Ülke gündeminde çok sıcak ve bir o kadar da oynak gelişmeler yaşanıyor. Meydana gelen gelişmeler karşısında vatandaş olarak kimin eli kimin cebinde anlamakta güçlük çekiyoruz. Sürüp gitmekte olan tartışmalara iktidar yanlılarının gözüyle bakıyor, yerden göğe kadar haklısınız diyesimiz geliyor. Bir de devletin ve milletin birliği, beraberliği, bütünlüğü açısından olaylara yaklaşıyor, olup bitenlere isyan bayrağını çekiyoruz.
Gündemin en sıcak gelişmesi hiç kuşkusuz 30 yıldır devam eden PKK bölücü kalkışmasının önlenmesi, vatandaşın mal ve can güvenliğinin sağlanması için İmralı’da cezasını çekmekte olan APO ile yapılan görüşmeler ve PKK’nın ülkenin dağlarından çekip gitmesidir.
Gündemin en önemli maddelerinden biri de yine hiç kuşkusuz, yeni anayasa çalışmalarıdır. 2011 seçimlerinden sonra yayınlanan yazılarımızda yeni anayasa yapma çalışmalarının bir sonuca ulaşamayacağını, zira seçilen yöntemin yanlış olduğunu belirttik. Hala aynı düşüncedeyiz.
İmralı’da cezasını çekmekte olan Apo ile uzun yıllardan beri gizliden gizliye görüşmelerin yapıldığı ortaya çıktı. Yapılan görüşmeleri önceleri inkâr edenler artık açıktan açığa görüşmelerin yapıldığını saklamaya gerek görmüyorlar. Hatta bununla da yetinmeyip, APO ile BDP, Kandil ve Avrupa ayağında yapılan alışveriş posta güvercini olmaya soyunuyorlar. Ama bu alışverişlerin, bu gidip gelmelerin de bir aldatmacadan, bir komediden başka bir şey olamayacağı bir süre sonra ortaya çıkacaktır. Dahası bu faaliyetlerin devletin ve milletin bütünlüğüne, bölünmezliğine zarar vereceği, bölücülere zaman, mekân ve zemin kazandırmakta olduğunu görüyor ve içimiz yanıyor. Ama elden fazla da bir şey gelmiyor.
TBMM’de grubu bulunan partilerden oluşan Anayasa Uzlaşma Komisyonuna AKP, CHP, MHP ve BDP grupları birbirlerinden bağımsız olarak yeni anayasaya ilişkin önerilerini geçen hafta sundular. Ortaya çıkan önerileri gözden geçirirken bir kere daha gördük ki, yeni anayasanın başlangıç maddelerinde bile komisyon üyeleri arasında bir fikir birliği oluşmamış. Herkes kendi fikrini dayatmaya ve kabul ettirmeye çalışmış. Yeni Anayasa çalışmaları konusunda hiş kuşkusuz iktidar partisinin takınacağı tutum çok önem kazanıyor.
İktidar partisi AKP’nin bu çalışmalardan bir sonuç çıkmazsa ne yapacakları merak konusudur. Acaba kendi anayasa taslaklarını mı halkoyuna sunacaklar, yoksa CHP’den, MHP’den ve BDP’den biri ile mi yola devam edecekler. Son zamanlarda olup bitenlere bakılırsa iktidarın BDP ile ortak hareket etmeye başladığı görülebiliyor. Bize göre böylesi bir durum iktidar partisi AKP için hiç iyi olmayacak. Hâlbuki AKP ile çoğu konularda ortak görüşlere sahip olan MHP ile işbirliği yapması en akıllı seçim olurdu. Ama AKP küresel güçlere hizmet eden bir anayasa peşinde ise o zaman kiminle anlaşacağı, kiminle işbirliği yapacağının bir önemi yoktur.
TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu daha çalışmalarını tamamlamadığı halde hükümet kafasındaki anayasaya göre bazı uygulamalara girişti bile. Geçtiğimiz aylarda kabul edilip yürürlüğe giren Büyükşehirler yasası bir anlamda eyaletleşmenin ilk adımları kabul ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinde Türküm demek, Türk Milleti demek, Türk Milliyetçiliğini savunmak, Türk bayrağı taşımak hakaretlere, suçlanmaya bir sebep haline gelmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kısaltması olan T.C. resmen bakanlık ve bağlı kurumlarından kaldırılıyor. Durum anlaşılınca da kıvırmaya başlıyorlar.
Anamur’da, Bozyazı’da halk arasında dolaşıyor ve buluştuğumuz, görüştüğümüz kişilerin ülkede olup bitenler hakkında düşüncelerini öğrenmeye çalışıyoruz. Bir kere hükümetin çözüm sürecine destek yok denecek kadar az. Birkaç kişi hariç herkes veryansın ediyor.. Bir kere İmralı’da cezasını çekmekte olan APO ile görüşülmesini, PKK’nın muhatap alınmasını, BDP’ye süreçte rol verilmesini kabul edemiyorlar. Bir tarafta PKK bayrakları, APO posterleri açılırken devletin polisinin, askerinin seyirci kalması, Türk bayrağının hakarete uğraması halkta büyük bir hınca sebep olmuş. Ama bir taraftan da ülkede barışın olması, kardeşliğin gelişip yaygınlaşmasını önemli görüyorlar.
Uzatmayalım. Devletleri ve milletleri içten içe kemirip bitiren bazı hastalıklar vardır. Bunlar salgın hastalıklara benzer. Bir yakalanırsanız kolay kolay yakanızı kurtaramazsınız. Nedir bunlar, yolsuzluk, yoksulluk, rüşvet, iltimas, adam kayırmacılık, haksızlık, adaletsizlik… Eğer bunları bir yerde görür ama görmemezlikten gelirseniz, duyar ama duymazlıktan gelirseniz, adam sende, bana ne, başkaları yapsın derseniz, ne devletiniz kalır, ne milletiniz kalır, ne dininiz kalır, ne namusunuz, ahlakınız, şerefiniz namusunuz kalır. O zaman bir tek yol kalıyor; uyanmak, kalkıp silkinmek ve olup bitenlere karşı durmak.