. Peki, bunu kaldırabilecek bünye var mıdır? Varsa o bünye nasıl bir yapıya sahiptir? Beyler geleceğinizi düşününüz. Siz bunu yapmakla aynı zamanda bu milletin geleceğini de satmaktasınız. Peki, bunun bedelinin olmayacağını mı düşünüyorsunuz? Kesinlikle yanılıyorsunuz? Toprak alanlar sizi topraklarında misafir edecek değillerdir. Aklınızı başınıza alınız ve bu ihanete son veriniz. Yoksa sonunuz düşman illerinde köle gibi, izzetsiz ve onursuz şekilde yaşamak olur. Ki, kimin toprağını kime satıyorsunuz? Bir insan bu kadar saf olabilir mi? Yetki sahibisin diye, bir milletin malını satmak kimin haddinedir? Öyleyse herkes haddini bilmelidir.

SEKİZ

Ey bu vatanın, bu milletin ve büyük ümmetin evladı olma şerefini taşıyan kardeşim! NE YAPTIĞINI, NİÇİN YAPTIĞINI ve KİM İÇİN YAPTIĞINI mutlaka bileceksin. Zahire aldanmayacak, mahiyete bakacaksın. Sözlere kanmayacak, amellere odaklanacaksın. Bilakis, izzetsiz ve şerefsiz şekilde yaşayarak geberip gideceksin. Başına gelenlerin, kendi elerlinle işlediklerinin ürünü olduğunu bileceksin. Zira kendi kaderini kendin çizeceksin. Çünkü hiçbir kimse, sana kader çizmez, çizerse de seni güldürmez.

Tarih: 29.10.2012 Okunma: 677

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?