Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
En fazla sevindiğim husus, görüşlerime muhalif olanlar tarafından da okunuyor olmam...
Bu, bendenizi müthiş teşvik ediyor...
Sağ olsunlar, var olsunlar... Onlara ve bütün okurlara şükranlarımı arz ederim...
Okuyor ve elbette eleştiriyorlar...
En fazla tenkit ettikleri konu; “sadece eleştiriyor, çözüm önerisi getirmiyor” oluşumuzmuş!
Haddizatında, doğru söylüyorlar...
Gördüğümüz hataları ortaya koymaktan,
Bir de, bizim önerimize kim itibar diye düşünmekten “öneri” getiremiyoruz.
Lâkin mademki bizim önerilerimiz de merak ediliyor, o vakit, yazalım:
1.“Kürt sorunu” ve bütün sorunlar konusundaki ilk önerimiz, bir “âkıller heyeti”dir. Dikkat, “âkil” değil, “âkıl”! Yalnız bu “âkıller heyeti” vatandaşa değil, iktidara, yani yönetenlere akıl vermelidir. Çünkü akıllı çözüm adımlarını atacak olanlar yöneticilerdir. Akıl almaya onların ihtiyacı var. Ülkenin bilgelerini kemal-i ciddiyetle dinlemelidirler.
2. “Kürt sorunu” olarak en fazla neler gösteriliyor?
Kimlik, anadilde eğitim, anadilde savunma, anadilde konuşma, anadilde kültür sanat... Vs. konularında engeller, baskılar... Değil mi?
Çözüm önerimiz:
Bütün baskı ve yasaklar kaldırılmalıdır.
Aslında, olaya bu açıdan bakıldığında, ortada bir “Kürt sorunu”ndan ziyade bir “demokrasi” sorunu vardır.
Serbestleşmeyle,
Demokrasiyi özümseme ve içselleştirmeyle,
Özellikle iktidardakilerin demokrasiyi benimsemesi ve içselleştirmesiyle bu sorun çözülebilir.
3. “Kürt sorunu”, çok şükür, bir çatışma, bir ayrışma sorunu değildir. En fazla Kürt’ün yaşadığı, İstanbul’da, İzmir’de bir Türk-Kürt sürtüşmesi var mıdır?
Hayır, yoktur!
Zaten, kimse kimseye Kürt müsün, Türk müsün diye sormuyor ki? Merak da etmiyor? Zaten kim Türk, kim Kürt tanımıyoruz, bilmiyoruz ki! Bildiğimiz vakit de, niye şöylesin, niye böylesin diye sorgulamıyoruz!
Ammavelâkin bu “süreç” kavramı, “Kürt sorunu” söylemleri, hatta “barış” vurgusu ayrışmaya yol açıyor. Çünkü “Barış” dediğiniz vakit, ister istemez bir “savaş” kavramı da akıllara düşüyor.
“Kürtlerle barış” söylemi yanlıştır.
Neden?
Çünkü onlarla Türkler hiçbir zaman savaşmadı ki, “barış” söz konusu olsun! Bu meselede, terör sorunuyla Kürtler aynılaştırlmamalı,
Özdeşleştirilmemeli.
Teör örgütüyle Kürtler ayrı ayrı değerlendirilmeli!
Önerimiz; “Kürt sorunu” kavramı yerine, “demokrasi sorunu” terimini kullanmaktır.
Haddizatında, baskılar sadece Kürtlerin değil, bütün vatandaşların sorunudur. Yasakları kaldırdığımız, baskıları sona erdirdiğimiz, demokrasiyi geliştirdiğimiz zaman bundan bütün vatandaşlar istifade ettiği gibi Kürtler de yararlanacak.
Sorun genel bir “yasaklı rejim” sorunudur...
Şiddet içermediği halde;
“Parasız eğitim” pankartı açanların,
“Yürüyüş ve gösteri yapanların”,
“Protesto eylemi” yapanların,
“Hak arayanların”,
“Eleştiri hakkını kullanmaya kalkanların”
“Örgütlenme hakkı isteyenlerin” tutuklandığı bir ülkede yaşıyoruz.
Bu konularda, Batı demokrasilerinin seviyesine çıkabildiğimiz vakit, bütün memleket, bütün vatandaşlar rahatlayacak, elbette Kürt vatandaşların “demokratik” sorunları da çözülmüş olacak.
4. Genel bir “toplumsal barış” projesi hayata geçirilmeli...
“Bireyin devlet için değil, devletin birey için” olduğu,
“Devletin mağrur bir baba değil, şefkatli bir anne olduğu”,
“Devletin baskı kurma aracı ‘dövlet’ değil, bir hizmet aracı kurum” olduğu, buna uygun davrandığı gösterilebilir, kanıtlanabilir.
“Terör örgütünü” de kapsayan bir genel af gündeme gelebilir!
“Suç işleyenler de bu memleketin evladıdır” yaklaşımıyla, tutuklu ve hükümlülerin ıslah edilmeleri, topluma kazandırılması çalışmaları yapılmalıdır.
Kaybetmek kolaydır... Zor olan kazanmaktır ve elbette esas olan da kazanmaktır.
Cezaevleri birer okula dönüştürülmelidir.
Bunu iki anlamda da söylüyorum... Yani hem suç oranı mümkün olduğu kadar azaltılıp, cezaevi ihtiyacı en aza indirilmeli, yerlerine okul yapılmalıdır...
Hem de, her şeye rağmen cezaevine düşenlere, orası bir okul gibi eğitim vermeli, meslek kazandırmalıdır.
Cezaevlerinde alınacak düzenle, görevlendirilecek “din adamları”, “psikologlar”, “sosyal eğitim uzmanları”yla, disiplinli, programlı bir eğitim sağlanmalı,
Tutuklu ve hükümlüler ıslah edilir, onlara meslek kazandırılırken, onların da topluma kazandırılmaları temin edilmelidir.
5. Siyasetle ilgili önerim:
Kürtlerin ve bütün siyasî görüşlerin parlamentoya girmesini önleyen; ve 12 Eylül rejiminin hediyesi olan “siyasî partiler yasası” ve “seçim yasaları” tarihin çöplüğüne atılıp, yeni ve katılımcı yasalar hayata geçirilmelidir.
“Önseçim” mecburi hale getirilmelidir.
Antidemokratik “seçim barajı” kaldırılmalıdır...
6. İktisadi önerim; “3 milyon 800 bin kişiye iş”:
Bir bölge ve ülke projesi olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) hızlandırlmalı, 2-3 yıl içinde bitirilmelidir. Bu projenin tamamlanmasıyla 3 milyon 800 bin kişiye istihdam sağlanacağını, bizzat Sayın Başbakan, Mayıs 2008’de söylemişti.
O günlerde, “4 sene içinde bitirileceği” müjdesini verdiği halde, ne yazık ki ciddi ilerlemeler sağlanamamıştır. Konuyu ayrıntılarıyla 09 Ocak 2013’te, “3 Milyon 800 bin kişiye iş” başlığı altında yazmıştım. Tekrar etmeyeyim...
7. “ADÎ DÜZEN”; Adaletli Gelir Dağılımı:
Ekonomistler, son 10 yılda Türkiye’ye bir “yarım Türkiye” daha eklendiği görüşünde hemen hemen hemfikir... Yani Türkiye, ekonomik olarak büyüdü... Bu görüşe ben de katılıyorum... Türkiye epey zenginleşti...
Lâkin bu zenginlik adaletli olarak dağıtılabildi mi?
Çevrenize bibakın bakalım, zenginlik kitlelere yayılmış mı, yoksa sermaye küçük bir gurubun elinde mi toplanmış?
Bibakın bakalım, yeni yeni zenginler mi türemiş?
Bu iktidarın köklerinde “adîl düzen” ilkesi, “adîl düzen” ekonomisi vardı... Muhalefetteyken “adîl düzen” derlerdi de başka bişey demezlerdi.
Peki, ne oldu da son 10 senedir, bu öz sözü, “adîl düzen”i hiç duymuyoruz?
Ne oldu?
Evet, “adîl düzen” istiyoruz.
Zaten adalet gelirse, hiç kuşkunuz olmasın memleket cennet gibi olacaktır. İşi-gücü olan insan dağa-bayıra çıkma ihtiyacı duyar mı? Çıkarabilir misiniz? Bütün sorunların temelinde adaletsizlik ve bilhassa iktisadî adaletsizlik yatmaktadır.
Bu çerçevede; “asgarî ücret”in yükseltilmesini ve “vergiden muaf” tutulmasını öncelikli önerim olarak sunuyorum.
Elbette söyleyecek, önerecek çok şeyimiz var.
Şimdilik bu kadar...
Sırası geldikçe diğer önerilerimizi de sunarız...
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, FACEBOOK’TAN