‘’Hiç
akletmiyor musunuz?’’ Allah (cc)
‘’Kafası çalışan bir adam yapayalnız kaldığında kendi
düşünceleri, düşlemleri ile bal gibi gönül eyler’’ diyor Arthur Schopenhauer. Evet, düşünme
metodolojisini kavramak böyle bir şeydir dostlar. Düşünmeyi başarabilen insan
asla yalnız değildir ve yalnızlıktan da korkmaz. Ki, zaten Nietzsche demiyor mu; ‘’insan
yalnızken Tanrı ile birliktedir’’ diye? Yani mutlak yalnızlık diye bir şey
yoktur dünyada. Düşünen adam, düşünemeyen sürüden ayrıldığı için mutludur. Yine,
‘’anlama yetisinin seçkinliği,
üstünlüğü, yalnızlık sevgisine yol açar. Gerçekten, toplumda, niceliğin yerine
nitelik geçirilebilseydi dünya uzun yaşanmaya değerdi. Kalabalıktaki yüz alık
bir tek akıllı adam etmez’’ diyor Arthur
Schopenhauer. Gerçekten, anlamak, dünyanın en zor işidir. Çünkü anlamak
düşünmeyi, derin düşünmeyi, koşul kılar. Arthur
Schopenhauer diyor ki; ‘’en mutlu
yazgı, anlama yetisine sahip olmaktır.’’ Evet, anlayan insan kuşkusuz acı
çeker ama aynı zamanda gerçek mutluluğu da hisseder ve yaşar. Mutluluk nedir
deseler; anlamaktır diye cevap vermek muhakkak en isabetli karşılık olurdu. Anlayışı
kıt insanların dominant olduğu bir dünya rezil, yaşanmaya değmez ve lezzetsiz
bir dünyadır. Düşünmeyen ve anlamayan insanın yaşamı sığ, kuru ve yavan bir
yaşamdır. Bir nehir gibi akan yaşamdan lezzet almaları muhaldir bunların. Faraza
alsalar bile, bunların yaşamdan aldığı lezzet hayvani özellik taşır, ruhta iz
bırakmaz, ebedilik kazanmaz.
İnsan
kendini tanıyamadığı ve anlayamadığı için, sorunların sebebini hep dışarı da
arar. Sürekli başkalarına kızar, boş tenkitlere yönelir. Lüzumsuz ve saçma
çareler üretir. Bir türlü kendini tanımaya ve anlamaya yanaşmaz da, kendi
dışındaki her şeyi tanıyıp, anladığını sanır. Bilmez ki, kendini tanıyıp,
anlamayanın; tanıyıp, anlayabileceği bir şey yoktur. Kendisinin dünya, dünyanın
kendisi olduğunun idrakine varamaz. Dünyada ki en acı şey, insanın kendine
yabancı kalmasıdır. Her yöne bakıyor da insan, bir kerecikte olsa kendi içine
bakmayı akledemiyor. ‘’Vücut, insan
değildir, insanın zarfıdır’’ diyor Lamennais.
Gözlerini yalnızca vücuduna diken ve beynini vücudunu anlamaya yönlendiren
insan kendini tanıyıp, anladığını sanıyor ama yanılıyor. Zira insan, vücuttan
çok farklı bir şeydir. Goethe boşuna
mı ‘’kendi içime dönüyorum ve bir dünya
buluyorum’’ diyor? Şüphesiz ki boşuna demiyor, Goethe kendini tanıyor, biliyor ve anlıyor. İnsanın, vücuttan başka
bir mahiyeti olduğunun farkına varıyor. İnsanlar, niçin, ideolojilerin
tutsakları olur, sürü halinde dünya nimetlerinin peşinden koşar ve illa bir
benzerlerini ilah edinmeyi sever? Kendini tanıyıp, anlayamadığı için. Kendini
tanıyamayan, kendini tanıyanın kölesidir.
Düşüneceksiniz,
anlayacaksınız, tanıyacaksınız kendinizi dostlar! Belki zor ama imkânsız
değildir bu. Yeter ki korkmayalım. Söyleyin bana lütfen; engin okyanusları,
görkemli dağları, berrak nehirleri, milyarlarca olan insanları, muhtelif
hayvanları, yemyeşil ormanları temaşa etmeyeniniz var mı? Peki, kendisini
temaşa eden kim var? Gözlerin birazda seni görsün dostum! Seni görmeyen gözü,
seni duymayan kulağı, seni fark etmeyen kalbi, seni anlamayan kafayı niçin
taşıyorsun? Hakikat, kapılarını, ancak ve ancak kendi kendisini bilenlere açar.
Kendini yenemeyenin, yenebileceği kim vardır? Zarfın içinde ki mektubu merak
ediyorsun da, vücudunun örttüğü ruhu niçin merak etmiyorsun? Önemsemiyor musun kendi hakikatini? Peki,
hakikat değişti mi, kendisini önemsemediğin için? Önemsememek, hakikati yalan
yapmaz dostum! ‘’Hayatta en büyük facia,
insanın, kendisinin farkına varamamasıdır’’ diyor Tagore. Bu facianın sonuçları, hiçbir facianın sonuçlarına
benzemez, dikkat etmek icap eder. Ki, zaten yaşadığımız hayat göstermektedir
bunu. Kendini tanımayan, bilmeyen, anlamayan insanların, tanıyıp, bilip,
anladığı hiçbir şey yoktur. Konuşmaları, iddiaları, sözleri, kişilikleri;
derinliksiz, boş ve kurudur. Ne söylerlerse yalan çıkmakta, ne yaparlarsa
neticesiz kalmaktadır.
Taoist filozof Stannus
Gray “Bilge insanlar yargılamaz
anlamaya çalışırlar” der. Anlamadan yargılamak basit karakterlerin işidir.
Bu yüzden önce anlamak iktiza eder ama anlamak zor meseledir, söylediğimiz
gibi. Anlamaya çalışmak, bilgeliğin işaretidir. Yargılamaya çalışmak ise,
basitliğin, cahilliğin işaretidir. Maalesef, milletimiz, anlamadan yargılamaya
çalışan sefillerle lebaleptir. Anlamak, hakikaten çok büyük bir iştir, yürek ve
beyin ister. Düşünmekte aynıdır. Zaten düşünmek ile anlamak birbirinden
ayrılmaz, ikisi bir bütün gibidir. Anlamak, düşünmeyi koşul kılar; düşünen de
anlamayı başarır. İnsanlığın, kötü ve kaba karakterlerinin elinde esir
olmasının yegâne sebebi; düşünememek ve anlayamamaktır. Gerçek özgür olanlar ve
özgürlüğün tadına varanlar; düşünenler ve anlayanlardır. Düşünmek ve anlamak;
özgürlüğün hem temeli hem de ilk adımıdır.
EKSTRA
BİR
Kendinizi, vatanınızı, milletinizi, dininizi seviyorsanız;
düşünmekten ve anlamaktan başka yolunuz yoktur. Ey Müslüman Türk evladı! Asla asla ve asla unutma ki; Türkiye’den başka vatanın, Türklük’ten başka kimliğin, İslam’dan başka dinin, Kur’an’dan başka kitabın, Ayyıldızlı albayraktan başka bayrağın,
İstiklal Marşı’ndan başka marşın, İlay-ı Kelimetullah’tan başka davan
yoktur. Ne kadar düşünürsen düşün, ne derece anlarsan anla, bundan başka
hakikat yoktur. Öyleyse hakikate boyun
eğiniz ve bu hakikatlere karşı duyarsız kalmayınız. Kalırsanız, şerefsizce
yaşamaya layık ve mahkûm olursunuz.
İKİ
Varlık kavgası verirken şehit düşen tüm vatan evlatlarına
Allah’tan sonsuz rahmet diliyorum. Artık
diyorum ki; yeter ve yeter! İnsanın değerini ne zaman idrak edeceksiniz?
Hele hele yetişmiş kalifiye insanın değerini ne zaman idrak edeceksiniz ey
gafiller, hainler, şerefsizler! Milletin, devletin bünyesinde ki, itleri
bulunuz ve idam ediniz. İçimize sızmış ne kadar gizli hain varsa ve kendini
gizlemekte bir beis görmeyen ve açıktan kin güden ne kadar hain varsa tespit
ediniz ve topyekûn gebertiniz. O hainlere kurşun yağdıracak vatan evladı mı
bulamıyorsunuz? Yalan söylüyorsunuz soysuzlar! Son helikopter kazasının basit
bir olay olduğunu sanmıyorum. Şehit olanların kalitesi ortadadır. Konjonktür
malumdur. O yiğitlerin, aslanların taammüden şehit edildiği gün gibi açıktır.
Onlara kıyan itleri mutlaka bulunuz ve cezası neyse veriniz. Eğer bunu
yapamıyorsanız, bu topraklardan defolup gidiniz. Bizim ne köpek yallayacak
yalımız, ne de köpek yaşatacak barınağımız yok. Yazık değil mi lan o aslan
parçalarına, onların ailelerine? Göz göre göre şehit ediliyorlar. Ama biz
onları şehit eden o………pu çocuklarını ve o o…….pu çocuklarına her kanaldan,
yönden destek veren o……..pu çocuklarını içimizde barındırıyoruz. Kimse kusura
bakmasın ve kimse de kızmasın, ağır konuştuğum için. Evet, küfretmek günahtır
biliyorum ama ben insanım ve yüreğim paramparça durumda. Ne yapabilirim başka? Onca
yetişmiş insanı yok yere kaybetmenin acısını hissedebilecek yüreğiniz varsa,
anlarsınız beni. Uyanmalısınız artık ey Müslüman Türk Milleti’nin evlatları ve
gerçekleri görmelisiniz. Uyumanın bedelini çok ağır ödediniz ve hala da
ödemektesiniz. Her bir Mehmetçiğin şehit edilişinde, on hain gebertilmeli ve
gömülmelidir artık bu topraklarda. Bu hainler, sadece eli silahlı dağ çakalları
değildir, kurumlarımız bünyesinde barınan, farklı kollarda faaliyet yürüten ve
o dağ çakallarına destek verenlerde gebertilmelidir, hem de acımadan. Hainlerin
bundan böyle baş kaldıramaması gerekmektedir artık. Baş kaldıranın başı mutlaka
ezilmelidir. Ne olacaksa olmalıdır.