KURTULMAK MI İSTİYORSUN? DÜŞÜNECEKSİN!...15…

Özgür DENİZ - 01.02.2013

Arkadaşlar! Aşağıda ki söyleyeceklerim, asla bir hedefe matuf değildir, geneli kapsamaktadır. Zira birilerine yönelik olursa mesaj dar alana hapsedilmiş ve etkisi kırılmış olur. Ve ben herkesi hedefe koyacak bir insan değilim. Bir defa hedef, hedef olabilecek kadar etkili ve yetkili olabilmelidir. Yani sağlam bir düşman olmalıdır. Ayrıca kafası basan, hayatın ulaştırdığı verileri anlayan biri olmalıdır. Yüreğimin en dip derinliklerinden gelen samimi ve deruni terennümlerdir bu sözlerim. Omuzlarımızda ki sorumluluğu hafifletmek adına yapılan sessiz ve sözlü bir eylemdir. Milli bir vazifenin ifa edilmesidir. Zoraki olarak yapılan izahlardır bir yerde. Yani birilerinin zorlaması yoktur ama yapılmak zorunluluğu vardır. Bu yüzden bizlerde yapmamız gerekeni yapıyoruz. Zira tehlikeli bir süreçten geçiyoruz. Milli varlığımız tehdit altındadır. Devlet çatısı çatırdamaktadır. Ordu zayıflatılmaktadır. Nesillerimiz tehdit ve tehlike ile karşı karşıyadır. Türk Milleti geri plana atılmak istenmektedir. Din, hayat sahasından el çektirilmekte ve töre çiğnenmektedir.

 

            Arkadaşlar! Bazı izahlar yapmak şart oldu. Tabi üzerinde düşünmek, bir tetkike ve tahlile tabi tutmak, derinlemesine bilmek ve anlamak, nihayetinde de bir yargıya varmak kendi bileceğimiz şeydir. Ama şunu bilelim ki; bu vatan bizim vatanımız. Bu millet bizim milletimiz. Bu devlet bizim devletimiz, bu ordu bizim ordumuz. Yanlış varsa düzeltmek, doğru varsa devamını sağlamak bizim vazifemizdir. Yanlış diye vazgeçemeyiz, düşman olamayız. Doğrudur ve nasılsa böyle devam eder diye de vurdumduymazlık yapıp kendi haline bırakamayız. Çocuğumuzun yanlışı var diye onu ölüme terk edebilir miyiz? Ya da çocuğumuz nasıl olsa doğru yolda diye, onu yalnız başına bırakabilir miyiz? Faraza düşman olduk, elimize ne geçer diye düşünmeliyiz. Ama bilmeliyiz ki, hiçbir şey geçmez.

 

Arkadaşlar! Birileri, bu milleti geri plana düşürmek için her türlü oyunu kurmakta, tezgâhı hazırlamaktadır. Bu milleti ayakta tutan kolonları sarsmak için gayret sarf etmektedir. Bu milletin başına bir tezgâhta bin türlü çorap örülmeye çalışılmaktadır. Herkes eşit olsun, herkes her türlü hakkını kullansın gibi sayıklamalar mutlak olarak bilinsin ki, kendini bu milletten ve dinden göstermeye çalışan ateist, komünist, faşist, liberalist bozmalarıdır ve siyonizmin çocuklarıdır. Maksatta eşitlik, hak kullanma değildir, bunlar arka planda ki karanlık emellerin yumuşak argümanlarıdır. Bu söylemlerini güya İslam’a dayandırmaları, bu söylemleri haklı çıkarmaz asla. Ki, zaten onlarda bilmektedir ama bu milleti din kanalından girerek uyutabileceklerini, aldatabileceklerini sanmaktadırlar. Bunlar birer itham ve iftira değildir. Bunlar saf gerçeklerdir. Maksadım sizleri yönlendirmek, sizlere masal anlatmak değildir. Ki, haddime de değildir. Böyle bir şey düşünerek, zımnen böyle bir yola başvurmam da terbiyesizliktir. Bundan emin olabilirsiniz. En ufak aksi bir durum mevzubahisse insan evladı değilim.

 

Arkadaşlar! Vatanımı sevmek, milletimi saymak, devletimi korumak, ordumun bekası ve güçlü olması için azami özen göstermek asli vazifelerimdendir. Haddizatında hepimizin asli vazifesidir bu. Tabi hainleri ayrı tutuyorum. Hanilik, damarlarında ki kanın dolaştığı gibi, damarlarında ve hücrelerinde dolaşanlara değildir sözüm ve onlara karşı böyle şeyler söylemeyi bile düşünmem. Hainliğin, damarlarına sindiği birilerine karşı yapılacak şey bellidir ve mutlaka yapılır, yapılması icap eder ve yapılacaktır da. Her davranışın kendine göre ya ödülü ya cezası mutlaka vardır. Ne vazife ihmal edilir ne de ecel gecikir. Her şeyin bir vakti zamanı mutlaka vardır. Hayır, vatanımızı sevmesek, milletimizi saymasak, devletimizi yıkmaya çalışsak elimize ne geçer diye düşünmeliyiz. Ama asla bir şey geçmeyeceğini de bilmeliyiz. Bu sözlerimi düşman gördüğüm birine yönelik mi söylüyorum? Asla. Benim, basit, sığ, dar kafalı ve alık düşmanım olamaz. Ki, ben, bu türleri düşman sınıfına bile sokmam. Zira böyle bir şeyi zül addederim. Benim düşman olarak gördüklerim kendi çapında bir yere sahip olanlar, düşmanlıklarında bilinçli olanlar, uşaklıklarını çok ustaca yapanlar ve sağlam tezgâh kuranlardır. Misal, Dalton kardeşler, Çandaroğulları, Bayramoğulları vb. tiplerdir. Ve bunlar her kesimin içerisinde vardırlar. Bunlara karşı da en amansız şekilde mücadele vermek bu milletin evladı olan herkesin üzerine vazifedir.

 

            Aslında tam da buranın, konumuzun özüyle de bağlantısı vardır. Şöyle ki; burada bir topluluk var ve bu topluluğun bir başı var. Bu topluluğun teşekkülüne kim sebep olduysa o kişiler burada baştır ve o kişiler bu baş olma sorumluluklarını devredebilirler mi ya da o baş olma sorumluluğunu taşıyanlar olmasa böyle bir teşekkül olur muydu ya da belli bir nizam dâhilinde bu topluluk burada işlevini yerine getirebilir miydi? Elbette başsız hiçbir şey olmazdı. Kaosa mahkûm bir yapı olurdu ve eninde sonunda dağılırdı ya da varlığının ortaya çıkması diye bir şey olmazdı. Tabiat boşluk kabul etmez arkadaşlar. Yani bir idari mekanizmanın, bir öncü gücün olması şarttır, her şeyin yerli yerine oturması ve bir insicam içinde varlığını idame ettirmesi için. Aksini düşünmek ahmaklığın saf delilidir. Yani burada ki idari mekanizma, her önüne gelenle idari yapıyı paylaşabilir mi ya da her önüne gelene istediği şeyi yapma imkânı verir mi? Bu eşyanın tabiatına münafidir arkadaşlar. Dürüst olmak, adam olmak icap ediyor. Soytarılığın lüzumu yok. Boşboğazlığın da lüzumu yok.

 

Arkadaşlar! Aptala aptal demek, gerçeğin direkt olarak ifadesidir. Tıpkı ata at demek gibi. Aptala akıllı, ata it diyemeyiz. Eğer öyle dersek gerçeği tahrif ve tahrip etmiş oluruz. Yani gerçeği olduğu gibi ifade etmek asla hakaret değildir. Ama iftira atmak, hem hakarettir hem de gerçeğin gizlenmesidir, nihayetinde çok büyük kötülüktür. İftira da gerçeğin tahrifi ve tahribi vardır. Evet, belki aptala aptal derken gerçek çok sert şekilde dile getirilmiş olabilir ve tek hata da bu olur ama burada asla hakaret yoktur. Hakaret bile olsa, bu, hedef olana zarar vermez ama iftira hedef olana mutlak olarak zarar verir. Bu yüzden hakaret değil iftira tehlike arz eder. Ki, hakarette iftira yoktur ama iftira da aynı zamanda hakarette vardır. Ama bunu ihsas ve idrak edebilmek için zekâya ihtiyaç vardır. Aptal, aptallığının farkında olmazsa kendisine aptal denilmesini hakaret olarak algılar. Oysa niçin bana böyle diyorlar diye sorgulaması, kendini hesaba çekmesi icap eder. Bilakis, aynı şekilde devam edecektir yoluna. Bu ise kendisi için bir tehdittir. Oysa biz uyandırmaya çalışıyoruz bu tür dördüncü sınıf beyinleri. Yanlış yolun doğru olduğunu sanıp bilmeden gidenler ancak uçuruma varırlar.

 

Şunu kabul etmek zorundayız; bu vatanın adı Türkiye’dir. Namuslu ve şerefli hiçbir kişi buna karşı çıkamaz. Karşı çıkılsa bile gerçek değişmez. Sadece karşı çıkanın hain olduğu gerçeği ortaya çıkmış olur. Bu vatan üzerinde hüküm süren Millet nesnel bazda İslam Milleti, öznel bazda ise Türk Milleti’dir. Yani İslam Milletinin bir üyesi olan Türk Milletidir. Evet, bu milletle birlikte muhtelif toplumlarda vardır bu vatan sathında ama dominant millet Türk Milleti’dir. Aklı başında olan ve damarlarında hainliğin kan gibi dolaşmadığı hiçbir kimse de bu gerçeği olumsuzlayamaz. Bilinmelidir ki, yapılan bir araştırmada bu milletin yüzde sekseni kendini Türk olarak kabul etmektedir. Bütün Müslümanlar genel bazda İslam Milleti olarak, özel bazda da kendi kavmi kimlikleriyle bilinirler. Bu vatan Türk Milletinin dominant unsur olduğu halde vatan kılınmıştır. Ve bu vatanın sahibi dünyanın her bir köşesinde Türkler olarak bilinir. Türk Milleti, engin tecrübesiyle, kadim tarihiyle, köklü töresiyle tarih boyunca hükümran olmuş bir millettir. Tarihe damgasını adeta kanıyla vurmuştur ve silinmesi kabil-i mümkün değildir. Şerefli ve namuslu bir insan, ister Türk dostu olsun ister Türk düşmanı olsun bu gerçeği yadsıyamaz. Yadsımakta, yadsıyanın mal olduğunun ispatı olur. Ve tarih boyunca liderlik vasfına sahip olmuştur Türk Milleti. Türk Milletini tarihten söküp atsanız tarih diye bir şeyin kalmayacağı çok aşikârdır. Birkaç çakalın aksini söylemesi ve kıt akıllarıyla izahlar getirmesi gerçeği değiştirmez. Yanlış, çoğunluk tarafından savunulsa bile doğruluk özelliğini kazanamaz ve gerçek diye kabul edilemez. Gerçekte, çok az kişi savunsa bile, gerçeklik özelliğinden zerre bir şey kaybetmez.

 

Müslüman Türk evladının vazifesi, hiçbir zaman, Müslüman Türk Milletinin ve Devletinin tarihsel konumunu ve vazifesini sorgulamak değildir ve olamaz. Zaten Türk evladı olan biri de bunu asla yapmaz, yapmak için sudan sebepler bulmaya çalışmaz. Bu yönlü hain tuzaklara aldanmaz ve çekilmez. Yapılacak olan şudur; bulunulan konumun nasıl ve niçin kullanıldığıdır. Vazifenin nasıl yapıldığı ve nasıl yapılması gerektiğidir. Aksi bir durum düşünülemez. Yani konum ve vazife İslam temeline mi oturuyor, seküler temele mi oturuyor, konuşulacak olan budur. Aksi bir durum söz konusu bile olamaz. Bunun aksini yapanların Müslüman Türk evladı olarak ortaya çıkmaları absürttür. Bu tiplere de inanmak alıklıktır. Çünkü bunlar asla ve asla Müslüman Türk evladı olamazlar. Hiçbir milletin evladı, kendi milletinin tarihsel konumunu sorgulamamıştır ve sorgulamaz. Çünkü böyle bir şey gaflet, dalalet ve ihanetle eşdeğerdir. Bunu daha derin olarak izah edebiliriz ama zaten bugüne kadar yazdıklarımızda detaylı olarak bulunduğu için lüzum görmüyoruz. Bu vatanın evladı olanlara, bu milletin birlik ve beraberliğini yürekten savunanlara, kadim milletin liderliğinden gocunmayarak en ileriyle hep birlikte yürüme cesareti gösterenlere selam olsun. Ve herkes bilsin ki; bu millet sadık olanı da hain olanı da mutlaka bilir. Kâfiri de bilir, müşriki de bilir, münafığı da bilir ve mutlaka ekarte eder ve edecektir Allah’ın izniyle.

 

 

Arkadaşlar! Devletsizlik kötüdür. Evet, en ideal bazda söylemiyoruz. Ama bir dünya gerçeğidir devlet gerçeği. Ve devletsizlik, dünya gerçeğine göre kötüdür. Babasızlık gibidir, devletsizlik. Aynı şekilde milletsizlikte kötüdür. Ailesizlik gibidir. Açıkta kalmak gibidir. Başsızlıkta kötüdür. Bedende muhtelif organlar vardır ama bedene anlam katan baştır. Bedenin kaptanı da baştır, tabi kalple birlikte. Kafa kalpten bağımsız, kalp kafadan bağımsız hareket ederse işler şirazesinden çıkar. Bir gemide, o gemiyi iyi bilen, açılacağı denizlerden haberdar olan, gemide ki yolcuların güvenliklerini sağlama alabilecek ve her türlü sorumluluğu üstlenebilecek bir kaptan olur. Direksiyona hâkim olan o kaptandır. Acemi birini direksiyona geçirmezler, geçirirlerse şayet gemi batar, tabi yolcularda boğulur. İşte dünya denizinde yüzen bir gemi gibidir Türkiye ve Türk Milleti ise o geminin kaptanıdır, içinde ki bütün unsurların güvenliklerinden, huzurlarından, mutluluklarından sorumlu olan. Dünyayı iyi tanıyan bir millettir ve bu yüzden o gemiyi en ideal olarak yürütebilecek yegâne millettir. Bu gerçeği, birkaç tane ahmağın, alığın kabul etmemesi, bunun böyle olmadığı anlamına gelmez. Türkiye’nin ve Türk’ün düşmanları elbette bunu kabul etmez ve etmeyecektir de. Ve bu doğaldır. Çünkü düşmanlık diye bir gerçekte vardır dünyada. Düşman düşmanlığını elbette yapacaktır, her türlü yola başvuracaktır bunu yapmak için ve muhtelif tuzaklar kuracaktır aldatabilmek için. Ama dost olanlarda uyanık kalmasını ve vazifelerinde ihmalkâr olmamasını bileceklerdir. Sen vazifeni ihmal edersen, şeytanı itham edemezsin.

 

Arkadaşlar! Başı olmayana bir baş, kaptanı olmayana bir kaptan bulunur. Mutlaka bulunur. Ama bu baş ve kaptan asla bu milletin, devletin ve vatanın bekası, varlığı için çalışmaz. Öyleyse bu baş, bu kaptan değişemez. Madem bir baş, bir kaptan illaki olacak ve mutlaka ki olur, öyleyse bu baş ve kaptan niçin Türk Milleti olmasın. Bunun yorumu, açıklaması vs. olmaz, olamaz. Bu böyledir ve böyle de olacaktır. Bunda olumsuzluk, yanlışlık, hainlik yoktur. Kabul eden eder ve yanlış yapmaz. Kabul etmeyen saygı duyar. Duymuyorsa defolur gider. Bunun başka yolu yoktur. Hainlerin kazandığı ve kazanacağı yegâne şey; bir metrelik bez ve bir kulaç toprak olacaktır. Bu oyun değildir. Milletler, devletler vardır ve onların bir nizamı vardır. Kötüyse düzeltilir, iyiyse daha iyiye götürülür ama yok edilemez, kimse de yok etmek için çalışmaz. Yok etmek için çalışan eceline susamış it gibidir ve eceli eline verilir, boynuna asılır.

 

Herkes eşit olsun, kimse kimseden üstün olmasın, herkese her türlü şeyi yapma imkânı verilsin. Bu tür safsatalar, bu ülkenin ve milletin düşmanları olan it soylarının sayıklamalarıdır. İyi niyetli düşünceler değildir. Bu milletin gücünü kırmak, bu milleti geri planda bırakmak için kurulan tuzaklardır. Bu milletin çocukları bunu çok iyi bilmeli ve anlamalıdırlar. Bir defa tabiat boşluk kabul etmez. Bu millet geri plana itildiği vakit, mutlaka birileri ön plana geçecektir ve ön planda olan asla bu milletin ve ülkenin dostu olan olmayacaktır. Onlar siyonistin hedefleri için çalışan, çıkarları için havlayan itler olacaklardır. Bu millet baş olmadığı zaman, hiç baş olmayacak diye bir şey yoktur, illa ki birileri baş olmaya çalışacak ve olacaktır. İmamesiz tespih, imamsız namaz olursa başsızlıkta olur. Tabiatta her varlıkta bir baş mutlaka vardır. Öyleyse başta olan, önde olan, liderlik mevkiinde bulunan niçin Türk Milletinin kendisi olmasın. Öyleya madem bir baş, bir öncü olacak, bu niçin Türk Milletinin kendisi değilde, düşmanı olanlar ya da düşmanın maşalığını yapanlar olsun. Akıllı olmak oyuna gelmemek lazımdır. Arkadaşlar! Düşmanı tanıyoruz, tuzaklarını biliyoruz, öyleyse uyanık olmalıyız, aldanmamalıyız.

 

Sevgili arkadaşlar! Dünya gerçeği diye bir gerçek vardır. Bu yüzden dünyada mükemmellik diye bir şey yoktur. Mutlak dostluk yoktur. Ama mutlak düşmanlık vardır. İnsanlar arasında mutlak ya da ideal dostluk olabilir ama milletler arasında ideal dostluk diye bir şey olamaz. Milletler arasında çıkarlar vardır. Milletler arasında illaki düşmanlıklar olur. Bu bir dünya gerçeğidir. Bu yüzden bir millet dinini yaşamalı, yaşatmalı, dinine göre bir nizam kurmalıdır ama bu arada milli varlığını yok edecek yanlışlara düşmemelidir. Düşmanın oyununa gelmemelidir. Din, hiçbir zaman motomot icra edilmemiştir ve edilemez. Edilseydi imtihan diye bir şey olmazdı. Aptallığın lüzumu yok. Hiçbir kimse, dinden yola çıkarak, milli varlığa düşmanlık güdemez. Her dini ayakta tutan formları olduğu gibi, milli varlığı ayakta tutan formlar da vardır. Bu bilinerek hareket edilmelidir. Bir milletin, milli varlığının göstergesi ve nişanesi olan formlar, şayet dini varlığa, dini yaşama handikap teşkil etmiyorsa, halel vermiyorsa sorun yoktur. Öyleyse herkes haddini ve hududunu bilmelidir. Bilmezse mutlaka bildirilir ama iş işten geçmiş olur.

 

Son tahlilde; sevgili arkadaşlar! Karmaşık olan bir şey yoktur, her şey olabildiğince nettir. Net olanı karmaşıklaştırıp, kendi lehine netleştirmeye çalışan hainlere inanacak kadar saf olmamalıyız. Bu vatana, bu millete, bu devlete, bu orduya ihanet edecek ve bu unsurları yok edecek kadar soysuzlaşamayız, alçalamayız. Ancak yanlış varsa onu düzeltmektir vazifemiz. Bir olguyu tümden yok etmek değil, ıslah etmek insanlıktır.

 

Şimdide Arthur Schopenhauer’den iktibaslar yapmak istiyorum:

 

‘’Taş çamurda halka yaratmaz.’’

 

‘’Takırdayan nal, çivinin eksikliğini gösterir.’’

 

‘’Konuştuğumuz kişi, bizi, kendi düzeyine indirir. Böyle biri karşısında, nitelikli kişi bütün niteliklerini yitirmiş gibi olur. Oysa onun bu sırada kurban ettiği şeylerden ötekinin hiç haberi yoktur.’’ (BU SÖZ ÇOK DERİN VE ANLAMLI ve HAYAT BUNU DOĞRULUYOR)

 

‘’Fikirsiz, düzeysiz, niteliksiz insanlarla, onlar gibi olmadıkça konuşmanız imkânsızdır.’’ (MAALESEF HAYAT BUNUDA DOĞRULUYOR)

 

‘’Düzeysizlik elektriğe benzer. Kolayca dağılır. İşte o zaman kendi değerini düşürmek sözünün gerçek anlamını iyice anlarız.’’

 

‘’Nice kişide düşünmenin yerini görme almıştır.’’

 

‘’Alıklara, taş kafalılara anlama yetimizi göstermenin tek yolu onlarla konuşmamaktır.’’

Tarih: 01.02.2013 Okunma: 708

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?