KURTULMAK MI İSTİYORSUN? DÜŞÜNECEKSİN!...18…

Özgür DENİZ - 03.03.2013

Dünya düzeni, değişmesi gerektiği zaman çok çabuk değişiyor, değiştiriliyor. Muhtemel zaman ve ortam çok iyi tespit edilip, ayarlanıyor. Her şey muayyen bir şebekenin kontrol ettiği düğmenin ucunda. Seçilmiş bütün aktörlere işaret çakılıyor ve o aktörler bütün kamuoyunca destekleniyorlar. Argümanlar zamana ve yeni kitleye uygun olacak şekilde seçiliyor. Aktörler hem iç hem de dış kamuoyunun müzaheretleriyle palazlandırılıyor. Parlatılan yeni aktörlerin karşısında duran ve eskiyi temsil eden aktörlerin de hem yenilenememesi hem de bu şekilde pasifize olması sağlanıyor ya da onlar da yeni düzen ikame edilinceye kadar ele geçiriliyor. Böylece yeni düzen için yürünecek yol, handikaplardan tamamıyla arındırılmış oluyor. Büyük yalanlar, büyük kitleler için kıvamına erdiriliyor ve çok iyi pazarlanıyor. Büyük yalanları pazarlayacak medya zaten her zaman el altında hazırdır. Böylece temel değişmiyor ama görüntüler değişiyor. Yani her halükarda baki kalan şeytanın gizli imparatorluğu oluyor. Ama milletler şeytanın imparatorluğunun sarsıldığını düşünüyorlar. Çünkü bu şekilde düşündürmek için her şey en mükemmel şekilde ayarlanıyor. Mesela, arada bir şeytan taşlanıyor. Bu taşlamayı yeni düzenin aktörleri yapıyorlar. En arka da duran baronlar, bu durumda şeytanın kendini kontrol etmesini ve ortalığı dağıtmamasını istiyorlar. Çünkü bu şekilde, piyasaya sürülen yeni aktörlerin ikame etmeye çalıştıkları düzen oturacak ve bundan şeytan dâhil şeytana hükmeden büyük şeytanlarda nemalanacaklardır. Yeni düzen için bir düşman icat ediliyor ve pekiştirme bu düşmanın üzerinden yapılıyor. Kimse bunu çakmıyor. Çünkü yeni düzenin rantı ilk evvelde paylaştırılıyor. Sonradan ne kadar da geri alınsa da. Geri alınıyor, çünkü artık kimsenin pekişmiş düzene başkaldırması mümkün olmuyor. Siz, hiç, değişen iktidarlarla, sermayenin gücünün azaldığına şahit oldunuz mu? Olamazsınız. Çünkü böyle bir şeye müsaade edilmez. Sadece sermayenin rengi değişmiştir. Rengi değişen sermaye ilk evvelde dikkat çekmez. Millette, artık ezen, sömüren sermayenin devrildiğini sanır. Bu aldanmadır. Çünkü alıştığı bir yapı vardır ve o yapı artık yoktur. Böylece o yapının tamamen yok olduğu sanılır. Oysa bu koca bir düzenbazlıktır. Çünkü sermaye renk değiştirmiştir. Ama öz değişmemiştir. Düzen yine ezenlerden, sömürenlerden yanadır. Sadece ezenlerin rengi ve argümanları değişmiştir. Yani değişen elbisedir, bedendir, yoksa ruh değil. Bunca zaman mahrum kalan kitleler bu değişimi büyük sevinçlerle karşılarlar. Çünkü artık kendinden bildiklerinin boruları ötmektedir. Bu büyük yanılgı, perde inip gerçek görünesiye kadar sürer. Ama iş işten geçmiştir artık. Ve alışkanlık halini almıştır yanlış inanç. Bu oyun, ta ki yeni bir düzeninin ikamesine kadar devam eder. Bir önceki düzeni devirecek yeni düzen mimarları her zaman hazır beklerler. Görev verildiği an harekete geçerler. Farklı ideolojik fraksiyonların varlığı da zaten bu yüzden gerekmektedir. Bilakis, kurulmuş hiçbir düzenin değiştirilmesi diye bir şey olamazdı. Çünkü her eski düzenin yıkılması ve yerine yeni düzenin ikamesi, büyük kitlelerin varlığını koşul kılar. Büyük kitlelerde ancak bir fikirle harekete geçirilirler. Muhalif fikirler ve kitleler her zaman olmalıdırlar. Bu yüzden kitlelerin bir bütün teşkil etmesi her zaman tehlikelidir ve buna mutlaka engel olunur. İki parçaya indirgenmesi de tehlikelidir kitlelerin, en az üç parça olması icap eder.

 

Bütün beşeri düzenlerin kökeni yalan üzerine müessestir. Hakikat, beşeri düzenlerin ecelidir. Bu yüzden hakikate geçit vermez, bu düzenin aktörleri. Ve hiçbir beşeri düzende milletin menfaati yoktur. Millet; verileni alması, her söylenene inanması ve emredileni yapması gereken bir yığındır. Adapte olmayan ya ekarte edilir ya da pasifleştirilir. Aşk, inanç, adalet, ahlak, sevgi, fedakârlık, sadakat, merhamet barınmaz beşeri düzenlerde. Beşeri düzenlerin indinde bu tür şeyler sefilâne duygulardır. İnsanın zaaflarının ürünüdür. Büyük yalanlar olmadan eski düzenlerin devrilip yeni düzenlerin ikame edilmesi kabil değildir. Her yeni düzenin ikamesin de bütün kirli işlere başvurulur. Her düzen, şeytanın egemenliğinin uzatılması için ihdas edilir. Şeytan sadece maske değiştirir ama yüzünü değiştirmez. Elbisesini değiştirir ama beden aynı bedendir. Ve her düzenin bir miadı vardır. Şeytanın egemenliği yara alasıya kadardır bir düzenin varlığı. Her yeni düzen için, eski düzen çökertilmeden önce, yeni düzenin aktörleri tayin edilir ve zaman için de iyice olgunlaştırılırlar. Eski düzenin aktörleri de tamamen pasifize edilirler. Eski düzenler genelde maddeye dayanıyordu. Artık böyle olmayacak. Yeni düzenler maneviyata dayanacak. Sömürü manen olacak. Şiddet manevi olarak yapılacak. Yani sömürü yumuşatılacak. Yok olması gereken olgular, yumuşak vuruşlarla yok edilecek. Çünkü alt yapı tam olarak hazırlandı sayılır. Kimlikleri, dinleri zorla ortadan kaldıramazsınız. Ama bir kültür erozyonu yaratırsanız, kimlikleri de, dinleri de tahrip ve tahrif etmeniz zor değildir. Ve bu fazla dikkat çekmez. Çünkü fark ettirilmez.  Zira bedene dokunulmamakta, acı çektirilmemektedir. Bedene dokunmayan ve acı vermeyen şeyin de fark edilmesi çok zordur. Ruhta ki tahribat ise fark edilmez ya da geç fark edilir ama fark edildiği zaman ise çoktan alışkanlık oluşturulmuştur ve gelinen yerden geri dönüş imkânsızdır. Yeni düzenin yerleşmesi için bazı duygular ruha dokunuşlarla yok edilmeye çalışılır. Ama ruhu harap eden duygular ise görmezden gelinir. Çünkü oralara dokunulmasının emekleri zayi edebileceği söylenmiştir. Bu ise kirli bir tuzaktır ama yeni aktörler büyük çıkarlar adına buna boyun eğerler. Misal; kimlik üzerinden farklı çıkarımlar yapılarak, milletlerin kimlik hassasiyeti yok edilir. Ama fuhuş gibi, faiz gibi vs. olgular görmezlikten gelinir. Buralar insanın zaafı olarak gösterilir ve fazla üzerinde durulmaması sağlanır, bilakis yeni düzenin ikamesinde zorlanılabileceği vurgulanır. Bu haddizatında yeni düzenlerle birlikte eski düzenlerin öz olarak kaldığının, hiçbir şeyin değişmediğinin en keskin delilidir. Her yeni düzen, değiştirilen bir elbise gibidir. Beden aynı bedendir. Aktörlerin farklı olması bir anlam ifade etmez. Her aktör aynı zamanda bir piyondur. Ama fark eden kimdir? Çünkü bu tür şeyler şeytanın egemenliğinin idamesini baki kılan asıl araçlardır.

 

İnsanlık uyanmalıdır. Dönen dolapları fark etmelidir. Daha büyük felaketlerden kendini kurtarması için gerçek kurtuluşun nerede olduğunu keşfetmelidir. Kendini de, şeytanı da çok iyi analiz etmelidir. Alışkanlıklarından kurtulmalı ve yeni alışkanlıklar edinmemelidir. Alışkanlıklarla değil, hakikatle karakterini sağlamlaştırmalıdır. Maskeleri indirmeli ve yüzleri görmeyi becermelidir. İnadına dinine ve kimliğine sarılmalıdır. Ama kimliğini ve dinini de çok iyi bilmelidir. Bilakis, bu iki temel olgu ile sömürülmekten ve dönüştürülmekten kendini kurtaramayacaktır. Kimliksiz ve dinsiz bir nesil, fırtına önünde ki yaprak misalidir. Sürüklenmekten ve kaybolup gitmekten asla kurtulamaz. Kimlik ve din, bedeni sağlam ve zinde tutan, ruhu canlı kılan iki temel dinamiktir.

 

EKSTRA

 

BİR: Piyonlara inanmayın. Piyonlar sadece gösterilen hedeflere odaklanmışlardır ve o hedeflere giden yolu esas adamlar için temizlemek adına vardırlar. Piyonlar için temel olguların tahribi ve tahrifi önemli değildir. Önemli olan elde edeceği paydır. Hizmetinin karşılığında elde edeceği dünyalıktır.

 

İKİ: Bir insan, varlığına anlam kazandıran ve varlığının belli olmasını sağlayan olgulardan utanmaya ve o utancı ranta dönüştürmeye başladı mı artık sil gitsin. O insan değildir, insan görünümlü bir yaratıktır ve mutlaka ekarte edilmesi icap eder. Çünkü bu türler şeytandan bile aşağı düzeyde olan yaratıklardır. Kimliğinden ve dininden utanan bir nesil ihdas edilmek istenmektedir. Buna imkân tanınmamalıdır.

 

ÜÇ: Bazı boynuna zincir geçirilmiş mahlûklar vardır. Onlar zemin oluşturucudurlar. Mesela; bir milletin varlığının somut düzeyde temsil edilmesini sağlayan yapıların, sırf düşmanın gönlünü almak için ilga edilmesini isterler bu tipler. Artık bu yapıların anlamsız ve işlevsiz kaldığını, ilga edilip edilmemesinin bir şeyi değiştirmeyeceğini söylerler. Bu tür zerk edişler, manevi boyut ön plana çıkarılarak yapılır. Bunlar kendilerini ‘’eski’’ dedikleri kimlikleri aracılığıyla pazarlarlar. Oysa bunlar aşağılık ve şerefsiz birer şarlatandırlar. Hiçbir zaman benimsemedikleri kimlikleri güya benimsemiş gibi görünürler ve bu şekilde çok kolay olarak harcarlar.

 

DÖRT: Düşmanı şirin göstermek için ne yaparsınız? Düşmana yeni bir rol biçersiniz. Düşman güya insafa gelmiştir. Ruhunda kıvılcımlar çakmıştır ve birden hidayete ermiştir. Oysa bu alçakça bir tuzaktır. Düşmanın, kendinden bildiği ama kendisiyle bir kılamadığı kitleler üzerinde tesir uyandırabilmek içindir. Onları kendine çekmek ve büyük bir güç kesbetmek adına başvurulan bir taktiktir. Ama kör gözler, elde edecekleri menfaate odaklandıkları için bu gerçekleri algılayamamaktadırlar.

 

BEŞ: Her hizmetin ifa edilebileceği bir alan vardır. Bu yüzden hizmeti olması gerektiği yerde değilde olmaması gerektiği yerde vermeye çalışırsanız, o yerlerin gönüllerde ki kıymetini düşürürsünüz. Buna meydan verilmemelidir. Eğitimin yeri bellidir, ibadetin yeri bellidir. Eğitim yerinde ibadet olmaz. İbadet yerinde eğitim olmaz. Hayır, hemen yanlış anlaşılmasın. Elbette eğitimin içinde ibadet vardır, ibadetin içinde de eğitim vardır ve bunlar mutlaka verilir, yapılır. Biz, bildiğimiz anlamda olanını konuşuyoruz. Yani, eğitim temelli olan ve eğitimin esas öğelerini ilgilendiren bir toplantıyı gidipte toplu ibadet alanında yapmaya kalkışırsanız bunda art niyet vardır ve bu haddini aşmaktır. Zihinlerin bulanmasını neden olmaktır. İyi niyetli bir hizmet olarak görülmez.

 

ALTI: Asırlarca kapısına kilit vurulan muhteşem bir mekânın kilidi kırılsa ve millete açılsa ama sadece bedenlerin orada olmasına fakat ruhların girememesine yol verilse, bu ne anlama gelir? Büyük çıkarlar karşılığında böyle bir şeyin vuku bulduğu düşünülür. Birilerinin de bu yüzden müsaade ettiği ihsas olunur. Bunu niye söylüyorum? Çünkü böyle bir şeyin olması kuvvetle muhtemel. Zira bir şeylerin elde edilmesi için, büyük anlam taşıyan şeylerin olması gerekiyor. Zira son kozlar oynanacak. Arzulanan düzenin temel taşları döşenecek. Bu yüzden bir daha ve ezici şekilde gelinmesi gerekiyor. Yapılacak büyük işler yeni yapılacak. Bu işlerden şeytanda nemalanacağı için, kilidin kırılmasına tepkisiz kalınacak.

 

YEDİ: Önemli olan bağırmak değildir. İş yapmaktır. Görünen ve izlenen meydanda bağırıpta, görünmeyen ve izlenemeyen meydanda boyun eğmek riyakârlıktır. Ve riyakârlık kâfirlikten tehlikelidir. Bir insanı ve milleti asıl yıkan da budur. Bu yüzden zahire aldanmamak icap eder. Batına gözleri dikmek, kulakları kabartmak, vicdanı odaklamak gerekir. Bazen, düşmanı taşlamak prim yaptığı için taşlarsınız. Ama sadece taşlarsınız! Düşman emellerine ulaşmak pahasına kafasının kırılmasına müsaade eder. Çünkü bazen, bir söz bin emel demektir.

 

SEKİZ: Bazen merhametten maraz doğar. Bazı kötülüğe batmış ruhlar iyiliğin ne olduğunu idrak edemezler. Bu yüzden, kötülüğü içselleştirmiş olanlara karşı tetikte olunmalıdır. Teennili olmak belayı def eder. Bu türlerin insanlık ailesine karışmasına müsaade edilmemelidir. Ya infaz edilmelidirler ya da zincirlenmelidirler. Bunları başıboş bırakırsanız, cepheyi genişletmiş, savunmayı zora sokmuş olursunuz. Bu ise çok tehlikelidir. Artık her yürüdüğünüz yol tehlikelerle kuşatılmış demektir.

 

DOKUZ: Düşmanın, bir şekilde ele geçiripte bir zaman sonra serbest bıraktıklarını kendi hallerine bırakmak ahmaklığa delalettir. Bu yüzden bu kişiler mutlaka takip edilmelidirler. Zira zehirlenmiş olma ihtimali vardır. Nasıl olsa ortam müsaittir. Düşman da dost olarak algılanmaktadır. Öyleyse büyük çıkarlar mukabilinde kirli hizmetler yapılabilir ve ayarlanmış beyinler için bu normaldir. Büyük devlet olmanın gereği, küçük kişiliklerin kirli oyunları yüzünden büyük kayıplar verilmesini engellemektir.  

 

ON: Bir insanlık ailesinin kaderi, en alçak ve aşağılık bir piyon tarafından tayin ediliyor hayret ki ne hayret! Buna, o insanlık ailesinin bir ferdiymiş gibi görünenler müsaade ediyorlar. Yazık ki ne yazık! Kadim bir aile eziliyor, yönetim mevkiinde iken, yönetilen ve biçimlendirilen bir mevkiye düşürülüyor. En önde olması iktiza ederken, en arkaya atılıyor. Ve o ailenin tüm fertleri adeta uykuda kaybolmuşlar ve yaşayan ölüler. Sindirilmek, gerçekten aldanmak, aldatılmak böyle bir şey olsa gerek. Bu aile, hiçbir zaman bu kadar aşağılanmamıştı, itibar kaybetmemişti. Arkaya düşen, daima önde gidenin gösterdiği yolda yürür ve o yolun sonunu asla tahmin bile edemez. Önde iken arkaya düşmek, düşürülmeye müsaade etmek züldür, zillettir. Bir an önce uyanılmalı, kendine gelinmeli ve ayağa kalkılmalıdır!

 

ON BİR: Eskiyi ikame eden şeytandı, yeniyi ikame etmeye çalışan yine şeytan. Eski olanlar yapının temellerini sarsmıştı, yeni olanlar yapıyı tamamen ortadan kaldıracak. Eski olanlar kadim temellere ve temel olgulara düşmandılar, yeni olanlar da kadim temellere ve temel olgulara düşmanca yaklaşıyorlar. Eskinin aktörleri şeytanla pazarlıktaydı, yeninin aktörleri de şeytanla pazarlıktadır. Yani değişen bir şey yoktur ve olmayacaktır. Milletin istediği oluyormuş gibi görünmektedir ama bu sadece aldanmadır. Milletin üzerinde durduğu kökler iyice zayıflatılmış ve cılızlaştırılmıştı, şimdi de kesilmektedir. Peki, bu nasıl milletin lehine olan bir şeydir? Zihinler, kökler temelinde yeniden yapılandırılacağına, tahrip ve tahrif edilerek iyice iğdiş edilmektedir. Bu ise neslin katlidir. Görünen köy kılavuz istemez. Neslimizin hali pür melali meydandadır. Kadim kökler üzerinde filizlenecek, boy ve soy verecek olan yeni bir diriliş hamlesi gerekmektedir.

 

“Düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim. Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim. Namusun önemini öğrendim evde. Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.” Mevlana

 

"Devlet malını yetim malı konumuna koydum. İhtiyacı olmayan yetim malına tenezzül etmesin. Muhtaç olansa meşru surette, ihtiyaç ve emeğine uygun olarak yararlansın." Hz. Ömer (ranh)

Tarih: 03.03.2013 Okunma: 680

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?