Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
İki cambaz bir ipe çıkmış...
Türkler avutuluyor...
Kürtler avutuluyor...
Dindarlar avutuluyor...
Milliyetçiler avutuluyor...
Dünya avutuluyor...
En önemlisi taraflar birbirini avutuyor, oyalıyor...
Avutmayı sürdürmek, oyalamayı uzatmak için de adını “barış süreci” koyuyorlar. Aslında “süreç”in ana çerçevesinde mutabıklar. Çerçeve şu:
“1) Sürekli ateşkes. 2) Yeni Anayasa. 3) Normalleşme” (Ümit Özdağ, 2 Mart, Yeniçağ)
Haddizatında, bu çerçeveye kimsenin bir itirazı yok... Olamaz... Normalleşmeyi kim istemez?
Peki, bu oyalama, bu avutma neden?
Bu “normalleşme”nin nasıl bir normalleşme olacağı tartışmasından, birbirlerine hangi tavizlerin verileceğinden, bu tavizlerin topluma nasıl “hazmettirileceğinden”, nihayet tarafların birbiriyle “çelişen hedefleri” olduğundan!
Hal böyle olunca, taraflar;
1. Hedeflerine ulaşmaya, karşı tarafın engel olmasından korkuyor...
2. Aynı zamanda, hedeflerine ulaşmada, karşı tarafın kendilerine yardımcı olabileceğini umuyor.
Dolayısyla; her iki taraf da, “rakibi”nin kendisine “engel” çıkarmadan ve/veya “ortağı”nın yardımıyla “emelleri”ne ulaşabileceği hesabı içinde...
Her iki tarafın “emelleri” de kitleleri kızdıracak, en azından karşı tarafın kitlelerini kızdıracak “hedefler”i içeriyor.
Öyle ince yürünmeli ki, kitleler uyusun-uyuşsun, “güzel şeyler olacağı” hayalleri kursun...
Bu ancak çok temkinli bir “taktik”le...
Rakibin, ki aynı zamanda ortağın taleplerini yerine getiriyormuş gibi yapıp da pek bir şey yapmamakla mümkün olabilir...
Yani karşı tarafı avutmak-oyalamak ve bunu hedefe ulaşıncaya kadar sürdürebilmekle...
Peki, tarafların hedefleri nelerdir?
x x x
APO-PKK’NIN HEDEFLERİ
"1) Başkanlık sistemi ve federal bir sistemin unsurları olan senato ve halklar meclisi adlı iki parlamentonun kurulması. 2) Anayasadan Türk milleti kavramının çıkması. 3) Köylere dönüşün gerçekleşmesi. 4) Hakikatler Komisyonu’nun kurulması. 5) Çekilme için parlamentonun karar alması, TBMM’nin onaylaması, 6) Öcalan ve PKK üst düzey kadrolarının serbest kalmasının güvence altına alınması.
Şu ana kadar bunlar yalan açıklaması, ne hükümetten geldi ne de BDP’den.” (Ü. Özdağ, aynı yazı)
Görüldüğü gibi, Apo’nun istekleri içinde toplumu hoplatacak maddeler var... 1, 2 ve 6’ncı maddeleri Türk halkına nasıl kabul ettirebileceksiniz? Ettiremezsiniz! Ama ortak veya rakibinize, “bunlar olmaz” da diyemiyorsunuz.
Ne yapacaksınız?
Avutacaksınız, oyalayacaksınız!
Ne vakte kadar?
Siz, hedeflerinize ulaşıncaya kadar!
Peki, o hedefler neler?
x x x
ERDOĞAN VE AKP’NİN HEDEFLERİ
Önümüzdeki bir buçuk yıl içinde yapılacak iki seçim var...
Yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimi...
Erdoğan, sadece Cumhurbaşkanı değil “Başkan” olmak istiyor.
Bunun için, öncelikle, kazasız-belasız Mart 2013’teki yerel seçimleri yüzde 50’yi aşan bir çoğunlukla kazanması lâzım, bir...
Bu aşılırsa, Anayasa değişikliği lâzım, iki!
Her iki şartın sağlanması da “Kürt” desteğine bağlı...
Ülke genelinde “genel oy” desteği... Meclis’te BDP desteği...
İşte, olayın tıkandığı nokta da burası!
BDP ve Kürt desteğini alabilmesi için, misâl, milliyetçilere çatması lâzım... E, onlara çatınca genel oyları düşüyor...
Çözüm; hem çatıyor, hem geri adım atıyor... Yani her iki tarafı avutuyor-oyalıyor.
Yine, BDP desteğini alabilmek için, onlara taviz vermesi gerek... Misâl; PKK’ya karşı operasyonları durdurmak. E, o vakit yine genel oylarında düşme oluyor...
Çözüm; yine hem operasyon yapmamak hem de yapmak... Karadan olmasa bile havadan Kandil’i vurmak. Bu arada “barış süreci”nin devam ettiğini, “anaların artık ağlamayacağını” söyleyip durmak.. “Risk aldığını”, barışı sağlamak için “gerekirse baldıran zehiri içebileceğini” söylemek... Böylece, her iki tarafı avutmak-oyalamak...
x x x
APO VE BDP’NİN OYALAMA TAKTİKLERİ
Peki, Erdoğan’ın Kürtleri avutup-oyaladığını Apo ve BDP fark etmiyor mu?
Fark etmemeleri mümkün mü?
Oyalandıklarını gayet iyi biliyorlar... Fakat her halükarda “süreç”ten kârlı çıkacaklarını hesaplıyorlar... Ki şu ana kadar en kârlı çıkan kesim kendileri olmuştur.
Kazançlarının ne kadar büyük olduğunu, iktidarın, en uzun menzilli ağır destek unsurlarından biri olan Hasan Celal Güzel’in, hükümeti ve bütün milleti uyaran şu satırlarından okuyalım: “PKK’nın dağıtılmasına sadece birkaç ay kalmışken bu görüşmelerin başlatılması, sadece terör örgütünün toparlanması ve terörün sonlandırılmasının uzaması sonucunu doğuracaktır.” (17 Şubat, Sabah)
Nitekim, iş uzamakta, örgüt toparlanmaktadır. Yani iktidarın avutma-oyalama taktiği, ters yönlü olarak PKK’nın avutma-oyalama taktiği haline gelmiş vaziyettedir.
x x x
SÜRECİN ULUSLARARASI BOYUTU
PKK’nın, Türkiye’de bitme noktasına geldiği 2012’de, uzantısı olan PYD, Suriye’de mevzi ve alanlar kazanmış ve halen kazanmaya devam etmektedir. Suriye’deki “isyan”dan en kârlı çıkan tarafın PYD olduğu konusunda, hemen bütün dünya hemfikirdir.
PKK, Suriye’deki uzantısının bu “başarı”sının, işine çok yarayacağı görüşündedir. Dolayısyla, AKP iktidarıyla “nihai anlaşma”ya imza atmak için Suriye’deki kalkışmanın sonunu görmek istiyor. Böylece, masaya çok daha avantajlı oturabileceğini öngörmektedir.
Nitekim, Başbakan’ın başdanışmanı da olan AKP milletvekili Yalçın Akdoğan, “zabıtların” yayınlanmasının ardından, 01 Mart’ta, Stargazete’deki yazısında “Daha önce de söylediğim gibi, Kandil böyle bir zamanda çözüme ulaşılmasını, peşinde koştuğu hayallere aykırı görüyor. 2014’ten itibaren yaşanacak 3 seçimin silahların gölgesinde geçmesini isteyen ve Suriye’de bir oldu bitti yapmaya çalışan PKK, makul bir zeminde sorunun aşılmasından rahatsızlık duyuyor.”
Demek, başdanışman, böyle olacağını daha önce de söylemiş. Buna rağmen, müebbete hükümlü terörist başıyla niçin görüşülmüş? Kamuoyunda sonuç alınacak algısıyla niçin “barış süreci” diye bir şey icat edilmiş ve bu gayet “ciddi” bir biçimde sürdürülmüş?
Tek cevabı var bu sualin: Herkesi, ama herkesi avutmak ve oyalamak için!
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, AYDINLIK’tan, 3 Mart
NOT: Resim gözükmüyorsa, firefox’tan açmayı deneyin