İnsanlar, öğrendikleri
bilgilerle yaşarlar. Bilgiler ise, muayyen araçlar sayesinde elde edilirler.
Okul, kitap, film (sinema, tiyatro, dizi vb.), gazete vs. gibi kaynaklar,
araçlar sayesinde elde edilirler. Her bilginin de bir amacı vardır. Yani
bilgiler, bizi bir yerlere yönlendirmek içindir. Bilgiyi ulaştıranın da bir
amacı vardır. Silah satan bir savaş baronu, sana savaşın kötü olduğu bilgisini
asla vermez, verdirtmez. Seni savaşmaya sevk eden ideolojilerin kötü, namussuz
olduğu bilgisini vermez, verdirtmez. İnsanların eylemleri, davranışları,
edindikleri bilgilerin somutlaşmasıdır. Doğru bilgi, doğru düşünmek kadar
hattan ondan daha çok önemlidir. Şunu söylememizde mübalağa olmaz sanırım;
bilgimiz kadar düşünürüz. Binaenaleyh, doğru bilmeyen doğru düşünemez. Doğru düşünmeyen
de doğru karar veremez. Doğru düşünmek, doğru bilgilerle olur. Yanlış
biliyorsan elbette yanlış düşünürsün. Doğru karar veremeyen doğru gidemez.
Doğru gidemeyende belalara düçar kalır. Bu yüzden düşünmek ama doğru düşünmek
çok önemlidir. Doğru düşünmek ise, Kur’an temelli bilgiler ekseninde düşünmekle
olur. Çünkü tüm insanlığı ayrım yapmadan kuşatan ve savunan yegâne kaynak
Kur’an’dır. Buna hayır diyebilecek ve iddiasını temellendirebilecek tek bir
kişi bile çıkamaz. İspatsız iddia ise cazgırlıktan başka şey değildir. Vereceğimiz
kararlar kaderimiz olacağı için, karar alırken ve verirken çok titiz
düşünmeliyiz. Hani atalarımız derler ya; ‘’bin
düşün, bir söyle’’ diye işte o misal.
Güncel bir
misal verelim; şu kıyafet meselesi. Düşünülmeden,
taşınılmadan verilmiş bir karardır. Büyük aldanışın, büyük hüccetidir. Laf
olsun diye, bir şey yaptığımız sanılsın diye, özgürlükçüyüz imajı verelim diye
alınmış olumsuz bir karardır. Sonuçta da çok zararlı çıkılacaktır. Bu bilinmektedir
ama ifade etmekten utanılınmaktadır. Daha yeni olan bir şey; Sayın Bakan, özel
bir okulda çocuklara soruyor; memnun musunuz diye, ama çocuklar hep bir ağızdan
‘’hayır’’ deyince bakınıp kalıyor.
Sahiden ne bekliyordunuz ki? Çocukların gerçekten sonsuz mutlu olacağını mı
düşünüyordunuz? Bu olmayacak bir şeydi. Düşünceniz bozuktu. Ki, kararınız bozuk
olmasın. Siz, sadece güya değişim yapmış olmak, güya özgürlükçü poz vermek
adına böyle absürt bir karar aldınız. Oysa değişim daha mantıklı yapılabilir, özgürlük
daha tutarlı şekilde savunulabilirdi. Ki, zaten herkes istediği kıyafeti
giymekte özgürdü, çünkü her okul istediği formayı giydirebiliyordu. Siz, bunu
yapmakla başarının gerçek anahtarlarından biri olan disiplini felç ettiniz,
sistemli düşünmeyi boğdunuz. Zira bedeni dağınık olan bir çocuğun beyni ve ruhu
da dağınık olacaktır. Yasa budur ve bu yasayı değiştirmek imkânsızdır. İster
kabul edin, ister kabul etmeyin. Gerçi hangi işimizi düşünerek yapıyoruz ki?
Her yaptığımıza, bize getirisi ne olur, bizim bundan çıkarımız nedir, bunu
yapmakla elde edeceğimiz kâr ne olur diye bakıyoruz. Tabi böyle olunca da, hatalar,
o hatalardan doğan ihanetler zincirleme geliyor.
Aslında tüm
insanlığın, bahusus Ümmet-i Muhammedin
bile bunca belalara düçar kalmasının yegâne nedeni; yanlış bilgiye sahip olmak
ve düşünmemektir. Tıpkı bir Sayın Bakanın dağa çıkma olayında olduğu gibi.
Sayın Bakan bunu söylerken münhasıran grupsal ve bireysel çıkarını göz önünde
bulundurarak hareket etmiştir. Burada düşüncenin zerresini göremezsiniz. Çıkara
odaklı eylemelerde düşünce yoktur. Vardır gibi görünür ama yoktur. Çünkü
düşünmek çok aziz bir eylemdir ve her yüreğin dayanacağı bir iş değildir.
Düşünen adam asla çıkarını göz önünde bulundurarak hareket etmez. Düşünen insan,
vicdanını arka planda bırakarak eylemde bulunmaz. Düşünmek; her bir olguyu,
temellerinden tahlile tabi tutmaktır. Düşünmek; her bir olgunun görünmeyen
yüzünü görmeye çalışmaktır. Düşünmek; her bir olgunun, hangi şartlarda hangi
sonuçları doğurabileceğini kestirebilmektir. Düşünmek; attığın adımın, nereye
varacağını ihsas edebilmektir. Düşünmek; bir olguya birkaç boyuttan bakabilmeyi
becerebilmektir. Bir misal verelim; popüler olmuş malum bir evlilik programı
var ve programın bir sunucusu var. Gelsin övgüler, gitsin övgüler. Malum kadını
sitayişe boğanlar neyine bakıpta yapıyorlar bunu? Diline ve güya tevazusuna.
Ama hiç bilmiyorlar ki; o kadın, bu milletin temel direklerini çatırdatmaktadır.
O kadın eylemleriyle, söylemleriyle, verdiği imajla onlarca genç insanın
yörüngesini şaşırtmakta, milli ve manevi dokuları tahrip etmektedir. Dili ve
tevazusu da çıkarı gereğidir, gerçek değil yalandır. Ama herkes kalıba baktığı
için ve sığ şekilde olayı değerlendirdiği için bu tarafları görememektedir.
Böylece de, malum kadına lüzumsuz sitayişlerde bulunmaktadır. Yani ortada
bilgi, akıl, düşünce yoktur. Ama sitayişte bulunan o kişilerle konuşsanız ahkâm
kesmekte hiçte geri kalmazlar, sanki her şeyi bilmektedirler. Bunun anlamı ise,
kopkoyu bir cehalettir ama cehaletinin farkında olan kim. Bunlara cahil
deseniz, size küfrederler. Ama küfür cehaleti örtmez, bunu da bilmezler. ‘’Bilmediğini bilmeyenden kaçınız’’
demiş Konfüçyüs.
Gerçek ve
saf özgürlük, gerçek bilgi temelinde namusluca düşünebilmek ve düşüncelerini eyleme
dökebilmektir. Düşünmek, hakikate ulaşmak ve ulaştığın hakikatleri yüreklice
haykırabilmektir. Hakikatten korkan kişinin, düşünceyle işi olamaz. Hakikat
sarayının kapısından girebilmek, düşünmek yürekliğine sahip olmayı iktiza eder.
Düşünmeliyiz, mutlaka düşünmeliyiz. Bir olguyu, farklı boyutlardan tahkik
edebilmeliyiz. Hiçbir olguya tek boyutlu bakamayız. Tek boyuttan bakanın
düşünceyle bir ilgisi olamaz. En azından, her olgu çift boyutludur. Tek boyutlu
düşünen, her zaman ezilmeye, sömürülmeye, aldatılmaya müstahaktır. Çünkü kimse
senin için düşünmez. Herkes kendisini düşünür, kendisini düşünmesi ise çıkarını
düşünmesidir. Namuslu düşünen çok azdır. Namuslu düşünen çok olsaydı, insanlık
ve dünya bu kadar kirlenmez ve karanlık olmazdı. Aldanmamak ve kurtulmak için düşünmek lazım!
EKSTRA
POLİS-SENDİKA
Bu olay
ihanetin daniskası olur. Sakın denemeyin. PKK denilen Siyonist çetesinin
verdiği zararın on mislini vermiş olursunuz vatana ve millete. Olayı derin ve
geniş şekilde tetkik eder, üzerinde inceden düşünürseniz tehlikenin
boyutlarının fevkine varırsınız. Sakının, ardı arkası gelmeyecek ihanet
zincirinden.
TARİH-ECDAT
Tüm tarih ve ecdat düşmanlarına hitaben:
Tarih bir
ışıktır, bakmasını bilene. Tarih bir derin kaynaktır, ders almasını bilene.
Ecdat bir kılavuzdur, değerini bilene. Ecdat bir öğüttür ders almasını bilene.
Sen kendini bilmiyorsun behey soysuz ecdadı ne bileceksin. Sen hangi tarihin çocuğu, hangi ecdadın
torunusun ki, konuşuyorsun. Miadın doldu, pilin bitti, çöplüğe döküleceksin
diye, ecdada ve tarihe kirli dilini uzatarak, tarih ve ecdat düşmanlarının
kucak açmasını bekliyor ve ona göre ötüyorsun. Gâvurluğun biline biline taltif
edildin, nimeti yedin bitirdin, şimdi tekrar işi gâvurluğa götürdün. Sahi sen insan mısın?
DİZİLER
Diziler,
birer emperyalizm piçleridir. İnsanların ruh ve beyin disiplinlerini bozarak,
buradan da beden ile ruhun ve beynin insicamını tahrip ederek, insanları
emperyalizme yem ederler. İnsanların maneviyatlarını çalarak, emperyalizme
karşı direnç kaynaklarını yok ederler. Bu yüzden dizilerle beslenenler,
zayıftır, cılızdır, pasiftir, korkaktır. Çünkü diziler tam da bu davranışları
kazandırmak için vardırlar. Yine senin maddiyatını çalarak, seni güçsüz
bırakıp, emperyalizmin kazanmasını sağlarlar. Bu yüzden, dizilere karşı
teennili olmakta fayda vardır. İzleyeceksen bile kendini kaptırmadan, tetikte
kalarak izlemelisin ki, seni tahrip edip parçalamasın.
TARAFİK-VEKİL
Geçen
günlerde trafikte vekil araçları durdurularak ceza yazıldığını gördük. Tabi
aslı varsa. Cezalar sonradan silinmeyecekse ya da ceza veren polisler tecziye
edilmeyeceklerse. Dileriz ki, böyle adilikler olmasın. Bilakis, çok büyük sahtekârlık,
şerefsizlik olur bu. Bir defa vekil kim ki? Sıradan bir kişi. En azından sadece
vekillik, hiçbir kimseyi sıra dışı yapmaz. Çünkü vekil olupta kafası basmayan,
iki kelam edemeyen niceleri var. Ayrıca asil varken, vekil de kim oluyor?
Burayı düşünen kimse de yok toplumda ne garip. Düşüncesizliğin bir eseri olsa
gerek. Hiçbir ortamda da dile getiren, bu yönüyle vekil denilenleri haşlayan kimse
de yok. Varsa da yalakalık yoksa da yalakalık. Asil olan, vekil olana yalakalık
yapıyor. Tam bir kıyamet alameti. Asil asilliğini bilseydi, vekil de
vekilliğini bilir ve asil olana ihanet edemezdi. Asiller per perişan yaşarken,
vatan için ölürken; vekiller krallar gibi dem sürmekte, veletleri
sevgilileriyle âlem yapmakta. Ne acı bir hayat Allah’ım! Allah, herkese kendini
ve konumunu bilmeyi nasip etsin. Bilmeyenlere de, bilenlerin bildirmesini nasip
etsin. Âmin.
SOL-MAHPUS
Sol
tandanslı kişilerin mahpusa düşmesi tamamen bir oyundan ibarettir. Çünkü
mahpusluk Sol’a daima kazandırmıştır. Onların kahraman gibi algılanmasına yol
açmıştır. Ve bütün bunlar bilinçli şekilde tertip edilmiştir. Bilerek mahpusa
koyulmuştur ve muayyen bir zaman sonra bilerek çıkartılmışlardır. Zaten
çıkacakları bilinerek konulmuşlardır. Bunu da kendilerini çok iyi gizleyen
adamlar eliyle yapmışlardır. Bu türden adamlar her iktidarın bünyesinde
barınmaktadırlar. Bu durum, gençlik indinde, Sol’un sürekli kazanmasını,
kahraman gibi görülmesini sağlamıştır. Sol mahpustan ürkmez, çünkü mahpusta
kendisi kral gibi yaşar. Mahpusta eziyet çeken Solcu, mutlaka bir yerden bu
toprakla ileri düzeyde bağı olan ya da gerçekten Solculuğunu olanca açıklığıyla
ortaya koyan Solcudur. Sol’un tepe noktası daima Siyonizm’le işbirliği
halindedir. Siyonizm’den bağımsız hareket edemez. Ama gariban Sol gençliğin
bunu algılaması bayağı zordur. Çünkü öğretilmiş, sindirilmiş kalıpsal
bilgilerin kurbanlarıdırlar. Düşünceyle işleri yoktur. Sekterdirler. Öğretilenleri
öğrenmek, söylenenleri ezberlemektir tek işleri. Tek yolları da şiddettir. Sol,
Siyonizm tarafından daima korunmuştur. Korunmayan var mıdır? Vardır ama orada
da bir amaç gizlidir. Korunmayanlar üzerinden, geride kalanlar
sömürüleceklerdir de ondan korunmamışlardır hatta kasten katledilmişlerdir.
Tabi Müslümanların hiç mi suçu yoktur? Elbette ki sonsuz suçludurlar bu konuda.
Adalet ve özgürlük konusunda en hassas olması gerekenler Müslümanlar olması
gerekirken, bu mevzuları tamamen adaletle, özgürlükle zerre ilgisi olmayanların
tekeline bırakmışlardır. Şunu hiçbir
zaman unutmayalım ki; komünizm, kapitalizmin koruma duvarıdır. Son
zamanların malum bir ismi var; bu isim de sahte kahramanlardandır, kahraman
olarak algılanması için her türlü dümen tertip edilmiş ve başarılı da
olunmuştur. Oysa bu adamın kafası o kadar da ileri düzeyde değildir. Ciddi bir
bilgisi de yoktur. Bazı odakların verdiği bilgilerle yönlendirme yapmaktan
başkaca yapabildiği bir iş yoktur. Bir de PKK savunuculuğundan başka yaptığı
şey yoktur. Bunların peşlerinden gidenlere gerçekten acıyorum.