AKP'nin bebek katili ile yaptığı pazarlıklarda vardığı uzlaşma ortaya çıkmıştır. Hatta bununla da yetinmemiş bu uzlaşma şartlarının hayata geçirilmesi için düğmeye basmışlardır. Şimdi bütün mesele bunun Türk milletine nasıl hazmettirileceğidir ki, bu noktada bildik bir oyun tekrar sahneye konulmuştur.
Oslo hazmının sonuçları
İmralı canisi ile BDP'lilerin görüşme tutanaklarının gazetelerde yayınlanması asla bir tesadüf veya söylendiği gibi bir sızdırma değildir. Planlı bir oyunun parçasıdır. Bunu önce Oslo görüşmelerinin ayrıntılarının sızdırılmasında gördük. Hukukun, demokrasinin işlediği, bölünmez bütünlüğün esas alındığı bir ülkede bu rezilliklere sebep olanların siyasette kalması bir yana, yargı önünde mutlaka hesap vermesi gerekirken, bizde bırakın hesap vermeyi bu ihanete katılmayan ve karşı çıkanlar suçlu ilan edildi. Dağdan inen eşkıya ile resmi yetkisi olanların aynı masada oturtulması ve devletin varlığı ve birliği üzerinden müzakere yürütmeleri bu millete hazmettirildi. Biz o zaman, "millet eğer bunu da hazmederse, arkası gelir. Artık Oslo'ya gitmelerine gerek kalmaz, Türkiye'de, hatta belki de Ankara'da masa kurarlar. Türkiye Cumhuriyeti'ni o masaya yatırır lime lime ederler" demiştik.
BDP grubu artık İmralı'da toplanır
Geldiğiniz nokta ne yazık ki budur. O masayı hem de götürüp caninin yattığı yere kurdular. Önce AKP hükümeti adına devlet yetkilileri bu bebek katiliyle masaya oturdu. Sonra orası bir siyasi parti genel merkezine dönüştürüldü. TBMM'de bulunan siyasi uzantıları, oraya gidip, bu katilden talimatlar almaya başladılar. Yakında BDP grup toplantıları da İmralı'da yapılırsa hiç kimse şaşırmasın. Ne görüştükleri, hangi konularda uzlaştıkları, Türkiye Cumhuriyeti'ne nasıl bir akıbet biçtikleri ise bu tutanaklarla ortaya çıktı.
Yanaşma ve beslemeler harekete geçti
Daha önce Oslo rezilliklerinin ortaya çıkması sırasında yaşananlar aynen tekrarlanıyor. Özellikle yanaşma ve beslemeler bunu da millete hazmettirebilmek için anında harekete geçti. İnkar ediyorlar. Bunların bebek katilinin kendi görüşü olduğunu, hükümeti bağlamadığını ileri sürüyorlar. Daha da ileri gidip İmralı canisinin haddini aştığını, ne dediğini bilmediğini, hatta kafadan rahatsız bir manyak olduğunu bile söylüyorlar. Şu tesadüfe bakın ki, düşük tonlu da olsa benzer açıklamalar hükümet içinden de geliyor.
Tedbirli gidiyorlar
Bütün bu olanları çok iyi anlıyoruz. Duruma göre vaziyet alma ustalığının yeni bir tezahürünü görüyoruz. Türk milletinin hazım kapasitesinin sınırının ne olduğunu kestiremedikleri için tedbirli gidiyorlar. Tepki yüksek olur ve hükümeti önüne katıp süpürecek seviyelere gelirse, inkarın ve bebek katilini suçlamanın dozunu arttıracaklar. Hatta biri çıkıp, namus ve şeref üzerinden bütün bunları inkar ederse hiç şaşırmayacağız. Aksi olur ve bunun da hazmedildiğini görürlerse yavaş yavaş üslubu yumuşatıp, "ne var bunda. Ne söylediğini doğru anlamak lazım. Çözüme katkısı olacaksa bunları da yapalım. Anaların gözyaşı duracak" gibi, artık alıştığımız tiyatrolarla son darbeyi vuracaklar.
Bu cüreti nereden buluyor?
Başta hükümet olmak üzere yanaşma ve beslemeler ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın, artık maske düşmüştür. Zerre kadar vicdanı, ahlakı, Allah korkusu olup da bütün bu gelişmelerden hayırlı bir sonuç çıkacağını iddia edenler, bahane bulmak, sulandırmak, zihin bulandırmak yerine önce bebek katilinin bu cüreti nereden bulduğunu izah etmek zorundadır. Bu katilin söylediklerinin eğer aslı-astarı yoksa, aylardır devlet ne görüşüyor? Bebek katili ciddiye alınmayacak, kafayı sıyırmış bir manyak ise devlet böyle birini nasıl muhatap alıyor? Bu katil görüş bildirmiyor, tahmin yapmıyor, temennide bulunmuyor, doğrudan "şunlar şunlar olacak" diyerek vardığı mutabakatın sonuçlarını açıklıyor. Buna uyulmaması durumunda tehditler savuruyor. Eğer bu katilin söyledikleri doğru değilse, masanın diğer tarafında oturanlar çıkıp, işin doğrusunun ne olduğunu açıklamak zorundadırlar.
Birbirlerini tamamlıyorlar
Çok iyi biliyoruz ki, hiç kimse çıkıp işin aslını dürüstçe ortaya koyan bir şey söylemeyecek. Çünkü işin aslı bu ülkenin lime lime edilmesidir. İmralı canisi hiçbir şey söylemese de, hükümetten hiçbir açıklama gelmese de, AKP'nin bugüne kadar yaptıkları, bundan sonra yapacaklarının ispatıdır. İmralı boşuna PKK'nın genel merkezine dönüştürülmemiştir. Söylenenler ve yapılanlar birbirini tamamlıyor. Hükümet PKK'nın silah bırakıp sınır dışına çekileceğini söylüyor. Çekilirken kendilerine yönelik bir operasyon yapılmayacağı teminatı veriyor. Bunun neyin karşılığında olduğunu da bebek katili açıklıyor. Hükümet artık anaların ağlamayacağını, huzurun geleceğini iddia ediyor. Bebek katili bunun ancak bütün taleplerinin yerine getirilmesi, yani ülkenin bölünmesi durumunda mümkün olabileceğini açıklıyor. Bebek katili yaz ortasına kadar takvim veriyor. Hükümet federasyon düzenlemelerin gece yarısı baskınları ile meclisten geçirip, Anayasa uzlaşma komisyonunun Mart sonu veya en geç Nisan ortasına kadar çalışmalarını tamamlaması için baskı yaparak o takvime ne kadar bağlı olduğunu ortaya koyuyor.
MHP liderinin söyledikleri
AKP-PKK koalisyonu tam yol gidiyor. O yolun sonunun Türkiye Cumhuriyeti'nin yok edilmesi olduğu ilan edilmiştir. Şimdi bütün mesele bunu Türk milletine hazmettirebilmektir. Ancak, bu defa kolay olmayacak. Hiç kimse MHP lideri sayın Bahçeli'nin şu sözlerini unutmamalıdır: "Türkiye sahipsiz, çaresiz ve kadersiz değildir. Türk milleti hainlerin cirit atacağı, barış ve çözüm diyerek bölücülüğü ve terörü meşrulaştıracakları bedevi kabilelerden müteşekkil çöl topluluğu hiç değildir. Dün katliamları sevk ve idare eden caninin, bugün sözde barış ve çözüm sürecini yönetir hale gelmesi, Başbakan Erdoğan'ın da İmralı'ya iki de bir tekmil veren, durum raporu sunan ve süreçle ilgili arz notu yazan bir bedbahtlığa ve zillete düşmesi Türk milletinin başına gelebilecek en vahim musibetlerden birisidir. Başbakan ve hükümeti için mutlak son yakındır.
Türk milletine yapılan hainliklerin, kurulan tuzakların ve her türden oynanan oyunların karşılıksız bırakılmayacağı herkesçe bilinmelidir."