KURTULMAK MI İSTİYORSUN? DÜŞÜNECEKSİN!...1...

Özgür DENİZ - 03.11.2012

‘’Söylenmemiş bir şey yok; bizler çok geç kalmışız’’ derken ne kadar da haklıdır La Bruyere. Gerçekten de çok doğru bir sözdür bu. Bizler sadece yeni elbiseler giydiriyoruz kadim bedene. Elbisemiz ne kadar güzel olursa, bedenin çekiciliği o kadar artıyor. Bu yüzden hiç söylenmemiş şeyler söylediğimiz iddiasında değiliz ve hiçte olmadık. Böyle bir iddia taşıyan zaten boş adamdır. Algılamalarımızı, anlamalarımızı ortaya koymaktan başka bir şey yaptığımız yok. Bu arada şu da bir gerçektir; her şey söylenmiş ama tek bir şey anlaşılmamış. Anlamak değil aldanmak kaderimizi tayin etmiş. Ve hala da aynı düzlemde gidiyoruz. Çünkü düşünmüyoruz. Anlamak ve aldanmamak için düşünmek gerekir. Düşünmeden anlamak olmaz. Düşünmeden anladığını sanmak ahmaklığa delalettir. Ama aldanmanın düşünmeye ihtiyacı yoktur. Zira aldanışın düşmanıdır düşünmek. Bu yüzden aldanmak isteyen düşünmekten korkar ve kaçar. Bu kaçış, haddizatında, insanın kendinden kaçışıdır. Geçelim!

 

Düşünmek, sadece insan türüne mahsus bir yetidir. İnsan, düşünmek demektir. Düşünmeyen, insan değildir. İnsandan başka düşünen hiçbir varlık mevcut değildir yeryüzünde. İnsan, düşünmeseydi asla insan olamazdı. Ölü (düşünmeyen) bir dünyaya canlı (düşünen) bir varlık lazımdı ve o da insandı. Çünkü insan olmasaydı dünya anlamsız kalırdı. Zira ne kuşlardan, ne çiçeklerden, ne böceklerden, ne meyvelerden, ne güneşten, ne aydan, ne yıldızlardan, ne topraktan, ne ateşten, ne sudan, ne havadan vs. tat alacak ve bu olgulara tat ve anlam katacak birisi olmayacaktı ve tatsızlık olacaktı. Tatsız, tuzsuz ve kuru bir dünyanın da bir anlamı olmayacaktı. Ki, insan olmasaydı, zaten dünya diye bir şeyde olmazdı. ‘’Dünyanın insandan başka bir anlamı yoktur’’ derken sonsuz haklıydı Albert Camus. Çünkü dünya, büyütülmüş insandır. İnsan ise, küçültülmüş dünyadır. İnsan ile dünya, hayatla ölüm gibi iç içedir. Dünya bir nesne, insanda o nesneye biçim veren bir ustadır. İnsanın değeri, yüceliği, varlığının manası düşüncesindedir. Çünkü insanı, yücelmeye, yükselmeye, insanlaşmaya götüren yoldur düşünmek. Düşüncesi ne ise, insan da odur. Hayatın istikametini, düşünce tayin eder. Kişilik eşittir düşüncedir. Düşünmeyen soru soramaz, soru sormayan da yolunu bulamaz. Düşünmekten, ancak gerçekten korkanlar korkar. Gerçek, acıdır ve acıtıcıdır. Acının ne olduğunu bilmeyen insan, acıyı hissetmekten korkar ve bu yüzden düşünmekten uzak durur.  Ama kaybeden daima kendisidir.

 

Yegane yüce önderimiz Hz. Muhammed (sav) ‘’dünyada en çok düşünenin, ahirette en huzurlu kişi olacağını’’ söylemişlerdir. Çünkü düşünmek sıkıntılı, sancılı ve sarsıcıdır. Bu yüzden, bu dünyada, düşünen insana huzur yoktur. Düşünmek, rahatsız olmak ve rahatsız etmektir. Düşünen insanın rahatı kaçar, rahatı kaçınca da rahatları kaçırmaya başlar. Düşünmek aslında bir sanattır ve sanatta acının ürünüdür. Zira düşünmek, acıdır. Çünkü gerçek sanat, gerçek acının ürünüdür. Gerçek yaşamda acılarla doludur. Acısız ve sancısız doğmuş bir sanat, asla sanat değildir. Acısız bir yaşamda, asla yaşanmış değildir. Sonsuzluğu anlatan sanatı meydana getirenler ve sonsuzluğun şarkısını yazanlar, ancak düşünenlerdir. Yalnızca insana bahşedilmiş seçme yetisi ile düşünme yetisi, birbiriyle doğru orantılıdır. Düşünmeyenin seçebilmesi kabil değildir. İnsanın da, seçmekten ve düşünmekten başkaca anlamı yoktur. ‘’İnsanı ahlakça zengin kılan ve insana asillik veren şey, evreni anlamaya yönelik çabalarıdır’’ der Einstein. Ki, çok haklıdır. Zira insan, hayvan gibi otlamak için gelmemiştir. İnsan, düşünerek ve seçerek, yüceliğinin idrakine varabilir, değerini anlayabilir. ‘’Hayatta en büyük facia, insanın kendinin farkında olmamasıdır’’ derken sonsuz haklıdır Tagore. Peki, kendi kendinin farkına varamayışın nedeni nedir acaba?

 

 

EKSTRA

 

BİR:

Açlık Grevleri yapılıyormuş. Yani ülkem ve milletim eli kanlı, beyni irinli, ruhu kirli pisliklerden temizleniyormuş. Ama birilerini açlığa mahkum ederken, kendileri semiren birileri bol nutuk atıyorlar. Oysa o grev yapanlar ya da en yakınlarından birileri bir dakikacık düşünselerdi, hayatta kimbilir neler değişirdi. İşte insan bu! Aldanmayı seviyor insan. Çünkü aldanmamaktan korkuyor. Aldanan bir dünyada aldanmamak, insanı yalnızlaştırıyor. Aynı şekilde, bu mahluklara destek veren aydınları ve politikacıları da merhametli sanıyoruz. Oysa yanılıyoruz. Bunlara destek veren aydın sıfatlı mahlukların sokak itinden zerre farkları yoktur. Düşünen insan, bu itlere de aldanmaz. Aydın sıfatıyla ortaya çıkan o şebekler, tıpkı destek çıktıkları katiller gibi vatan hainidirler. Ki, tam da bu yüzden destek çıkmaktadırlar. Düşünme yetimiz iyice dumura uğramış ya da temelli düşünemez olmuşuz.

 

En azından şöyle bir düşünün lütfen; o aydın sıfatıyla orta yerde höyküren soyu bozuk soysuz, acaba aynı desteği, Türk olmayan birini öldürenler adına yapılan bir greve de verirler miydi? Asla vermezlerdi. Çünkü onlar Müslüman Türk’ün düşmanlarıdırlar ve destekleri de daima Müslüman Türk’ün düşmanlarına olmuştur. Onların, Türk Milleti’nin, Türk vatanının ve Türk devletinin bekasıyla ilgilendiklerini hiçbir zaman görmediniz ve badema da göremeyeceksiniz. Onlar eğer becerebilseler, vatanı, milleti, dini ve devleti ortadan kaldıracaklardır. Onların biricik dertleri vardır; Türkiye’yi bölmek, İslam’ı bozmak, Türk Milletini emperyalizme köle kılmak. Grevlere aldanarak, ihanete varan hamleler yapmak mutlak hainliktir. Artık uyanma ve gerçekleri görme zamanı gelmiştir! İnsan, gerçeklerden kaçmak için uyumayı seçiyor ve seviyor. Ama çare bu değil!

 

İKİ:

Memurun işten çıkarılması kolaylaştırılacakmış. Bunu yapanın mallığından ve zalimliğinden zerre şüphe duymam. Çünkü bu, ahlaka da, adalete de, insafa da, akla da, vicdana da münafidir. Ayrıca Müslüman Türk milletinin evlatları için felakettir. Fakat felaket çok derinlerde gizli bırakıldığı için sezilememektedir. Güvenliği ve huzuru sağlamak devletin esas görevidir. Peki, insanların ekmeklerini elinden aldığınız zaman, güveni ve huzuru nasıl sağlamış olacaksınız? İnsanların vicdanlarını tamir etmek yerine onları tecziye ederek uslandırmaya çalışmak hem ahmaklık hem mallık hem de zalimliktir. Adam olacaksın, adam gibi kanunlar yapacaksın ama önce o kanunlara kendin uyacaksın, sonra da insanların doğal şekilde uymalarını sağlayacaksın. İşte o zaman herkes vazifesini vicdanlıca yapacaktır ve asla ihanet etmeyecektir. Peki, yarın, gerçekten Müslüman Türk milletinin amansız düşmanları iktidarı bir şekilde ellerine geçirirse ve Müslüman Türk çocukları o soysuzların inisiyatiflerine bırakılmış olursa bu nasıl bir şeydir? Ki, memuru hükümetlerin ellerine bıraktığınız zaman, memuru ebedi köle yapmış olacaksınız ve mevcut hükümetlere mahkum edeceksiniz. Eli mahkum olanın, dili ve bedeni de mahkum olacaktır. Böylece tedricen soysuzların yolunu tutacaktır. Hem ayrıca, insan bir makine değildir, bir robot değildir. İnsanı sırf başarı adına diyerek, ilerleme adına diyerek makine gibi aralıksız çalıştırmazsınız. İnsan, insandır! İnsana, insan gibi davranmak icap eder.

 

ÜÇ:

Belediye mevzusunda da temkinli olmak icap eder. Bu düşünceyi ortaya atıp, birilerini kandıranlara da dikkat kesilmek gerekir. Zira nice ihanetler böyle kotarılmaktadır. Önce bir etüt çalışması, sonra ikna turları, en sonunda da icraya koyma teşebbüsleri ve nihayet son darbe. Düşünmüyoruz, düşünmediğimiz içinde kandırılıyoruz. Aptallıkta sınır tanımıyoruz maalesef. Kuvvetle muhtemel ki, şahsi çıkarlarımız ve küçük hesaplarımız adına ülkeye ve millete ihanet ediyoruz. Başka Türkiye ve başka Türk Milleti olmadığını fark edemeyecek kadar alığız. Her kirli emel tedricen kotarılmaktadır. Düşman çalışmakta, ev sahibi uyumaktadır. Bu yol yanlış yol! Bu yol, şerefsiz katillerin, vilayetlerimizde tahakküm kurmasının yolunu açacaktır. Belki kazanacağımızı düşünüyor olabiliriz ama kaybedeceğimiz kesindir. Ama ihanetler asla unutulmaz ve bedeli muhakkak ödetilir.

 

DÖRT:

İslam özgürlük dinidir diye diye her türlü ihanetin yapılmasına yol açıyorlar. Kimse çıkıpta, ulan it oğlu it, evet İslam özgürlük dinidir elbette ki ve bunu senin gibi öküzlerden, şerefsiz pisliklerden öğrenecek halimiz yok ama İslam ihanet dini değildir demiyor. İslam, bölünmeyi değil birleşmeyi tavsiye ediyor. İslam, vatansızlığı değil vatanı korumayı öğütlüyor. İslam, milletine ihaneti değil, milletine hizmeti telkin ediyor. İslam, ahlaksızlığı, soysuzluğu değil, belli bir ahlaki disiplin dahilinde hareket edilmesini koşul kılıyor. Hülasa; İslam, insanlığa çağırıyor, hayvanlığa değil!

Tarih: 03.11.2012 Okunma: 706

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?