BİR:
İnsanlar her zaman kendi bedenlerine uygun olanı arar. Ya da
kendi ruh dünyalarına uygun olanları bulmaya çalışırlar. Bedene uymayan şey,
insanı rahatsız eder. Ruha uymayan şey, iç dünyada deprem yaratır. Bu bir
kanundur. Arayış fıtri bir ihtiyaçtır. Arayışı sonlandırmış olan, insanlık
serüvenini sonlandırmış demektir. Aramak, varolmak demektir. Kimse bundan
vazgeçmez. Kâinatta ki her şeyin insanla ilintisi vardır. Çünkü var olan her
şey insan içindir. İnsanın elinin değdiği şey anlam kazanır. İnsanı çıkardığınız
zaman geriye hiçbir şey kalmaz. İnsansız, her şey anlamsızlığa mahkûmdur.
İnsan, nasıl, bedenine uygun bir elbise ararsa, ruh dünyasına uygun bir sevgili
ararsa, kendine uygun bir sistemi de arar. Elbisenin darlığı da, bolluğu da
insana zulümdür. Sevgilinin, ruh dünyasına aykırılığı, ruhu harap eder.
Sitemlerinde, kimliklere ve dinlere uygunluğu çok önemlidir. Bu yüzden, her
milletin, maddi ve manevi dünyasına uygun sistem arayışı doğaldır. Tabiatınıza
göre bir arayışınız vardır. Türk Milleti’nin, töresine ve dinine uymayan sistemleri
reddetmesi ve kendine münasip bir sistem tasarımlamak istemesi sonsuz haklı bir
istektir. Hiçbir kimsenin de buna müdahale etme hakkı ve yetkisi olamaz. Böyle
bir talebe müdahale etmeye tevessül edenler, bu milletin düşmanlarıdırlar. Türk
Milleti için, dinsiz ve töresiz bir hayat yoktur, olamaz.
İKİ:
Yoksulluk yönetilmeyi tevlit eder. Yoksul insan, muhtaç
insandır. Evet, her insan muhtaçlıkla maluldür ama yoksulun muhtaçlığı
farklıdır. O, gizli bir köledir. Yoksulluğu yok etmenin tek çaresi;
çalışmaktır, üretmektir, adalet için kavga vermektir. Aslında yoksullukta bir
üretimdir. Efendilerin üretimidir; insanları kendilerine bağımlı kılabilmek
için özel olarak üretilmiş bir konumdur. Yoksullaşan insan, paraya daha çok
ihtiyaç hisseder. Ev kirası ödemek, elektrik, su ve yakıt faturaları ödemek vb.
hayati gereksinimler hep parayla olan işlerdir, para için de çalışmak şarttır,
çalışmak ise bir işin olmasını koşul kılar. İş ise, efendilerin tekelindedir.
İş isteyen insan, şartların kölesi olmak zorundadır. Böylece efendilerin kulu
olacaktır. Yoksullar için ayrıca özel üretimler yapılır. Muhtelif eğlenceler,
zevk araçları vs. gibi şeyler yoksulları düşünmekten uzak tutar. Efendiler için
yoksulların düşünmesi tehlikelidir. Çünkü düşünen bir yoksul, içinde bulunduğu
durumdan kurtulmak için imkânlar keşfedecektir. Bu durum yoksulun özgürleşmesi,
efendinin de bir köleden mahrum kalması demektir. En büyük bedeli yoksullar
öder. Sanatçı denilen şarlatanlar; efendiler için, yoksulları eğlendirirler.
Politikacı denilen şarlatanlar; efendiler için, yoksulların sınırı aşmamaları
adına kanunlar tanzim ederler. Yoksulların tek kurtuluş yolu; yoksulluklarının
farkına varmaları, yoksulluklarının nedenlerini fark edebilmeleridir. Nihayet,
birleşebilmeleridir.
ÜÇ:
Kendi varlığını hissetmek, kendinin bilincine varmak büyük
bir adımdır, varoluş yolunda atılan. Kendinin farkına varmayanın varoluş
kavgası vermesinin imkânı yoktur. Çünkü niçin kavga vereceğini bilmeyenin bir
adım atabilmesi olabilecek şey değildir. Kendinin farkına varan, neye
ihtiyacının olduğunun farkına da varacaktır. Böylece ne yapması gerektiğini
düşünmeye başlayacak ve içinde bulunduğu durumdan çıkmanın imkânlarını
keşfedecektir. Kendi varlığının farkında olmayan insan, ne yapacağını da
bilemez. İnsanın, kendini aşarak dışa yönelmesi, hareket edebilmesi, düşünmesi
ve bir iş yapması, kendinin farkına varmasından sonra olabilecek şeylerdir. En
görkemli eylemler, en soylu varoluş kavgaları; kendinin farkında olan
insanlarca ortaya konulmuş eylemler ve varoluş kavgalarıdır. Kendi olma
savaşını, ancak kendinin farkında olan insanlar verebilirler.
DÖRT:
Modern insan, hastalıklı insandır. Karakteri oturmamıştır,
çok karakterlidir. Hercaidir. İstekleri, arzuları an be an değişir. Hazza
ulaşmaktır tek derdi. Değerleri yoktur. Çıkar odaklı yaşar. Tüketmek, varoluşunun biricik olgusudur.
Tüketmek için yaşar. Tükettiği kadar, var olduğunu düşünür. Kendini ispat
edebildiği tek alan, tüketim alanıdır. Güven, sadakat, paylaşım, adalet,
ahlak, gibi olgulara yer yoktur
hayatında. Aynı zamanda cahildir modern insan. Bildiğini sanır ama bilmez,
bilmediğinin de farkında değildir. Bildiğini sanır sadece. Modern insan,
tükenmiş ve her şeyi tüketmiş insandır. Kirlenmiş ve kirletmiş insandır.
Değeri, insanlığı, doğayı ve her şeyi tüketmiş ve kirletmiştir. Modern
insandan, insanlığın umabileceği hiçbir iyilik ve güzellik yoktur. Çünkü o,
kötüdür ve çirkindir. Modern insan, hayvanlaşmayı insanlaşmak olarak telakki
eder. Yükseldiğini sanır, alçaldıkça.
EKSTRA
BİR
CHP li
kadın vekilin sözleri tamamen tuzaktır. Yönlendirmeli bir pasif eylemdir. MHP
nin alkışlarla olaya iştirak etmesi talihsizlik olmuştur. Böyle bir zamanda,
öyle bir sözün hiç lüzumu yoktur. Böyle bir söz, bölünmeyi körükleyicidir.
Doğal görünmektedir ama yapaylık fışkırmaktadır her yanından. Ki, Kürt
kardeşlerimiz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hem sahipleri, hem de eşit
vatandaşlarıdırlar. Bunun aksini düşünmek ihanettir. Düşmana yol açmaktır. Gol
atması için pas vermektir. Herkes haddini bilmelidir, sorumlu davranmalıdır. Vekil
olman, kafana göre hareket edebileceğin anlamına gelmez. Kim olursan ol, bu
yasa değişmez. Herkes yerini bilmeli, ağızdan çıkan sözü kulak işitmeli. Ki,
MHP, bu konularda en duyarlı olması gereken bir teşkilattır. Bu oyunlar birazda
MHP’ni tuzağa çekmek adına oynanmaktadır. MHP rotasını milletin istediği yöne
çevireceğine, karanlıktan konuşanların istediği yöne çevirerek çok büyük hata
yapmaktadır. Sonra şunlar, bunlar nasıl iktidar oluyorlar bunca yapılanlara
rağmen diye sayıklamaktadır. Sen millete nasıl gidileceğini bilmezsen, millet
sana nereden gelineceğini nasıl bilsin? Millet sana değil, sen millete tabisin
ve uymalısın. Millet, kendisine gelene mutlaka gidecektir. Türk Milletinin aciz
bırakıldığı bir zamanda, Türk vatanının netameli tehditlerle baş başa kaldığı
bir demde, sorumsuzluk ihanetle eşdeğerdir.
Burada bu
olaydan en zararlı çıkacak olan MHP olur, en ufak bir yanlış harekette. Çünkü
CHP kaybetmez. AKP ise zaten kazanır. Zira CHP’nin amacı bellidir. Birlerine bu
sözleri söyletir, milli duygulara sahip olanları avlar. Birilerine PKK çakalları
için ‘’iyi çocuklar’’ dedirtir milli ruh düşmanı olanları avlar. Her ikisine
kızanları ve tepki koyanları da AKP tavlar. Kaybeden MHP olur. Oysa bu ülkede
en taktik ve stratejik politika üretecek olan, olması gereken MHP olmalıdır. Bu
milletin gönlünü fetheden MHP olmalıdır. Ama ne hazin ki, manzara tam tersidir.
Burada suçu millete atmak sorumluluktan kaçmaktır. Şu mutlaka bilinmelidir; MHP
kendine geldiği gün, bu millet MHP’ne gitmesini bilecektir. Bundan hiç kimsenin
şüphesi olmasın. Çünkü bu millet, hariçtekilerin kimler olduklarını ve neler
yaptıklarını çok iyi bilmektedir ama nereye gideceğini bilememektedir. Bunda da
suç asla milletin değildir. Kim olduğumuzun, nerede ve niçin durduğumuzun
farkına vardığımız gün; ne yapmamız, nasıl yapmamız ve kim için yapmamız
gerektiğinin de farkına varacağız.
İKİ
Bulgaristan
da bir suikast teşebbüsü olduğu söylendi. HÖH Genel Başkanı olduğu söylenen ve
yeniden adaylığını ilan eden Ahmet DOĞAN’a karşı. Bence kuşku dolu bir suikast
teşebbüsü gibi görünüyor. Türkiye’nin, suikasta uğrayan başkanın arkasında
olması ve orada bulunan Türklerin desteğinin alınması adına tertip edilmiş
gibi. Yani silahın kafaya dayanması ama tutukluluk yapması, hiçte mantıklı gelmiyor.
Zira öldürmeye niyetlenmiş bir katil için böyle bir sonuç şüpheleri tevlit
eder. Bilmiyorum, belki mübalağa yapıyorum ama içim rahat değil. Güvenirsek
bile, teennili ve temkinli olmakta fayda görüyorum. Rezervli olmakta her zaman yarar
vardır. Türk Milleti artık hem içeride hem dışarıda kendini yenilemelidir.
Taktik ve stratejik hareket etmelidir. Özüne muhalif olarak değil, özünü
sahiplenerek var olmalı ve kendini öylece ortaya koymalıdır. Artık şekil
verilen, yol gösterilen değil; şekil veren ve yol gösteren olmalıdır. Aksi,
Türk Milleti için züldür, kadim tarihe, binlerce yıllık tecrübeye, birikime
ihanettir. Yabancılaşmalara, yozlaşmalara, gerilemelere bir son verilmelidir.
Yeniden köklere dönülmeli ve kökler üzerinden dirilmelidir. Aksi, tarih sahnesinden
ebediyen silinmek olacaktır.
ÜÇ
Sultan
2. Abdülhamit Han’dan (Allah
rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Âmin.) tarihe geçen ve insanlığa yol
gösteren sözler:
1.Beni
evhamlı sanıyorlardı, HAYIR!
Ben sadece gafil değildim, o
kadar
2.Kırk yıl şu devletlerin birbirine düşmesini bekledim.
Onlar birbirlerine düştü, şimdi ben tahtta değilim.
3.Tarih değil, hatalar tekerrür ediyor!
4.Düşmanın kurtuluş reçetesi öldürmek içindir.
5.Esaretin bir çeşidi de borçlandırmadır.
6.Millet, birbirini kırıp geçireceğine bırakın beni öldürsün.
7.Savaş, yalnız sınırlarda olmaz. Savaş, bir milletin topyekûn ateşe
girmesidir. Eğer bu bütünlük sağlanmamışsa, zafer tesadüfî, yenilgi kaderdir.
8.Ben, bir karış dahi olsa, vatan toprağını satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim de, bu toprakları,
ancak aldığı fiyata verir. Çünkü bu topraklar kanla alınmıştır, kanla verilir!
9.Bizi yükselten, dinimize karşı duyduğumuz büyük aşktır.
10.İcabı halinde, donanmayı kaybetmemek için, canımı
vermeye hazırım.
11.Ha kendi evlatlarım ha milletim, farkı yoktur.