Ne garip
bir hayat, ne ilginç insanlar, ne çıkmaz sokaklar, ne şok olaylar. Hayat çok
acı ve sancılı, insanlar alışkanlıklarının esiri, sokaklar kopkoyu karanlık,
olaylar akıl almaz boyutta. Alışılan
hayatları değiştirme gayreti yok. Zihin dünyamız çok sığ, ruh dünyamız çok
dar. Hayatı anlayabilmiş, insanları tanıyabilmiş, sokakları keşfedebilmiş,
olayları çözebilmiş değiliz, böyle bir çaba içerisinde de değiliz. Bakışlarımız, duygularımız, düşüncelerimiz,
eylemlerimiz de çok sığ. Böyle bir dünya da, çok yorucu ve aynı zamanda boş
ve saçma geliyor insana. Üzülüyorsunuz ama değişen bir şey yok. Böyle bir durumda hakikat kadar
yapayalnızsınız. Basit düşünmeye, basit duygulanmaya, basit hareketlere
iyice alışmışız. Gönülden sevenler, derin düşünme gayreti içerisinde olanlar,
büyük duygulanımlar yaşayanlar hep yalnız kalıyorlar. Çünkü anlaşılmıyorlar.
Kahvehane tarzında yaşama öyle bir alışmışız ki, kurtulmak ne mümkün.
Duygularını olanca yoğunluğunla ifade ettin mi, derin düşünmeye ve
düşündüklerini ifade etmeye başladın mı, çıkarsız ve hesapsız sevdin mi; hayatı
kitaplarla karıştırıyorsun oluyor. Oysa zerre alakası yok ve işte; basit ve sığ düşünmek tam da bu. Gönülden,
hesapsız, umarsız, çıkarsız sevmeyecekse, sevemeyecekse insan; ne anlamı olur
hayatın, ne yüceliği olur aşkın ve insan olmanın bir ayrıcalığı kalır mı o
zaman? Düşünmeden yaşayacaksa, her şeyi sorgulamadan kabul edecekse, ahmakça düşmanlık
güdüp, alıkça dostluk edecekse ne farkı kalır hayvandan, insanın? Duygusunu
derinliğine yaşayamayacaksa, duygusunu fark ettiremeyecekse, duygusuz bir
hayatın esiri olacaksa, o zaman kimdir insan? Gerçekten çok cahil, zalim ve nankörüz. Bu gerçeklik, sonsuz
tecrübelerle ve kesin hükümlerle sabittir. Oysa insan, gönülden sevebilir, bu
zor değil. İnsan, derin düşünebilir ve bu düşüncelerinin aksini hayatta görmek
isteyebilir ve görebilir. İnsan, büyük duygulanımlar yaşayabilir ve hayatın
anlamını bu duygulanımlarında görmek isteyebilir ve bu duygulanımlarının
yankısını hayatın içinde de fark etmek isteyebilir. Bunun, hayatla kitapları
karıştırmayla ne ilgisi var Allah aşkına? İnsanlara kötülük yapmamak, ihanet
etmemek, iyilik yapmak çok mu zor? İnsanların arasını bozmamak, insanları
anamla çabası içinde olmak, insanların iyiliğini istemek ve bir insana gelecek
iyiliği engellememek çok mu zor? Ülkesini, milletini, devletini, vatanını,
dinini çıkarsız, hesapsız, umarsız, beklentisiz sevmek imkânsız bir şey midir?
Alışmışız bir hayata, bırakmak zor geliyor. Öyle olunca da yüce duyguların
yaşanmasının imkânsızlığına inanıyoruz ve bu yönlü konuşanlara da; hayatla
kitapları karıştırıyorsun diyoruz. Aslında yaşamak istemiyoruz da, bunu örtme
çabasındayız yani sahtekârlık yapıyoruz. Çok anlamlı bir hayatı savundunuz mu;
hemen, ‘’böyle bir hayat yok’’ oluveriyor.
Oysa niçin olmasın ki; biz istedikten ve yaşama azmi gösterdikten sonra.
Kim ne
derse desin, anlamlı bir hayatı yaşamak istemiyoruz ve süratle kaçıyoruz böyle
bir hayattan. Hayatımızın, aşkımızın, duygularımızın,
düşüncelerimizin hatta eğitimimizin, ekonomimizin, siyasetimizin bir felsefesi
yok. Mantıklı, tutarlı bir temele oturmuyor hiçbir yanımız. Ağır ve derin
felsefik konuşmalar yaptınız mı, bu adam aşktan anlamıyor oluyor ya da böyle
bir siyaset vs. yok kardeşim oluyor. Ama tam zıttı aşkları ve siyasetleri daha
doğrusu politikaları da görüyoruz. Ne kadar gülünç, basit ve sığ. Ve ne ağır
tahribatlar yaratıyor ulvi bir temel oturmayan olgular. Oysa mantıklı ve
tutarlı bir temele oturan aşklar, siyasetler vs. daha yücedir, daha anlamlıdır.
Her attığınız adım yaşanılmaya değerdir ve kalıcıdır. İziniz bakidir. Armağanları
da daha bir görkemlidir bu yönlü yaşamların. Siyasetin felsefesine sahip
olanlar, emin olun daha büyük ve kalıcı hizmetler yaparlar, daha faydalı
eylemlerde bulunurlar, adeta anlamlı bir dünya inşa ederler. İnsanlara kıymet
verenlerde, insanlar için ölümü bile göze alma yürekliliği gösterenler de
bunlardan başkaları değillerdir. Kahvehane tarzında siyaset yapanlar daha
doğrusu politika yapanlar ise umut hırsızlarıdırlar, hayatı anlamsızlık üzerine
kurmaya, insanların terleri, kanları ve yaşları üzerinden kendilerine konforlu
bir yaşam üretmeye çalışırlar. Aynı şekilde aşkın felsefesine sahip insanlar da,
daha doyurucu yaşarlar aşkı ve sevgiyi. Ve emin olun sevgiliye kıymet
verenlerde, ancak bu temelde aşkı yaşayanlardır. Misal, aşkın felsefesine sahip
olmayanlar; ‘’âşık olanlar önce sıkı
dost olmalıdırlar’’ deseniz ne anlarlar? Hiçbir şey anlamazlar, emin olun
anlamazlar ama anlarmış gibi lafazanlık yapmaktan da geri durmazlar. Sevgiliye, ‘’seninle sevinçler yaşamak istiyorum’’ diye
söylenmesi ve sevgilinin bunu anlaması ne kadar güzel bir şeydir ve ne derin
bir paylaşımdır. Bana, bugün kü dünya da, derin duygulanımların yaşandığı bir
aşkı kim gösterebilir Allah aşkına? Bugün
kü aşklar sahtedir. Paraya odaklıdır, çıkara, şöhrete, makama odaklıdır. Kabul
etsekte, etmesekte bu böyledir. Çünkü aksini kimse iddia ve ispat edemez. Ama
bu yönlü olduğu hem iddia hem de ispat edilebilir durumdadır. Kusura
bakmayalım, sahte bir hayatın tutsaklarıyız. Sahte aşkların, sahtekâr
âşıklarıyız. Sahte siyasetin daha doğrusu politikanın, riyakâr ve düzenbaz
takipçileriyiz.
Gerçekten
ne kadar sığ ve yavan yaşıyoruz. Zerre
derinlik, anlam ve görkem yok yaşamımızın hiçbir yönünde. Anlayışımız sığ,
düşünmemiz sığ, duygularımız sığ, konuşmamız sığ, sevmemiz sığ, aşkı yaşamamız
sığ. Böyle olunca da kötülüklerden kurtulamıyoruz. Kötülerle yoldaş olup
kötülük tohumları ekiyoruz mütemadiyen. Sonra da iyilikten bahsedenlere, iyi,
derin ve anlamlı bir hayatın mümkün olabileceğini anlatanlara; ‘’hayat, kitaplarda anlatıldığı gibi
değildir kardeşim’’ demeyi marifet sanıyoruz. Bunu söylemekle çok
bildiğimizi düşünüyoruz. Oysa bu, mutlak alıklığımıza bir delalettir, ta ki
fark etmesek bile alıklığımızı. Çünkü mümkün olabilecek bir şeyin, imkânsızlığından
dem vurmak saçmadır ve alıklıktır. Bu tür bir bakış açısı, ancak, yanlış
alışkanlıkların meyvesi olabilir. Artık alışkanlıklarımız konusunda seçici
olmak zorundayız. Ve olumsuz olan, olumsuz sonuçlar doğuran alışkanlıklarımızı
terk etmeyi başarabilmeliyiz. Bir
zihniyet devrimi yapmalıyız, yeni bir bakış açısı oluşturmalıyız ve yeni,
yepyeni bir hayat, dünya inşa etmeliyiz. Ancak bu şekilde sığ bir hayattan,
derin ve anlamlı bir hayata adım atabiliriz. Gerçek huzur da, mutlulukta,
sevinçte, kardeşlikte, barışta, birlik ve beraberlikte, işte ancak o zaman
hâsıl olacaktır. İşte o zaman, doğruluğun ve dürüstlüğün kazandığına şahit
olacağızdır. Bilakis, hiçbir şeyi
anlamlıca ve derinliğine yaşamadan, zavallıca geberip gideceğiz, bu anlamsız,
boş ve saçma dünyadan.
EKSTRA
ULUDERE
Uludere
vakası bir kırılma noktası yapılmak istenmiş ve başarılı da olunmuştur.
Görünmeyen ihanetler, basiretsizlikler, korkaklıklar yüzünden. Bu olay tamamen
organize bir iştir. Şerefim ve namusum üzerine yemin ederim ki, bu olay
CIA-MOSSAD eliyle gerçekleştirilmiştir. Bu olayda, bazı Kemalistlerin dâhilinin
olması ihtimali de vardır. O Siyonist köpeği Liberaller ise olayın tam
göbeğindedir. Hani şu DPI denilen şerefsiz organizasyonların müdavimi olan ve
Avrupa denilen lanet yerlerde bölünme tezlerini savunan itler, it oğlu itler,
kahrolasıca pislikler varya işte onlar. Kimbilir kaç zaman önce tasarlanmıştır.
Bu olay ayrışmanın doruğa çıkması ve zihinlere iyice kazınması için
planlanmıştır. Ve yıldönümlerinde sürekli aynı şeyi hatırlatarak ayrışmayı daha
bir körüklemek için tertip edilmiştir. Zihinlerde tasavvur edilen teorinin,
pratiğe yansıtılmasından başka bir şey değildir. Bu olayın için da hem dağda ki
hem de ovada ki çakallar vardır. Kravatlı ya da kravatsız çakalların Siyonist
babalarınca kotarılan bir olaydır bu. Bundan BDP denilen kravatlı teröristlerin
mutlak şekilde haberi vardır. Yoktur diyeceklerdir elbet. Var demesini beklemek
zaten alıklıktır. Adam buradan rant üretecektir. Hiç, kendisi için, kan
üzerinden rant üretiyor denilmesini isterler mi? Onların sahte gözyaşlarına
asla aldanmayın. Ancak insan olanlar, olabilenler, olma savaşımı verenler
ağlayabilirler. Bana, onlarda, insan olmaklığın gereği olan tek bir emareyi
gösterebilin, elinizden öpmezsem namerdim. İnsan, bedeniyle değil, ruhu ve beyniyle
insandır. Binaenaleyh; hiçbir kimse, ne BDP ne de PKK teröristlerine asla
inanmasın. Şerefim ve namusum üzerine yemine derim, Uludere olayında ki
ölümlerin sorumluları bunlardır. Hatta planlayanların ortaklarındandır bunlar. Bazı
sol çevrelerin olayı sahipleniyor görünmesi ise, tamamen kendilerine destek
arayışlarıdır. Ki sol çevrelerin bile haberi vardır olaydan. Eğer yoksa insan
değilim. Sadece biraz samimi, dürüst, derin ve teferruatlı düşünmek kifayet
edecektir gerçeği görmeye.
OTDÜ
Şunu
beyinlerinize iyice kazıyın. Sol çevrelerin, normal yoldan, düşünerek, kendini
anlatarak, milleti ikna etme çabası içerisine girerek bu vatan sathında
iktidara erişmeleri imkânsızın imkânsızıdır. Çünkü sol sekterdir, mutlak
biatçidir, sorgulamaktan çakmaz, mutlak köledir. Yüreği yeten aksini iddia ve
ispat etsin. Ama böyle olduğunu çok kolay şekilde iddia ve ispat edebiliriz.
Ki, iddiaya ve ispata lüzum yoktur, resme bakmak kâfidir. Çünkü bu vatanın, bu
milletin kodlarıyla; bunların kodaları asla uyuşmaz. Hele bir de Mustafa Kemal
Atatürk’ü çok iyi derecede kullanmasalar ya da millet, Mustafa Kemal Atatürk’ü
maske olarak kullandıklarını sarih bir şekilde fark etse asla iktidarın İ’sini
bile göremezler. Bu yüzden sol, şiddetten asla vazgeçmez, vazgeçemez. Bir defa
sol’un teorisi şiddete dayanır. Varlığı şiddetle anlam kazanır. Varoluş kaynağı
şiddettir. Teorisi neyse pratiği de o olacaktır elbet. OTDÜ de ki gençlik
denilen yığına destek verenler de bunu çok iyi bilmektedirler. Çünkü onlar asla
normal yoldan iktidara erişme nimetine hiçbir zaman kavuşmamışlardır. Kavuşmaları,
gençliğin şiddeti vesilesiyle olduğu için de bugün şiddete destek vermekten
imtina etmemektedirler. OTDÜ isimli üniversiteye 500 puanla giriliyormuş. Ne
olmuş? 500 puan almakla, anlamak arasında dağlar kadar fark vardır. Bir defa,
500 puan alıp girmekle, orada okumak ve başarılı olmak çok farklı anlamlara
sahiptir. Bilkent’e girmek daha yüksek puan almayı gerektirir. Ama ne hazin ki,
Türkiye birincisi olan kişi de, üst üste iki yıl kaldığı için okuldan
atılabilmiştir. Demek ki, kazanmak ile okumak arasında ciddi fark vardır. Ki,
hayatın içerisinde buna şahit olmanız hiçte zor değildir. Nice ODTÜ’lü vardır,
beyni zerre basmaz olayları algılamaya ve yorumlamaya. Yani söylenenler boş,
anlamsız ve saçmadır. Hayır yani, bir de 500 puan almış olsun. O 500 puan, o
kişinin teröristliğini normal karşılamayı mı gerektirir? Şimdi diyeceksiniz ki
kim terörist? PKK denilen çakalların, üniversitelerde çakallığını yapan ve
onlarla birlikte şiddete başvuran herkes teröristtir. Polise, askere kurşun
sıkan, sıkanlara teorik ve pratik destek çakan herkes teröristtir. Başkalarını
saçma sapan lafazanlıklarınızla aldatmaya tevessül edin ve aldansınlar ama
sakın bana böyle bir şeyle gelmeyin. Çünkü düşünen, algılayan, anlayan, idrak
ve fark eden bir beynim ve hisseden bir yüreğim var elhamdülillah.
Ki, bu
olayın aslı da; bence GÖKTÜRK-2
isimli uydunun yankısının yok edilmesi, yok edilmek istenmesidir. Yani
derinlerde tahammülsüzlük vardır. Ve o tahammülsüzlerin taşeronluğunu
yapmaktadırlar birileri. Allah bilir ya, en arkada Siyonist domuzun olma
ihtimali bile vardır. Ki, ODTÜ isimli üniversitenin kuruluş macerasını da
biliyorsunuzdur muhtemelen. Yani sana birileri üniversite kuruverecek ama seni
orada özgür bırakacak. Tabi yerseniz!
Çok namuslu düşünmek zorundayız ve tabi derinlemesine. Yoksa köleleştiriliriz
ama farkına bile varmayız. Haddizatında çok detaya bile gerek yok. Sadece
birazcık akletmekle bütün resim çözülüverecektir spontane olarak.
ÜLKÜCÜLER
Bazı
zamanlarda, bazı yazılarımız da değindik ama yine söylemekte zarar olmaz.
Ülkücüler, bu ülkenin gözbebekleridirler. Ama bunun farkında olmaları gerekir. Bir
yerde; bu ülkenin, bu milletin, bu devletin, bu vatanın, bu dinin
sigortasıdırlar. Ama bu değerleri öz manalarına uygun olarak yaşamaya ve
yaşatmaya çalışırlar. Burada gerçek Ülkücülerden bahsediyoruz. Öyle kafası
basmayan, hayatı anlamayan, odun gibi yaşayan, olayları analiz edemeyen, sorgulamayan,
dostunu düşmanını bilmeyen, dini yanlış algılayan, koyun gibi güdülen ve Ülkücü
olmadığı halde kendisine Ülkücü vasfını uygun gören tiplerden bahsetmiyoruz.
Ülkücülük kıymetli bir niteliktir. Ülkücü beyefendidir bir defa. Çıkarsız,
hesapsız, umarsız sevmelerin adamıdır. Hasbidir, hesabi değil. Etkindir,
edilgen değil. Katalizördür sünger değil. Ülkücü belirlenen değil
belirleyendir. Ülkücü; İlahını, Önderini, Kitabını doğru dürüst bilendir. Hem
Hüseyin’dir hem Kürşad. Ölümden korkmayandır. Ölümü bir şahadet şerbeti bilerek
yudumlama arzusuyla yaşayandır. Ülkücü, yaşatmak için yaşayandır; yaşamak için yaşayan değil. Binaenaleyh;
hiçbir soysuzun, soysuz dizileriyle Ülkücüyü karalamaya yeltenmesi hiçbir
Ülkücüyü üzmemelidir. Bilakis Ülkücülüğünde sağlam durmasını sağlamalıdır. Ülkücülüğünden
dönmesine neden olmamalıdır. Zaten bu tür, soyu ve sütü bozukların kurguladığı
soysuz dizilere bakarak, manevi bir çöküntü yaşayan ve bu sebeple
Ülkücülüğünden feragat edenler, Hak bildiği yoldan dönenler alçaktır,
zavallıdır. Onlar hiçbir zaman Ülkücü olmamışlardır ancak Ülkücü olduklarını
sanmışlardır. Çünkü hiçbir Ülkücü, böyle basit bir nedenle, inandığı davadan
vazgeçmez, vazgeçmeyi hayal bile etmez. Yani, bir iki tane çakal bir dizide,
seni kötü gösterecek, sen bundan olumsuz etkileneceksin ve davandan döneceksin.
Sen gerçekten kimsin? Sen Ülkücü değilsin bir kere. Sen ancak ve ancak bir
korkaksın, sefilsin, zavallısın ya da saf bir sahtekârsın. Ülkücü;
haysiyetlidir, hassasiyet sahibidir, imanlıdır, ahlaklıdır, adildir. Ülkücü;
insan olan, olabilen, olma savaşımı veren kişidir. Bu, Ülkücü olmayan insan
değildir anlamına gelmez. Bazıları gibi böyle bir iddiada bulunacak kadar
hayvan değiliz. Hani bazıları, başörtülüler insan değildir diyecek kadar
hayvandan bile aşağı olabiliyorlar ya, işte o tür hayvanlardan değiliz. Bu
yüzden de böyle bir İddiamız olamaz. Hülasa; Ülkücü, fıtrata muhalif olmayan,
İlahi kanunlara mutlak şekilde tabi olandır. Gerisi angaryadır. Ahmaklığın,
alıklığın lüzumu yoktur. İt ürüyecek, domuz böğürecek ama kervan mutlak şekilde
yürüyecek ve menzile ulaşacaktır.