İhtilal,
tarihsel bağlamda olumsuz bir anlama sahiptir. Kandır, kahreden bir ölümdür,
ezen ve sindiren bir zorbalıktır. Çünkü ihtilal olarak addedilen her hareket,
beyinlerde her daim olumsuzluk olarak telakki edilecek neticeleri tevlit
etmiştir. Bedelsiz bir ödül yoktur. Ödül, ayağı, dikenler yüzünden kanlar
içinde kalanların, zincirleri kıranların, barikatları aşanların, patikalarda
koşanların hakkıdır. Zahmetsiz bir hayat, bedava ekmek olmaz. Zahmet
çekmeyenler ölülerdir, bedava peşinde koşanların varacakları son durak
dilenciliktir. Yaşayacaksan çalışacaksın. Anlamak istiyorsan, ağla çocuğum.
Gözyaşından mahrum olanın, kalbinde sevgi çiçeği filizlenmez. Kazanmak için
bazen kaybetmek gerekir. Uçurumlardan atlamayı göze alamayanlar, gökleri
tanıyamazlar. Hiç kaybetmeyen, hiç kazanmayandır. Hayat, kaybetmenin ve
kazanmanın toplamıdır. Bildiğimiz gerçeklikler bunlardır. Özgürlüğü
getirecekse, ölüm hoş gelsin. Çünkü böyle öğretildik ya da yaşayarak
öğrendiklerimizdir bunlar. Zira tarihte ihtilal olarak tavsif edilen ne kadar
toplumsal hamle varsa, bu şekilde neticelenmiştir; kan, acımasız baskı, ezen ve sindiren zorbalık,
azap veren ölüm. Ama sonuç kişisel düşüncenin eseridir. Sonucu belirleyen
ihtilal değil, ihtilali yapanlardır. Yoksa ihtilal illa zorbalığı doğurur,
doğuracak diye bir şey olamaz, olmamalıdır. Bir tarafın egemenliğini elbette
doğurur ve doğurmalıdır da zira. Hesapsız kıyımları getirir, getirecektir diye
de bir şey olamaz. Ama bir kıyımın olması mukadderdir ve bu da normal olandır.
Burada haksızlık aramak, haksızlığın ta kendisidir. Bir eser, ustasının rengini
kendinde gösterir. İhtilal de böyle bir şeydir. İhtilali yapanlar namuslu
olurlarsa, eser güzel olur. Namussuz olurlarsa eser berbat olur. İhtilal, milli
birlik ve beraberlik ruhuyla bir resim çizmektir. Elbette başlangıçta kanın
olması kadar doğal bir şey olamaz. Zira ihtilal bir dönüşüm hamlesidir. Eskiden
yeniye doğru evrilme sürecidir. Ya da daha kötüden daha iyiye doğru bir
ilerleme aşamasıdır. Üzerinden ölü toprağını atma adımıdır. İhanetlere ve
hainlere gem vurmanın adıdır. Demokrasi denilen melanetin katlettiği değerleri
yeniden canlandırmanın, mahvettiği milleti yeniden diriltmenin yegâne yoludur.
İhtilal milletin malı olmalıdır; ihtilal de, millet, namussuzların hamalı
olmamalıdır. Demokrasi, liberalizm, kapitalizm vs. birer zehirdir, avuntudur.
Her millet, kendini bu zehirlerden arındırmalıdır. Bunun yolu de ihtilalden
geçer. Her millet kendi ihtilalini yapmak zorundadır. Kendisi olarak varolmak
ve kendi kaderini kendisi çizmek istiyorsa.
Türkiye’nin
mutlaka bir ihtilale ihtiyacı vardır. Ama Türk Milletinin şerefli ve namuslu
evlatlarının yapacakları bir ihtilale. Türk Milletinin dinine, tarihine, ecdadına,
kimliğine ve kadim kök değerlerine muhalif olan itlerin yapacağı ihtilale
değil. Zaten bu minvalde ihtilal düşüyle yatıp kalkan angutların yüzünden bu
ülke ve millet acınacak hallere düşmüştür. Çünkü millet, bunların yüzünden,
doğru görünen ama yanlış olan adamların her dediklerine ve her yaptıklarına
eyvallah çekmiştir. İhtilalini zorbalık üzerine kurup milleti mahvetmek
isteyenlerin değil, ihtilalinin meyvelerini milletle paylaşacak olanların
yapacağı bir ihtilale ihtiyaç vardır. Bunu olumsuz anlamda anlamayın sevgili
dostlarım. Sizler ihtilali tarihsel bağlamda değerlendirmeyin. Biraz optimist
olun. Yıkıcı, yok edici değil; yapıcı, yeniden diriltici bir ihtilali
kastediyorum. Tüm toplumu kuşatacak, ikna edecek, toplumun kadim değer
yargılarına ters düşmeyecek, köklü bir dönüşüme vesile olacak bir ihtilale
ihtiyacı var bu milletin. Türk Milleti çok bozuldu, çok yıpratıldı, değerleri
tahrif ve tahrip edildi, devlet geleneği sarsıldı. Kimliğini unutmaya ve inkâr
etmeye başladı. Kaynakları özel sermaye tarafından yağmalandı. Hazırcılığa,
bedavacılığa, lüpçülüğe, eyyamcılığa, bukalemunluğa alıştırıldı. Tedricen
yapıldı tüm bunlar. Artık tutunacak bir değeri kalmadığı içinde kolay lokma
oldu. Kimliğine, dinine karşı yapılan suikastları umursamaz oldu. Kazanmak,
çıkarlarını elde etmek yegâne gayesi oldu. Türk Milleti, şu an elim bir yok
oluşun eşiğindedir. Ayağa kalkması, gözlerini açıp uyanması ve silkinip kendine
gelmesi gerekiyor. Yeniden varolmak için yeniden doğmak gerekiyor. Milli
Kalkınma Hamlesini yapması, kader çizgisine etki eden bütün unsurları
millileştirmesi icap ediyor. Yerli maskeli yabancı medya ağını parçalaması,
yerli ya da yabancı özel eğitim şubelerini lağvetmesi, kaynakları üzerinde ki
yabancı egemenliğini kırması, yeniden doğuşunun en önemli simgeleri olacaktır.
Bunların yapılması, başarılması olmazsa olmazdır; yeniden doğuş ve yeniden
varoluş için. Ama bunlar yapılırken, sığ, temelsiz, kuru, milletin hayat
sahasını daraltıcı ve milleti boğucu bir yapılanmaya da gidilmemelidir. Bilakis
milleti memnun etmezseniz, millet yine başkalarının elinde oyuncak olacak ve
vatan yeniden felaketlerle baş başa kalacaktır.
Türk
İhtilali öyle olmalıdır ki; ordusunun her bir neferi bu ihtilale gururla
iştirak edebilsin. Milletin her bir ferdi, ihtilali sahiplensin. Türk Yurdunda
baykuş ötüşlerini kesecek bu ihtilal bütün hüviyetiyle milli bir muhtevaya
sahip olmalıdır. Özgürlük, istediğin yerde istediğini yapmak demek değildir ve
olamaz. Ev sahibi, evine ihanet ediyorsa fazla yapacak bir şey yoktur ve o, şerefsizin
önde gidenidir. Yinede yok edilmesi vaciptir ve muktezası ne ise yapılmalıdır.
Çünkü bir evin sahibi asla tek kişi değildir. Hele bu şey vatan olursa hiç
değildir. Ama ev sahibi olmayıpta, evde istediği gibi at oynatmaya yeltenmek
haddini aşmaktır ve haddini aşanın cezası ölüm yolunda koşmaktır. Bu yüzden,
haddini aşanlara hadlerini bildirmek, asla bir özgürlük gaspı değildir. Böyle
bir algı ve anlama andavallıktır. Net ve kesin bir misal vermek gerekirse;
hiçbir kimse çıkıpta Türk Yurdunda, medya aracılığıyla, Türk Milletinin kadim
değerlerini aşındıracak ve Türk çocuklarının ahlakını bozacak hareketlerde
bulunamaz. Bulunduğu takdirde o itin katli vaciptir. Aynı şekilde Türk
Yurdunda, Türk çocuklarının beynini ve ruhunu iğdiş etme temelli hareket eden
özel mekteplerin kapatılması ve yerine Milli Mekteplerin en ideal düzeyde tesis
olunması da şarttır. Bu vatanın, bu milletin, bu devletin, bu dinin, artık Türk
Milletinin has evlatlarının önderlik edeceği bir Türk İhtilaliyle
kurtarılmasından başka yolu olmadığı anlaşılmıştır. Vakit tamamdır ve vakit
ihtilal vaktidir. İpin ucu kaçmadan icap olunan yapılmalıdır. Testi kırıldıktan
sonra vurulan tokatın öğretebileceği bir şey yoktur. Çatıyı yağmurdan önce
tamir etmek aklın gereğidir. Ya sel gelmeden set yapıp sele gem vuracaksın ya
da selin akıntısına kapılıp heder olup gideceksin. Bu ise, Türk Milletinin
evlatlarına yakışmaz.
İlk evvelde
şu kati hakikat bilincimizde sarsılmaz bir yer edinmelidir: İhtilalin gerçek
sahibi Türk Milleti olmalıdır. Bu millet öyle uyanık olmalıdır ki; lehine olanı
da, aleyhine olanı da fark edebilmelidir. Bu da ancak kitabının ve tarihinin
bilgisiyle kuşanmasını koşul kılar, bilakis kabil değildir. Vahyin ve tarihin
ışığı olmaksızın, bir kurtuluşun olacağına inanmak, dostu ve düşmanı gerçek
tabiatıyla tanımak imkânsızdır. Kurtuluşun gerçek yolu ve ihtilalin tahakkuku;
ancak umutları taze, idealleri boş avuntudan ibaret olmayan, geleceğe dair
stratejileri bulunan ve gözleri ufuklara çevrili idealistin eliyle çizilecek ve
gerçekleşecektir. Bu idealist ise haddizatında bir fedainin nazarında Türk
Milletinin her bir evladıdır. Bu vatanı ölümsüz bir aşkla seven, hesapsız ve
hasbi hizmete varlığını adamış, cesaret ve fazilet abidesi idealist; derinlerde
çalışacak, milletin gönlüne nüfuz edecek, en diplerinden kazıyıp yok edeceği
eski hayatın yerine yeni hayatın temellerini oturtacaktır. Milletine ve
vatanına olan büyük ve derin aşkını, değişmez bir olgu olan otorite ile
mezcederek büyük sarsıntıların doğmasını engelleyecek ve kadim devlet
geleneğinin sarsılmasına fırsat tanımayacak, maddi ve ruhi unsurlarımızın
temellerinin zedelenmesine geçit vermeyecek, yakını ve uzağı görüp bugünün
stratejisini tayin edecektir. Her yönde, kirli ve tefessüh etmiş zihniyetleri
hesaba katmadıkça ve bu minvalde sert ve cesur adımlar atmadıkça, milletin ve
vatanın yarınları asla selamete kavuşamayacaktır. Bugün sokaklara tam hâkimiyet
sağlanmaz; dilinden, kaleminden ve silahından kan damlayanlara yönelik kati
tedbirler alınmaz ve yabancı eğitim müesseselerinin yıkıcı faaliyetlerinin
millet ruhunu çürütmesi engellenmezse bu milletin ve memleketin istikbalinden
emin olmak kabil değildir. Sermaye sahibi komprador, halkın kanını, terini ve
yaşını emer, bir de üstüne vergisini ödemekte namuslu olmazsa; tüketim ihtiyaçlarının
fiyatları, satıcının keyfine ve doyumsuz iştihasına bırakılırsa; milletin
emeğinin, komprador veletlerinin lüks ve sefahatlerinin emrinde kahpece heba
edilmesine göz yumulursa; millet, kendi kültürü ile yetiştireceği neslini,
yabancılara kaptırmamak için devlet gücünü yanında bulamazsa bu milletin ve
memleketin küresel sermayedarların müstemlekesi olması mukadderdir. Yabancı ve
yabancı uşağı yerli iştihaların muhtelif isimlerle ve milyonlarca mikrop
halinde, bir avuç sefili ve sefihi eğlendirmek pahasına, Türk Milletinin üretim
gücünü kan emici parazitler halinde, kendi hesabına kullanmasına ezici ve
kahredici bir darbe ile nihayet verilmezse, milletimizin ve memleketimizin
hürriyetine, bağımsızlığına kavuşacağına ve parlak bir selamet çağına gireceğine
asla inanılmaz ve bu kabil-i mümkün değildir. Bu işleri başaracak kahraman
idealistin yani Türk Milletinin her bir ferdinin, başkalarından farklı olarak,
millet huzuruna bir dünya görüşü ve bir hareket planıyla çıkması lazımdır. Eğer
böyle olmazsa, günlük oyalanmalarla millet vücudu biraz daha yıpranır ve
yarınlar için yeni dertler, yeni felaketler hazırlanır.
Evet, bugün
tüm bölücü unsurlar ittifak halindedir ve Türk Milletinin tam karşısındadır.
Mevcut Hükümet oyunları bozacağına, sanki oyunlara ivme kazandıracak hareketler
yapmaktadır. Bir avuç deyip durduğumuz, elinde bu milletin neslinin temiz
kanının izleri bulunan Siyonist farelerinin karşısında aciz kalmışız gibi bir
görüntü oluşturulmuştur. Bu durum, bu
millet için züldür, zillettir. İstediği şartların olgunlaştığına inanan, mevcut
hükümetin gözüne girmeye çalışıp gücünü arkasına almak gayretinde olan ve bir
kademe daha atlamak isteyen hainler Türk Milletine darbe üstüne darbe vurmaya
yeltenmektedirler. Dünkü çocuklar, beyninde fikirden iz bulunmayanlar, sürekli
İslam kimliğinin ardına saklananlar beyinlerinde ki pislikleri kusmaya
başlamışlardır. Müslümanlara, Ermeni çetelerinden özür dilemeye çağıracak kadar
pervasızlaşabilmektedirler. Bu hainler kendilerini tanımadıklarımızı sanıyorlar.
Oysa bunların ne kadar haysiyet, şeref ve ideal yoksunu olduklarını, tarih ve
din bilincinden mahrum bulunduklarını, bir dilim yal için yapmayacakları
şarlatanlığın olmayacağını çok iyi biliyoruz. Bunlar bir kademe üste
atlayabilmek için, Kilise’ye girip Haç karşısında secdeye kapanırlar, Müslüman
Türk Milletini Ermeni çetelerinden özür dilemeye çağırırlar, Türk olgusunun
tarihsel özünü unutup, Türk olgusunu ırkçılık bağlamında değerlendirerek
vazgeçilmesi gerektiğini söylerler, PKK denilen Siyonist faresini Kürt
kardeşlerimizle özdeşleştirirler. Dinin özünü atıp kabuğunu alırlar. Bu
milletin maddi ve ruhu realitelerinin temellerini; hoşgörü ve diyalog
safsataları ile tahrip ederler. Demokrasi, liberalizm vb. zehirlerle
çürütürler. İşte tüm bu ihanetlere dur demek için, vatanın selameti, milletin
hürriyeti için bir Türk İhtilali’ne mutlaka ihtiyaç vardır.
Asırlarca
hür yaşamış şerefli ve aziz bir milletin, köleleştirilmeye çalışıldığı ve
esaret zincirlerine vurulup içten ve dıştan kuşatıldığı menhus bir çağa
tanıklık ediyoruz. Şimdi, evet şimdi, şu zamanda, hür limanlardan esir
adalarına sürüklenmeye çalışılan, büyük ve küçük şeytanlar karşısında zaafa
uğratılan, istikbaline ipotek konulan, huzuru bombalanan, bölücü unsurlar
karşısında aciz duruma düşürülen, direnci kırılan, bilinci çalınan ve nihayet
zavallı konuma düşürülen Türk Milletinin ve parçalanmasına ramak kalmış Türk
Yurdunun yeniden kadim devirlerine dönmesini sağlamakla vazifeliyiz.
Vazifemizin şuurunda olmalıyız. İslam Dininin tahrif ve tahrip edilerek, Türk
kimliğinin yok sayılarak asırlık çınarın köklerine darbe indirilmeye
çalışılmaktadır. Son darbe inmeden, kahredici yumruk mutlaka indirilmelidir.
Kuvay-ı Milliye Ruhunun kuşanılıp, topyekûn bir direnişin tahakkuku için
harekete geçilmelidir. Derin bir sorumluluğun gereği olarak netameli oyunlar
saf dışı bırakılmazsa az çok var olan istikbalimiz ve istiklalimiz tamamen yok
olacaktır. Ama tüm bunları yapalım derken, Türk kimliği ardına saklanarak
üzerimizde yıllarca egemenlik kurmuş, dinimizin ve kimliğimizin yozlaşmasına
neden olmuş, kaynaklarımızı namussuzca yağmalamış, neslimizin ahlakını
mahvetmiş ve bugünlere zemin hazırlamış şerefsizlerin eline tekrar
düşmemeliyiz. Ne dünler lazım bize, ne de bugünler; bizler kutlu, hür, bağımsız
ve aydınlık yarınlar için savaşmalıyız. Ne dünün hanilerine ne de bugünün
hainliğe teşne ruhlarına ihtiyacımız olamaz. Bizim yeni bir vücuda ve yeni bir
ruha sahip yeni bir nesle ihtiyacımız var. İşte Türk İhtilalini de, bu yeni
vücuda, yeni ruha sahip yeni nesil yapmalıdır. Mutlaka bilmeliyiz ki; hiçbir
dış müdahale muhkem bir kaleyi, en ağır darbelerle de olsa ebedi olarak
düşüremez. Belki muayyen bir süre için muhasara altına alabilir. Lakin kaleyi
bekleyen kahraman idealistlerin bilinçli ve şuurlu mukavemetleriyle müdahale
püskürtülür ve muhasara yok edilir. Ama içten bir müdahale ve desteğin kalede
açacağı delik, kalenin ve kaledekilerin ebediyen yok oluşunu intaç edecektir.
Ve ne acı ki, sarsılmaz kale, bugün alicengiz oyunlarıyla sarsılmaktadır ve
yıkılmanın eşiğindedir. İçteki işbirlikçilerin, ihanet şebekelerinin, bölücü
unsurların, kiralık kalemlerin, siyonizmin dili olan şerefsiz medyanın,
maddeperest Karunların, zorba Firavunların, aldatıcı Hamanların, siyasi ikbal
düşkünlerinin ahmaklıkları ve ihanetleriyle istikbalimiz mahvoluşa doğru
gitmektedir.
Son tahlilde; Kurtuluş; Milli Birliğin eseri
olacak olan Türk İhtilalinin tahakkuk ettirilmesindedir. Gerisi angaryadır.
Seni seviyorum sevgili milletim ve kucağında yaşamaktan tarifsiz bir kıvanç
duyuyorum canım ülkem. Sana aşığım göklerimde nazlı nazlı dalgalanan ve
ufuklarımızı süsleyen Ayyıldızlı al bayrağım ve sana inanmak istiyorum kadim
otoritesinden şüphe etmediğim devletim. Dinim zaten tüm mevcudiyetimdir. Zira
dinsiz bir mevcudiyet ham hayaldir ve dinsiz bir mevcudiyete inanmak ahmaklığın
zirvesidir.