KURTULMAK MI İSTİYORSUN? DÜŞÜNECEKSİN!...8…

Özgür DENİZ - 28.12.2012

Ne garip bir hayat, ne ilginç insanlar, ne çıkmaz sokaklar, ne şok olaylar. Hayat çok acı ve sancılı, insanlar alışkanlıklarının esiri, sokaklar kopkoyu karanlık, olaylar akıl almaz boyutta. Alışılan hayatları değiştirme gayreti yok. Zihin dünyamız çok sığ, ruh dünyamız çok dar. Hayatı anlayabilmiş, insanları tanıyabilmiş, sokakları keşfedebilmiş, olayları çözebilmiş değiliz, böyle bir çaba içerisinde de değiliz. Bakışlarımız, duygularımız, düşüncelerimiz, eylemlerimiz de çok sığ. Böyle bir dünya da, çok yorucu ve aynı zamanda boş ve saçma geliyor insana. Üzülüyorsunuz ama değişen bir şey yok. Böyle bir durumda hakikat kadar yapayalnızsınız. Basit düşünmeye, basit duygulanmaya, basit hareketlere iyice alışmışız. Gönülden sevenler, derin düşünme gayreti içerisinde olanlar, büyük duygulanımlar yaşayanlar hep yalnız kalıyorlar. Çünkü anlaşılmıyorlar. Kahvehane tarzında yaşama öyle bir alışmışız ki, kurtulmak ne mümkün. Duygularını olanca yoğunluğunla ifade ettin mi, derin düşünmeye ve düşündüklerini ifade etmeye başladın mı, çıkarsız ve hesapsız sevdin mi; hayatı kitaplarla karıştırıyorsun oluyor. Oysa zerre alakası yok ve işte; basit ve sığ düşünmek tam da bu. Gönülden, hesapsız, umarsız, çıkarsız sevmeyecekse, sevemeyecekse insan; ne anlamı olur hayatın, ne yüceliği olur aşkın ve insan olmanın bir ayrıcalığı kalır mı o zaman? Düşünmeden yaşayacaksa, her şeyi sorgulamadan kabul edecekse, ahmakça düşmanlık güdüp, alıkça dostluk edecekse ne farkı kalır hayvandan, insanın? Duygusunu derinliğine yaşayamayacaksa, duygusunu fark ettiremeyecekse, duygusuz bir hayatın esiri olacaksa, o zaman kimdir insan? Gerçekten çok cahil, zalim ve nankörüz. Bu gerçeklik, sonsuz tecrübelerle ve kesin hükümlerle sabittir. Oysa insan, gönülden sevebilir, bu zor değil. İnsan, derin düşünebilir ve bu düşüncelerinin aksini hayatta görmek isteyebilir ve görebilir. İnsan, büyük duygulanımlar yaşayabilir ve hayatın anlamını bu duygulanımlarında görmek isteyebilir ve bu duygulanımlarının yankısını hayatın içinde de fark etmek isteyebilir. Bunun, hayatla kitapları karıştırmayla ne ilgisi var Allah aşkına? İnsanlara kötülük yapmamak, ihanet etmemek, iyilik yapmak çok mu zor? İnsanların arasını bozmamak, insanları anamla çabası içinde olmak, insanların iyiliğini istemek ve bir insana gelecek iyiliği engellememek çok mu zor? Ülkesini, milletini, devletini, vatanını, dinini çıkarsız, hesapsız, umarsız, beklentisiz sevmek imkânsız bir şey midir? Alışmışız bir hayata, bırakmak zor geliyor. Öyle olunca da yüce duyguların yaşanmasının imkânsızlığına inanıyoruz ve bu yönlü konuşanlara da; hayatla kitapları karıştırıyorsun diyoruz. Aslında yaşamak istemiyoruz da, bunu örtme çabasındayız yani sahtekârlık yapıyoruz. Çok anlamlı bir hayatı savundunuz mu; hemen, ‘’böyle bir hayat yok’’ oluveriyor. Oysa niçin olmasın ki; biz istedikten ve yaşama azmi gösterdikten sonra.

 

Kim ne derse desin, anlamlı bir hayatı yaşamak istemiyoruz ve süratle kaçıyoruz böyle bir hayattan. Hayatımızın, aşkımızın, duygularımızın, düşüncelerimizin hatta eğitimimizin, ekonomimizin, siyasetimizin bir felsefesi yok. Mantıklı, tutarlı bir temele oturmuyor hiçbir yanımız. Ağır ve derin felsefik konuşmalar yaptınız mı, bu adam aşktan anlamıyor oluyor ya da böyle bir siyaset vs. yok kardeşim oluyor. Ama tam zıttı aşkları ve siyasetleri daha doğrusu politikaları da görüyoruz. Ne kadar gülünç, basit ve sığ. Ve ne ağır tahribatlar yaratıyor ulvi bir temel oturmayan olgular. Oysa mantıklı ve tutarlı bir temele oturan aşklar, siyasetler vs. daha yücedir, daha anlamlıdır. Her attığınız adım yaşanılmaya değerdir ve kalıcıdır. İziniz bakidir. Armağanları da daha bir görkemlidir bu yönlü yaşamların. Siyasetin felsefesine sahip olanlar, emin olun daha büyük ve kalıcı hizmetler yaparlar, daha faydalı eylemlerde bulunurlar, adeta anlamlı bir dünya inşa ederler. İnsanlara kıymet verenlerde, insanlar için ölümü bile göze alma yürekliliği gösterenler de bunlardan başkaları değillerdir. Kahvehane tarzında siyaset yapanlar daha doğrusu politika yapanlar ise umut hırsızlarıdırlar, hayatı anlamsızlık üzerine kurmaya, insanların terleri, kanları ve yaşları üzerinden kendilerine konforlu bir yaşam üretmeye çalışırlar. Aynı şekilde aşkın felsefesine sahip insanlar da, daha doyurucu yaşarlar aşkı ve sevgiyi. Ve emin olun sevgiliye kıymet verenlerde, ancak bu temelde aşkı yaşayanlardır. Misal, aşkın felsefesine sahip olmayanlar; ‘’âşık olanlar önce sıkı dost olmalıdırlar’’ deseniz ne anlarlar? Hiçbir şey anlamazlar, emin olun anlamazlar ama anlarmış gibi lafazanlık yapmaktan da geri durmazlar. Sevgiliye, ‘’seninle sevinçler yaşamak istiyorum’’ diye söylenmesi ve sevgilinin bunu anlaması ne kadar güzel bir şeydir ve ne derin bir paylaşımdır. Bana, bugün kü dünya da, derin duygulanımların yaşandığı bir aşkı kim gösterebilir Allah aşkına? Bugün kü aşklar sahtedir. Paraya odaklıdır, çıkara, şöhrete, makama odaklıdır. Kabul etsekte, etmesekte bu böyledir. Çünkü aksini kimse iddia ve ispat edemez. Ama bu yönlü olduğu hem iddia hem de ispat edilebilir durumdadır. Kusura bakmayalım, sahte bir hayatın tutsaklarıyız. Sahte aşkların, sahtekâr âşıklarıyız. Sahte siyasetin daha doğrusu politikanın, riyakâr ve düzenbaz takipçileriyiz.

 

Gerçekten ne kadar sığ ve yavan yaşıyoruz. Zerre derinlik, anlam ve görkem yok yaşamımızın hiçbir yönünde. Anlayışımız sığ, düşünmemiz sığ, duygularımız sığ, konuşmamız sığ, sevmemiz sığ, aşkı yaşamamız sığ. Böyle olunca da kötülüklerden kurtulamıyoruz. Kötülerle yoldaş olup kötülük tohumları ekiyoruz mütemadiyen. Sonra da iyilikten bahsedenlere, iyi, derin ve anlamlı bir hayatın mümkün olabileceğini anlatanlara; ‘’hayat, kitaplarda anlatıldığı gibi değildir kardeşim’’ demeyi marifet sanıyoruz. Bunu söylemekle çok bildiğimizi düşünüyoruz. Oysa bu, mutlak alıklığımıza bir delalettir, ta ki fark etmesek bile alıklığımızı. Çünkü mümkün olabilecek bir şeyin, imkânsızlığından dem vurmak saçmadır ve alıklıktır. Bu tür bir bakış açısı, ancak, yanlış alışkanlıkların meyvesi olabilir. Artık alışkanlıklarımız konusunda seçici olmak zorundayız. Ve olumsuz olan, olumsuz sonuçlar doğuran alışkanlıklarımızı terk etmeyi başarabilmeliyiz. Bir zihniyet devrimi yapmalıyız, yeni bir bakış açısı oluşturmalıyız ve yeni, yepyeni bir hayat, dünya inşa etmeliyiz. Ancak bu şekilde sığ bir hayattan, derin ve anlamlı bir hayata adım atabiliriz. Gerçek huzur da, mutlulukta, sevinçte, kardeşlikte, barışta, birlik ve beraberlikte, işte ancak o zaman hâsıl olacaktır. İşte o zaman, doğruluğun ve dürüstlüğün kazandığına şahit olacağızdır. Bilakis, hiçbir şeyi anlamlıca ve derinliğine yaşamadan, zavallıca geberip gideceğiz, bu anlamsız, boş ve saçma dünyadan.

 

EKSTRA

 

ULUDERE

Uludere vakası bir kırılma noktası yapılmak istenmiş ve başarılı da olunmuştur. Görünmeyen ihanetler, basiretsizlikler, korkaklıklar yüzünden. Bu olay tamamen organize bir iştir. Şerefim ve namusum üzerine yemin ederim ki, bu olay CIA-MOSSAD eliyle gerçekleştirilmiştir. Bu olayda, bazı Kemalistlerin dâhilinin olması ihtimali de vardır. O Siyonist köpeği Liberaller ise olayın tam göbeğindedir. Hani şu DPI denilen şerefsiz organizasyonların müdavimi olan ve Avrupa denilen lanet yerlerde bölünme tezlerini savunan itler, it oğlu itler, kahrolasıca pislikler varya işte onlar. Kimbilir kaç zaman önce tasarlanmıştır. Bu olay ayrışmanın doruğa çıkması ve zihinlere iyice kazınması için planlanmıştır. Ve yıldönümlerinde sürekli aynı şeyi hatırlatarak ayrışmayı daha bir körüklemek için tertip edilmiştir. Zihinlerde tasavvur edilen teorinin, pratiğe yansıtılmasından başka bir şey değildir. Bu olayın için da hem dağda ki hem de ovada ki çakallar vardır. Kravatlı ya da kravatsız çakalların Siyonist babalarınca kotarılan bir olaydır bu. Bundan BDP denilen kravatlı teröristlerin mutlak şekilde haberi vardır. Yoktur diyeceklerdir elbet. Var demesini beklemek zaten alıklıktır. Adam buradan rant üretecektir. Hiç, kendisi için, kan üzerinden rant üretiyor denilmesini isterler mi? Onların sahte gözyaşlarına asla aldanmayın. Ancak insan olanlar, olabilenler, olma savaşımı verenler ağlayabilirler. Bana, onlarda, insan olmaklığın gereği olan tek bir emareyi gösterebilin, elinizden öpmezsem namerdim. İnsan, bedeniyle değil, ruhu ve beyniyle insandır. Binaenaleyh; hiçbir kimse, ne BDP ne de PKK teröristlerine asla inanmasın. Şerefim ve namusum üzerine yemine derim, Uludere olayında ki ölümlerin sorumluları bunlardır. Hatta planlayanların ortaklarındandır bunlar. Bazı sol çevrelerin olayı sahipleniyor görünmesi ise, tamamen kendilerine destek arayışlarıdır. Ki sol çevrelerin bile haberi vardır olaydan. Eğer yoksa insan değilim. Sadece biraz samimi, dürüst, derin ve teferruatlı düşünmek kifayet edecektir gerçeği görmeye.

 

OTDÜ

Şunu beyinlerinize iyice kazıyın. Sol çevrelerin, normal yoldan, düşünerek, kendini anlatarak, milleti ikna etme çabası içerisine girerek bu vatan sathında iktidara erişmeleri imkânsızın imkânsızıdır. Çünkü sol sekterdir, mutlak biatçidir, sorgulamaktan çakmaz, mutlak köledir. Yüreği yeten aksini iddia ve ispat etsin. Ama böyle olduğunu çok kolay şekilde iddia ve ispat edebiliriz. Ki, iddiaya ve ispata lüzum yoktur, resme bakmak kâfidir. Çünkü bu vatanın, bu milletin kodlarıyla; bunların kodaları asla uyuşmaz. Hele bir de Mustafa Kemal Atatürk’ü çok iyi derecede kullanmasalar ya da millet, Mustafa Kemal Atatürk’ü maske olarak kullandıklarını sarih bir şekilde fark etse asla iktidarın İ’sini bile göremezler. Bu yüzden sol, şiddetten asla vazgeçmez, vazgeçemez. Bir defa sol’un teorisi şiddete dayanır. Varlığı şiddetle anlam kazanır. Varoluş kaynağı şiddettir. Teorisi neyse pratiği de o olacaktır elbet. OTDÜ de ki gençlik denilen yığına destek verenler de bunu çok iyi bilmektedirler. Çünkü onlar asla normal yoldan iktidara erişme nimetine hiçbir zaman kavuşmamışlardır. Kavuşmaları, gençliğin şiddeti vesilesiyle olduğu için de bugün şiddete destek vermekten imtina etmemektedirler. OTDÜ isimli üniversiteye 500 puanla giriliyormuş. Ne olmuş? 500 puan almakla, anlamak arasında dağlar kadar fark vardır. Bir defa, 500 puan alıp girmekle, orada okumak ve başarılı olmak çok farklı anlamlara sahiptir. Bilkent’e girmek daha yüksek puan almayı gerektirir. Ama ne hazin ki, Türkiye birincisi olan kişi de, üst üste iki yıl kaldığı için okuldan atılabilmiştir. Demek ki, kazanmak ile okumak arasında ciddi fark vardır. Ki, hayatın içerisinde buna şahit olmanız hiçte zor değildir. Nice ODTÜ’lü vardır, beyni zerre basmaz olayları algılamaya ve yorumlamaya. Yani söylenenler boş, anlamsız ve saçmadır. Hayır yani, bir de 500 puan almış olsun. O 500 puan, o kişinin teröristliğini normal karşılamayı mı gerektirir? Şimdi diyeceksiniz ki kim terörist? PKK denilen çakalların, üniversitelerde çakallığını yapan ve onlarla birlikte şiddete başvuran herkes teröristtir. Polise, askere kurşun sıkan, sıkanlara teorik ve pratik destek çakan herkes teröristtir. Başkalarını saçma sapan lafazanlıklarınızla aldatmaya tevessül edin ve aldansınlar ama sakın bana böyle bir şeyle gelmeyin. Çünkü düşünen, algılayan, anlayan, idrak ve fark eden bir beynim ve hisseden bir yüreğim var elhamdülillah.

 

Ki, bu olayın aslı da; bence GÖKTÜRK-2 isimli uydunun yankısının yok edilmesi, yok edilmek istenmesidir. Yani derinlerde tahammülsüzlük vardır. Ve o tahammülsüzlerin taşeronluğunu yapmaktadırlar birileri. Allah bilir ya, en arkada Siyonist domuzun olma ihtimali bile vardır. Ki, ODTÜ isimli üniversitenin kuruluş macerasını da biliyorsunuzdur muhtemelen. Yani sana birileri üniversite kuruverecek ama seni orada özgür bırakacak. Tabi yerseniz! Çok namuslu düşünmek zorundayız ve tabi derinlemesine. Yoksa köleleştiriliriz ama farkına bile varmayız. Haddizatında çok detaya bile gerek yok. Sadece birazcık akletmekle bütün resim çözülüverecektir spontane olarak.

 

ÜLKÜCÜLER

Bazı zamanlarda, bazı yazılarımız da değindik ama yine söylemekte zarar olmaz. Ülkücüler, bu ülkenin gözbebekleridirler. Ama bunun farkında olmaları gerekir. Bir yerde; bu ülkenin, bu milletin, bu devletin, bu vatanın, bu dinin sigortasıdırlar. Ama bu değerleri öz manalarına uygun olarak yaşamaya ve yaşatmaya çalışırlar. Burada gerçek Ülkücülerden bahsediyoruz. Öyle kafası basmayan, hayatı anlamayan, odun gibi yaşayan, olayları analiz edemeyen, sorgulamayan, dostunu düşmanını bilmeyen, dini yanlış algılayan, koyun gibi güdülen ve Ülkücü olmadığı halde kendisine Ülkücü vasfını uygun gören tiplerden bahsetmiyoruz. Ülkücülük kıymetli bir niteliktir. Ülkücü beyefendidir bir defa. Çıkarsız, hesapsız, umarsız sevmelerin adamıdır. Hasbidir, hesabi değil. Etkindir, edilgen değil. Katalizördür sünger değil. Ülkücü belirlenen değil belirleyendir. Ülkücü; İlahını, Önderini, Kitabını doğru dürüst bilendir. Hem Hüseyin’dir hem Kürşad. Ölümden korkmayandır. Ölümü bir şahadet şerbeti bilerek yudumlama arzusuyla yaşayandır. Ülkücü, yaşatmak için yaşayandır;  yaşamak için yaşayan değil. Binaenaleyh; hiçbir soysuzun, soysuz dizileriyle Ülkücüyü karalamaya yeltenmesi hiçbir Ülkücüyü üzmemelidir. Bilakis Ülkücülüğünde sağlam durmasını sağlamalıdır. Ülkücülüğünden dönmesine neden olmamalıdır. Zaten bu tür, soyu ve sütü bozukların kurguladığı soysuz dizilere bakarak, manevi bir çöküntü yaşayan ve bu sebeple Ülkücülüğünden feragat edenler, Hak bildiği yoldan dönenler alçaktır, zavallıdır. Onlar hiçbir zaman Ülkücü olmamışlardır ancak Ülkücü olduklarını sanmışlardır. Çünkü hiçbir Ülkücü, böyle basit bir nedenle, inandığı davadan vazgeçmez, vazgeçmeyi hayal bile etmez. Yani, bir iki tane çakal bir dizide, seni kötü gösterecek, sen bundan olumsuz etkileneceksin ve davandan döneceksin. Sen gerçekten kimsin? Sen Ülkücü değilsin bir kere. Sen ancak ve ancak bir korkaksın, sefilsin, zavallısın ya da saf bir sahtekârsın. Ülkücü; haysiyetlidir, hassasiyet sahibidir, imanlıdır, ahlaklıdır, adildir. Ülkücü; insan olan, olabilen, olma savaşımı veren kişidir. Bu, Ülkücü olmayan insan değildir anlamına gelmez. Bazıları gibi böyle bir iddiada bulunacak kadar hayvan değiliz. Hani bazıları, başörtülüler insan değildir diyecek kadar hayvandan bile aşağı olabiliyorlar ya, işte o tür hayvanlardan değiliz. Bu yüzden de böyle bir İddiamız olamaz. Hülasa; Ülkücü, fıtrata muhalif olmayan, İlahi kanunlara mutlak şekilde tabi olandır. Gerisi angaryadır. Ahmaklığın, alıklığın lüzumu yoktur. İt ürüyecek, domuz böğürecek ama kervan mutlak şekilde yürüyecek ve menzile ulaşacaktır.

Tarih: 28.12.2012 Okunma: 891

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman Yıldız

29.06.2012 - 18:50

İsmail bey Tamda yazılması gerekeni yazmışsınız. Ellerinize sağlık. Düşen uçakla ilgili saklanan bir çok şey olduğu kesin. Fakat saklananlar nedir bunu en iyi siz öğrenebilirsiniz. Bence öğrenmeniz ve Türkiye'yi aydınlatmanız gerekir. Genel Haberler ilk kez belki kuruluş fonksiyonunu yerine getirmiş olur. Saygılarımla

Osman Yıldız

29.06.2012 - 18:50

İsmail bey Tamda yazılması gerekeni yazmışsınız. Ellerinize sağlık. Düşen uçakla ilgili saklanan bir çok şey olduğu kesin. Fakat saklananlar nedir bunu en iyi siz öğrenebilirsiniz. Bence öğrenmeniz ve Türkiye'yi aydınlatmanız gerekir. Genel Haberler ilk kez belki kuruluş fonksiyonunu yerine getirmiş olur. Saygılarımla