TÜRK İHTİLÂLİ...

Özgür DENİZ - 27.04.2013

İhtilal, tarihsel bağlamda olumsuz bir anlama sahiptir. Kandır, kahreden bir ölümdür, ezen ve sindiren bir zorbalıktır. Çünkü ihtilal olarak addedilen her hareket, beyinlerde her daim olumsuzluk olarak telakki edilecek neticeleri tevlit etmiştir. Bedelsiz bir ödül yoktur. Ödül, ayağı, dikenler yüzünden kanlar içinde kalanların, zincirleri kıranların, barikatları aşanların, patikalarda koşanların hakkıdır. Zahmetsiz bir hayat, bedava ekmek olmaz. Zahmet çekmeyenler ölülerdir, bedava peşinde koşanların varacakları son durak dilenciliktir. Yaşayacaksan çalışacaksın. Anlamak istiyorsan, ağla çocuğum. Gözyaşından mahrum olanın, kalbinde sevgi çiçeği filizlenmez. Kazanmak için bazen kaybetmek gerekir. Uçurumlardan atlamayı göze alamayanlar, gökleri tanıyamazlar. Hiç kaybetmeyen, hiç kazanmayandır. Hayat, kaybetmenin ve kazanmanın toplamıdır. Bildiğimiz gerçeklikler bunlardır. Özgürlüğü getirecekse, ölüm hoş gelsin. Çünkü böyle öğretildik ya da yaşayarak öğrendiklerimizdir bunlar. Zira tarihte ihtilal olarak tavsif edilen ne kadar toplumsal hamle varsa, bu şekilde neticelenmiştir; kan,  acımasız baskı, ezen ve sindiren zorbalık, azap veren ölüm. Ama sonuç kişisel düşüncenin eseridir. Sonucu belirleyen ihtilal değil, ihtilali yapanlardır. Yoksa ihtilal illa zorbalığı doğurur, doğuracak diye bir şey olamaz, olmamalıdır. Bir tarafın egemenliğini elbette doğurur ve doğurmalıdır da zira. Hesapsız kıyımları getirir, getirecektir diye de bir şey olamaz. Ama bir kıyımın olması mukadderdir ve bu da normal olandır. Burada haksızlık aramak, haksızlığın ta kendisidir. Bir eser, ustasının rengini kendinde gösterir. İhtilal de böyle bir şeydir. İhtilali yapanlar namuslu olurlarsa, eser güzel olur. Namussuz olurlarsa eser berbat olur. İhtilal, milli birlik ve beraberlik ruhuyla bir resim çizmektir. Elbette başlangıçta kanın olması kadar doğal bir şey olamaz. Zira ihtilal bir dönüşüm hamlesidir. Eskiden yeniye doğru evrilme sürecidir. Ya da daha kötüden daha iyiye doğru bir ilerleme aşamasıdır. Üzerinden ölü toprağını atma adımıdır. İhanetlere ve hainlere gem vurmanın adıdır. Demokrasi denilen melanetin katlettiği değerleri yeniden canlandırmanın, mahvettiği milleti yeniden diriltmenin yegâne yoludur. İhtilal milletin malı olmalıdır; ihtilal de, millet, namussuzların hamalı olmamalıdır. Demokrasi, liberalizm, kapitalizm vs. birer zehirdir, avuntudur. Her millet, kendini bu zehirlerden arındırmalıdır. Bunun yolu de ihtilalden geçer. Her millet kendi ihtilalini yapmak zorundadır. Kendisi olarak varolmak ve kendi kaderini kendisi çizmek istiyorsa.

 

Türkiye’nin mutlaka bir ihtilale ihtiyacı vardır. Ama Türk Milletinin şerefli ve namuslu evlatlarının yapacakları bir ihtilale. Türk Milletinin dinine, tarihine, ecdadına, kimliğine ve kadim kök değerlerine muhalif olan itlerin yapacağı ihtilale değil. Zaten bu minvalde ihtilal düşüyle yatıp kalkan angutların yüzünden bu ülke ve millet acınacak hallere düşmüştür. Çünkü millet, bunların yüzünden, doğru görünen ama yanlış olan adamların her dediklerine ve her yaptıklarına eyvallah çekmiştir. İhtilalini zorbalık üzerine kurup milleti mahvetmek isteyenlerin değil, ihtilalinin meyvelerini milletle paylaşacak olanların yapacağı bir ihtilale ihtiyaç vardır. Bunu olumsuz anlamda anlamayın sevgili dostlarım. Sizler ihtilali tarihsel bağlamda değerlendirmeyin. Biraz optimist olun. Yıkıcı, yok edici değil; yapıcı, yeniden diriltici bir ihtilali kastediyorum. Tüm toplumu kuşatacak, ikna edecek, toplumun kadim değer yargılarına ters düşmeyecek, köklü bir dönüşüme vesile olacak bir ihtilale ihtiyacı var bu milletin. Türk Milleti çok bozuldu, çok yıpratıldı, değerleri tahrif ve tahrip edildi, devlet geleneği sarsıldı. Kimliğini unutmaya ve inkâr etmeye başladı. Kaynakları özel sermaye tarafından yağmalandı. Hazırcılığa, bedavacılığa, lüpçülüğe, eyyamcılığa, bukalemunluğa alıştırıldı. Tedricen yapıldı tüm bunlar. Artık tutunacak bir değeri kalmadığı içinde kolay lokma oldu. Kimliğine, dinine karşı yapılan suikastları umursamaz oldu. Kazanmak, çıkarlarını elde etmek yegâne gayesi oldu. Türk Milleti, şu an elim bir yok oluşun eşiğindedir. Ayağa kalkması, gözlerini açıp uyanması ve silkinip kendine gelmesi gerekiyor. Yeniden varolmak için yeniden doğmak gerekiyor. Milli Kalkınma Hamlesini yapması, kader çizgisine etki eden bütün unsurları millileştirmesi icap ediyor. Yerli maskeli yabancı medya ağını parçalaması, yerli ya da yabancı özel eğitim şubelerini lağvetmesi, kaynakları üzerinde ki yabancı egemenliğini kırması, yeniden doğuşunun en önemli simgeleri olacaktır. Bunların yapılması, başarılması olmazsa olmazdır; yeniden doğuş ve yeniden varoluş için. Ama bunlar yapılırken, sığ, temelsiz, kuru, milletin hayat sahasını daraltıcı ve milleti boğucu bir yapılanmaya da gidilmemelidir. Bilakis milleti memnun etmezseniz, millet yine başkalarının elinde oyuncak olacak ve vatan yeniden felaketlerle baş başa kalacaktır.

 

Türk İhtilali öyle olmalıdır ki; ordusunun her bir neferi bu ihtilale gururla iştirak edebilsin. Milletin her bir ferdi, ihtilali sahiplensin. Türk Yurdunda baykuş ötüşlerini kesecek bu ihtilal bütün hüviyetiyle milli bir muhtevaya sahip olmalıdır. Özgürlük, istediğin yerde istediğini yapmak demek değildir ve olamaz. Ev sahibi, evine ihanet ediyorsa fazla yapacak bir şey yoktur ve o, şerefsizin önde gidenidir. Yinede yok edilmesi vaciptir ve muktezası ne ise yapılmalıdır. Çünkü bir evin sahibi asla tek kişi değildir. Hele bu şey vatan olursa hiç değildir. Ama ev sahibi olmayıpta, evde istediği gibi at oynatmaya yeltenmek haddini aşmaktır ve haddini aşanın cezası ölüm yolunda koşmaktır. Bu yüzden, haddini aşanlara hadlerini bildirmek, asla bir özgürlük gaspı değildir. Böyle bir algı ve anlama andavallıktır. Net ve kesin bir misal vermek gerekirse; hiçbir kimse çıkıpta Türk Yurdunda, medya aracılığıyla, Türk Milletinin kadim değerlerini aşındıracak ve Türk çocuklarının ahlakını bozacak hareketlerde bulunamaz. Bulunduğu takdirde o itin katli vaciptir. Aynı şekilde Türk Yurdunda, Türk çocuklarının beynini ve ruhunu iğdiş etme temelli hareket eden özel mekteplerin kapatılması ve yerine Milli Mekteplerin en ideal düzeyde tesis olunması da şarttır. Bu vatanın, bu milletin, bu devletin, bu dinin, artık Türk Milletinin has evlatlarının önderlik edeceği bir Türk İhtilaliyle kurtarılmasından başka yolu olmadığı anlaşılmıştır. Vakit tamamdır ve vakit ihtilal vaktidir. İpin ucu kaçmadan icap olunan yapılmalıdır. Testi kırıldıktan sonra vurulan tokatın öğretebileceği bir şey yoktur. Çatıyı yağmurdan önce tamir etmek aklın gereğidir. Ya sel gelmeden set yapıp sele gem vuracaksın ya da selin akıntısına kapılıp heder olup gideceksin. Bu ise, Türk Milletinin evlatlarına yakışmaz.

 

İlk evvelde şu kati hakikat bilincimizde sarsılmaz bir yer edinmelidir: İhtilalin gerçek sahibi Türk Milleti olmalıdır. Bu millet öyle uyanık olmalıdır ki; lehine olanı da, aleyhine olanı da fark edebilmelidir. Bu da ancak kitabının ve tarihinin bilgisiyle kuşanmasını koşul kılar, bilakis kabil değildir. Vahyin ve tarihin ışığı olmaksızın, bir kurtuluşun olacağına inanmak, dostu ve düşmanı gerçek tabiatıyla tanımak imkânsızdır. Kurtuluşun gerçek yolu ve ihtilalin tahakkuku; ancak umutları taze, idealleri boş avuntudan ibaret olmayan, geleceğe dair stratejileri bulunan ve gözleri ufuklara çevrili idealistin eliyle çizilecek ve gerçekleşecektir. Bu idealist ise haddizatında bir fedainin nazarında Türk Milletinin her bir evladıdır. Bu vatanı ölümsüz bir aşkla seven, hesapsız ve hasbi hizmete varlığını adamış, cesaret ve fazilet abidesi idealist; derinlerde çalışacak, milletin gönlüne nüfuz edecek, en diplerinden kazıyıp yok edeceği eski hayatın yerine yeni hayatın temellerini oturtacaktır. Milletine ve vatanına olan büyük ve derin aşkını, değişmez bir olgu olan otorite ile mezcederek büyük sarsıntıların doğmasını engelleyecek ve kadim devlet geleneğinin sarsılmasına fırsat tanımayacak, maddi ve ruhi unsurlarımızın temellerinin zedelenmesine geçit vermeyecek, yakını ve uzağı görüp bugünün stratejisini tayin edecektir. Her yönde, kirli ve tefessüh etmiş zihniyetleri hesaba katmadıkça ve bu minvalde sert ve cesur adımlar atmadıkça, milletin ve vatanın yarınları asla selamete kavuşamayacaktır. Bugün sokaklara tam hâkimiyet sağlanmaz; dilinden, kaleminden ve silahından kan damlayanlara yönelik kati tedbirler alınmaz ve yabancı eğitim müesseselerinin yıkıcı faaliyetlerinin millet ruhunu çürütmesi engellenmezse bu milletin ve memleketin istikbalinden emin olmak kabil değildir. Sermaye sahibi komprador, halkın kanını, terini ve yaşını emer, bir de üstüne vergisini ödemekte namuslu olmazsa; tüketim ihtiyaçlarının fiyatları, satıcının keyfine ve doyumsuz iştihasına bırakılırsa; milletin emeğinin, komprador veletlerinin lüks ve sefahatlerinin emrinde kahpece heba edilmesine göz yumulursa; millet, kendi kültürü ile yetiştireceği neslini, yabancılara kaptırmamak için devlet gücünü yanında bulamazsa bu milletin ve memleketin küresel sermayedarların müstemlekesi olması mukadderdir. Yabancı ve yabancı uşağı yerli iştihaların muhtelif isimlerle ve milyonlarca mikrop halinde, bir avuç sefili ve sefihi eğlendirmek pahasına, Türk Milletinin üretim gücünü kan emici parazitler halinde, kendi hesabına kullanmasına ezici ve kahredici bir darbe ile nihayet verilmezse, milletimizin ve memleketimizin hürriyetine, bağımsızlığına kavuşacağına ve parlak bir selamet çağına gireceğine asla inanılmaz ve bu kabil-i mümkün değildir. Bu işleri başaracak kahraman idealistin yani Türk Milletinin her bir ferdinin, başkalarından farklı olarak, millet huzuruna bir dünya görüşü ve bir hareket planıyla çıkması lazımdır. Eğer böyle olmazsa, günlük oyalanmalarla millet vücudu biraz daha yıpranır ve yarınlar için yeni dertler, yeni felaketler hazırlanır.

 

Evet, bugün tüm bölücü unsurlar ittifak halindedir ve Türk Milletinin tam karşısındadır. Mevcut Hükümet oyunları bozacağına, sanki oyunlara ivme kazandıracak hareketler yapmaktadır. Bir avuç deyip durduğumuz, elinde bu milletin neslinin temiz kanının izleri bulunan Siyonist farelerinin karşısında aciz kalmışız gibi bir görüntü oluşturulmuştur.  Bu durum, bu millet için züldür, zillettir. İstediği şartların olgunlaştığına inanan, mevcut hükümetin gözüne girmeye çalışıp gücünü arkasına almak gayretinde olan ve bir kademe daha atlamak isteyen hainler Türk Milletine darbe üstüne darbe vurmaya yeltenmektedirler. Dünkü çocuklar, beyninde fikirden iz bulunmayanlar, sürekli İslam kimliğinin ardına saklananlar beyinlerinde ki pislikleri kusmaya başlamışlardır. Müslümanlara, Ermeni çetelerinden özür dilemeye çağıracak kadar pervasızlaşabilmektedirler. Bu hainler kendilerini tanımadıklarımızı sanıyorlar. Oysa bunların ne kadar haysiyet, şeref ve ideal yoksunu olduklarını, tarih ve din bilincinden mahrum bulunduklarını, bir dilim yal için yapmayacakları şarlatanlığın olmayacağını çok iyi biliyoruz. Bunlar bir kademe üste atlayabilmek için, Kilise’ye girip Haç karşısında secdeye kapanırlar, Müslüman Türk Milletini Ermeni çetelerinden özür dilemeye çağırırlar, Türk olgusunun tarihsel özünü unutup, Türk olgusunu ırkçılık bağlamında değerlendirerek vazgeçilmesi gerektiğini söylerler, PKK denilen Siyonist faresini Kürt kardeşlerimizle özdeşleştirirler. Dinin özünü atıp kabuğunu alırlar. Bu milletin maddi ve ruhu realitelerinin temellerini; hoşgörü ve diyalog safsataları ile tahrip ederler. Demokrasi, liberalizm vb. zehirlerle çürütürler. İşte tüm bu ihanetlere dur demek için, vatanın selameti, milletin hürriyeti için bir Türk İhtilali’ne mutlaka ihtiyaç vardır.

 

Asırlarca hür yaşamış şerefli ve aziz bir milletin, köleleştirilmeye çalışıldığı ve esaret zincirlerine vurulup içten ve dıştan kuşatıldığı menhus bir çağa tanıklık ediyoruz. Şimdi, evet şimdi, şu zamanda, hür limanlardan esir adalarına sürüklenmeye çalışılan, büyük ve küçük şeytanlar karşısında zaafa uğratılan, istikbaline ipotek konulan, huzuru bombalanan, bölücü unsurlar karşısında aciz duruma düşürülen, direnci kırılan, bilinci çalınan ve nihayet zavallı konuma düşürülen Türk Milletinin ve parçalanmasına ramak kalmış Türk Yurdunun yeniden kadim devirlerine dönmesini sağlamakla vazifeliyiz. Vazifemizin şuurunda olmalıyız. İslam Dininin tahrif ve tahrip edilerek, Türk kimliğinin yok sayılarak asırlık çınarın köklerine darbe indirilmeye çalışılmaktadır. Son darbe inmeden, kahredici yumruk mutlaka indirilmelidir. Kuvay-ı Milliye Ruhunun kuşanılıp, topyekûn bir direnişin tahakkuku için harekete geçilmelidir. Derin bir sorumluluğun gereği olarak netameli oyunlar saf dışı bırakılmazsa az çok var olan istikbalimiz ve istiklalimiz tamamen yok olacaktır. Ama tüm bunları yapalım derken, Türk kimliği ardına saklanarak üzerimizde yıllarca egemenlik kurmuş, dinimizin ve kimliğimizin yozlaşmasına neden olmuş, kaynaklarımızı namussuzca yağmalamış, neslimizin ahlakını mahvetmiş ve bugünlere zemin hazırlamış şerefsizlerin eline tekrar düşmemeliyiz. Ne dünler lazım bize, ne de bugünler; bizler kutlu, hür, bağımsız ve aydınlık yarınlar için savaşmalıyız. Ne dünün hanilerine ne de bugünün hainliğe teşne ruhlarına ihtiyacımız olamaz. Bizim yeni bir vücuda ve yeni bir ruha sahip yeni bir nesle ihtiyacımız var. İşte Türk İhtilalini de, bu yeni vücuda, yeni ruha sahip yeni nesil yapmalıdır. Mutlaka bilmeliyiz ki; hiçbir dış müdahale muhkem bir kaleyi, en ağır darbelerle de olsa ebedi olarak düşüremez. Belki muayyen bir süre için muhasara altına alabilir. Lakin kaleyi bekleyen kahraman idealistlerin bilinçli ve şuurlu mukavemetleriyle müdahale püskürtülür ve muhasara yok edilir. Ama içten bir müdahale ve desteğin kalede açacağı delik, kalenin ve kaledekilerin ebediyen yok oluşunu intaç edecektir. Ve ne acı ki, sarsılmaz kale, bugün alicengiz oyunlarıyla sarsılmaktadır ve yıkılmanın eşiğindedir. İçteki işbirlikçilerin, ihanet şebekelerinin, bölücü unsurların, kiralık kalemlerin, siyonizmin dili olan şerefsiz medyanın, maddeperest Karunların, zorba Firavunların, aldatıcı Hamanların, siyasi ikbal düşkünlerinin ahmaklıkları ve ihanetleriyle istikbalimiz mahvoluşa doğru gitmektedir.

 

Son tahlilde; Kurtuluş; Milli Birliğin eseri olacak olan Türk İhtilalinin tahakkuk ettirilmesindedir. Gerisi angaryadır. Seni seviyorum sevgili milletim ve kucağında yaşamaktan tarifsiz bir kıvanç duyuyorum canım ülkem. Sana aşığım göklerimde nazlı nazlı dalgalanan ve ufuklarımızı süsleyen Ayyıldızlı al bayrağım ve sana inanmak istiyorum kadim otoritesinden şüphe etmediğim devletim. Dinim zaten tüm mevcudiyetimdir. Zira dinsiz bir mevcudiyet ham hayaldir ve dinsiz bir mevcudiyete inanmak ahmaklığın zirvesidir.

Tarih: 27.04.2013 Okunma: 714

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?