Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Pazar gününe kadar yazmaya niyetim yoktu.
Ancak medyadaki şiddetli bir tartışma beni kısa bir yazı yazmaya itti.
Yazdığım sitelerden biri olan Milliyet Blog'a gönderdim. "Milliyet Blog yayın ilkelerine uygun olmadığından" REDDEDİLDi.
İşte o yazı:
ACUN NE? ACUN KİM?
Şöyle, çevremde bi yokladım; “acun”u bilen yok...
Normal!
Pek kullanılan bir kelime ve “isim” değil...
Bu kelimeye ilk defa, 40 yıl kadar önce, Atsız’ın “Bozkurtlar” adlı eserinde rastlamıştım...
Göktürkleri anlattığı romanında, öztürkçe bir kelime olduğu için “Dünya”, “yerküre” anlamında kullanmış.
Daha sonra, milliyetçi bir-iki yazar ve şairde de rastladım.
x x x
İsim olarak ilk defa Acun Ilıcalı’da gördüm.
Anne-babası, bu “ölü” kelimeyi niçin oğullarına isim olarak vermiş olabilirler?
Diriltmek için olsa gerek!
Fakat nereden buldular?
Büyük bir ihtimalle, benim gibi Atsız Hoca’nın romanlarında buldular, oradan öğrendiler...
Anne veya babası veya ikisi birden bu kelimenin anlamını biliyorlardı ki çocuklarına koydular.
Dolayısıyla ebeveynin milliyetçi olduğu tahmin edilebilir...
“Dünya” anlamına gelen, Ortaasya’daki atalarımızın kullandığı “öztürkçe” bir kelimeyi, başka niçin koyar bir ana-baba evladına?
Şuurlu bir milliyetçi olmasını umarak, herhalde...
Türk ve Türkçe bayrağını daha yükseklere çıkarsın diye...
Türk’ü ve öztürkçeyi “acun”a duyursun diye...
Peki, Acun ne yapıyor?
Türk bayrağını sansürlüyor...
Başka ne yapıyor?
Abuk-sabuk programlarla Türk milletini avutuyor...
Uyutuyor...
Oyalıyor...
Eğleniyor...
Acun kim?
“Acun” bu işte!