Kültür deyince aklımıza gelen şey; kısmen de olsa, toplumsal yaşamımızı yönlendiren örf, adet ve teamüllerimizdir. Lakin bunlarla kültür nosyonunu tam olarak ifade etmiş olamayız. Kültür, örf, adet ve geleneklerimizi tazammum etmekle birlikte, değer yargılarımızı, inançlarımızı, insani çaba neticesinde ihdas ettiğimiz eserleri ve yaşamımızı yönlendirmede etkili olan maddi ve manevi dinamikleri de kapsamaktadır. Kültürü, bütüncül bir tarifle mücmel olarak ifade edecek olursak şunu söyleyebiliriz: ‘’kültür; bir milletin, dünya milletleri arasında, kendi varlığını ortaya koyup ifade ve ispat etmesinde başvurduğu bir birikim ve insanın, insan olarak, var olanların bilgisini kazandıktan sonra ortaya koyduğu her şeydir.’’
Prof. Dr. Necati Öner’e göre; bir milleti diğer milletlerden ayıran kültüre ‘’özgü kültür’’ denir. Biz bize ait olan kültürümüzü bir başlık altında ‘’Türk-İslâm Kültürü’’ olarak tavsif edebiliriz. Bunu oluşturan öğeler; Türklerin yüzyıllar içerisinde uyageldikleri teamülleri ile İslâm dininden mülhem olarak ortaya konulan devasa eserler ve değer yargılarıdır.
Yine, Prof. Dr. Mehmet Aydın’ın ifadesiyle; ‘’kültür; evvela bir yaşantıdır.’’ Türk-İslâm kültürü olarak tavsif ettiğimiz şey; Müslüman Türk Milleti’nin, yaparak, yaşayarak hayata geçirdiği eylemlerdir. Ve bu da bize, ahfaddan emanet, ecdaddan mirastır. Milletimiz, oluşturduğu muazzam kültürel ve tarihi birikim ile insanlık sahnesinde en saygın yerini almış ve her dem orada varlığını korumuştur. Zira bizim kültürümüz ve medeniyetimiz, en muhkem ve kati kaynaklara istinat etmektedir.
Varlığımızı idame ettirebilmek ve sesimizi duyurabilmek istiyorsak evvela var olan imkânlarımızı keşfetmeli, bu imkânlar nispetinde ve doğrultusunda hedefler belirlemeli ve sağlam hamleler yaparak terakki etmeliyiz. Şayet, bu minvalde kendimizi ispat etmekten mahrum kalırsak globalleşen dünyada biteviye palazlanan ‘’kültür emperyalizmi’’ karşısında naçar kalır ve maazallah feci bir ‘’kültürel erimeyle’’ yok oluşa sürüklenebiliriz.
Binaenaleyh, her türlü kültür emperyalizmine karşı temkinli olmalı, kendimizi ispat edecek ve varlığımızı baki kılacak şekilde güçlü bir ‘’kültürel yapı’’ ihdas etmeliyiz. ‘’Kültür ufkumuzu’’ çok geniş tutmalıyız. Muhtelif kültürel birikimleri irdelemeli ve onlar hakkında malumat sahibi olmalı ve de onlara dair doneler elde etmeliyiz ki, yerimizi ona göre belirleyelim ve kendimizi insanlığa tedbir alarak sunalım. Fakat muhtelif kültürlere kapalı kalırsak kültürümüz sığ mülahazalar ve dar kalıplar içerisinde ne inkişaf edebilir ne de var olan gelişimlere ayak uydurabilir.
Kültürel olarak, diğer kültürlerde bize uyarladığı kılıflar ve sınırlar içerisinde mahkûm kalmamalı, mevcut kapasitesini zorlamalı, gerçeği gizleyen fanusları kaldırmalı ve otonom bir hüviyete kavuşmalı ki, hem bizim kültürümüzün yüceliğini ve yüksekliğini hem de kültürel kimliğimizin derinliğini müşahede ve idrak edebilsinler.
Prof. Dr. Ahmet İnam’a göre kültürlerde dört esas unsur bulunur: bunlar; ‘’zaman, mekan, fertler ve toplumsal yapı’’dır. İşte, yüce ve ekmel din İslâm’la şeref kesbetmiş milletimiz, tüm bu unsurlara mükemmel bir şekilde haiz olduğu için devasa ve derin bir kültürel yapı ihdas edebilmiştir.
Mekân olarak çok müspet ve devasa bir coğrafyaya sahiptik, zaman olarak asırlık bir tarihi birikimimiz mevcuttu, fert olarak iktidarlı, necabetli, âlicenap ve şerefli bir insanlığa sahiptik, toplumsal yapı olarak ta yetkin bir haldeydik. İşte bizim mevcut kültürel hamulemiz bu muhkem temellerin bir neticesidir. İlânihaye de varlığını koruyacak ve idame ettirecektir.
Son tahlilde diyebiliriz ki; tüm bu birikimlerimize sahip çıkmalı, fakat bunu aynı seviyede bırakmayıp, imkânlar dâhilinde mütemadiyen geliştirerek, monoblok dünyada ‘’kültür emperyalizmi’’ muvacehesinde ‘’kültürel çözülmeye’’ duçar kalmadan varlığımızı korumalı, ispat etmeli, ittihaz ettirmeli ve otonom olarak tarih sahnesinde bize seza yerimizi almalıyız.
Böyle bir ülkede yaşamaktan ve böyle bir milletin müntesibi olmaktan derin kıvanç duyuyorum. Saygılarımla.
Muhabbetle, sevgiyle, dostlukla, barışla, kardeşlikle, adaletle, özgürlükle, selametle, duayla, bağımsızlıkla, kitapla ve devrimle. Tam Bağımsız Türkiye için her şey. Aşkımız umudumuz bu, gerisi angarya.
AYRINTILAR:
1. Vakit Gazetesinin ‘’trilyonluk rüşvet’’ iddiasına dair bir değerlendirmesini göremedik. Ne hazin. Bizdendir diyerek mustazafların alınterinin aparılmasına göz yummak olmamalıdır. Ve birileri vurgun yaparken birileri sömürülmekte ve çaresizliğe mahkûm olmaktadır. Bu durum kabullenilemez. Ne acı ki, İslami kesim, bizdendir diyerek bu tarafın dolaplarına lakayt kalıyor gibi görüntü vermektedir ki, bu İslami Ruhla, Muhammedi tavırla asla ve kata bağdaşmaz. Dolayısıyla istikametli oluşa da ağır darbe vurur. Kimse kendini ayrıcalıklı görmemelidir ve soygunu hak telakki etmemelidir. Nasıl olsa diğerleri biz yokken soydu birazda biz soyalım zihniyeti köpekçedir, alçakçadır, kanı bozukçadır. Yapılıyor diye söylemiyorum, şayet bu düşünce ile böyle yapan ve yapmaya yeltenen varsa o pisliklere söylüyorum. Allah’ın vuruşu keskin olur. Ve yetki elinde olan büyükler buna asla ruhsat vermemelidir. Allah-Ölüm-Ahiret-Hesap var unutmayın. Ve bu dünyada da bir gün cezası var ve verilecek ve bu ceza çok acı olacak bunu da unutmayın. Sayın başbakanımız bu durumun peşini bırakmamalı ve cezasını kesmelidir olayın aslı varsa. Bu düşürmez bilakis yükseltir hareketlerini ve şahsını. Tıpkı geçen günde İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad’ın verdiği geçici rahatsızlıktan dolayı özür dilemesi gibi. Ne oldu halkın gözünde elbet yükseldi, ki dünkü ATV haberdeki bir vatandaşa sorulan soru bunun hüccetiydi.
2. Yine zevahirde dev hakikatte cüce olan vahşi ve alçak kapitalistler altın vuruşlara başladılar. Birbirini yiyesiceler. Toplumumuz bu iğrençlikleri, bu hırsızlıkları, soysuzca vurgunları görmelidir artık. Ve bu hırsızları alın teri ile zenginleştirip kendi üzerinde efendi kılmamalıdır. Bu hırsızlara paye vermemelidir. Ki bunları zengin edip küstahlaştıran sonrada durmadan küfreden ne hazin ki bizleriz. Ama hala aynı minvaldeyiz. Ruhumuza ve bedenimize küfreden pislikleri efendi kılmaktan ve önlerinde eğilmekten ilginç bir haz alıyoruz. Mazoşistiz adeta. Yazık.
3. Bir zibidi çıkmış, bilim kenti olması iktiza eden üniversitelerde olası özgürlük kıvılcımlarını parlamadan söndürme derdine düşmüş. Ulan köpek önce bu vatan çocuklarını ahlaksızlığın bataklığına gömüp, mazlum yavrularımız üzerinde kirli ve kahpe emellerini realize etmeye yeltenen soysuzların namussuz planlarını deşifre etsene. Sıkar demi. Adamı bilmem nere sokarlar demi. Ulan faraza türbanla girdi. Ne olacak? O üniversite bilimde geri mi kalacak? O kurum ahlaksızlık yuvası mı olacak? O kurumda tinerciler mi çoğalacak? O kurumda pezevenkler cirit mi atacak? O kurum terör yuvası mı olacak? ki gördük onların alınmadığı kurumlarda ne silahlar sıkıldığını ve ne terör kampları kurulduğunu hem de aleni olarak. O kurum fuhuş hane mi olcak? O kurum uyuşturucu merkez üssü mü olacak? He söyle ulan ne olacak? Bunların hepsi ancak senin özlediğin ve olmasını istediğin durumda olur. Ki gördük bütün sarahatiyle bunu da. Söyle kınamı yakacaksın özgürlükler boğulunca? Yazık değil mi rüştünü ispat etmiş insana zincir vurmak? Yazık değil mi seçim yapabilecek düzeye gelmiş insana kimlik ve tercih belirlemek? Bırakın insanlar özgürce tercihini belirlesin ve yaşama dönüştürsün. Suratınıza tüküreyim, bilimselliğinize tüküreyim sizin. Özgürlük terennümlerinize tüküreyim. Siz adamısınız be. Sizi adam yerine koyanlara acıyorum vallahi de billahi de. Ve Müslüman-Türk kimliği taşıyıp ta siz gibi kanından şüphe edilenlere destek çıkanlara lanet diyorum be. Artık uyanmalıyız, akıllanmalıyız, gerçekleri görmeliyiz. Yok, olup gidecez be. Sözlerim ağırsa ruhumdaki derin insani sarsıntılardan ve vicdanımı sızlatan sorunların ağırlığından dolayıdır ve özür dilerim okuyucularımdan.
4. ‘’Siz içinizde olanı değiştirmedikçe Allah sizi değiştirmez.’’ ‘’Nasılsanız öyle idare olunursunuz.’’ Evet, bu yüce nasların gereğini ifa ettik ettik, etmedik şikâyete yeltenecek kadar mürai ve sahtekâr olmamalıyız, başkalarını suçlamamalıyız derim âcizane. Zira herkes görevini yapacak, yapar. Kim ne diyebilir buna. Gayet tabii. Şeytan da insan da görevini yapacak. Bu ezeli ve ebedi kanun. Aksini söyleyen ispatla mükelleftir. Yoksa kuru zevzeklik yapmak budalalıktır. Sen anana, avradına, dinine, vatanına, milletine, bayrağına, orduna ve emniyetine derinden derine ağır darbe vuranları alın terinle yükseltir ve üzerinde efendi yaparsan şikâyete hakkın olmaz kusura bakma insan kardeşim.
5. Şimdi ben bunları söylüyorum diye dört dörtlük Müslüman olmam şart diye bir şey yoktur, olamaz ve bunu kimse bekleyemez. Ha keşke olabilsem bunu elbet çok isterim. Şöyle dünyadan el ayak çeksem ve derviş vari yaşam sürdürebilsem. Toplum içinde pek olmasam. Ama aslında bu da yanlış ve dinende olumsuzlanmıştır. Ki kaniat efendisi, izzetli ve şerefli önder ne demiş: ‘’toplum içine çıkmam emredilmiş olmasaydı, sessiz bir yerde oturur öylece gökyüzüne bakardım.’’ Evet, olay budur. Bizden istenen insan olarak yaşamamızdır. Hem kendi görevimizi yapmamız hem de uyarı görevimizi yapmamız emredilmiştir. Ki uyarı yapmadığımız halde ateşin bize de dokunacağı keskin olarak söylenmiştir ki, Nuh Kavmi’nin sonunu hatırlayın. Ateş uyarı yapmayanlara da dokununca şok olmuşlar ve bize neden? Demişlerdi ve görevlerini ifa etmedikleri söylenmişti. Elbet ben de insanım. Melek değilim. Elbet günah işleyeceğim. Elbet kusurum vardır. Ama uyarımı da yapmak insani vazifemdir. Hakkımı hukukumu aramak, adalet ve özgürlük savaşı vermek fıtri görevimdir. Tabi ben görevimi ifa ederken şeytan da iş başında olacaktır, muhtelif ve tatlı tuzaklarıyla. Allah bizi şeytandan ve şeytan suratlılardan korusun, ilahi koruma ve teminatına alsın. Âmin. Ama kardeşlerimiz de kardeşlerini olayın aslını dinleyip, anlayıp, öğrenmeden itham etmemelidir. Farza bir tuzağa düşmüş olsun, düşene vurmamalıdır. Ki kula hakkı ile ebediyete uçmak vardır ki Allah korusun.
‘’fasıklardan gelen habere itibar etmeyiniz.’’ Ayet ‘’zandan sakınınız, zannın çoğu haramdır.’’ Ayet ‘’haber müşahede gibi değildir.’’ Hadis‘’güneş gibi açık olmayan hiçbir şey üzerinde nihai kararını verip doğruluğuna şahadet etme.’’ Hadis