Hayat ne kadar soğuk ve acımasız. İnsan ne kadar zalim. Her gün yeni bir oyuncağın peşinden koşturuyor. Oysa ömür kısıtlı. Bu kimi zaman bir araba, kimi zaman bir ev, kimi zaman yeni hayatlara yelken açma şansını içinde gizleyen şans oyunları, kimi zamanda şehvet oluyor. İnsan böylece kişisel zevklerinin tatminine kendini ayarlıyor ve hariçteki her şeye kulaklarını tıkayıp gözlerini kapatıyor. Bu arzularına ulaşmak içinde kırıp dökmekten kaçınmıyor. Beyni güçlü olsa da cebi güçlü olmayanlar bir bir öğütülüyorlar hayat denilen acımasız değirmenin çarklarında.
Sorgulanmayan hayatlar yaşanmaya değmez dense de daha çok sorgulanmayan hayatlar itibar görüyorlar. Zira egemenler sorgulanmayan hayat sahibi kişilerden oluşuyor. Sorgulanan hayatlarsa toprakla koyun koyuna. Sorgulamanın sorumluluğu korkutuyor fersiz gözleri, cılız yürekleri. Binaenaleyh, sorgulamanın sorumluluğundan kaçanlar kartondan kalelere sığınıyorlar ve daha uzaklara kaçamıyorlar. Bu seferde sorgunun acımasızlığının kıskacından kurtulabilmek için beyinlerini işlevsiz bırakacak yollara başvuruyorlar ve böylece zalimleşiyorlar.
Ruhları taş kesiliyor. Vuruyorlar, kırıyorlar, döküyorlar. Dün gece Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf isimli romanını bitirdim. Hayatın soğuk yüzünü, insanların zalimliğini, kirli ruhların iğrenç sonunu, içkinin köpekleştirici yüzünü iliklerimde hissettim ve isyan ettim her şeye. Komşularımın rahatsızlığı ve gelecek tepkiler umurumda olmasaydı var gücümle haykıracaktım kahpe dünyaya ve zalimleşerek iğrençleşen insana karşı. Beton duvarlar kadar ruhsuz bir dünya duymasa da, görmese de, hissetmese de çığlığımı zehrimi akıtacaktım gecenin yalnızlığında sessizliğin kalbinden beton duvarları parçalayacak haykırışlarımla dış hayata karşı.
Bencilliğin karanlığında lanetli şafağın doğuşuna hazırlanıyoruz gibi sanki. Artık hayatın karanlık köşelerinde her dem hayatın soğuk nefesiyle yaşamaya çalışanların sessiz çığlıklarını duymak zorundayız. Yoksa bir gün onlar kendilerini apansız bir şekilde hem de olanca birikmiş kinleriyle duyuracaklar ve şafaklara intikam kâbuslarıyla uyanacak insanlık.
Her şeyin bir bedeli vardır. Kimi haysiyetsiz zevklerin bir ömürlüktür bedeli. Kendimize dönelim ve uzun bir içsel yolculuğa çıkalım ve bir ömrün sorgulamasına başlayalım. Geç ve güç olmadan.
İşte aziz şehit Ali Şeriati’nin, haysiyetli üstatlar Cemil Meriç’in ve Nurettin Topçu’nun manevi mirasları bunun için çok çok önemlidir ve asla elden bırakılmamalıdır. Mustazafların zaferi için. İnsanlığın gülmesi için. Umarım aziz şehidi ve sair üstatları şimdi daha iyi idrak ederiz. Bu arada kızıl kâbusun yarattığı korku ortamında popülerleşen ve emperyalizmin yedeğinde palazlaşan yeşil kuşak İslamcılığına da tepkimizi olması gereken biçimde koymamız gerektiğini bilmeliyiz derim âcizane düşünceme göre.
Kitap-ahlak-devrim-tevhit-adalet-özgürlük-emek-vatan-bağıumsızlık.
Sevgili ülkemiz Türkiye’miz bir gün mutlak özgür olacak inşaallah.
Tanığımsınız ey insanlar!
Görün beni
Duyun yükselen sesimi.
Sahipsizlik sizdendir.
Bizdendir,
Sahiplenildikten sonra sahiplenilmezse.
Soydular bizi
Çırılçıplak koydular
Ve doydular
Köpek gibi.
İşleri bitince de
Efendilerinin yanına
Sabun gibi kaydılar.
Susmayın!
Kalkın direnin.
Bu vatan bizim
Damar damar
Yaprak yaprak.
Bizim yükselen bayrak.
Ekilen bu toprak bizim
Bütün çokluğuyla.
Bu hayat bizim
Az da olsa yokluğuyla.
Ama bütünleşmek gerek hayatla,
Kucaklaşmak vatanla.
Konuşmaya ve yaşamaya
Yüzümüz olsun için.
BİR YORUM: her şey bir oyun kanaatimce. ABD nin tükenmekte olduğunu gören derin küresel domuzlar diktotaryası, Rusya’yı dünyanın jandarması yapmak istiyor sanki. Ve önce dünya iki parçaya ayrılarak bu oyunu oynamaya hazırlanıyor. Dünya artık ABD den iğreniyor. Büyük şeytan krediyi tüketti. Rusya, halkı Müslüman olan Kafkaslıların bile hamiliğine soyunarak güven kazanıyor. Rusya, dünyada kapitalizmin muhalifi olarak telakki ediliyor ve kapitalizm karşıtları bu yönüyle Rusya’ya sempati besliyor. Haddizatında Rusya da kızıl kapitalist sayılır ama. Şimdi de iki ülke yanlıları tutuşturularak her yerde halklar ikiye ayrılıyor ve derinlerde bir ideolojik çatışmalar dönemine start verilmek isteniyor sanki. Ve dünyanın Rusya’nın yanında yer alması isteniyor sanki. Ki bugün Rusya, Çin, İran vs ülkeler, ABD muvacehesinde hep bir davranıyor.
BİR NÜANS: önce insan keşfedilmelidir. İnsanı keşfetmeden çözümler bulmaya ve bulduğu çözümleri insanlığa sunmaya tevessül eden ideolojiler başarısızlığa mahkûmdur. Dünya, insanı tanımayan ideolojilerce cehenneme çevrilmektedir. İnsanı tanımayan düşüncelerin zaferi muhaldir. Bugün deli gömleği ideolojilerin temel çıkmazı insanı tanımadan insanın hayatına dair çıkarımlarda bulunmasıdır. İdeolojiler menfaate ayarlıdır. Binaenaleyh insanı tanımaya gereksinim duymamaktadır. Fakata acı faturaları hep insan ödemektedir. Öyleyse insan ideolojileri tanımalı ve gereğini yapmalıdır. İnsanı tanıyan yegâne ideoloji: İSLAM’DIR.
BİR ÇIKARIM: kim ne derse desin POZİTİF ÖZGÜRLÜK İMAN’IN MEYVESİDİR. İslam’a tabi olanları gerici, kul, köle diye küçük beyinleriyle tahkir ve tezyif etmeye yeltenen aptallar nice kulların ve nice maddenin ve nice deli gömleği ideolojinin iflah olmaz kulluğunu ve köleliğini yapmaktadırlar ve asıl gericilik, ilkellik kendi benzerine tapmak ve kul olmaktır. Ama bunu idrak etmek küçük beyinlerin işi değildir. Yazık, bilmediğini bilmeyen ve bildiğini sanan ahmaklara.
BİR LANET: kim olduğu ve ne olduğu bilinen bir kişiye kimliğine aykırı teklifte bulunmak domuzluktan başka nedir ki? Domuzun kendisine haram olduğu kişiye domuz etini yemesini telkin etmeye yeltenmesi ne alçaklıktır. Lanet o lanetliğe.
BİR TESPİT: şimdi bir şey mutlak ve tümden olumsuz değildir. Yanlış olabilir ama doğru yapabilir ve konuşabilir. Tıpkı efendimiz Hz. Ali (ranh) nin ifade ettiği gibi: ‘’siz hikmeti alınız, geldiği yere bakmayınız.’’ Evet, ölçümüz bu. Doğru bir şeyi yanlış bir kurum, şahıs dile getirdi diye onu reddetmek kanaatimce feci bir durumdur. Yanlışsam doğrusunu görmeyi istemek hakkımdır ve adalet icabıdır. Şimdi sadede gelelim: sevgili insan kardeşlerime, âcizane-haddimi aşmadan, bir teklifte bulunacağım. STV deki ‘’Kollama’’ ve ‘’Tek Türkiye’’ isimli dizileri izlemelerini salık vermek istiyorum. ‘’Tek Türkiye’’ isimli diziyi bahusus Kürt kardeşlerime öneririm. Bilhassa dizi sonunda ki ‘’Derin Merkezin’’ mülahazalarını, diyaloglarını. Anlayış diliyor, yüreklere iltica ediyorum.
BİR İFŞAAT: “Ahlakî değerler yok edilmeli!
Dinî inançlar zayıflatılmalı!
Ailevi dayanışma kırılmalı!
Vatan ve devlet bağlılığı zayıflatılmalı!”
Ve tabii, tüm bunları gerçekleştirebilmek, hedefe ulaşabilmek için “medya kullanılmalı”dır!
“Medya kullanılmalıdır” ki; Toplum “uyuşturulmalı” ve “düşünce üretmesi” engellenmelidir!
“- Toplum okur-yazar hale getirilmeli, ancak düşünce üretmeleri engellenmeli!
— Toplumun ahlaki değerleri yok edilmelidir.
— Dini inançlar zayıflatılmalı ve yok edilmelidir.
— Kişinin eğitimi, masonluğun örgütsel kültürünü adapte etmek içerikli olmalıdır.
— Toplumsal ve ailevi dayanışma kırılmalıdır.
— Aile, dinsel ve kültürel genleri taşıyan kurum olmaktan çıkarılmalıdır.
— Vatan ve devlet bağlılığı zayıflatılmalıdır.
— Adalet bilinci sürekli yok edilmelidir.” MASON TALİMATNAMESİ
"Türklerin üstün bir ulus olduğu safsatasını yıkın.
Güneydoğu'da bizimkiler postu deldirmesin, buna yönelik önlemler alın...
PKK'ya karşı savaşanlara el altından şu mesajı gönderin: Sakın ha ölmeyin! Bırakın Atatürkçü de olsa, Sünniler ölsün!
Tayin dairesi mutlaka elimizde olmalı.
Cepheye bizden olmayan o namussuzları sürün.
Ordunun müdahalesini sağlamak için, orduda ve sivil toplumda etnik ve irticai faaliyetleri seyredin, yer yer körükleyin.
Ordudan altı ayda bir adam atarak, yarın darbe yapma gerekçenizi ortadan kaldırmayın, bırakın, tehlikeyi müdahale boyutunda büyütün.
Her yerde irtica var kampanyası başlatılsın. Sadece eşi kapalı olan, namaz kılan değil, sağcı, milliyetçi, yarın irticaya kaçması veya size engel olması muhtemel herkesi yazın, ilgili mercilere şikâyet edin, onların adına dinci dergiler, gazeteler gönderin, akrabalarının adını öğrenin, onların isimleriyle başlarını belaya sokacak mektuplar, kartlar gönderin.
Laikleri sıkıştırın! Çokça eğlence düzenleyin, onları dansöz ve içkiye zorlayın.
Din ve milliyetçilik duygusunu zayıflatan yolları kullanın.
Okullarda öğrencilerin kız arkadaşlıklarını teşvik edin, yapabiliyorsanız, Osmanlı hayranlığını kırın.
Cinsel konularda sınırları zorlayın, çünkü bu konu insan zaafının başında gelir.
Hanımlarınız dekolte giysin, diğerlerinin hanımlarını açık giymeye teşvik etsin.
Fisunoğlu bize, Korgeneral iken, 'Ben karımı oynata zıplata bu noktaya geldim' demişti... Bizim için de ölçü bu olmalıdır!" BAŞÇAVUŞ MUHARREM KESKİNİN MAYIS 1997 DE BİR TOPLANTIDA ALINAN KARARLARI İFŞA EDİŞİ.