‘’Önemli olan,
doğmak değil yaşamaktır. Çünkü kaderi, doğmak değil yaşamak tayin eder. Doğmuş
olmanla değil yaşadığın hayatla sonun belli olacaktır. Bu yüzden yaşadığın
hayata dikkat edeceksin. Sonunda ya cehennemi boylayacak ya da cennete
gideceksin.’’ Bunu,
dünya bağlamında da düşünebilirsiniz. Eğer insan evladı gibi yaşarsanız, dünya
adalet dünyası olur ve tüm insanlık huzur bulur ama hayvan gibi yaşarsanız,
dünya karanlığa mahkûm olur ve tüm insanlık azap bulur. Sizi, siz yapan
değerlerinizi sahiplendiğiniz kadar kendiniz olarak varsınızdır ve değerlerinizi
ayakta tutuyorsunuzdur. Ama varlık sebebiniz olan ve sizin var olduğunuzu
ispatlayan değerlerinizi ötelerseniz, kendinizi de ötelemiş olursunuz. İnsana,
ancak kendisi ihanet eder. Kendisine ihanet etmeyene, kimse, ihanet etmeyi
hayal bile edemez.
Maalesef, yukarıdaki hayati ilkeyi pek
dikkate alan yok. İnsanoğlu, doğarım ve ölürüm diye düşünüyor. Aradaki süreci
pek önemsemiyor. Herkes kafasına göre yaşıyor ve önünü, ardını düşünmeden
pisliğe batabiliyor. Dünyaya münhasıran yaşamaya geldiğini sanıyor. Elde ettiği
dünya nimetlerinin cazibesine kanıyor. Öyle bir sarılıyor ki ona, kaybedeceğim
endişesiyle hareket edip korkuların mahkûmu oluyor ve kendini kaybediyor.
Bedenini ruhuna tercih ediyor. Manayı maddeye feda ediyor. Hırslarının kurbanı
oluyor ve canavarlaşıyor. Dünya nimetleri (kasa-masa-nisa) uğruna durmadan
hırlaşıyor. Milleti düşünen, ülkeyi düşünen, dini ve devleti düşünen ve bu
kadim olguların varlıklarının idamesi için kavga veren tek kişi yok desek
yeridir. Çıkar düşüncesi, ruh dünyamızı altüst etmiş. İdeolojik kalıplar
kafamızın dengesini sarsmış. Süfli hırslarımız ve arzularımız vicdanımızı
karartmış. Bilginin anbean değiştiğini sanıp, değişmeyen bir hakikatin olamayacağına
inandırılmışız. Değişmeyen bilgilerinde olabileceğini anlamamışız. Değer
yargılarının çağa göre değişemeyeceğini söylemeyi; eskide kalmak, çağa ayak
uyduramamak diye tarif etmişiz. İnsanlara, kimliklerinin ve dinlerinin,
kendilerini geri bıraktığını, gerekirse kimlikten ve dinden vazgeçilebileceğini
dikte etmişiz. Hayali bir hümanizmaya, gerçek olan tüm olguları feda etmişiz.
Her yeni devir manevi kuvvetleri daha bir
sarsmış. Madde, insanların tam kalbine mührünü basmış. Söz paranın olmuş, kasa
saltanatını ilan etmiş. İnsanlık yeni oyuncaklarla avunuyor. Küreselleşen
dünyada, kendin olabilmek ve kendin olarak kalabilmek tehlike olarak görülmeye
başlamış. Bu yüzden de yeni bir kimlik ve yeni bir din gerektiği zımnen dikte
ediliyor. Çoğunlukta yalnız kalmak tehlikelidir, çoğunluğa tabi olacak ve onun
gibi anılacaksın deniyor. Çoğunluk hatırına yanılmış olman gerekiyorsa
yanılacaksın deniyor. İnsanlar iyice
yılmış durumda. Kimsenin ayağa kalkmaya ve konuşmaya mecali yok. Hey insanlar!
Gittiğiniz yol, yol değil; tuttuğunuz dal, dal değil demiyor tek bir kişi bile.
Çünkü sözü olan ve söz söyleyecek konumda bulunan herkesin ağzı yenidünyaya
ayarlanmış. Aykırı ağızlar zaten bir şekilde susturulmuş. Kimlikten feragat
ediliyor, din yeniden biçimlendiriliyor.
Şimdi, yeniden varoluş kavgasına tutuşmanın
tam zamandır bence. Kimliğini daha bir sahiplenme, dinini daha bir görünür
kılma, devletini yeniden yapılandırma, kadim tarihi tecrübelerini açığa vurma
ve vatanın için her şeyinden vazgeçebileceğini iddia etme zamanıdır. Çünkü
öldük ve dirilmemiz gerekiyor. Yıkıldık ve kalkmamız gerekiyor. Susturulduk ve
konuşmamız gerekiyor. Çok boyun eğdik ve başkaldırmamız gerekiyor. Bunların
yapılmaması, bitişinin altına imzanı koyduğunun ve yenildiğini kabullendiğinin
ispatıdır. Fırsatçılara bekledikleri fırsatın asla doğmayacağını mutlaka
göstermemiz icap ediyor. Bu milleti yıkmanın ve bu vatanı bölmenin imkânsız
olduğunu behemehâl ispatlamamız şarttır, bedeli her ne olursa olsun. Tek Hak
dinin İslam olduğunu ve bu milletin İslam’dan başka bir dini asla kabul
edemeyeceğini, İslam’dan başka Hak din olamayacağını göstermemiz şarttır. Hümanizma
ve Küresellik adına, feda edecek tek bir değerimiz olmadığını, hele bu soytarılıklar
uğruna kimliğimizden ve dinimizden asla feragat edemeyeceğimizi haykırmak en
birincil vazifemizdir. Sarsılan manevi kuvvetlerimizi yeniden diriltme, hükmü
eline geçiren paranın hükümsüzlüğünü ilan etme, beden kafesine sıkışıp kalan
ruh kuşunu özgürleştirme, yeniden varoluş kavgamızın temel paradigmaları
olmalıdır.
EKSTRA
BİR
Osmanlıcılık hayaline kapılarak, Türkiye’mizin
sınırlarının genişletilebileceği türünden safsatalar dolaşıyor ortalıkta. Bu
lanet bir tuzaktır bayım. Bu genişletme oyunu, genişletilmiş bir bölgeyi hazır
bulma oyunudur. Verilmek istenen yer, alınmak istenen yerdir. Şimdi sana dâhil
edecekler ki, yarın almak istediklerinde o yerleri almaya hak kazanmış
olsunlar. Çünkü şu anki haliyle malum bölgeleri hayallerinde ki yere dâhil
etmeleri imkânsızdır. Çünkü böyle bir şeye dost ülkelerde kılıç çekerler.
Akıllı olmak ve oyuna gelmemek gerekir. ‘’Bir
damla petrol, bir damla kan’’ diyen bir itin, sana bırakacağı hiçbir şey
olamaz. Aptallığın bedeli çok acı olur. Şeytan sana tek bir gül veriyorsa,
mutlaka gül bahçesini alacağını düşünüyordur.
İKİ
T.C. olayı; hayal edilen ve Eyalet Sistemi
denilen ihanete hazırlık aşamalarındandır. T.C. damgasını kaldırıp, ileride bir
kurum için, işte bilmem ne eyaletinin bilmem ne başkanlığı gibisinden
tanımlamaların yolunu hazırlıyorlar. Millet bu ihanete geçit vermemelidir.
Bunların neyi var, bunlar projesiz, bunlar ırkçılık yapıyorlar diyerek başkalarını
itham edip kendini haklı çıkarma kurnazlığını bu millet boşa çıkarmalıdır. Ne
yani birilerinin projesi yok diye, vatanı, milleti ve dini imha etme
projelerine destek mi verilmesini bekliyorsunuz? Ki, siz projesi yok deyince,
birilerinin projeleri olmamış mı oluyor? Daha çok beklersiniz ve
bekleyeceksiniz. Hainliğe hainlik ekleyeceksiniz. Ama hiçbir zaman ilerleme
kaydedemeyecek, durduğunuz yerde tekleyeceksiniz. Bu milletin masum ve gariban
çocuklarını ırkçılıkla yaftalıyor ve lanetliyorsunuz ama akil adam diye
seçtiğiniz daha adamlık nedir bilmeyen sefilleri bu milletin başına taç
ediyorsunuz ama o adamlıktan bihaber olan mahlûkların tehditlerini hiç
görmüyorsunuz; işte o mahlûklardan birinin haysiyetsizce tehditleri;
"Kürtlere
özerklik verilmezse ceset parçaları üzerimize gelir! Umudunu kaybetmiş PKK ile
baş etmek kolay değil. PKK'nın kendi içinden PKK'cıklar çıkar, Metro
istasyonları ve AVM'ler her gün patlar. Ortalığa ceset parçaları dağılır.
Alışverişlerinizi internet üzerinden yapmak zorunda kalırsınız! Özerklik sadece
Kürtlerin yaşadığı yerde olmasın. Tüm Türkiye özerk yapılara ayrılmalı"
Bu sözleri asla unutma, şeref ve haysiyet abidesi Müslüman Türk
evladı! Bu sözleri sarf eden hain, senin kaderini tayin etmen için akil adam
intihap edilen adamdır. Bu adam, senin dinine ve kimliğine düşmandır. Ve bu
sözler dün söylenmiş sözler değildir, akil adam olunduktan sonra sarf edilmiş
sözlerdir. Seni tehdit etmektedir. Seni şerefsiz bir teröriste teslim olmaya
çağırmaktadır. Sana, senin vatanını parçalara ayırmayı teklif etmektedir
haddini ve hududunu aşarak. Bu senin
için züldür ve zillettir. Seni bu zillete layık görenleri asla unutma!
ÜÇ
Kimliği yok etme vazifesini birilerine vermişler. Dini yok etme
vazifesini de diğerine. İkisi birbirine muhalifmiş gibi görünüyor ama yalan.
Her ne kadarda birbirlerinin aleyhine faaliyet içindeymişler gibi görünseler de,
bazı konularda hiç şüpheniz olmasın müttefiktirler. Kimliğin ve dinin tahrif ve
tahrip edilmesi konusunda. Bunlar size uçuk şeyler gibi gelebilir dostlarım.
Ama değil, şerefim üzerine temin ederim değil. Çok derinden gidiliyor, hiç
sezdirilmiyor. Ama altımızdan nice yüce varoluş kaynakları kayıp gidiyor. Lütfen
silkelenin ve kendinize gelin, ne oluyor diye tek bir kerecik bir sorun ve
cevap arayın bakalım nelerle karşılaşacaksınız.
DÖRT
MHP’ndeki bazı tipler ahmaklığı bırakmalıdır.
Düşüncesizliğin lüzumu yoktur. Kardeşim senin vazifen yapman gerekenleri
yapmaktır. Abuk sabuk konuşmak değil. Bir
defa, söylediklerin nasıl algılanıyor, anlaşılıyor ona dikkat edeceksin. Bin düşünecek
bir söyleyeceksin. Konuşmayı bilmiyorsan susacaksın. Söylediğin sözler kime
yarıyor, kimin işini kolay kılıyor akledeceksin. Hem bazılarına ırkçılık
yaftası için fırsat tanımış oluyorsun hem de birilerinin teröristliğine kılıf
bulmasına yol açıyorsun. Yani milletin yanıltılmasına, kandırılmasına meydan
veriyorsun. Öyleyse bu tiplerden şüphe etmek icap eder ve teşkilat bu tipleri
mutlaka kontrol altında tutmalıdır. Gerekirse ve başka yol kalmıyorsa bünyeden
tard etmelidir. Bunlar iyilik perdesi ardında en büyük kötülüğü yaparlar. Bizim
kaybedecek tek bir insanımız yoktur. Tıpkı tek karış toprağımız olmadığı gibi.
Bunlar beylik laflar değil dostlarım. Hamaset hiç değil ve benimde bu tür
şeylerle işim olmaz. Çünkü beylik laflarla, hamasetle kendimi ifade edecek
kadar zavallı, çaresiz ve basit değilim elhamdülillah. Yemin ediyorum biraz
daha derin, biraz daha ince ve biraz daha hassas düşünün olayın vahametini
sizde müşahede edeceksiniz. Sözleriniz PKK denilen çakal sürüsüne doping
olmamalıdır. Vatana ihanet edenlerin ekmeğine yağ sürmemelidir. Kendi
müntesiplerinize acı vermemeli ve onları umutsuzluğa sürüklememelidir. Kendi
teşkilatınızı çıkmaza, açmaza mahkûm etmemelidir.
BEŞ
PKK denilen sırtlanlar sürüsü asla imha
edilmedi, edilmeyecek. Kesinlikle nadasa bırakıldı, daha ileriki hamlelerde
daha güçlü olarak karşımıza çıkması için. Olan her şey netameli bir oyunun
farklı kısımlarıdır. Fikren çok gerilediğimiz için, hiçbir şeyi doğru
algılayamıyor, doğru anlayamıyor, doğru analiz edemiyor, doğru
değerlendiremiyor ve doğru sonuçlara ulaşamıyoruz. Her söylenene
inanıveriyoruz. Her sunulan hapı hemen yutuveriyoruz ve onunla iyileşeceğimizi
sanıyoruz. Her önümüze konulan yemeği tüketiyoruz, içinde ne var diye
sorgulamıyoruz. PKK denilen şerefsiz örgütün elemanlarını ovaya indirmeye
çalışıyoruz. Asla unutulmasın ki, ovaya inenler pişman olduklarından
inmeyecekler, birer propagandist ve ajitatif eleman olarak inecekler ve çaresiz
ve cahil gençliği zehirleyecekler. Bunlar gelecek için dizayn edilen büyük
oyunların yapı taşlarıdır ve bilinmelidir ki, cehenneme giden yol iyi niyet
taşlarıyla döşelidir.
ALTI
İnsanlarımız manen o kadar çürümüş ki,
üfleseniz çökecek durumda. Maalesef her şey bizim yok oluş sürecimizi
hızlandırmaya kurgulanmış. Şovlar, diziler, evlilik programları vs. Ne gariptir
ki, tam da böyle bir zamanda, yerli sandığımız medyalarda kendilerini
Siyonist’e peşkeş çekme derdinde. Yazıklar olsun. Bedavaya aldı, parayı gördü
yamuldu. Şimdi, nice genç dimağlar zehirlenecek. Bu ihanetten başka nedir
Allah, vatan, namus aşkına sevgili dostlarım? Ülkemin bütün kaynakları sanki
Siyonistin mülkü oldu. Ve nihayet o mülkün ellerinde kalmasını sağlamaya
yarayacak propagandayı yapacakları yegâne araç olan medyayı da ellerine
geçirdiler. Akıl alır gibi değil gerçekten. Biz kimiz, bizim olan ne var diye
sormak asla abesle iştigal olmasa gerek? Müslüman Türk milletinin aile yapısı
resmen ve alenen çökertiliyor. Evlilik oyuncak oldu. Genç kızlarımız ve
oğullarımız evlilik programları yoluyla her gün bir sevgili değiştirir oldu.
Sanki açıktan olmasa da gizliden evlenip boşanılıyormuş gibi bir ortam
oluşturuldu. Çünkü birbirini alıp gidiyorlar, epey zaman geçiriyorlar ve bir de
bakıyorsunuz, elektrik alamamış oluyorlar. Bu nasıl iştir anlayan beri gelsin.
Böylece evlilik kurumu oyuncağa döndü ve yüceliğini kaybetti. Bu işin arka
planında yatan gerçek tuzak, asıl kahpelik Müslüman Türk Milletinin nüfusunu
azaltmaktır. Aile baltalanınca ne olacak, dolayısıyla evlilik olmayacak ve
nihayet çocukta olmayacak. Bu ne demektir? Müslüman Türk Milletinin zaman
içinde yok olması demektir, esarete adım adım gitmesi demektir. Akıllı olalım
lütfen. Devlet gücünü artık ortaya koyalım. Otoritesiz devlet, devlet değildir.
Gerektiği zaman meydan okumayan millet, millet değildir.