KURTULMAK MI İSTİYORSUN? DÜŞÜNECEKSİN!...12…

Özgür DENİZ - 19.01.2013

‘’Sen yaşamazsan, ben yaşamazsam, o yaşamazsa, nasıl kalır ayakta hakikatler?’’ Önemli olan bilmek değil, bildiğini yaşamamaktır. Bilipte yaşamamak, hakikatte bilmemektir. Tıpkı öğrenipte uygulamamanın, hakikatte öğrenmemek olduğu gibi. Yaşamıyorsan, biliyorum diye tafra yapmana, kendini aldatmana gerek yoktur. Böyle kaybeder insan hayatta. Kimliğini bildiğini sanır, dinini bildiğini sanır ama bunların icaplarını yerine getirmez, böylece de yozlaşır, yabancılaşır gider, kimliğine ve dinine karşı. Farkına bile varamaz. Unutmayalım ki; bilmek değil, yaşamak sarsar karanlığın egemenliğini. Kur’an’ın bilinmesinden rahatsız olan tek bir kâfiri, münafığı, müşriki gördünüz mü hiç? Ama Kur’an’ın yaşanmasından rahatsız olan kâfirlerin, münafıkların, müşriklerin haddi hesabı yok. Kur’an yaşansın, hayata müdahale etsin dediniz mi, hemen Şeriatçı derler size. Bazıları da bundan ürker, korkar ve sinikleşiverir. Sanki bu anlamda Şeriatçı olmak çok iğrenç, tehlikeli bir şeymiş gibi. Ulan, Kur’an’ın hayata müdahale etmesini istemek eğer Şeriatçı olmaksa, bunun size söylenmesinden gurur duyunuz, gocunacağınıza. Bir defa bu anlamda Türk Milleti zaten Şeriatçıdır. Bazı Şeriatçı geçinipte, hainlikte zirve yapmış tiplere bakarak bu vasfın kötü olduğunu düşünmek ya da bu vasfı sahiplenmekten ürkmek alıklıktır. Ama bizim yegâne iki vasfımız vardır ve önemli olan da budur; bizler kimlik olarak Türk’üz, din olarakta yani yaşam tarzı olarakta İslam’ız. Gerisi ise teferruattır. Siz, bildiklerinizi yaşamadığınız müddetçe, şeytanilerin karanlığı hükümranlığını sürdürecektir. Yolsuzluk kötüdür deyip durup yolsuzluktan el çekmedikçe; aldatmak günahtır deyip durup aldatmaktan vazgeçmedikçe; ihanet etmek alçaklıktır deyip durup ihanetten geri durmadıkça; paylaşmak güzeldir deyip durup saymaya ve yığmaya devam ettikçe; kardeşlik güzeldir deyip durup ama kardeşlerini düşmana sattıkça; mikrop ve kusmuk saçan dizler ruhumuzu çalıyor deyip durup ama izlemeye devam ettikçe; Türk Medyası denilen ama gerçekte saf Siyonist Medyası olan medyayı takip edip, onların paçavralarına paranızı verip, onların köşelerinde ruhumuza kusan südü ve kanı bozukların lağım gibi akan laflarıyla beyninizi ve ruhunuzu harap etmeye devam ettikçe; alçak gönüllük güzeldir deyip kibirden taviz vermedikçe, şeytanın egemenliğini tahkim etmekten başka bir şey yapmayız. Aklımızı başımıza almalıyız ve hayatımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Acil bir ‘’Ahlak Devrimi’’ne ihtiyacımız vardır. Çünkü ahlaken çürümüş, kokuşmuş ve tükenmiş vaziyetteyiz.

 

Şeytanın ve şeytanilerin tuzaklarına düşer miydik, bildiklerimizi yaşasaydık? Gerçekleri korkusuzca ortaya koymaktan ürker miydik, bildiklerimizi yaşasaydık? Şeytaniler, bildiklerini yaşadıkları için bu kadar güçlüdürler. İçkiyle, kumarla, fuhuşla, dizilerle, şovlarla, abuk sabuk eğlencelerle milleti yozlaştıracaklarını, milletin çocuklarını kendi özlerine yabancılaştıracaklarını ve böylece kendilerine bağlayacaklarını bildikleri için, korkmadan, bu pislik kokan davranışların reklamını yapabilmektedirler ve bunları hayatta uygulayabilmektedirler. Milletin evlatlarını terörizm bataklığına saplayabilmektedirler. Ama bizler ne yapmaktayız? Sadece içkinin, kumarın, fuhşun, terörün vd. kötü olduğunu bilmekteyiz ya da bildiğimizi sanmaktayız. Zira hakikaten bilmiş olsaydık, bunların ortadan kaldırılması için gerekeni de yapardık. Bu pislikleri savunanların dalkavukluğunu yapmazdık. Bu pislikleri savunanları övmezdik, bunların yaptıklarını farkında olmadan finanse etmezdik.  Bugün Türk Medyası denilen Şeytani Medyanın bünyesinde ki muzır tipleri övüyorsak eğer, bir şey bildiğimizi sanmayalım. Bunları söylerken; şunu da ifade etmiyorum: Yandaş Medya diye tavsif ettiğiniz medyanın övülmesini istediğimi sanmayın. Ama sırf onları yermek için de, Şeytani Medyayı şaha kaldırmanın anlamı yoktur. Bu tavır, cehaletin müşahhaslaşmış, bedenleşmiş halidir. Çünkü Türk Medyası denilen Şeytani Medya, filhakika Siyonist Medyasıdır, asla Türk Medyası değildir. Bunlara Türk Medyası denilmesi Türk Milletine ihanettir ve Türk Milletinin çocuklarını namussuzca aldatmaktır.  Çünkü Türk Medyası dediğimiz bir medya, töreye ihanet edemez, içkinin, kumarın, fuhşun reklamını yapmaz, ecdada küfredemez, dinin hayatın içine girmemesi için mücadele veremez, bütün kötülükleri ifşa edip iyilikleri gizleyemez, aziz şehitlerin kemiklerini sızlatırcasına onlara kurşun sıkan teröriste sitayişler düzemez.  Türk Medyası diyebileceğimiz bir medya; kapitalizme, komünizme, liberalizme, anarşizme ve faşizme karşı amansızca savaşır. Türk Milletinin kadim tarihinden alır ilhamını ve asrın idrakine söyletir İslam’ı. Türk Medyasında yazanlar, kanı ve südü temiz insanlardan teşekkül eder, kanı ve südü bozuk insan görünümlü hayvanlardan değil. Gerçekler acıdır ama uyandırıcı ve dirilticidir de.

 

Artık zaman, bilmek değil yaşamak zamanıdır. Bilmeden yaşanmaz ama bildiğini de yaşamak icap eder. Kitap yüklü eşekler isek, vay halimize! Namazı kılıp açı doyurmayanlar isek vay halimize! Verirken az verip, alırken çoğa göz dikenler isek vay halimize! Alçakgönüllülüğün insanı yücelttiğini bilipte kibirden burnu havalarda dolaşanlardan isek vay halimize! Adaletin, varlığın mayası olduğunu bilipte çıkardan vazgeçmeyenler isek vay halimize! ‘’Kibrin hasmı Allah’tır’’ diyor Önderimiz (sav) ve bunu bile bile kibirli olmayı bir halt sanıyoruz. Sorsanız, bunu bilmeyen mi var diyorlar ama uygulamaya gelince bildiğinden zerre iz yok. Ne de haysiyet ve şeref yoksunuyuz değil mi?  Bir de tutup Allah’tan, Önder’den, Kitap’tan dem vuruyoruz. Her şey dilde ama o dil yarın hesap soracak senden. Yazıklar olsun! Hem bütün kötülüklerin ilacı, şifası ‘’Kur’an Ahlakı’’dır de hem de Kur’an’ın hayata müdahale etmesinden kork. Böyle bir sahtekârlık olamaz. Ulan ahmak; madem Kur’an bütün kötülüklerin panzehiridir, o zaman Kur’an’i bir yaşamdan niçin korkuyorsun? Dürüst değiliz, asla dürüst değiliz ya da mutlak cahiliz ama kendini akıllı sanan ahmaklarız.

 

‘’Gerçeğin dışında sadece SAPIKLIK vardır.’’ Yunus-32

 

‘’Uyarılanlardan, söz dinlemeyenlerin sonlarının nasıl olduğuna bir bak.’’ Yunus-173

 

EKSTRA

 

RIZK-NEFES

‘’Kimse rızkı bitmeden ölmez’’ kaidesi vardır İslam’da. Buradaki ‘’rızk’’ mevhumu filhakika ‘’nefes’’e tekabül etmektedir kanaatimce. Çünkü her insan ‘’nefes’’ aldığı sürece yaşar ve alacak nefesi kalmadığı zaman hayata veda eder. Eğer alacağınız nefes varsa, hareket edebilirsiniz, gülebilir, eğlenebilir, ağlayabilir, çalışabilir, ekmeğinizi kazanabilirsiniz. Yani, şahsımca, ‘’rızk’’ mevhumu yiyeceğe tekabül etmez. Tabi en iyisini, doğrusunu Allah bilir ama mantığa en uygun geleni bu oluyor. Zira dünyada ki yiyecek bitmez ama insanın nefesi tükenir. Nefes tükendiği zaman ‘’sen’’ olmazsın ama yiyecek, içecek hala vardır ve var olmaya devam eder. İnsanın her nefes alış verişinde ömründen gider. Bu yüzden nefesini heba etmemeli insan. Herkese verilmiş bir nefes miktarı olduğunu düşünüyorum ve herkesin, kendinse verilen nefesi tükenince hayata veda edeceğine inanıyorum. Hiç kimse nefesinin ne zaman tükeneceğini asla bilemez. Haddizatında İslam’ı tahkik ettiğimiz zaman bile ‘’nefes’’in kıymetini ihsas edebiliriz, fark ve idrak edebiliriz. ‘’Ömür eşittir nefestir’’ diyebiliriz. Bu yüzden ‘’ömrünü nerede ve nasıl tükettiğinden hesaba çekilecek’’ olan insan, haddizatında nefesini nasıl kullandığından hesaba çekilecektir. Aziz Önderimiz’in (sav) şu sözleri de tam burada hatırlansa yeridir; ‘’ya hayır konuş sus.’’ Yani malayani ve abesle iştigal ederek nefesini boşa tüketme, çünkü ona ihtiyacın var.

 

PARA KAPTIRMA

Şahsen bu ‘’para kaptırma’’ olayına asla inanmıyor ve olaya muhatap olan kişilere kesinlikle güvenmiyorum. Bu namussuzca bir oyun gibime geliyor. Para kaptırdığını iddia edenlerin, damarlarını açıp baksanız, ciğerlerini teşrih masasına yaptırıp kontrol etseniz emin olunuz ki bir sorun olduğu görülecektir. Tabi benim burada bahsettiğim kişiler, eski parayla milyarlarca lira kaptıran tiplerdir. Bunlardan birisi bir ara 500 milyar lira, geçenlerde de birisi 50 milyar lira kadar kaptırmıştı. Bunun, terör örgütlerine sorunsuz para aktarma yolu olarak keşfedildiğini düşünüyorum. Çünkü bu yolla birisi para kaptırdığını söylediği zaman suçlu olmaktan çıkmış oluyor, terör destekçisi olduğunu gizlemiş oluyor. Sorunsuz, sorgusuz vazifesini ifa etmiş oluyor. Devlet, bu olayı mutlakla tetkik ve tahkik etmelidir ve gerekeni yapmalıdır. Söylediklerimizin aksi çıkacak olsa da devlet yapması gerekeni yapmalıdır.

 

CAMİ-KADIN-ERKEK

Ezanda kulağı, namazda gözü olmayan gövdesi ve ruhu mikrop kaplı mahlûklar, camilerde kadın-erkek eşitsizliği olduğunu söylüyorlar. Siz gidin kendi faşist dininizin bozukluklarını düzeltin. Kendi ruhunuz kapkarayken, el âlemin temiz ruhunu kirletme gayretine düşmeyin. Artık bu milletin çocukları sizin de, itlerinizin de kimler olduğunuzu biliyor. Elinde gelse yüzünüze tükürecek ama tükürüğünün mukaddesliğine kıyamıyor. Çünkü temiz tükürüğünün, pis mikrop ve iğrenç suratlarınızda kirlenmesini ruhu kaldıramıyor. Hadi işinize aşağılık maymunlar!

 

İSLAM-KİMLİK

Şu sarih ve beliğ hakikat, inkârı imkânsız bir hakikattir. İslam, şeksiz ve şüphesiz ki, bir şemsiyedir, bir bayraktır. O şemsiyeyi tutacak, o bayrağı taşıyacak olanlar ise İslam Milletleridirler. O şemsiyeyi binlerce yıldır tutmuş, o bayrağı binlerce yıldır taşımış olan İslam Milleti ise Türkler olmuşlardır. Bundan sonra da, o şemsiyeyi tutacak, o bayrağı taşıyacak ve ancak bu yüce şerefe layık olmayı başarabilecek olanlar Türkler olacaklardır. Umuduz, inancımız odur ki, bu yüce şeref yine Türk Milleti’nin olacaktır ve olması içinde bu milletin çocukları çalışmalıdırlar. Ama ilk evvelde Türk Milletinin çocuklarının bu şerefe mutlaka layık olmaları gerekmektedir. Zira Allah demektedir ki; ‘’Benim dinime yardım edene Ben’de yardım ederim. Ve yardım etmezseniz, yardım edecek birini seçerim.’’ Evet, yüce şerefe kuru kuruya layık olmak yoktur ve seçilmiş olmak öyle kolay ve basit değildir. Haddini ve hududunu bileceksin. Vazifeni namusluca, şereflice yapacaksın. İslam’sız bir milletin ehemmiyeti yoktur. Ruhsuz beden ne işe yarar Allah aşkına? İşte, milletlerin ruhu da İslam’dır. Ve asla unutmayalım ki; Allah, bedenlere-kimliklere değil, ruhlara-kalplere bakar. Kim olduğunuz değil, nasıl yaşadığınız önemlidir. Zira sonsuzluk âleminde sana; ‘’sen kimdin?’’ Diye değil, ‘’sen nasıl yaşadın?’’ Diye sorulacaktır. Bu saf hakikat, asla akıldan çıkarılmamalıdır. Ki, sizlere şöyle sorsak ne dersiniz sevgili dostlar? ‘’Bir dost seçeceksin, bir lider seçeceksin, onun bedenine-kimliğine mi kıymet verirsin yoksa ruhuna mı?’’ Olay budur işte. Burada bedenin-kimliğin önemsiz olduğunu söylemiyoruz, ki haddizatında çok önemlidir ama bir detayı ifşa ediyoruz, olayı doğru dürüst anlamak gerekir, alıklığa-sapkınlığa lüzum yoktur. Bedene-kimliğe değil, ruha-öze-kalbe-manaya bakılır. İçine zehir gizlenmiş nesneler dışarıdan bakınca can alıcıdır ama yediğiniz zaman sizi yok eder!

Tarih: 19.01.2013 Okunma: 638

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?