‘’Söylenmemiş bir şey yok; bizler çok geç kalmışız’’ derken ne kadar da haklıdır La Bruyere. Gerçekten de çok doğru bir
sözdür bu. Bizler sadece yeni elbiseler giydiriyoruz kadim bedene. Elbisemiz ne
kadar güzel olursa, bedenin çekiciliği o kadar artıyor. Bu yüzden hiç
söylenmemiş şeyler söylediğimiz iddiasında değiliz ve hiçte olmadık. Böyle bir
iddia taşıyan zaten boş adamdır. Algılamalarımızı, anlamalarımızı ortaya
koymaktan başka bir şey yaptığımız yok. Bu arada şu da bir gerçektir; her şey
söylenmiş ama tek bir şey anlaşılmamış. Anlamak değil aldanmak kaderimizi tayin
etmiş. Ve hala da aynı düzlemde gidiyoruz. Çünkü düşünmüyoruz. Anlamak ve
aldanmamak için düşünmek gerekir. Düşünmeden anlamak olmaz. Düşünmeden
anladığını sanmak ahmaklığa delalettir. Ama aldanmanın düşünmeye ihtiyacı
yoktur. Zira aldanışın düşmanıdır düşünmek. Bu yüzden aldanmak isteyen
düşünmekten korkar ve kaçar. Bu kaçış, haddizatında, insanın kendinden
kaçışıdır. Geçelim!
Düşünmek, sadece insan
türüne mahsus bir yetidir. İnsan, düşünmek demektir. Düşünmeyen, insan
değildir. İnsandan başka düşünen hiçbir varlık mevcut değildir yeryüzünde. İnsan,
düşünmeseydi asla insan olamazdı. Ölü (düşünmeyen) bir dünyaya canlı (düşünen)
bir varlık lazımdı ve o da insandı. Çünkü insan olmasaydı dünya anlamsız
kalırdı. Zira ne kuşlardan, ne çiçeklerden, ne böceklerden, ne meyvelerden, ne
güneşten, ne aydan, ne yıldızlardan, ne topraktan, ne ateşten, ne sudan, ne
havadan vs. tat alacak ve bu olgulara tat ve anlam katacak birisi olmayacaktı
ve tatsızlık olacaktı. Tatsız, tuzsuz ve kuru bir dünyanın da bir anlamı olmayacaktı.
Ki, insan olmasaydı, zaten dünya diye bir şeyde olmazdı. ‘’Dünyanın insandan başka bir anlamı yoktur’’ derken sonsuz
haklıydı Albert Camus. Çünkü dünya,
büyütülmüş insandır. İnsan ise, küçültülmüş dünyadır. İnsan ile dünya, hayatla
ölüm gibi iç içedir. Dünya bir nesne, insanda o nesneye biçim veren bir
ustadır. İnsanın değeri, yüceliği, varlığının manası düşüncesindedir. Çünkü insanı,
yücelmeye, yükselmeye, insanlaşmaya götüren yoldur düşünmek. Düşüncesi ne ise,
insan da odur. Hayatın istikametini, düşünce tayin eder. Kişilik eşittir
düşüncedir. Düşünmeyen soru soramaz, soru sormayan da yolunu bulamaz. Düşünmekten,
ancak gerçekten korkanlar korkar. Gerçek, acıdır ve acıtıcıdır. Acının ne
olduğunu bilmeyen insan, acıyı hissetmekten korkar ve bu yüzden düşünmekten
uzak durur. Ama kaybeden daima
kendisidir.
Yegane yüce önderimiz Hz. Muhammed (sav) ‘’dünyada en çok düşünenin, ahirette en huzurlu kişi olacağını’’
söylemişlerdir. Çünkü düşünmek sıkıntılı, sancılı ve sarsıcıdır. Bu yüzden, bu
dünyada, düşünen insana huzur yoktur. Düşünmek, rahatsız olmak ve rahatsız
etmektir. Düşünen insanın rahatı kaçar, rahatı kaçınca da rahatları kaçırmaya
başlar. Düşünmek aslında bir sanattır ve sanatta acının ürünüdür. Zira düşünmek,
acıdır. Çünkü gerçek sanat, gerçek acının ürünüdür. Gerçek yaşamda acılarla
doludur. Acısız ve sancısız doğmuş bir sanat, asla sanat değildir. Acısız bir
yaşamda, asla yaşanmış değildir. Sonsuzluğu anlatan sanatı meydana getirenler
ve sonsuzluğun şarkısını yazanlar, ancak düşünenlerdir. Yalnızca insana
bahşedilmiş seçme yetisi ile düşünme yetisi, birbiriyle doğru orantılıdır. Düşünmeyenin
seçebilmesi kabil değildir. İnsanın da, seçmekten ve düşünmekten başkaca anlamı
yoktur. ‘’İnsanı ahlakça zengin kılan ve
insana asillik veren şey, evreni anlamaya yönelik çabalarıdır’’ der Einstein. Ki, çok haklıdır. Zira insan,
hayvan gibi otlamak için gelmemiştir. İnsan, düşünerek ve seçerek, yüceliğinin
idrakine varabilir, değerini anlayabilir.
‘’Hayatta en büyük facia, insanın kendinin farkında olmamasıdır’’ derken
sonsuz haklıdır Tagore. Peki, kendi kendinin farkına
varamayışın nedeni nedir acaba?
EKSTRA
BİR:
Açlık Grevleri yapılıyormuş.
Yani ülkem ve milletim eli kanlı, beyni irinli, ruhu kirli pisliklerden
temizleniyormuş. Ama birilerini açlığa mahkum ederken, kendileri semiren
birileri bol nutuk atıyorlar. Oysa o grev yapanlar ya da en yakınlarından
birileri bir dakikacık düşünselerdi, hayatta kimbilir neler değişirdi. İşte insan
bu! Aldanmayı seviyor insan. Çünkü aldanmamaktan korkuyor. Aldanan bir dünyada
aldanmamak, insanı yalnızlaştırıyor. Aynı şekilde, bu mahluklara destek veren
aydınları ve politikacıları da merhametli sanıyoruz. Oysa yanılıyoruz. Bunlara destek
veren aydın sıfatlı mahlukların sokak itinden zerre farkları yoktur. Düşünen
insan, bu itlere de aldanmaz. Aydın sıfatıyla ortaya çıkan o şebekler, tıpkı
destek çıktıkları katiller gibi vatan hainidirler. Ki, tam da bu yüzden destek
çıkmaktadırlar. Düşünme yetimiz iyice dumura uğramış ya da temelli düşünemez
olmuşuz.
En azından şöyle bir düşünün
lütfen; o aydın sıfatıyla orta yerde höyküren soyu bozuk soysuz, acaba aynı
desteği, Türk olmayan birini öldürenler adına yapılan bir greve de verirler
miydi? Asla vermezlerdi. Çünkü onlar Müslüman Türk’ün düşmanlarıdırlar ve
destekleri de daima Müslüman Türk’ün düşmanlarına olmuştur. Onların, Türk
Milleti’nin, Türk vatanının ve Türk devletinin bekasıyla ilgilendiklerini
hiçbir zaman görmediniz ve badema da göremeyeceksiniz. Onlar eğer
becerebilseler, vatanı, milleti, dini ve devleti ortadan kaldıracaklardır. Onların
biricik dertleri vardır; Türkiye’yi bölmek, İslam’ı bozmak, Türk Milletini
emperyalizme köle kılmak. Grevlere aldanarak, ihanete varan hamleler yapmak
mutlak hainliktir. Artık uyanma ve gerçekleri görme zamanı gelmiştir! İnsan,
gerçeklerden kaçmak için uyumayı seçiyor ve seviyor. Ama çare bu değil!
İKİ:
Memurun işten çıkarılması
kolaylaştırılacakmış. Bunu yapanın mallığından ve zalimliğinden zerre şüphe
duymam. Çünkü bu, ahlaka da, adalete de, insafa da, akla da, vicdana da
münafidir. Ayrıca Müslüman Türk milletinin evlatları için felakettir. Fakat felaket
çok derinlerde gizli bırakıldığı için sezilememektedir. Güvenliği ve huzuru
sağlamak devletin esas görevidir. Peki, insanların ekmeklerini elinden
aldığınız zaman, güveni ve huzuru nasıl sağlamış olacaksınız? İnsanların
vicdanlarını tamir etmek yerine onları tecziye ederek uslandırmaya çalışmak hem
ahmaklık hem mallık hem de zalimliktir. Adam olacaksın, adam gibi kanunlar yapacaksın
ama önce o kanunlara kendin uyacaksın, sonra da insanların doğal şekilde
uymalarını sağlayacaksın. İşte o zaman herkes vazifesini vicdanlıca yapacaktır
ve asla ihanet etmeyecektir. Peki, yarın, gerçekten Müslüman Türk milletinin
amansız düşmanları iktidarı bir şekilde ellerine geçirirse ve Müslüman Türk
çocukları o soysuzların inisiyatiflerine bırakılmış olursa bu nasıl bir şeydir?
Ki, memuru hükümetlerin ellerine bıraktığınız zaman, memuru ebedi köle yapmış
olacaksınız ve mevcut hükümetlere mahkum edeceksiniz. Eli mahkum olanın, dili
ve bedeni de mahkum olacaktır. Böylece tedricen soysuzların yolunu tutacaktır. Hem
ayrıca, insan bir makine değildir, bir robot değildir. İnsanı sırf başarı adına
diyerek, ilerleme adına diyerek makine gibi aralıksız çalıştırmazsınız. İnsan,
insandır! İnsana, insan gibi davranmak icap eder.
ÜÇ:
Belediye mevzusunda da
temkinli olmak icap eder. Bu düşünceyi ortaya atıp, birilerini kandıranlara da
dikkat kesilmek gerekir. Zira nice ihanetler böyle kotarılmaktadır. Önce bir
etüt çalışması, sonra ikna turları, en sonunda da icraya koyma teşebbüsleri ve
nihayet son darbe. Düşünmüyoruz, düşünmediğimiz içinde kandırılıyoruz. Aptallıkta
sınır tanımıyoruz maalesef. Kuvvetle muhtemel ki, şahsi çıkarlarımız ve küçük
hesaplarımız adına ülkeye ve millete ihanet ediyoruz. Başka Türkiye ve başka Türk
Milleti olmadığını fark edemeyecek kadar alığız. Her kirli emel tedricen
kotarılmaktadır. Düşman çalışmakta, ev sahibi uyumaktadır. Bu yol yanlış yol! Bu
yol, şerefsiz katillerin, vilayetlerimizde tahakküm kurmasının yolunu
açacaktır. Belki kazanacağımızı düşünüyor olabiliriz ama kaybedeceğimiz
kesindir. Ama ihanetler asla unutulmaz ve bedeli muhakkak ödetilir.
DÖRT:
İslam özgürlük dinidir diye
diye her türlü ihanetin yapılmasına yol açıyorlar. Kimse çıkıpta, ulan it oğlu
it, evet İslam özgürlük dinidir elbette ki ve bunu senin gibi öküzlerden,
şerefsiz pisliklerden öğrenecek halimiz yok ama İslam ihanet dini değildir
demiyor. İslam, bölünmeyi değil birleşmeyi tavsiye ediyor. İslam, vatansızlığı
değil vatanı korumayı öğütlüyor. İslam, milletine ihaneti değil, milletine
hizmeti telkin ediyor. İslam, ahlaksızlığı, soysuzluğu değil, belli bir ahlaki
disiplin dahilinde hareket edilmesini koşul kılıyor. Hülasa; İslam, insanlığa
çağırıyor, hayvanlığa değil!