BİR: Cemaat denilen, okyanus ötesinden seslenip okyanus
berisini dizayn etmeye yeltenen ve küresel baronların kontrolünde olan netameli
yapı bir partiyi ele geçirmeye çalışıyor ama bir türlü beceremiyor. AKP de
denedi bunu ve olmadı. MHP de yapmaya çalıştı beceremedi. MHP ni ele
geçirebilseydi, hariçteki bütün elemanlarını bu çatı altında toplayacaktı, ismi
değiştirecekti ve iktidara oynayacaktı, nihayet MHP üzerinden devletin tüm
hücrelerine el atacaktı ve istedikleri düzeni, Küresel lortlarında
müzaheretiyle, bu millete dayatacaktı. Şu an hem AKP de hem de MHP de mutemet
elemanları var ama onların açığa çıkmasından korkuyorlar. Çünkü o isimler
sayesinde bu siyasi yapılara karşı kullanabilecekleri bilgiler elde ediyorlar. Ve
hala MHP üzerinde çalışıyorlar. Çünkü artık birilerine bir şey yaptırmak
istemiyorlar, istiyorlar ki herkes bunlara muhtaç olsun ve bunu fırsat bilerek
herkesin düşüncesini ve hayatını biçimlendirebilsinler. Türk Milletinin ve
devletin buna müsaade edeceğine asla ihtimal vermiyorum. Yine bugünlerde
bunlarla ilgili olduğunu sandığım ve Rusya’da vuku bulan baskın olayı var. Buna
da inanmıyorum. Yönlendirmeli ve muayyen emellerin elde edilmesini sağlayıcı
arka planı olan bir baskın olduğunu düşünüyorum. Yani kaybettirici değil
kazandırıcı bir baskın. İşler böyle dönüyor dünya denilen yerde maalesef. Ama
milletin inanmamasını arzuluyorum şahsen. PKK ya yaranmak için Apo denilen
Siyonist finosuna sayın diyenlerin bu millete ve bu ülkeye verebilecekleri
hiçbir şey yoktur ve olamaz. Ah bir kere düşünmeyi ve sorgulamayı becerebilsek
ve koyunluktan kurtulabilsek, neyin ne olduğunu, kimin kim olduğunu fark
edeceğiz ama olmuyor maalesef.
İKİ: Bugüne kadar Kürt olduğunu söyleyemiyormuş. Eskiden
Ülkücüymüş vs. vs. vs. tabi yersek! Hayır, dürüstçe konuşulsa eyvallah ama
gerçekleri altüst etmenin ne âlemi var? Tabi o zamanlar rant oradaydı, şimdi
burada. Döneme göre rol kapmaktır bunun adı. Kim güçlüyse, onun argümanlarını
kullanmak, rol kapıp bunu ranta çevirme peşinden koşanların karakteristik
özelliğidir. Burada da olan şey budur. Makam var, para var, gelecek var, o
zaman zamanın şartlarına uygun şeyleri söyle gitsin. Beğenilirsen dünya
nimetlerinin kapısı asla kapanmaz. Beğenilmezsen elinde ki nimetlerde gider.
İşte olayın püf noktası burasıdır. Mesele; dünya nimetleri meselesidir. İdeallerden,
kişiliklerden, yaşam ilkelerinden verilen tavizlerin ve ahlaktan, adaletten
vazgeçişlerin yegâne sebebi budur. Ama bu yaşam nasıl bir yaşamdır, ona da
millet karar versin. Bu türden şeyler söyleyenlere asla itibar edilmemesi
gerekir. Ayrıca bu türden beyanlar çok tehlikelidir. Milli yapıyı yaralayıcı,
tahrip edici ve milleti bölücü, temelleri sarsıcı beyanlardır. Kim olursan ol,
ağzından çıkan söze dikkat edeceksin. Bahusus, bir milleti temsil eden mevkide
bulunuyorsan daha çok dikkat edeceksin. Çünkü temel yapı çöktüğü zaman umduğunu
bulamamak hatta elindekileri de kaybetmek vardır. Akıl boşuna verilmedi bize!
ÜÇ: Asgari ücretliye 800 TL yetermiş. Öyle buyurmuşlar. Bu
beyan, insanlık tarihinin en utanç verici beyanıdır ve asla hafızalardan
silinmemelidir. Vicdanı mutlak şekilde yaralayan, kanatan hatta felç eden bir
beyandır. Ancak ve ancak vahşi kapitalistlerin söyleyebileceği, savunabileceği
bir ifadedir. İslam ile mutlak olarak zıttır. Ayda milyarlarca lira kazanıp,
ayrıca kimbilir kaç trilyon yan geliri olanların böyle bir şeyi söylemesi ve
savunması hiçbir ahlaki prensiple uyuşmaz. Bu beyanda ne Allah ahlakı ne de
Allah adaleti yoktur. Bu beyanı savunanların vicdanlarında adalet hissini
taşıdıklarına da kesinlikle inanılmaz. Bu beyan siyonizmin zulmüyle eşdeğer bir
beyandır. Ve yetkili yapının en tepesinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, tarihin asla vicdani olmayan beyanını yapanı
kesinlikle bünyeden çıkarmalıdır. Çıkarmadığı takdirde yönettiği yapının çok
ağır yara alacağı saf gerçektir. Çünkü böyle bir durumda, bu beyan, tüm yapının
benimsediği bir beyan olarak telakki edilecektir. Ve bedeli de tüm yapı
ödeyecektir. Asgari ücretli ile adeta dalga geçilmiştir. Hatta milyonlarca
yoksulla alay edilmiştir. Ayda milyarlar kazananlar yetmiyor diye bağırırken,
ortaya çıkıpta 800 TL gibi komik bir rakamın geçinmek için yeterli olduğunu
söylemek hangi ruh halinin ürünüdür? Güç bende diye, her şeyi söyleme hakkınız
yoktur. Güç, hiç kimseyi haklı yapmaz. Ancak, hakikatle uyuşanlar doğrudur ve
haklıdır. Her şeyi unutsan da bu sözü asla unutma ey insanoğlu, ey Müslüman
Türk evladı! Allah’a inanıyorsanız, adalete de inanmalısınız. Adil olmayanın
Allah’ı yoktur! Adaletli olmayıpta, Allah’a inandığını söyleyen riyakârdır,
münafıktır.
DÖRT: Türk Milletini etnik unsurdan sayan
kafalar var. Bir defa Türk Milleti etnik unsur değil, bir nevi üst kimlik
konumunu almış ve mütemadiyen bu şekilde anlaşılmış bir unsurdur. Defaatle
ifade ettik bunu ve defaatle ifade etmekten de yorulmayacağız. Çünkü bu millet,
varoluşunun kılcal damarlarını asla kestirmez, kestirmemelidir. Tarihte ki
belirleyiciliği de hep bu şekilde anlaşıldığı haliyle olmuştur. Türk Milletini
ve Türk kimliğini bir etnik unsur ve olgu olarak değerlendiripte, etnik
kimliklerle aynı kefeye koymak sonsuz yanlıştır. Böyle bir değerlendirme hem
tehlikeli hem de bölücüdür. Türklük, kapsayıcı bir olgudur. Bütünün adıdır. Bu
kapsama alanının içinde muhtelif unsurlar elbette ki vardır. Ama muhtelif
unsurların hepsi bu kapsamın içinde değerlendirilir. Kapsayan ile kapsananları
bir tutmak ve ayrıymış gibi değerlendirip üzerinde operasyon yapmaya tevessül
etmek ateşle oynamak gibidir. Bu netameli bir kumpastır ve aldanılmamalıdır. Bu
tür kumpaslar İngiliz tezgâhıdır. İngiliz, genelde İslam Milletlerini özelde de
Türk Milletini biçimlendirmekten hoşlanan bir millettir. Şu anki olan biten her
şey, en az yüz yıllık bir planın ürünüdür. Yeni planlar nelerdir kimbilir. Suriye’yi,
Esad pisliğini, Kürdistan denilen bir yapıyı kurdurmak için kullanmak. Suriye
vakasını sırf bu amaç için çıkarmış olmak. Esad denilen pisliğe git derken
aslında kal demek. PKK-BDP nin oyunu Türk Milletinin uyumaya devam etmesini
sağlamak için kasıtlı olarak az göstermek. Anadilde eğitim derken, aslında
bölünmenin ancak bu şekilde gerçekleşeceğini bilerek hareket etmek. Zira en
etkili propaganda bu yolla yapılacaktır ve yapılabilir. Küçücük beyinler bu
şekilde yönlendirilebilecektir. PKK-BDP denilen Siyonizm maşası yapının Türk
Milletinin kaderini tayin edici konuma gelmesini sağlamak. PKK-BDP denilen yapı
ile bazı yapıların (bahusus Kemalistlerin) derin işbirliğini gizlemek ve günü
geldiğinde bu yapıları birleştirerek bu milletin mukadderatına egemen olmak.
Muhtelif dillerin eğitiminin gelecekteki kirli emeller adına eğitim sistemine
sokulmasını sağlamak. Kürtçeye talebin bilinçli olarak az olmasını sağlamak ve
bunu kamuoyuna duyurarak muhtemel tepkilerin önüne geçmek ve aynı istikamette
muhtemel isteklerin gerçekleşmesine destek bulmak. Apo denilen sefilin
gelecekte önder olarak telakki edilmesini ve bu sefil üzerinden Kürt
kardeşlerimizin hayatlarının tanzim edilmesini sağlamak ve bu durum yani önder
olarak benimseme durumu tam olarak sağlandıktan sonra da bu sefili yok etmek gibisinden
ne planlar vardır kimbilir. Akıl, boşuna verilmedi bize!
BEŞ: Karadeniz üzerinde vahim oyunlar
oynanmaktadır. Çünkü halledilmesi gereken yer halledildi. Şimdi orası
Karadeniz’e örnek olarak sunulacaktır ve sunulmaktadır derinden derine. Millet
ve devlet uyanık olmalıdır. Ki her zaman uyarıyoruz ama maalesef hala oyuna
geliniyor. Ya da millet ve devlet sahipsizdir. Karadeniz üzerinde, özellikle
kadınlar aracılığı ile oyunlar oynanıyor. İşte PKK-BDP denilen terörist yapının
muhatap alınması bu yüzden de çok tehlike arz ediyordu ama ne hazin ki oyuna
gelindi. Ülkemizin dört bir yanında oyunlar dönmektedir. Ve oyunlar ne gariptir
ki, hep Komünizm üzerinden gerçekleşmektedir. Çünkü bu safsataya inananın, bu
milletle, bu milletin diniyle, diliyle ve ülkesiyle bağı kalmıyor. Hatta insan
diye bir yapı yok oluyor. Çünkü bu safsata özünde bölücüdür. Ama bu safsatanın
ne olduğunu bilmeyen milletimiz çok kolay aldanmaktadır. Bu safsatanın
müntesiplerini vatansever, antiemperyalist sanmaktadır bu milletin çocukları.
Oysa emperyalizmin tam adıdır. Bazı yazılarımızda en ince detaylarına kadar yazdık
bu safsatayı. Emperyalizm, ülkeleri bölmek için bir Truva Atı olarak
kullanmaktadır bu safsatayı. En bariz örneği PKK-BDP denilen taşeron şebekedir
malumunuz. Ve kimse bunu inkâr edemez. Ne hazin ki; Kemalistler, bu milleti
mahvetmiştir. Bu milletin ruhunu çalmışlardır, kimliğini çalmışlardır. Bu
devletin temellerini çökertmişler, mayasını bozmuşlardır. Bu ülkeye Emperyalist
ajanların yerleşmesini ve bu topraklarda kökleşmelerini sağlamışlardır. Şimdi
de İslam’la zerre alakası olmayan ve İslamcılık denilen ucubenin peşinden giden
şarlatanlar bu oyuna destek oluyorlar, bilerek ya da bilmeyerek. Haddizatında
bu ucube de bölücüdür. Çünkü bu safsata ile de Müslümanları bölüyorsunuz. İslamcı olanlar, güya İslam’ın hâkimiyetini
isteyenler olarak kendilerini tanıtıyorlar. Diğer Müslümanlar da böylece
İslam’ın hâkimiyetini istemeyenler olarak telakki ediliyorlar. Bu ise tehlikeli
bir oyundur. İslamcılık safsatası da İslam düşmanlarının bir tezgâhıdır özünde.
Türk Milleti, Komünistler, Liberalistler, Kemalistler ve İslamcılar eliyle
tarihten silinmek isteniyor. Türk Milletinin uyanması, kendine gelmesi,
dirilmesi ve şaha kalkması için Kur’an’a ve Töreye dönmesi şarttır. Yoksa
ilerisini düşünmek bile fecidir.
ALTI: Anne Sütü Bankası denilen bir olay
var. Mutlak netameli bir mevzu olduğu kesin. Daha ilk etapta, karanlık bir olay
olarak değerlendirmiştim. Bazı Müslüman mütefekkirlerin beyanlarından haklı
olduğuma inanmaya başladım. Çok karışık bir durum. Nesli tehdit eden, bozacak
olan yönleri var. Evet, İslam Âlimi değiliz, haddimiz biliriz, kesin hüküm
veremeyiz ama fikrimizi beyan edebiliriz. Bu mevzu durduk yere çıkarılan ve
ihtiyaç olduğu için tartışmaya açılan bir mevzu değildir kesinlikle.
Birilerinin bu milletle ilgili planları var ve bu mevzunun da bu planlarla
ilişkisi var. Sayın Bakanın bu işe evet demesi sonsuz tehlikelidir. Buna onay
vermek bazı sıfatlarla eşdeğerdir. Aslında dini açıdan da olayı
değerlendirebiliriz ama geniş ve rahat zaman lazım. Şu an saat gecenin 02:25
ini gösteriyor tam olarak. Ve gözlerim harap şekilde. Takatim yok. Bu millete,
bu devlete, bu ülkeye ve neslimize ihanet etmeyelim beyler lütfen.
YEDİ: Bir Japon malı, İstanbul’da deprem
olacağını söylemiş. Hem de zamanını ve saatini de belirtmiş. İşte angut diye
buna denir. Burada tamamen alçakça bir tuzak vardır. İstanbulluların malını,
mülkünü beleş yere almak ve İstanbul’un sadece gâvurun ve gâvur maşalarının
elinde kalmasını sağlamak tezgâhı vardır. Hükümet yetkililerinin milleti
aydınlatması ve uyarması gerekmektedir. Böyle sefillerin ve malların da Türk
Devletinin Kurumlarıyla ilişiklerinin kesilmesi icap eder. Milleti aldatmanın,
galeyana getirmenin lüzumu yoktur ve bu haysiyetsizliktir.
SEKİZ: İran’ın da bildiğimiz İran
olmadığını bilelim derim naçizane. İran’ın derin gücü Küresel Emperyalizmle
işbirliği içindedir. İran, rastgele bir devlet değildir. Kadim tecrübeye, köklü
geleneğe sahip bir millet ve devlettir. Kimi düşmanlıklar aslında arka planda
dostluktan başka bir şey değildir. İnsanlar gibi, devletlerde maske
kullanırlar. Bu yüzden görünen yüz asla önemli değildir. Görünmeyen yüzü
görmektir marifet. Gözün açıksa görürsün görünmeyen yüzü. Neyleyim ben, soruya,
sorguya ve gerçeğe kapalı gözü? Aslında daha derin analiz yapılabilecek bir mesele
ama malum hal bunu engelliyor.
ALLAH (cc),
genelde İslam Milletlerini, İslam Milletlerinin vatanlarını ve değerlerini,
özelde de Türk Milletini ve Türk Milletinin vatanını, devletini ve değerlerini
korusun. Kur’an ve Töreye göre biçimlenmiş bir devlet nizamı nasip etsin. Sonsuz
âminler olsun. Çünkü bir Türk Milleti ve Türk vatanı ki, orada hayat, Kur’an ve
töreden şaşmışsa şayet, yok oluş süreci başlamış demektir. Tefrika, zillet,
esaret kapıya gelmiş demektir.