KURTULMAK MI İSTİYORSUN? DÜŞÜNECEKSİN!...21…

Özgür DENİZ - 23.03.2013

Spinoza diyor ki; ‘’kitleler Tanrı’yı kandırma peşindedir.’’ Bu, gerçek ve isabetli bir tespittir. İnsanlar, Allah’ı aldatmaya yeltenmekte ve aldattıklarını zannederek yaşamaktadırlar. Çünkü her an Allah demektedirler ama Allah’ın sözüyle bir ilgileri yoktur. Gerçekten yoktur. Hissi ve hassasiyeti olmayanın Allah’ı olduğunu da sanmıyorum. Çünkü Allah demek aynı zamanda hissetmek ve hassasiyet göstermektir. Allah diyenler duvara toslamışlar ve tıpkı Allahsızlar gibi kalıpların mahkûmu olmuşlardır. Kendini Allah yerine koyma, kendi sözünü Allah sözüymüş gibi yansıtma normal bir davranışmış gibi kanıksanmıştır. Tıpkı Allahsızların yegâne doğruyu kendilerinin bildiklerini ve kendilerinden başka bilen kimsenin olmadığını sanmaları gibi. Bir derdi, bir davası, bir hıncı, bir öfkesi olmayanlar, konformizm bataklığında debelenenler; tam zıt konumda bulunanlara tahammül edememekte ve bunları dine ihanet etmekle ve dinin dışına çıkmakla itham etmektedirler. Sanmayın ki, bu tür ithama maruz kalanlar müşrik, münafık, kâfirdirler; hayır bilakis mümin ve müslümandırlar ve haysiyetli bir yaşamın derdindedirler. Yıllarca belli şeylerden mahrum kalmış olanlar ve mahrum kaldıkları şeyleri elde etmek için mukavemet gösteremeyenler, elde edilen sahteliklerle şaşkına dönmüş durumdadırlar. Hakkı olan bir şeyi elde etme dirayeti gösteremeyenler, hak olanı düşmanın lütfetmesine sevinebilmektedirler. Bu yüzden de zımni bir mandacılığı farkında olmadan tensip etmektedirler. Hem hiçbir şey yapmayıp hem de bir şeyler yapanlara karşı çıkılmaktadır. İstenmektedir ki, susulsun ve elde edilen kazanımlarda elden gitmesin. Oysa kazanılan hiçbir şey yoktur. Varsa bile, bu, kölelikten başka şey değildir. Verilen menfaatlerin karşılığında özgürlükler ve varoluşun idamesini sağlayan kaynaklar gasp edilmektedir. Menfaatler dururken, özgürlükte neymiş!?! Hem Allah deniyor hem de Allah için söylenilenler, çıkarlara darbe vuruyor denilerek örtülmeye çalışılıyor. Allah öteleniyor (hâşâ), putlaştırılan liderler berileniyor. Allah ahlakının yerini parti ahlakı alıyor. İzzet ve şerefin Allah’ın yanında olduğu bilindiği halde, bu yüce erdemler Allahsızların yanında aranıyor. Sonra da Allah deniyor, ahlak deniyor, adalet deniyor. Sanıyorlar ki, bu denilenler yeniyor. Oysa herkes bir imtihandadır ve deneniyor. Geçmişte hem özgürlükler gasp ediliyordu hem de yaşayanlar düşmanlardı. Şimdi ise, hakkımız verilsin, düşman yine yaşasın deniyor. Peki, bu anlayışta adaletin ve ahlakın zerresi barınmakta mıdır?  

 

Nietzsche diyor ki; ‘’hıncı, öfkesi olmayanlar Tanrı olamazlar.’’ Biz, bu sözü fıtri varoluşa ve insan olmaklığımıza mugayir görsek bile, burada Tanrı yerine ‘’insan’’ olgusunu koyduğumuz zaman tolere edebilmemiz kabildir. Çünkü insan olmak, aynı zamanda öfkesi olmaktır. Zira haksızlığa karşı öfkelenmeyenin insan olarak algılanması kabil değildir. Haksızlığa ancak hayvanlar, fıtri varoluşları muktezasınca, tepkisiz ve sessiz kalmak zorundadırlar. Hani Albert Camus diyordu ya; ‘’başkaldırıyorum, öyleyse varım’’ diye, işte insan olan da, olması gerektiği yerde başkaldırmasını da bilmelidir. Zira öfkesi olmayan, başkaldırmayan insanlığıyla birlikte her şeyini kaybeder. Nasıl, kitleler Tanrı’yı kandırma peşinde iseler, liderlik pozlarıyla toplum sahnesine çıkmış olanlar da milleti kandırma peşindedirler. Birilerinin dağıttığı sahte kahramanlıklarla kendilerine bir rol biçenler toplum kaderini biçimlendirmeye tevessül etmektedirler. Yapılanlarında millet tarafından istendiğini ve benimsendiğini sanarak daha da ileri gitmektedirler. Oysa millet korku imparatorluğunun baronlarının elinden kurtulduğunu sanmakta ve yeniden onun eline düşmekten korkmaktadır. Bu yüzden de ne yaptığını bilecek durumda değildir. Ve tam da burada, bahsettiğimiz birileri de, bizlerden, her şeyin farkında olduğumuz halde, söylenenlere ve yapılanlara kanmamızı istemektedirler. Artık konforları yerindedir, göstermelik haklarda verilmiştir, mücadele edecek dirayette yoktur, öyleyse yanlışta olsa gidişata dur demenin ne anlamı vardır. Durduk yere rahatını bozmak ahmaklıktır! Biz haklarımızı aldık, bırakalım düşman yaşarsa yaşasın zihniyeti bütün mevcudiyetimizi işgal etmiş durumdadır. Oysa bu, insan olarak yaşamanın ruhuna münafidir. Ki, zaten hak olan bir şeyin lütfedilmesi diye bir şey de olamaz. Hak olan varsa vardır, yoksa icap ettiği takdirde zorla da olsa alınır, alınmak zorundadır. Düşman bana zaten hakkım olan şeyi lütfedecek, bende düşmanın namussuzluklarına eyvallah deyip geçecem öyle mi? Bunu insan şerefi kaldırmaz.

 

Yenidünya dedikleri şey böyle bir şey maalesef; susacaksın. Gerekirse kan kusacaksın ama susacaksın. Konforun yerinde mi, keyfin hoş mu gerisi teferruattır artık. Din mi dedin? Hikâyeden başka bir şey değildir (hâşâ). Din dediğin, benim dediklerimdir, başka din yoktur! Vatan mı dedin? Kuru bir toprak parçasıdır! Bayrak mı dedin? Önemsiz bir bez paçavrasıdır! Ahlak ve adalet mi dedin? Deli saçmasıdır ya da sen komünist misin? Eski gitmiş yeni gelmiştir! Öyleyse kabullenmek zorundasın! Emperyalizm sana verecektir, sen de yaşayacaksındır. Emperyalizm sana söyleyecektir, sen de aktaracaksındır. Ama emperyalizmin çarkına çomak sokmamak şartıyla. Sen barış diyeceksin, anlayış diyeceksin, hoşgörü diyeceksin ama emperyalizm istediği gibi hareket edecek, çıkarları için gerekirse kan dökecek, kaynakları yağmalayacak, namusları kirletecektir. Gasp ettiği haklarını lütfedermiş gibi geri verecek ve sen direniş ateşini söndüreceksin. Seni kendi atlarına bindirecek ve o atları onun istediği istikamete süreceksin. Seni vuranları, seni yaratanlar olarak sunacak, sende kabulleneceksin. Gövdenin her bir parçasının haddizatında ayrı birer unsur olduğunu söyleyecek eyvallah çekeceksin. Ve bütün bunlardan sonra yaşıyorum diyeceksin! Oysa ne Hz. İsa da, ne Hz. Musa da, ne de Hz. Muhammed de (sav) böyle bir düşünce ve yaşam yoktur. Hatta Türkler olarak bizim kadim tarihimizde de böyle bir yaşam mevcut değildir. Bunun adı teslimiyettir ve İslam da teslimiyet münhasıran Allah’adır.

 

Son tahlilde; şeytanla pazarlık yapılamaz, şeytanla uzlaşılamaz, şeytana teslim olunamaz. Hakkın olan şeyleri kimse sana lütfedemez, hakkınsa alırsın ve almalısın. Adaletin, ahlakın, vatanın, özgürlüğün pazarlığı olmaz ve yapılamaz. Direnişsiz sevgi sahtekârlıktır. Zalime hoşgörü, mazluma ihanettir. Hak ile batıl kesin olarak ayrılmıştır ve karıştırılamaz.

 

EKSTRA

 

BİR: Maalesef zımnen Türkiye bölünmüş, Türk Milleti geri plana atılmıştır. Kadim Türk Devletinin ve Türk Milletinin itibarı beş paralık edilmiştir. Siyonist finoları kahraman yapılmıştır. Siyonizm adına binlerce insanı katleden haysiyetsiz cani adeta din önderi gibi sunulmuş ve Kürt kardeşlerimiz ebedi köleliğe mahkûm edilmiştir arka planda. Çünkü Siyonist maşası sefil kâfir Müslüman’mış gibi sunulmuş ve Kürt kardeşlerimizin aldanması kolaylaştırılmıştır. Ve tüm Kürt kardeşlerimizin pespaye yapıların çatısı altında toplanmasının yolu açılmıştır. Bir Ermeni’nin yol göstericiliği kabullendirilmiştir. Çok ustaca yazılan ve çerçevesi çizilen bir metin, sanki ruhu, beyni ve gövdesi mikroplu hasta yaratık tarafından kaleme alınmış gibi aksettirilmiştir. ‘’Ben yarı Tanrı’yım’’ diyen bir mal, şimdi Tanrı’ya boyun eğdiğini deklare etmeye başlamıştır. Evet, ırkçı olmamalıydık ama gerçekleri de ıskalamamalıydık. Bu topraklarda hiçbir zaman ırkçılık yapılmadığı halde ırkçılık yapılmış gibi bir algı oluşturulmuş ve zihinlerde, kronikleşen bir nefretin doğmasına neden olunmuştur. Sanki kadim bir milletin kaderini, zavallı bir maşa tayin ediyor görüntüsü oluşturulmuştur. Tüm Kürt kardeşlerimizin, kendinden sandığı yapıların dış görünüşlerine aldanmasının yolu açılmış ve Ermeni’nin ülkemiz üzerinde ki kirli emellerine bilinçsizce alet olup, hizmet etmelerine neden olunmuştur. Ayrıca aziz şehitlerimizin ruhlarının da muazzep olduğundan kuşku duymuyorum. Hiç düşündük mü acaba, bu hasta mahlukun soyadı niçin ‘’ÖCALAN’’ dır? Hatta acaba ‘’ÖÇALAN’’ dı da sonradan yumuşatıldı mı? Araştırmak ve düşünmek gerekiyor. Ve kimin öcünü kimlerden almıştır? Sormak, sorgulamak gerekiyor. ‘’Ermeni Soykırımı’’ denilen ve Siyonist itlerinin sürekli uğrunda havladıkları büyük yalanın öcünü mü almıştır? Ödüllendirilmesinin altında yatan gerçek sebep bu mudur? Yine, malum kutlamada zavallı birinin oraya gidip şarkılar söyleyip şirinlik gösterisi yapmasının arka planında da derin tezgâhlar olduğuna inanıyorum. Kadim ve koca bir milleti paramparça ettik yanlış hareketlerle, derin yönlendirmelerle ne hazin ki. Maalesef oyun kurmadık, kurulan oyunları oynadık. Kadim tarihi tecrübemiz minvalinde strateji ve taktik geliştirmedik ve hainlerin tezgâhına geldik. Oysa daha akıllıca hareket edilebilirdi ve malum manzaranın oluşmasına imkân tanınmazdı. Başından beri yürünen yol yanlış yol ama hala farkına varmış değiliz maalesef!

 

Tabi burada münhasıran mevcut yapıyı itham etmek haksızlık olur. Mevcut yapının yegâne yanlışı kendini oyunumuzu kurmaması, yanlış strateji ve taktiklerin kurbanı olmasıdır. Hiç gereği yokken ve tamamen saçma kaçacağı belli iken, milleti paramparça etmesi ve müspet milliyetçiliği menfi imiş gibi tavsif edip adeta lanetlemesidir. Esas suçlu olanlar, bu lanetli örgütü ve hasta mahlûku başımıza bela edenlerdir. Ki, bugünler bilinerek bela edilmiştir. Bela edenlerde siyonizmin itleridir, aynı bela olan it gibi. Türk Milleti her zaman aldatılmış ve piyon yerine konmuştur. Türk Milleti kendisine sahip çıkabilecek kimse bulamamıştır. Sahip çıkacakları da anlamamıştır. Kürt kardeşlerimiz de bu oyunda kullanılmıştır. Kendini Türk ve Kürt olarak sunan ama siyonizme çalışan şerefsizlerin ürünüdür malum yapılar, şahsılar ve mevcut halimiz. Artık gerçekleri görmemiz, kendi kafamızla düşünmemiz, kendi tarihimizden beslenerek kendi oyunumuzu kurup oynamamız gerekiyor. Ayrıca bilinmelidir ki; mektup denilen laf torbası da asla sunulduğu gibi değildir. Her satırı tuzaktır. Hem de büyük belalara davetiye çıkaran bir tuzak.

 

Bir de şunu ifade edeyim ki; olayın arka yüzü hiçte tahmin edildiği gibi aydınlık değildir, bilakis kapkaranlıktır. Küresel Domuzlar Diktatoryası, kesinlikle bir ‘’İç Savaş Planı’’ yapmaktadır. Tüm dizaynlar buna matuftur. Sefil caninin sürekli olarak İslam ile ilintilendirilmesi, hidayete ermiş gibi gösterilmesi ve kendi yazdığı iddia edilen mektuptaki ifadeleri bu kirli hedefin kotarılmasına yöneliktir. Olası bir iç kargaşada tüm Kürt kardeşlerimizin Ermeni sicilli örgütle, PKK-BDP, hareket etmesini sağlamaya yöneliktir. Akıllı olmak, iyi düşünmek ve ne yaptığımızın farkına varmak gerekiyor.

 

İKİ: Şimdi PKK-BDP denilen lanetli yapılara köpeklik yapmak, onlar adına havlamak revaçta. Kimi şırfıntı sefil caninin posteri ile şanlı bayrağımızı bir tutar ve kimisi PKK yı terörist olarak görmez. Kimi pezevenk PKK teröristlerini kutsar ve kimisi PKK emelleri, gerçekte Siyonizmin emelleri, için havlar. Yine kimi it PKK adına PR çalışması yapar. Bunların geneli de PKK-BDP yapısından vekillik uman ve bu arzuları için havlayanlardır. Çünkü bundan böyle oradan aday olabildikten sonra seçilebilmek daha kolaydır. Zira hedef kitle yanlış taktiklerle çoğaltılmıştır. Hakikatte ise insanlara zulmedilmiştir. Çünkü bile isteye küfre yönlendirilmişlerdir. Zira PKK-BDP özünde kâfirdir. Kürt kardeşim, bu canilerin peşini bırakmalıdır. Önce zalim ağalar zulmetmiştir sonra da vekil markalı ağalar zulmetmeye başlamışlardır Kürt kardeşlerimize. Ama sanki Türkler zulmediyorlarmış gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Kürt kardeşlerimiz, Ermeni, Yezidi kökenli ağaların ve teröristlerin ırgatlığını yaparak ömürlerini tüketmişlerdir.  Artık gerçekler görülmeli ve olunması gereken yerde olunmalı, durulması gereken yerde durulmalıdır. PKK-BDP denilen Siyonizm maşalarının Kürt kardeşlerimize verebilecekleri hiçbir güzellik, iyilik yoktur ve olamaz. Vallahi de, billahi de, tallahi de yoktur ve olamaz. PKK-BDP özünde Ermenidir. Vallahi de, billahi de, tallahi de Ermenidir ve Siyonizmin emelleri için çalışmaktadırlar. Kafası az biraz basan, gözü az biraz gören, kulağı az biraz duyan, yüreği az biraz hisseden biri, PKK-BDP yapılanmasında Kürt kardeşlerimizin ezildiğini, katledildiğini ve insandan sayılmadığını ama Ermeni kökenlilerin ve Siyonizme muti olmuşların ise devran sürdüklerini mutlaka fark edeceklerdir. PKK-BDP yapılarının kimyası ile Kürt kardeşlerimin kimyası asla ve asla uyuşmaz, badema uyuşmayacaktır da.

 

ÜÇ: Rüzgâr gibi geçen zamanları hatırlatmaya yeltenen ama bunu yaparken de kin ve nefret tohumları eken, tarihi şerefsizce tahrif ve tahrip eden namussuzlar var. Onca can vermiş nadide yapıları ve o yapıların müntesiplerini katil gösterme cüretinde bulunulmaktadır. Şerefsizce tezgâhlar kuran kodamanların sanki bu yapılarla bağı varmış gibi gösterilmektedir. Gerçek katiller ve hainler ise temize çıkarılmakta, masummuş gibi sunulmaktadır. Oysa her iki tarafta suçlu ya da suçsuz olsa bile, eşit bir değerlendirme yapılacak olsa şayet, faşist katil olarak gösterilen insanlar kesinlikle haklı çıkarlar. Çünkü onlar haydi aldatıldıklarını düşünelim. En azından vatan, millet, din, devlet gibi kadim ve kuşatıcı değeler adına kavga vermişlerdir. Ya diğerleri; bu milleti ve ülkeyi kızıl emperyalizmin kölesi yapmak için kavga vermişlerdir. Erkekseler yalanlayabilsinler bunu, tarihi tahrif ve tahrip eden ve bu milletin masum gençliğini aldatan namussuzlar. Bu meşum yapım mümkünse yayından kıldırtılmalıdır. Çünkü göz göre göre kin ve nefret tohumları ekmekte, yeni felaketlere davetiye çıkarmaktadır. Aslında kirli emellerin altyapısı hazırlanmaktadır. Ama gençlik bu tür derin yönlendirmelere kanmamalı ve gerçekleri keşfetmelidir. Kendi kitabını ve tarihini iyi okumalı, anlamalıdır.

 

DÖRT: Tüm olan biteni bizatihi müşahede ettikten sonra, Ayyıldızlı al bayrağın asılmamasına sitem etmek, bana pek inandırıcı gelmiyor. Kimse kusura bakmasın ama eylemler ve söylemler tutarlı olursa inandırıcılık özelliği artar. Bilakis inanmak kabil değildir. Bu arada, şanlı bayrakla kimyası uyuşmayan bazı namussuzlar var, hemen bunu fırsat bilip hücuma geçen. Bu necip milletin evlatları sanmasınlar ki, bu mikroplar şanlı bayrağımıza tutkunlar. Asla böyle bir şey yoktur. Bilakis bu zamanlarda yüce değerleri suiistimal ederek kendilerine pay çıkarmaya çalışırlar bu tipler. Ama aldanmamalı, inanmamalıyız. Bayrağı sevenler, ancak o bayrağın mahiyetini idrak edebilecek seviyede olanlardır. Din düşmanları o aziz bayrağı sevemezler. Millet düşmanları o aziz bayrağa yürekten tutkun olamazlar. Sefil bir caniye müsamaha gösterenler o aziz bayrağa hak ettiği saygıyı gösteremezler. Ey Müslüman Türk evladı! Kim olduğunu bilirsen, nerede, nasıl, niçin ve kim için çalışacağını da bilirsin. Gerçekleri ayan beyan görürsün. Kitabını ve tarihini iyi oku! Kitabına ve tarihine yüz çeviren ve ihanet eden milletler köpekleşmeye ve köleleşmeye mahkûmdurlar ve layıktırlar.

 

BEŞ: Katil devletin, masum Müslüman yavrularının kanına giren alçak siyonistin özrüne kanmamak icap eder. ‘’Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez’’ diye bir şey vardır. Siyonist şeytandır. Şeytan emeline ulaşmak için taviz verir, kandıracağı kişinin emrine amade bile olur. Bu olayın da asla masum olduğuna inanmıyorum. Allah korusun! Âmin. Maalesef Müslüman Türk Milleti öyle çıkmazlara itiliyor, öyle kararlara mahkûm ediliyor ki; hiçbir zaman mukadderatını kendi tayin edemiyor. Biri geliyor, kötülük ekiyor; öteki geliyor isteyerek ya da istemeyerek yine kötülük ekiyor. Böylece millet bir türlü felaha eremiyor, kendine gelemiyor ve yolunu bulamıyor. Allah düşmana fırsat vermesin. Allah bu milleti korusun. Âmin. Çünkü bu milletin yıkılışı demek; insanlığın yitişi, tükenişi ve yok oluşu demektir bir yerde. Kalıba bakarak anlaşılmaz bu. Hissetmek gerekir.

Tarih: 23.03.2013 Okunma: 766

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?