YENİDEN VAROLUŞ KAVGASI...

Özgür DENİZ - 15.04.2013

‘’Önemli olan, doğmak değil yaşamaktır. Çünkü kaderi, doğmak değil yaşamak tayin eder. Doğmuş olmanla değil yaşadığın hayatla sonun belli olacaktır. Bu yüzden yaşadığın hayata dikkat edeceksin. Sonunda ya cehennemi boylayacak ya da cennete gideceksin.’’ Bunu, dünya bağlamında da düşünebilirsiniz. Eğer insan evladı gibi yaşarsanız, dünya adalet dünyası olur ve tüm insanlık huzur bulur ama hayvan gibi yaşarsanız, dünya karanlığa mahkûm olur ve tüm insanlık azap bulur. Sizi, siz yapan değerlerinizi sahiplendiğiniz kadar kendiniz olarak varsınızdır ve değerlerinizi ayakta tutuyorsunuzdur. Ama varlık sebebiniz olan ve sizin var olduğunuzu ispatlayan değerlerinizi ötelerseniz, kendinizi de ötelemiş olursunuz. İnsana, ancak kendisi ihanet eder. Kendisine ihanet etmeyene, kimse, ihanet etmeyi hayal bile edemez.

 

Maalesef, yukarıdaki hayati ilkeyi pek dikkate alan yok. İnsanoğlu, doğarım ve ölürüm diye düşünüyor. Aradaki süreci pek önemsemiyor. Herkes kafasına göre yaşıyor ve önünü, ardını düşünmeden pisliğe batabiliyor. Dünyaya münhasıran yaşamaya geldiğini sanıyor. Elde ettiği dünya nimetlerinin cazibesine kanıyor. Öyle bir sarılıyor ki ona, kaybedeceğim endişesiyle hareket edip korkuların mahkûmu oluyor ve kendini kaybediyor. Bedenini ruhuna tercih ediyor. Manayı maddeye feda ediyor. Hırslarının kurbanı oluyor ve canavarlaşıyor. Dünya nimetleri (kasa-masa-nisa) uğruna durmadan hırlaşıyor. Milleti düşünen, ülkeyi düşünen, dini ve devleti düşünen ve bu kadim olguların varlıklarının idamesi için kavga veren tek kişi yok desek yeridir. Çıkar düşüncesi, ruh dünyamızı altüst etmiş. İdeolojik kalıplar kafamızın dengesini sarsmış. Süfli hırslarımız ve arzularımız vicdanımızı karartmış. Bilginin anbean değiştiğini sanıp, değişmeyen bir hakikatin olamayacağına inandırılmışız. Değişmeyen bilgilerinde olabileceğini anlamamışız. Değer yargılarının çağa göre değişemeyeceğini söylemeyi; eskide kalmak, çağa ayak uyduramamak diye tarif etmişiz. İnsanlara, kimliklerinin ve dinlerinin, kendilerini geri bıraktığını, gerekirse kimlikten ve dinden vazgeçilebileceğini dikte etmişiz. Hayali bir hümanizmaya, gerçek olan tüm olguları feda etmişiz.

 

Her yeni devir manevi kuvvetleri daha bir sarsmış. Madde, insanların tam kalbine mührünü basmış. Söz paranın olmuş, kasa saltanatını ilan etmiş. İnsanlık yeni oyuncaklarla avunuyor. Küreselleşen dünyada, kendin olabilmek ve kendin olarak kalabilmek tehlike olarak görülmeye başlamış. Bu yüzden de yeni bir kimlik ve yeni bir din gerektiği zımnen dikte ediliyor. Çoğunlukta yalnız kalmak tehlikelidir, çoğunluğa tabi olacak ve onun gibi anılacaksın deniyor. Çoğunluk hatırına yanılmış olman gerekiyorsa yanılacaksın deniyor.  İnsanlar iyice yılmış durumda. Kimsenin ayağa kalkmaya ve konuşmaya mecali yok. Hey insanlar! Gittiğiniz yol, yol değil; tuttuğunuz dal, dal değil demiyor tek bir kişi bile. Çünkü sözü olan ve söz söyleyecek konumda bulunan herkesin ağzı yenidünyaya ayarlanmış. Aykırı ağızlar zaten bir şekilde susturulmuş. Kimlikten feragat ediliyor, din yeniden biçimlendiriliyor.

 

Şimdi, yeniden varoluş kavgasına tutuşmanın tam zamandır bence. Kimliğini daha bir sahiplenme, dinini daha bir görünür kılma, devletini yeniden yapılandırma, kadim tarihi tecrübelerini açığa vurma ve vatanın için her şeyinden vazgeçebileceğini iddia etme zamanıdır. Çünkü öldük ve dirilmemiz gerekiyor. Yıkıldık ve kalkmamız gerekiyor. Susturulduk ve konuşmamız gerekiyor. Çok boyun eğdik ve başkaldırmamız gerekiyor. Bunların yapılmaması, bitişinin altına imzanı koyduğunun ve yenildiğini kabullendiğinin ispatıdır. Fırsatçılara bekledikleri fırsatın asla doğmayacağını mutlaka göstermemiz icap ediyor. Bu milleti yıkmanın ve bu vatanı bölmenin imkânsız olduğunu behemehâl ispatlamamız şarttır, bedeli her ne olursa olsun. Tek Hak dinin İslam olduğunu ve bu milletin İslam’dan başka bir dini asla kabul edemeyeceğini, İslam’dan başka Hak din olamayacağını göstermemiz şarttır. Hümanizma ve Küresellik adına, feda edecek tek bir değerimiz olmadığını, hele bu soytarılıklar uğruna kimliğimizden ve dinimizden asla feragat edemeyeceğimizi haykırmak en birincil vazifemizdir. Sarsılan manevi kuvvetlerimizi yeniden diriltme, hükmü eline geçiren paranın hükümsüzlüğünü ilan etme, beden kafesine sıkışıp kalan ruh kuşunu özgürleştirme, yeniden varoluş kavgamızın temel paradigmaları olmalıdır.

 

EKSTRA

 

BİR

Osmanlıcılık hayaline kapılarak, Türkiye’mizin sınırlarının genişletilebileceği türünden safsatalar dolaşıyor ortalıkta. Bu lanet bir tuzaktır bayım. Bu genişletme oyunu, genişletilmiş bir bölgeyi hazır bulma oyunudur. Verilmek istenen yer, alınmak istenen yerdir. Şimdi sana dâhil edecekler ki, yarın almak istediklerinde o yerleri almaya hak kazanmış olsunlar. Çünkü şu anki haliyle malum bölgeleri hayallerinde ki yere dâhil etmeleri imkânsızdır. Çünkü böyle bir şeye dost ülkelerde kılıç çekerler. Akıllı olmak ve oyuna gelmemek gerekir. ‘’Bir damla petrol, bir damla kan’’ diyen bir itin, sana bırakacağı hiçbir şey olamaz. Aptallığın bedeli çok acı olur. Şeytan sana tek bir gül veriyorsa, mutlaka gül bahçesini alacağını düşünüyordur.

 

İKİ

T.C. olayı; hayal edilen ve Eyalet Sistemi denilen ihanete hazırlık aşamalarındandır. T.C. damgasını kaldırıp, ileride bir kurum için, işte bilmem ne eyaletinin bilmem ne başkanlığı gibisinden tanımlamaların yolunu hazırlıyorlar. Millet bu ihanete geçit vermemelidir. Bunların neyi var, bunlar projesiz, bunlar ırkçılık yapıyorlar diyerek başkalarını itham edip kendini haklı çıkarma kurnazlığını bu millet boşa çıkarmalıdır. Ne yani birilerinin projesi yok diye, vatanı, milleti ve dini imha etme projelerine destek mi verilmesini bekliyorsunuz? Ki, siz projesi yok deyince, birilerinin projeleri olmamış mı oluyor? Daha çok beklersiniz ve bekleyeceksiniz. Hainliğe hainlik ekleyeceksiniz. Ama hiçbir zaman ilerleme kaydedemeyecek, durduğunuz yerde tekleyeceksiniz. Bu milletin masum ve gariban çocuklarını ırkçılıkla yaftalıyor ve lanetliyorsunuz ama akil adam diye seçtiğiniz daha adamlık nedir bilmeyen sefilleri bu milletin başına taç ediyorsunuz ama o adamlıktan bihaber olan mahlûkların tehditlerini hiç görmüyorsunuz; işte o mahlûklardan birinin haysiyetsizce tehditleri;

 

"Kürtlere özerklik verilmezse ceset parçaları üzerimize gelir! Umudunu kaybetmiş PKK ile baş etmek kolay değil. PKK'nın kendi içinden PKK'cıklar çıkar, Metro istasyonları ve AVM'ler her gün patlar. Ortalığa ceset parçaları dağılır. Alışverişlerinizi internet üzerinden yapmak zorunda kalırsınız! Özerklik sadece Kürtlerin yaşadığı yerde olmasın. Tüm Türkiye özerk yapılara ayrılmalı"

 

Bu sözleri asla unutma, şeref ve haysiyet abidesi Müslüman Türk evladı! Bu sözleri sarf eden hain, senin kaderini tayin etmen için akil adam intihap edilen adamdır. Bu adam, senin dinine ve kimliğine düşmandır. Ve bu sözler dün söylenmiş sözler değildir, akil adam olunduktan sonra sarf edilmiş sözlerdir. Seni tehdit etmektedir. Seni şerefsiz bir teröriste teslim olmaya çağırmaktadır. Sana, senin vatanını parçalara ayırmayı teklif etmektedir haddini ve hududunu aşarak.  Bu senin için züldür ve zillettir. Seni bu zillete layık görenleri asla unutma!

 

ÜÇ

Kimliği yok etme vazifesini birilerine vermişler. Dini yok etme vazifesini de diğerine. İkisi birbirine muhalifmiş gibi görünüyor ama yalan. Her ne kadarda birbirlerinin aleyhine faaliyet içindeymişler gibi görünseler de, bazı konularda hiç şüpheniz olmasın müttefiktirler. Kimliğin ve dinin tahrif ve tahrip edilmesi konusunda. Bunlar size uçuk şeyler gibi gelebilir dostlarım. Ama değil, şerefim üzerine temin ederim değil. Çok derinden gidiliyor, hiç sezdirilmiyor. Ama altımızdan nice yüce varoluş kaynakları kayıp gidiyor. Lütfen silkelenin ve kendinize gelin, ne oluyor diye tek bir kerecik bir sorun ve cevap arayın bakalım nelerle karşılaşacaksınız.

 

DÖRT

MHP’ndeki bazı tipler ahmaklığı bırakmalıdır. Düşüncesizliğin lüzumu yoktur. Kardeşim senin vazifen yapman gerekenleri yapmaktır. Abuk sabuk konuşmak değil.  Bir defa, söylediklerin nasıl algılanıyor, anlaşılıyor ona dikkat edeceksin. Bin düşünecek bir söyleyeceksin. Konuşmayı bilmiyorsan susacaksın. Söylediğin sözler kime yarıyor, kimin işini kolay kılıyor akledeceksin. Hem bazılarına ırkçılık yaftası için fırsat tanımış oluyorsun hem de birilerinin teröristliğine kılıf bulmasına yol açıyorsun. Yani milletin yanıltılmasına, kandırılmasına meydan veriyorsun. Öyleyse bu tiplerden şüphe etmek icap eder ve teşkilat bu tipleri mutlaka kontrol altında tutmalıdır. Gerekirse ve başka yol kalmıyorsa bünyeden tard etmelidir. Bunlar iyilik perdesi ardında en büyük kötülüğü yaparlar. Bizim kaybedecek tek bir insanımız yoktur. Tıpkı tek karış toprağımız olmadığı gibi. Bunlar beylik laflar değil dostlarım. Hamaset hiç değil ve benimde bu tür şeylerle işim olmaz. Çünkü beylik laflarla, hamasetle kendimi ifade edecek kadar zavallı, çaresiz ve basit değilim elhamdülillah. Yemin ediyorum biraz daha derin, biraz daha ince ve biraz daha hassas düşünün olayın vahametini sizde müşahede edeceksiniz. Sözleriniz PKK denilen çakal sürüsüne doping olmamalıdır. Vatana ihanet edenlerin ekmeğine yağ sürmemelidir. Kendi müntesiplerinize acı vermemeli ve onları umutsuzluğa sürüklememelidir. Kendi teşkilatınızı çıkmaza, açmaza mahkûm etmemelidir.

 

BEŞ

PKK denilen sırtlanlar sürüsü asla imha edilmedi, edilmeyecek. Kesinlikle nadasa bırakıldı, daha ileriki hamlelerde daha güçlü olarak karşımıza çıkması için. Olan her şey netameli bir oyunun farklı kısımlarıdır. Fikren çok gerilediğimiz için, hiçbir şeyi doğru algılayamıyor, doğru anlayamıyor, doğru analiz edemiyor, doğru değerlendiremiyor ve doğru sonuçlara ulaşamıyoruz. Her söylenene inanıveriyoruz. Her sunulan hapı hemen yutuveriyoruz ve onunla iyileşeceğimizi sanıyoruz. Her önümüze konulan yemeği tüketiyoruz, içinde ne var diye sorgulamıyoruz. PKK denilen şerefsiz örgütün elemanlarını ovaya indirmeye çalışıyoruz. Asla unutulmasın ki, ovaya inenler pişman olduklarından inmeyecekler, birer propagandist ve ajitatif eleman olarak inecekler ve çaresiz ve cahil gençliği zehirleyecekler. Bunlar gelecek için dizayn edilen büyük oyunların yapı taşlarıdır ve bilinmelidir ki, cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir.

 

ALTI

İnsanlarımız manen o kadar çürümüş ki, üfleseniz çökecek durumda. Maalesef her şey bizim yok oluş sürecimizi hızlandırmaya kurgulanmış. Şovlar, diziler, evlilik programları vs. Ne gariptir ki, tam da böyle bir zamanda, yerli sandığımız medyalarda kendilerini Siyonist’e peşkeş çekme derdinde. Yazıklar olsun. Bedavaya aldı, parayı gördü yamuldu. Şimdi, nice genç dimağlar zehirlenecek. Bu ihanetten başka nedir Allah, vatan, namus aşkına sevgili dostlarım? Ülkemin bütün kaynakları sanki Siyonistin mülkü oldu. Ve nihayet o mülkün ellerinde kalmasını sağlamaya yarayacak propagandayı yapacakları yegâne araç olan medyayı da ellerine geçirdiler. Akıl alır gibi değil gerçekten. Biz kimiz, bizim olan ne var diye sormak asla abesle iştigal olmasa gerek? Müslüman Türk milletinin aile yapısı resmen ve alenen çökertiliyor. Evlilik oyuncak oldu. Genç kızlarımız ve oğullarımız evlilik programları yoluyla her gün bir sevgili değiştirir oldu. Sanki açıktan olmasa da gizliden evlenip boşanılıyormuş gibi bir ortam oluşturuldu. Çünkü birbirini alıp gidiyorlar, epey zaman geçiriyorlar ve bir de bakıyorsunuz, elektrik alamamış oluyorlar. Bu nasıl iştir anlayan beri gelsin. Böylece evlilik kurumu oyuncağa döndü ve yüceliğini kaybetti. Bu işin arka planında yatan gerçek tuzak, asıl kahpelik Müslüman Türk Milletinin nüfusunu azaltmaktır. Aile baltalanınca ne olacak, dolayısıyla evlilik olmayacak ve nihayet çocukta olmayacak. Bu ne demektir? Müslüman Türk Milletinin zaman içinde yok olması demektir, esarete adım adım gitmesi demektir. Akıllı olalım lütfen. Devlet gücünü artık ortaya koyalım. Otoritesiz devlet, devlet değildir. Gerektiği zaman meydan okumayan millet, millet değildir.

Tarih: 15.04.2013 Okunma: 694

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?