Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Kimini nezle ediyor...
Kiminin göğsünü sıkıştırıyor...
Çünkü lezzeti, karışımı, kimyası yabancı...
Çünkü kaynayan kazanın içinde ne olduğunu bilen yok!
Bu aş, bize uzak, kültürümüze yabancı yerlerde pişirilip önümüze sürülüyor.
“Siz bu helvayı yiyin hele, şifa bulacaksınız”!
“Güzel şeyler olacak”!
“Barış gelecek”!
“Analar ağlamayacak” manşetleriyle...
Bakıyoruz kazana...
“Allah Allah” diyoruz... “Nasıl şifa olacak”?
İçimize sinmiyor!
Kimsenin içine sinmiyor!
Ne AKP’nin, ne PKK’nın!
Ne Malazgirt’in, ne Diyarbakır’ın, ne Ankara’nın, ne Sandıklı’nın!
Ama “aş”ı pişirenler ısrarcı...
“Yiyin hele yiyin”!
“Hazmede hazmede yiyin, yavaş yavaş yiyin”!
Yiyoruz bi parça...
“Hazmetmeye” çalışıyoruz!
Lâkin midemiz almıyor!
Yalvaran gözlerle “aşçı”ya bakıyoruz...
“Aşçı”, iki gözünü birden kırpıyor, surat ayna:
“Yen gari” diyor...
“Çeşnilidir, şifadır, kuvvet vericidir”...
“Bu helvayı hazmettiğiniz vakit;
Silahlar susacak,
Barış gelecek,
Kan dökülmeyecek,
Bebeler ölmeyecek,
Analar ağlamayacak”!
Bi parça daha yiyoruz!
Fakat dayanılır gibi değil...
“Baldıran zehiri” gibi bişey!
Çifter çifter hastanelik oluyoruz...
“Az müsaade” diyoruz, “aşçı”ya...
Az biraz dinlenelim... Yine yeriz...
Sen de biraz şeker-şap falan kat, tatlandır helvanı!
x x x
Şifa olacak derken şifayı kaptık...
Ara verdik yemeğe...
Bir hafta!
Du bakali n’olcek!
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, PENGUEN’den, 07 Mart
NOT: Resim gözükmüyorsa, firefox’tan açmayı deneyin