KURTULMAK MI İSTİYORSUN? DÜŞÜNECEKSİN!...3…

Özgür DENİZ - 10.11.2012

’Hiç akletmiyor musunuz?’’ Allah (cc)

 

‘’Kafası çalışan bir adam yapayalnız kaldığında kendi düşünceleri, düşlemleri ile bal gibi gönül eyler’’ diyor Arthur Schopenhauer. Evet, düşünme metodolojisini kavramak böyle bir şeydir dostlar. Düşünmeyi başarabilen insan asla yalnız değildir ve yalnızlıktan da korkmaz. Ki, zaten Nietzsche demiyor mu; ‘’insan yalnızken Tanrı ile birliktedir’’ diye? Yani mutlak yalnızlık diye bir şey yoktur dünyada. Düşünen adam, düşünemeyen sürüden ayrıldığı için mutludur. Yine, ‘’anlama yetisinin seçkinliği, üstünlüğü, yalnızlık sevgisine yol açar. Gerçekten, toplumda, niceliğin yerine nitelik geçirilebilseydi dünya uzun yaşanmaya değerdi. Kalabalıktaki yüz alık bir tek akıllı adam etmez’’ diyor Arthur Schopenhauer. Gerçekten, anlamak, dünyanın en zor işidir. Çünkü anlamak düşünmeyi, derin düşünmeyi, koşul kılar. Arthur Schopenhauer diyor ki; ‘’en mutlu yazgı, anlama yetisine sahip olmaktır.’’ Evet, anlayan insan kuşkusuz acı çeker ama aynı zamanda gerçek mutluluğu da hisseder ve yaşar. Mutluluk nedir deseler; anlamaktır diye cevap vermek muhakkak en isabetli karşılık olurdu. Anlayışı kıt insanların dominant olduğu bir dünya rezil, yaşanmaya değmez ve lezzetsiz bir dünyadır. Düşünmeyen ve anlamayan insanın yaşamı sığ, kuru ve yavan bir yaşamdır. Bir nehir gibi akan yaşamdan lezzet almaları muhaldir bunların. Faraza alsalar bile, bunların yaşamdan aldığı lezzet hayvani özellik taşır, ruhta iz bırakmaz, ebedilik kazanmaz.

 

İnsan kendini tanıyamadığı ve anlayamadığı için, sorunların sebebini hep dışarı da arar. Sürekli başkalarına kızar, boş tenkitlere yönelir. Lüzumsuz ve saçma çareler üretir. Bir türlü kendini tanımaya ve anlamaya yanaşmaz da, kendi dışındaki her şeyi tanıyıp, anladığını sanır. Bilmez ki, kendini tanıyıp, anlamayanın; tanıyıp, anlayabileceği bir şey yoktur. Kendisinin dünya, dünyanın kendisi olduğunun idrakine varamaz. Dünyada ki en acı şey, insanın kendine yabancı kalmasıdır. Her yöne bakıyor da insan, bir kerecikte olsa kendi içine bakmayı akledemiyor. ‘’Vücut, insan değildir, insanın zarfıdır’’ diyor Lamennais. Gözlerini yalnızca vücuduna diken ve beynini vücudunu anlamaya yönlendiren insan kendini tanıyıp, anladığını sanıyor ama yanılıyor. Zira insan, vücuttan çok farklı bir şeydir. Goethe boşuna mı ‘’kendi içime dönüyorum ve bir dünya buluyorum’’ diyor? Şüphesiz ki boşuna demiyor, Goethe kendini tanıyor, biliyor ve anlıyor. İnsanın, vücuttan başka bir mahiyeti olduğunun farkına varıyor. İnsanlar, niçin, ideolojilerin tutsakları olur, sürü halinde dünya nimetlerinin peşinden koşar ve illa bir benzerlerini ilah edinmeyi sever? Kendini tanıyıp, anlayamadığı için. Kendini tanıyamayan, kendini tanıyanın kölesidir.

 

Düşüneceksiniz, anlayacaksınız, tanıyacaksınız kendinizi dostlar! Belki zor ama imkânsız değildir bu. Yeter ki korkmayalım. Söyleyin bana lütfen; engin okyanusları, görkemli dağları, berrak nehirleri, milyarlarca olan insanları, muhtelif hayvanları, yemyeşil ormanları temaşa etmeyeniniz var mı? Peki, kendisini temaşa eden kim var? Gözlerin birazda seni görsün dostum! Seni görmeyen gözü, seni duymayan kulağı, seni fark etmeyen kalbi, seni anlamayan kafayı niçin taşıyorsun? Hakikat, kapılarını, ancak ve ancak kendi kendisini bilenlere açar. Kendini yenemeyenin, yenebileceği kim vardır? Zarfın içinde ki mektubu merak ediyorsun da, vücudunun örttüğü ruhu niçin merak etmiyorsun?  Önemsemiyor musun kendi hakikatini? Peki, hakikat değişti mi, kendisini önemsemediğin için? Önemsememek, hakikati yalan yapmaz dostum! ‘’Hayatta en büyük facia, insanın, kendisinin farkına varamamasıdır’’ diyor Tagore. Bu facianın sonuçları, hiçbir facianın sonuçlarına benzemez, dikkat etmek icap eder. Ki, zaten yaşadığımız hayat göstermektedir bunu. Kendini tanımayan, bilmeyen, anlamayan insanların, tanıyıp, bilip, anladığı hiçbir şey yoktur. Konuşmaları, iddiaları, sözleri, kişilikleri; derinliksiz, boş ve kurudur. Ne söylerlerse yalan çıkmakta, ne yaparlarsa neticesiz kalmaktadır.

 

Taoist filozof Stannus Gray “Bilge insanlar yargılamaz anlamaya çalışırlar” der. Anlamadan yargılamak basit karakterlerin işidir. Bu yüzden önce anlamak iktiza eder ama anlamak zor meseledir, söylediğimiz gibi. Anlamaya çalışmak, bilgeliğin işaretidir. Yargılamaya çalışmak ise, basitliğin, cahilliğin işaretidir. Maalesef, milletimiz, anlamadan yargılamaya çalışan sefillerle lebaleptir. Anlamak, hakikaten çok büyük bir iştir, yürek ve beyin ister. Düşünmekte aynıdır. Zaten düşünmek ile anlamak birbirinden ayrılmaz, ikisi bir bütün gibidir. Anlamak, düşünmeyi koşul kılar; düşünen de anlamayı başarır. İnsanlığın, kötü ve kaba karakterlerinin elinde esir olmasının yegâne sebebi; düşünememek ve anlayamamaktır. Gerçek özgür olanlar ve özgürlüğün tadına varanlar; düşünenler ve anlayanlardır. Düşünmek ve anlamak; özgürlüğün hem temeli hem de ilk adımıdır.

 

EKSTRA

 

BİR

Kendinizi, vatanınızı, milletinizi, dininizi seviyorsanız; düşünmekten ve anlamaktan başka yolunuz yoktur. Ey Müslüman Türk evladı! Asla asla ve asla unutma ki; Türkiye’den başka vatanın, Türklük’ten başka kimliğin, İslam’dan başka dinin, Kur’an’dan başka kitabın, Ayyıldızlı albayraktan başka bayrağın, İstiklal Marşı’ndan başka marşın, İlay-ı Kelimetullah’tan başka davan yoktur. Ne kadar düşünürsen düşün, ne derece anlarsan anla, bundan başka hakikat yoktur.  Öyleyse hakikate boyun eğiniz ve bu hakikatlere karşı duyarsız kalmayınız. Kalırsanız, şerefsizce yaşamaya layık ve mahkûm olursunuz.

 

İKİ

Varlık kavgası verirken şehit düşen tüm vatan evlatlarına Allah’tan sonsuz rahmet diliyorum. Artık diyorum ki; yeter ve yeter! İnsanın değerini ne zaman idrak edeceksiniz? Hele hele yetişmiş kalifiye insanın değerini ne zaman idrak edeceksiniz ey gafiller, hainler, şerefsizler! Milletin, devletin bünyesinde ki, itleri bulunuz ve idam ediniz. İçimize sızmış ne kadar gizli hain varsa ve kendini gizlemekte bir beis görmeyen ve açıktan kin güden ne kadar hain varsa tespit ediniz ve topyekûn gebertiniz. O hainlere kurşun yağdıracak vatan evladı mı bulamıyorsunuz? Yalan söylüyorsunuz soysuzlar! Son helikopter kazasının basit bir olay olduğunu sanmıyorum. Şehit olanların kalitesi ortadadır. Konjonktür malumdur. O yiğitlerin, aslanların taammüden şehit edildiği gün gibi açıktır. Onlara kıyan itleri mutlaka bulunuz ve cezası neyse veriniz. Eğer bunu yapamıyorsanız, bu topraklardan defolup gidiniz. Bizim ne köpek yallayacak yalımız, ne de köpek yaşatacak barınağımız yok. Yazık değil mi lan o aslan parçalarına, onların ailelerine? Göz göre göre şehit ediliyorlar. Ama biz onları şehit eden o………pu çocuklarını ve o o…….pu çocuklarına her kanaldan, yönden destek veren o……..pu çocuklarını içimizde barındırıyoruz. Kimse kusura bakmasın ve kimse de kızmasın, ağır konuştuğum için. Evet, küfretmek günahtır biliyorum ama ben insanım ve yüreğim paramparça durumda. Ne yapabilirim başka? Onca yetişmiş insanı yok yere kaybetmenin acısını hissedebilecek yüreğiniz varsa, anlarsınız beni. Uyanmalısınız artık ey Müslüman Türk Milleti’nin evlatları ve gerçekleri görmelisiniz. Uyumanın bedelini çok ağır ödediniz ve hala da ödemektesiniz. Her bir Mehmetçiğin şehit edilişinde, on hain gebertilmeli ve gömülmelidir artık bu topraklarda. Bu hainler, sadece eli silahlı dağ çakalları değildir, kurumlarımız bünyesinde barınan, farklı kollarda faaliyet yürüten ve o dağ çakallarına destek verenlerde gebertilmelidir, hem de acımadan. Hainlerin bundan böyle baş kaldıramaması gerekmektedir artık. Baş kaldıranın başı mutlaka ezilmelidir. Ne olacaksa olmalıdır.  

Tarih: 10.11.2012 Okunma: 679

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?