İSYAN EDİYORUM

Özgür DENİZ - 06.08.2008

Sevgili ülkemin, soylu vatansever evlatları merhaba! Ne çok değerimizi heder ettik, hayat mücadelesi verdiğimiz yeryüzü döşeği ile gökyüzü yorganı arasında. Yalnız ve yorgunuz şimdi. Etrafımız çakallarla dolu. Bütün havai ve malayani iştigallerimizden sıyrılıp ta kendimizle baş başa kalıp bir düşünmeyi başarabilsek, her düğümü ve her alçak ve şerefsiz planı çözeceğiz. Ama nafile. Ne teknolojinin cazibesi, ne de yüksek volümlü müzikallerle kuşatılmış sefil yaşam düşkünlüğümüz buna müsaade etmiyor.

 

 

Bu kısacık hayat mücadelesi içinde, yüksek ve yüce kimliğimizi korumak adına ne haysiyetsiz tavırlara direndiğimizin bilincinde olabilsek şahlanabileceğiz. Neyi, nasıl ve niçin yaptığımızın, yapacağımızın idrakine varacağız. Hâlbuki insan bedeniyle değil beyniyle insandır, yani, sahip olduğu bilinç ve şuurla ve dahi deruhte ettiği sorumlulukla. Bir beynimizi kullanmayı öğrensek bütün ihanet şifrelerini tek tek çözecek, esaret ve cehalet zincirlerini param parça edeceğiz. Ama bunu nasıl, ne şekilde yapacağız? Tabi ki, dinimizi ve tarihimizi gerçek membaından öğrenerek.

 

 

Hayatımız ne kadarda atomize olmuş, ilişkiler çıkara ve korkuya endekslenmiş. Bendeniz, İnsani ilişkilerin ancak özgür ortamlarda geliştiğine inanıyorum. Üstat İsmet Özel’in dostla ilgili muhteşem tarifine ne dersiniz? Üstat diyor ki: ‘’dost, dostunun karşısında yüksek sesle düşünebilendir.’’ Var mı bu ulvi değere sahip insanlar, yaşadığımız kirli devirde acaba? Özgürce, yüksek sesli düşünme sonucunda birbirinden uzaklaşmayacak dost yürekli insanlar hala mevcutsa bu acunda, ümitli olmaya sebebimiz var demektir ey kişioğulları.

 

 

Birbirimizi anlamanın, barış ve kardeşlik içinde yaşamanın sigortası özgür ortamlardır. Bizse, insanca yaşam için direndikçe azalıyoruz ne yazık ki. Toplum içine giremiyoruz, dostluklar kurup, paylaşımlar yaşayamıyoruz, birimiz diğerini ötekileştiriyor her an. Kendi içimize kapanıyoruz, kapandıkça yalnızlaşıyoruz ve bunalıma sürükleniyoruz. Böylece taşıdığımız yük ağırlaşıyoruz ve yığılıp kalıyoruz. Hâlbuki insan olanın tavrı olur, çevresine karşı duyarlı olur. Zira insan, Oktay Sinanoğlu üstadın da öz ifadesiyle; kendisi dışında hedefi olan kimsedir. Yani; kendisi, ailesi, çevresi, toplumu, milleti, devleti ve bütün bir insanlık âlemi adına hedefleri olmalıdır insanım diyenlerin. Yoksa hayvandan bir farkımız kalır mı dostlar?

 

 

Bizse, hayatın içinde kaybolup gidiyoruz, yük taşımaktan muzdarip kalıyoruz, kimliğimizi, kişiliğimizi kaybediveriyoruz ve yabancılaşıveriyoruz bütün kültürel birikimimize karşı. Elimize biraz para geçince ağırlığı altında eziliyor, taşıyamıyoruz. Sefahate dalıveriyoruz hemen, ya da dostları terk ediveriyoruz, en güzel paylaşımları bir anda siliveriyoruz. Yazık, binler yazık. Yozlaşıyor, bozuluyor, asliyetimizi unutuveriyoruz. Değerlerimizi reddedecek raddeye geliyoruz. Maddenin sefil bir esiri oluyoruz. Modern dünyadaki gücün simgesi haline gelen yeni ilahımıza (paraya) tapmakta gecikmiyoruz. Yeni ilahımız nice yeni ilahları doğuruyor ve biz yüce Tanrı’ya sefil beynimizle başkaldırırken, binlerce tanrılara boyun eğip önünde secdeye kapanıyor ve soysuzlaşıyoruz. Böylece gerçek kimliğimizin ifşasına da zemin hazırlıyoruz.

 

 

Tabi biz biliyoruz ki, bu tür zavallı mahlûkların hepsi aynı türden. İflas adlı bir komedyanın kendilerini akıllı zanneden zavallı başrol oyuncuları. İlahlarıyla birlikte, insanlık üzerinde egemenlik kurma amaçları için kırmaktan, vurmaktan, dökmekten, incitmekten ve yok etmekten çekinmeyen duygusal zekâ ve ahlaki ilke yoksunu müptezel ve sefil budalalar.

 

 

Biliyoruz ve inanıyoruz ki; insanların dayanışma içinde olmaları, dostluklar kurmaları, paylaşımlar yaşamaları, yaşamın ağır yükünü azaltmaları için çok önemli. Lakin bütün bu mühim eksiklikleri gündeme getirirken şu açık hakikati de unutmuyoruz. Medyanın devamlı olarak pompaladığı, mahremiyetimizi kuşatıp masumiyetimizi tahrip ettiği maddeci ve ahlaksız yozlaşmaya karşıda çaresizliğimiz ortadadır. Ve bir şey yapamamak bizi kahrediyor. Devlet ciddi bir önlem almaktan çok uzak. Eğlence kılıflı sunulan yarışma programlarındaki, insanlık haysiyetini ve şerefini çiğneyen, insanlaşma sürecine ağır darbe vuran iğrenç yozlaşmayı da gözden ırak tutup sarfı nazar etmemeliyiz.

 

 

Toplumları yönlendiren kişilerin kahir ekseriyetinin de insanlaşma sürecinden behresiz olduğuna şahidiz şüphesiz ve insanlık dışı program yapıcılarının da bu dördüncü tür yaratıklardan güç aldığını da biliyoruz. Gençliğinde yozlaşmasının en büyük sebebinin bu olduğunda hemfikiriz. Toplumları çökerten, devletleri yıkan en temel sebebinde bu vakıalar olduğunda kuşku yok. Ama niçin çareler üretip bu iğrençliği yok edemiyoruz? Elde etme, elde ettiğini sahiplenme, sahiplendiğini sömürerek hükmetme gayretinin hiçbir yerinde insani bir değer asla barınamaz. Toplumları çürüten, kendi içindeki kompradoruna yenilmiş, vahşi, adi, ilkel ve sevgisiz dördüncü tür yaratıklardır.

 

 

Bugün, milletimizin alın teriyle ve bu vatanın zenginlikleriyle palazlanmış, bu milletin bütün değerlerine savaş açmış ve bir araya gelerek örgütlenmiş bir avuç kodamanlar taifesi bu vatanın mukadderatını tayine yelteniyor, değerleri aşağılıyor, var oluş kodlarının yok edilmesine çabalıyor ve koskoca bir toplumu şerefsizce sömürüyor. Sanki sahip olduklarını başka milletler ve başka topraklar bahşetmiş gibi bu yüce millete açıktan savaş açıyor. Yani terbiyesizliğin ve iğrençliğin dik alasını yapıyor ve ihanetin zirvesinde dolanıyorlar. Haddinizi aşmayın efendiler. Efendi olun. İnsan olun. Adam olun. Onurlu olun. Haysiyetli olun. Kişilikli ve kimlikli olun. Bu topluma karşı cephe almayın. Bu toplumun sabır taşını çatlatmayın.

 

 

İnsanın toplumsal düşünmesi ve düşünce yapısını sürekli evrensel boyuta taşıması çok önemli. Fakat vahşi, iğrenç, ahlaksız, sefil kapitalizmin ahtapot kollarıyla kuşatarak hızla çürümeye mahkûm ettiği toplumlarda bizimkisi tatlı bir hayal belki de ama yine de umutlu olmak gerek. Bu kısa vadede böyle olsa da, uzun süreçte biz kazanacağız mutlaka. Yani, insan kazanacak. Buna muhakkak inanıyoruz. İnsan çok önemli.

 

 

Hani bir söz vardır ya: ‘’herkes kendi evinin önünü süpürürse, bütün kent, bütün ülke tertemiz olur’’ diye. Tıpkı bunun gibi; herkes kendi kimliğini dürüstçe, samimice sorgulamalıdır. Ben kimim? Nasıl olmalıyım? Ne yapmalıyım? Diyerek, kendi öz eleştirisini eğilip bükülmeden ve korkusuzca yapabilmelidir ve doğruyu gördüğünde yaşamaktan, kabullenmekten gocunmamalıdır. İnsanın, kesinlikle içindeki kompradoru yok etmesi ve yerine paylaşımcı duyguyu ikame etmesi gerekiyor, çoğalmak adına. Bu bilince ve şuura erilince toplumsallaşma süreci spontane (kendiliğinden) olarak start almış( başlamış) olacaktır. İşte bu insanlaşma süreci’dir. Evet, in-san-laş-ma. Ne tuhaf değil mi? Hâlbuki biz, insan olarak yaşıyor sanıyorduk kendimizi.  Varolanı, dayatılanı, cebren ve hile ile kabule zorlanılanı reddedip gerçek kimliğini bulabilen erdemli canlı türüne insan denir oysa.

 

İnsana dönüşme süreci, ne tuhaf, ama müthiş bir devinim bu. Ben diyorum ki; özgürlükle terbiye olup, besleniniz. Özgürlük olunuz. Bireylerinin acılarını paylaşmayan hiçbir toplum yahut devletin yücelip yükselme olanağı yoktur ve olamaz. Toplumlar ve devletler, bireylerinin sevinçlerini, acılarını, heyecanlarını ve coşkularını sömürmemeli, bilakis, onların menfaatlerini koruyarak, onların yücelip yükselmelerini ve tekâmül etmelerini sağlamalıdırlar. Sınırsız muhabbet, sonsuz dostluk, bitmeyen sevgi, sıkı kardeşlik, ateşli özlem ve en bi devrimci duygularla selamlıyorum sizleri mukaddes ülkemin muazzez evlatları.

 

Oku ve düşün. Ne olur kitapsız yaşamayın. Hedef: Tam Bağımsız Türkiye.

 

Aşağıda ki sözlerin yol haritası olması umudu ve inancıyla.

 


          ‘’Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?’’
Kur’an
          ‘’âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanına denktir.’’
Hz. Muhammed (sav)
          ‘’bilgiyle dirilenler ölmezler.’’
Hz. Ali (ranh)
          ‘’bilge, kendi mutluluğunun ustasıdır.’’ Montaigne.
          ‘’çatışmadan tartışılmaz.’’ Çiçero.
          ‘’her şey mevsiminde gerek.’’ Montaigne.
          ‘’yüreği yılmadan düşen, dizleri üstünde savaşır.’’ Seneca.
          ‘’en yiğit kişiler, en mutsuz insanlardır kimi zaman.’’ Tacitus.
          ‘’cesaret cesaret daha fazla cesaret kurtuluş mutlaka ellerimizde.’’ Dalton
           ‘’statüko, üreten kafaların zindanıdır.’’
Özgür Deniz
           ‘’özgünlük, özgürlüğün en kutsal meyvesidir.’’Özgür Deniz

Sevgiyle, umutla, muhabbetle, dostlukla, barışla, kardeşlikle, selamla, şerefle, haysiyetle, dürüstlükle, güzellikle, saadetle kalınız. Ahlak kanunları ekseninde, kimlikli ve kişilikli yaşayınız.

 

 

AYRINTILAR:

 

1. Öncelikle ifade eydim ki, bu yazımda KENAN KALECİKLİ üstattan istifade ettim. Zat-ı âlileri çok asil bir yazın ustasıdır. Onurlu bir insandır. Bizatihi müşerref olmuşluğum yoktur ama keskin ve haysiyetli bir kimliği vardır. Eserlerinden istifade etmek ayrıcalıktır. İnsanı geliştirir. İnsan olma savaşçısıdır bu nadide kalem. Düşünerek dövüşen mümtaz bir bireydir.

 

2. Büyük doğa ölümünden dolayı yüce milletime başsağlığı diliyorum. Haddizatında doğanın bilinçli katledildiğini düşünüyorum ve hayvanımsı aşağılık katillerin isticalen bulunmasını temenni ediyorum. Bu katliamda maddi ve manevi kayıplara duçar kalan milletin yoksul evlatlarına henüz milletvekili koltuğunu işgal etmekte olan sayın vekillerimizden bir maaşlarını hibe etmelerini istirham ediyorum bütün içtenliğimle ve samimiyetimle. Bu bir insanlık görevidir. Yapılan yardımlar kesinlikle kifayetsizdir. Yazık. O insanların acıları verildiği ifade edilen nakdi yardımlarla dinmez asla. Handiyse karın bile doymaz diyeceğim ki hakikaten çok cüzi bir miktar. O gün ekrandan çeyizini kıdım kıdım biriktirdiğini söyleyen bir kız evladımızın sözleri yüreğimi dağladı. Yoksulluk işte diyordu. Yemin ediyorum yazarken içim acıyor, yüreğimden kan damlıyor, gözlerim ağlıyor. İnsanlık ölmemeli. Bu çok şey değil. Zaten yeterince soyuyorsunuz hazineyi. Hem fazlasınız hem de aşırı miktar alıyorsunuz. Ve hiç sıkılmıyorsunuz. Ne olur birer maaş verseniz o insanlara. Bu ülkeyi yönetmek için 550 kişiye gerek görülmesi kanaatimce derin oyun. Zira hem hazine eksiliyor, hem kişi başı gelir dengesizliği doğuyor, hem de adaletsizlik oluyor ve kaos doğuyor. Bu milli soyguna bir an önce son verilmelidir mutlaka ama mutlaka. Hem sayı azaltılmalı hem de maaş dengeli olmalıdır. Bu yapılmadıkça o maaşlar kesinlikle haramdır. Bu konuda bir şeyler yapmayan siyasetçide bu vebalden sorumludur ve siyasetinde kesinlikle samimiyetsizdir, işbirlikçidir. Alçak bir sömürücüdür. Kan emicidir. Ben de bu vatan evladıyım. Vergimi veriyor, askerliğimi yapıyor, her görevimi layığı ile ifa ediyor ve işimi insanca yapıyorum. Zaten yeterince zengin olan ve gücüyle vekil olan o kişilerin benden farkı nedir ki benim yüz katım bir yaşam yaşıyor. Bu ülkenin imkânlarından süper bir fayda sağlıyor. Bu iğrenç ve alçak bir adaletsizlik. Yürekleri yakan ve mukaddes kini alevlendiren bir sömürü. Her haysiyetli ve şerefli insan bu kahpe ve işbirlikçi sömürü düzeninin yok olması için dövüşmelidir.

 

3. Güngören’de ki alçakça katliamda sonsuzluğa uçan vatan evlatlarına rahmet, yürekleri acı dolu muhterem yakınlarına başsağlığı diliyorum. Katilin yakalanması ve en ağır cezaya çarptırılmasını temenni ediyorum. Aldatmayla değil gerçekle işlerin yapılmasını diliyorum. İnsanoğlu kanatsız kuştur uçar gider. Ve susar âlem, susar insanlık. Çaresizlik en beter ölüm.

 

4. İdamsız devletin devlet olduğuna asla asla asla inanmıyorum. İnsanlık katillerinin idamla tecziye edilmesi mutlaka şarttır. İdamsız devlet, motoru iflas etmiş araba gibidir. Nasıl motorsuz araba bir adım ilerleyemezse, idam cezası kesmeyen devletin terakkisi de muhal ender muhaldir. Bu insanı yaşatmanın yegâne koşuludur. Herkes haddini bilmelidir. İdamdan korkan köpeklik yapmamalıdır. İnsan katletmemeli, yetim hakkı yememeli, devlet hazinesini soymamalı, milleti parçalayarak vatanı bölmeye yeltenmemeli (tabi düşüncesini yayarak bu vatan sathında hâkim kılmaya çalışması ayrıdır), cebren ve hile ile masum insanlara tecavüz etmemelidir. İhtiyar dâhilinde olan şeylere bir şey diyemeyiz. Tabi topluma sirayet etmesi yine de önlenmelidir. Çünkü bir devlet, asla ahlaksız yaşayamaz. Bir ahlaki ilkeler bütününe ihtiyaç duyar. Bu devletin rejimi ne olursa olsun fark etmez.

 

5. Önce şerefli bir lider, sonra güçlü bir teşkilat, sonra toplumsal güven, sonra devrimsel bilinç, sonra devrimsel kıvılcım, son tahlilde devrim. Bunu takiben demir yumruklu bir devlet, ardı sıra ciddi bir adalet sistemi, sonra paylaşımcı bir ekonomik düzenleme. Muhaliflere müsamaha. Zulüm ve cebire son. Muhalifleri ayırmadan sosyal eşitlik ve paylaşım. Ardından sınıfsız, sömürüsüz ve sınırsız bir ülke. İşte YERYÜZÜ CENNETİ.

 

6. Bugün sol şiddetle özdeşleşmiş ve halkı korkutmuştur. Dünyadaki sol yelpazenin insanoğlu üzerindeki izdüşümüdür bu intiba. Yeryüzünün her bir köşesinde husule gelen ve insanlığı sallayan devrimler ve akabinde ki katliam gibi uygulamalar insanlığın yüreğinde silinmeyecek izler ve bitmeyecek korkular meydana getirmiştir. Toplumlar bugün sol iktidar olduğunda bizi ezecek, ahlakı yok edecek, hazineyi bir avuç oligarşinin inhisarına verecek diye dehşetli bir korku içindedir. Ama sol bunu bir türlü idrak edememekte her dem bu korkuyu nüksettirecek retoriklerle toplum karşısına çıkmakta ve derin yanılgıya düşmektedir. Bu yüzden de biteviye takozlamaktadır ve böyle olduğu sürece de toplumsal darbeler yemeye devam edecektir. Hâlbuki hiçbir düşün iktidarı devr-i hâkimiyetinde muhaliflerini tedhiş ve tecrit faaliyetleri ile yok edememiş, bilakis kendi feci sonunu hazırlamıştır. Binaenaleyh, iktidar olanlar muhaliflerini asla ezmemelidir, belki kontrol edebilir zayıflamamak kaydıyla. Ama en güzeli topluma kendini kabul ettirmesi ve düşünce özgürlüğünü sağlamasıdır. Bu onu hem geliştirir hem de güçlü kılar. Sol ciddi bir hamle yapmak istiyorsa bu kötü geçmişi reddetmeli ve yeni bir retorik kurmalıdır. Bu şu anlama gelmemelidir; sol teorik altyapısını reddetmelidir gibi anlaşılmamalıdır. Elbette ki bir düşünce teorisyenlerini yok farz ederek bir adım bile ilerleyemez. Bunu da çok iyi izah etmelidir. Belki bu tespitlere kızabilirler ama utulmamalı ki hiçbir düşünce münhasıran hazır tabanı ile iktidar olamamaktadır olsa da muayyen bir süreliğine olmaktadır. Bu yüzden muhtelif kitlelere açılmalıdır bir düşünce. Bu onun idamesinin mutlak koşuludur. Umursamamanın bedeli ağır olacaktır. Ki kitleselleşmeyi sağlayamayan düşünce tarihsel süreç içinde tükenip gidecektir spontane olarak. Kanatimce Frantz Fanon ve Jean Jaures sentezi sola iyi bir açılım sağlayacaktır. Evet, belki okumam oldu sosyalizme dair ama yıllarını bu teorilere hasretmiş insanlar gibi düşünemeyebilirim, olsa olsa bir öneri sunabilirim ve yaptığımda odur âcizane. Ki zaten bunca okuma neticesinde de HAYATIN KUTSAL KİTAPLARDAN ÖTE BİR ŞEY OLMADIĞINI DERİNLEMESİNE TEZEKKÜR EDEREK MÜŞAHEDE ETTİM VE TÜM OKUMALARIN ONLARIN DEDİĞİNE GELDİĞİNİ GÖRDÜM. Kanatimce samimi olan her düşünce adamı bu sona gelecektir. Mesela tam bu konuyla alakalı olmasa da AHMET ALTAN beyin son bir hafta içinde yazdığı bir yazı var: ‘’çocuklar ve din’’ başlığı altında. Çok güzel bir yazı. Dinsizlerinde dindarlarında ders çıkarabileceği nüanslar ihtiva ediyor. Acizane öneririm. Sol bu derin ve acı gerçekleri sarf-ı nazar ederek asla terakki edemez. Kendini ittihaz ettiremez Kanatimce. Yepyeni bir aydınlanma sürecine start verilmelidir. Tevhit-adalet-özgürlük ve emek-vatan-bağımsızlık eksenli bir siyaset doğmalıdır bu topraklarda. Yoksa bütün siyasetler akamete uğramaya mahkûmdur. Sadece bir aldanış ve aldatıştan ibaret olacaktır mevcut politikalar.

 

7. Bugün insanlar samimiyetten uzaktır. Bunu bilerek yapmaktadır. Herkes ya kendisinden küçük biri söylediği için ya da tek doğru benimkidir diyerek ve söylenilenleri reddederek hakikate mesafeli duruyor. Ne acı ve vahim. İnsanlar kendi bildiğini doğru saydığı ve ölmesinden korktuğu için ve bunu yenilgi olarak telakki ettiği için hakikatten uzaklaşıyor bile isteye. Hakikati kendinden küçük söylüyorsa, ya bu kim, kendini bir şey sanıyor denilerek reddediş oluyor. Ya da farklı biri doğruyu ifade ediyor ve o doğru kendisininkini yanlışlıyorsa kompleks yapıp reddediş oluyor. Hâlbuki kaybeden kendisi oluyor. Yemin ediyorum 5 yaşında ki çocuktan bilgi aldığımı ve bunu not ettiğimi ve yıllar sonra kullandığımı bilirim hatta bundan zerrece gocunmam. Kim bilir bir çocuğun saflığından dolayı ne hakikatlere açık olduğunu? Ama gelin görün ki, nefis buna müsaade etmiyor. Yanlışlık, yenilmişlik duyguları mahvediyor. Haddizatında yanlışlık ve yenilmişlik olmadığı halde. Bunun sadece bizim vehmimizden ibaret olduğu halde. İlla bildiklerimiz doğru olmalıdır diye bir şey yoktur. İlla bizden küçük biri söylüyor diye doğruyu yanlış sayamayız.

 

8. Her kurum yöneticisi oturduğu koltuğun keyfini sürmeyi düşündüğü ve gücünden istifade etmeye çalıştığı için onurlu bir yaşam oluşturamıyoruz bir türlü. Yöneticiler, adalet ve özgürlük dövüşünde asla samimi olmuyorlar. Haysiyetli durmuyorlar. Hemen sefilleşiveriyorlar. En ufak bir faydanın rezil bir avı oluyorlar. Yazık değil mi? İnsanca ve onurluca, herkesin refahı ve gönenci için dövüşseler sanki ne olurdu? Yazık. İnsan böyle bir hayattan umutlu olamıyor. Yaşamımda birkaç kere intihara tevessül ettim. Birinde bir dostum kurtardı. Yine düşündüğü oluyor insanın arada bir. Ama bir şekilde tutunduğu bir dal ya da deruni âleminden bir ses işitiyor ve vazgeçiyor. Kahrolsun umut tüccarları. Kahrolsun rüya avcıları. Bir insanın umudunu çalmak ne kadar kahpece ve köpekçedir. Bunu idrak edemeyen bence domuzdur. Hatta daha aşağı. Çok sertim ama dayanamıyorum insanlık haysiyetini yok sayanların alçakça işlerine. Bende ülkemde güzel bir yaşam sürmek istiyorum. Adalet olsun, özgürlük olsun istiyorum. Sömürü olmasın diyorum.

 

9. Aydınları ve siyasileri daha fazla samimiyete davet ediyorum. Aydınlıktan dem vuran birinin yalakalık yaptığını, gerçeği örttüğünü fark ettim mi kahroluyorum. Bu ne köpekliktir diyorum. Acıyor yüreğim, dayanılmaz sancılar kaplıyor böğrümü. Aynı şekilde böyle siyasetçiye de küfrediyorum. Dürüst olsun diyorum. İnsan olsun istiyorum. Halk için dövüşsün diyorum. Halkın garibi gibi olsun istiyorum. Ki bunu efendimiz Hz. Ali (ranh) bizatihi ifade ediyorlar. Ancak böyle bir lider halk ve hakk için dövüşebilir diyor. Ki bizim de küçük(!) beynimize göre bu gerçek aşikârdır.

  

Tarih: 06.08.2008 Okunma: 797

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

elebk

24.06.2008 - 20:59

Şu AKP li konu mankeni, milletvekli olamayacak kapasitedekilerin, zaten bir şey konuşmamak için setirildikleri malumdur. Elinize sağlık

İsmail SÖNMEZ

25.06.2008 - 14:24

YUNANLI VEYA İNGİLİZ BU TİP LAFLARI SÖYLESE MİLLET AYAĞA KALKAR, AMA SÖZDE TÜRK OLAN BİRİ SÖYLÜYOR NERDEYSE HİÇ BİR YERDEN TEPKİ ALMIYOR. HALBUKİ YUNANLI VEYA İNGİLİZ BU SÖYLEMLERİNDE HAKLI OLABİLİR, ÇÜNKÜ ATATÜRK EN ÇOK ONLARIN BAŞINA BELA OLMUŞTUR. AMA TÜRKÜM DİYENLERİN (GERÇİ TÜRKÜM DEDİKLERİNİ HİÇ DUYMADIMDA TAHMİNİ KONUŞUYORUM, SEN NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE DERSEN, ONLARDA NE MUTLU....... DER DİYENLERDE AYNI ZİHNİYETDEKİLER DEĞİL Mİ?) BÖYLE LAFLAR ETMESİNE HİÇ ANLAM VEREMİYORUM !!! KALEMİNİZE VE DÜŞÜNCENİZE SAĞLIK...

ümran

29.06.2008 - 00:10

Bizim dinimizde takiyye yapmak,ikiyüzlülük,riyakarlık önemli günahlardandır.Travma yaşayanlar olmuştur elbette,manda yönetimini benimseyenelr,cemaatine paar kaynağı olarak bakanlar,vatan hainliğinden para kazananalr,milletin cahilliğinden para ve nüfuz kazananlar elbette büyük bir şok yaşamışlardır.BU YAŞADIKALRI TRAVMAYI DA NESİLELRİ DEVAM ETTİKÇE HATIRLAYACAKLARDIR.

elebk

24.06.2008 - 20:59

Şu AKP li konu mankeni, milletvekli olamayacak kapasitedekilerin, zaten bir şey konuşmamak için setirildikleri malumdur. Elinize sağlık

İsmail SÖNMEZ

25.06.2008 - 14:24

YUNANLI VEYA İNGİLİZ BU TİP LAFLARI SÖYLESE MİLLET AYAĞA KALKAR, AMA SÖZDE TÜRK OLAN BİRİ SÖYLÜYOR NERDEYSE HİÇ BİR YERDEN TEPKİ ALMIYOR. HALBUKİ YUNANLI VEYA İNGİLİZ BU SÖYLEMLERİNDE HAKLI OLABİLİR, ÇÜNKÜ ATATÜRK EN ÇOK ONLARIN BAŞINA BELA OLMUŞTUR. AMA TÜRKÜM DİYENLERİN (GERÇİ TÜRKÜM DEDİKLERİNİ HİÇ DUYMADIMDA TAHMİNİ KONUŞUYORUM, SEN NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE DERSEN, ONLARDA NE MUTLU....... DER DİYENLERDE AYNI ZİHNİYETDEKİLER DEĞİL Mİ?) BÖYLE LAFLAR ETMESİNE HİÇ ANLAM VEREMİYORUM !!! KALEMİNİZE VE DÜŞÜNCENİZE SAĞLIK...

ümran

29.06.2008 - 00:10

Bizim dinimizde takiyye yapmak,ikiyüzlülük,riyakarlık önemli günahlardandır.Travma yaşayanlar olmuştur elbette,manda yönetimini benimseyenelr,cemaatine paar kaynağı olarak bakanlar,vatan hainliğinden para kazananalr,milletin cahilliğinden para ve nüfuz kazananlar elbette büyük bir şok yaşamışlardır.BU YAŞADIKALRI TRAVMAYI DA NESİLELRİ DEVAM ETTİKÇE HATIRLAYACAKLARDIR.