ÇOCUK-AİLE-MİLLET-MEDENİYET...

Özgür DENİZ - 12.05.2013

Türk Milleti yeniden diriliş sürecini bir an önce mutlaka başlatmalıdır. Çok kararlı ve disiplinli bir planın, programın sahibi olmalıdır. Tarihin en netameli ve yoğun felaketleriyle başbaşayız. Değerlerimiz iflasın eşiğindedir. Neslimiz dehşetli bir bataklığın içerisindedir ve gittikçe daha da batmaktadır. Her felaket aynı zamanda birer ikaz işaretidir. Varoluş kavgasının son aşamasındayız. Bu kavgayı layığı ile verebilir ve selamet sahiline çıkabilirsek tarih sahnesinde daha etkin ve aktif rol oynayabiliriz. Ya hayatı hak edeceğiz ya da yok olup gideceğiz. İhanete uğradığımız bir gerçektir. Hem tüm dünyanın hem de kendi kendimizin ihanetine uğradık. Batı’ın genlerinde Müslüman Türk düşmanlığının olduğu gizlenemez bir hakikattir. İçimizde ki beyni ve ruhu Batı’nın zehirli meyveleriyle harap olmuş nesillerde de Müslüman Türk düşmanlığının olduğu bellidir. Büyük filozof, müthiş üstat İsmet Özel’in de ifadesiyle: ‘’Kâfirin dostluğu, Türk’e düşmanlıkla mütenasiptir.’’ İçteki ve dıştaki düşmanların taarruzlarına icap ettiği şekilde mukabelede bulunmazsak kaybolmamız mukadderdir. Ne köhnemiş eskiyle işimiz olabilir ne de bizi uçuruma sürükleyecek yeni elbise giydirilmiş köhne eskiye müsaade edilebilir. Bizim tamamen yeni olana, vahiy ve maziyle can bulup, canlara hayat olana ihtiyacımız vardır. Sorumluluğumuz çok ağırdır, ölümden bile. Şurada burada kurtuluş aramayı bırakmalıdır. Kurtuluş, başkalarından beklenmez. Başkalarından kurtuluş uman, ancak ölümünü bekler. Başkalarının meyveleriyle beslenerek şifa aranmaz. Şifa arayan dönüp kendi mazisine bakmalıdır. Çünkü çözüm oradadır. Dirilişin kökleri mazide gizlidir. Yeniden diriliş süreci de Vahyin ve Mazinin ışığında gerçekleşebilir ancak. Vahiyden mahrum olan insanlığın, gidebileceği hiçbir yer yoktur, ideolojilerin karanlık dehlizlerinden, kör ve sağır kuyularından başka. İdeolojilerle bahar aramak beyhudedir. Vahiy kadar tüm insanlığı ihata eden ve tüm insanlığa hitap eden başka hiçbir şey yoktur. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın temelleri ancak ve ancak Vahiy merkezli bir hareketle atılabilir. Çünkü münhasıran Allah karşısında tüm insanlar eşittir. Yeninden diriliş ilk evvelde fertten başlamalıdır. Devlet bu süreci desteklemelidir. Zira fert dirilmezse toplumun dirilmesi hayalden öteye geçemez. Toplum bozulursa da devlet yapısının sağlam kalmasının imkânı yoktur. Devletsizlik ise dehşetli bir kaosa davetiye olabilir. Yeniden dirilmek için aileyi güçlendirmeliyiz. Evlatlarımızı bilgili, bilinçli, şuurlu ve ahlaklı yetiştirmeliyiz. Evlatlarımız arasında ki bağları kuvvetlendirmeliyiz. Çünkü milletimiz arasında ki köprüler tahrip olmuş durumdadır ve yıkılmak üzeredir. Evlatlarımızı Pragmatizmin ve Materyalizmin yıkıcı, yok edici etkisinden kurtarmalıyız. Kuzu gibi yetiştirmemeliyiz ki yarınlarda koyun gibi güdülmesinler, tıpkı bugün güdüldükleri gibi. Tarihimizin ve kültürümüzün dev mütefekkirlerinden Sadi Şirazi diyor ki: ‘’Çocuklarımızı kuzu gibi büyütmeyelim ki, koyun gibi güdülmesinler.’’ Yerine göre koyun gibi uysal, yerine göre aslan gibi parçalayıcı olsunlar. Mazide ve Vahiyde birleşmeyen nesil, ideolojilerle parça parça olacaktır. Kirlenen, yıllarca ışıksız kalan nesli maziden ve vahiyden başka hiçbir şey temizleyemez, aydınlatamaz.  Nesli temiz ve aydınlık olmayanın istikbalinin temiz ve aydınlık olması kabil değildir. Karanlıkta kalmış ve kirlenmiş bir nesil temizliğin ve aydınlığın güzelliğini idrak edemez. Önce anlatmak lazımdır. Anlatmaksa aydınlanmış ve temizlenmişlerin vazifesidir. Önce kendi beynimizi aydınlatmalı, kalbimizi temizlemeliyiz. Sonra sıra başkalarına gelecektir.

 

 

Aile, medeniyet ağacının köküdür. O kök kesildi mi, dalların, yaprakların, çiçeklerin hiçbir anlamı kalmaz. Çünkü her ağaç kökünden beslenir. Biz mazimizden beslenerek yarınlara doğru yol haritamızı belirler öyle yol alırız. Bizim kökümüz mazinin derinliklerinde gizlidir. Mazisini silen, yarınlarını siler. Mazisini tanımayan kendisini tanıyamaz ve varlık iddiasında bulunamaz. Biz mazimizi sildik ve silinmek üzereyiz. Silinmemek için maziye geri dönmeliyiz. Almamız gerekeni almalı ve aldıklarımızla yolumuzu bulmalıyız. Çünkü yolumuzu kaybettik ve kaybolduk. Bugün ailelerin dağınık, nesillerin yalnız ve çaresiz olmasının sebebi istikametlerin kaybedilmiş olmasıdır. Ailesini yanında gören çocuk huzurlu ve mutludur. Arkasında ailesi olan bir çocuğun başaramayacağı hiçbir şey yoktur. O çocuğun korkacağı bir durumda olamaz. Ailesizlik kadar elim bir şey olamaz. Ailesinin çocuğu olmayan mutlaka sokağın çocuğu olacaktır. Sokağın çocuğu olan ise her türlü kötülüğün müptelası olacak ve saldırılara açık hale gelecektir. O çocuklar karanlık sokakların bekçilerince yakalanacak, karanlık işlerde kullanılacaktır. Burada, sokaktaki çocuklarımızı kötülüyor değilim. Allah onları bu durumdan elbette kurtarsın ve onları bu duruma düşüren aileleri de ıslah etsin. Ama ailesi olan çocukla ailesi olmayan çocuğun durumu asla bir olmaz, anlatmaya çalıştığımız şey budur. Duvarsız bahçe yağmaya hazırdır ama duvarı olan bahçeye girmek kolay değildir. İşte aile, tabir caizse çocuğu için bir duvardır, onu her türlü saldırıya karşı muhafaza eder. Sevincinde de, kederinde de çocuğunun yanında olur. Bakılan bağ sana mutlaka en güzel ürünü sunar ama bakmadığın bağdan bir şey beklemeye hakkın yoktur. Tarihimizin ve kültürümüzün dev mütefekkirlerinden Sadi Şirazi diyor ki: “ Bir baba çocuğunun her halini düşünmezse, o çocuğu yabancılar düşünür ve baştan çıkarırlar. ” İşte bu yüzden daima çocuklarımızın yanında olmalıyız, onlara sevgimizi sunmalıyız. Onların kalplerini asla kırmamalıyız. Onların hem beyinlerinin hem de ruhlarının eğitimine gereken özeni göstermeliyiz. Bakmadığın, ilgilenmediğin, ruhunu ve beynini önemsemediğin bir çocuktan yarınlar için güzel şeyler bekleyemezsin. Çocuk yıkıldı mı, aile de yıkılır. Aile yıkıldı mı medeniyette yıkılır. Medeniyet yıkıldı mı yekpare insanlık yıkılır. İşte tam da bu yüzdendir ki, Türk Milletinin aile yapısını her türlü kanaldan yıkmak için iştigal etmektedirler. Aile yapımıza çevrilmiş okları geldiği yöne çevirmek zorundayız. Bizi tehdit eden her unsuru diskalifiye etmek en birincil vazifemizdir. Varlığımıza suikast içinde olan her unsura en ağır darbeyi indirerek haddini bildirmezsek yok oluş sürecimizi hızlandırmış oluruz.

 

 

Kendisine, ailesine, vatanına, milletine, devletine ve değerlerine faydalı olan bir çocuğun olsun istiyorsan, önce senin o çocuğa faydan dokunacak. Bunun başka yolu yoktur. Ruhunu ve beynini doyurmadığın çocuktan bir şey beklemek haksızlıktır. Yaşamak ve yaşatmak istiyorsak nesillerimize gereken önemi göstermeliyiz. Bir şeyi yaşatmak kolay değildir. Önce sen yaşayacaksın ki, yaşatacağın şeyi yaşatabilesin. Sen olmazsan, olabilecek ne olabilir? Sen varsan, vardır ve var olur hazineler. Yaşamakta kuru kuruya olmaz. Yürümek, ayakta olmak yaşamak değildir. Bir inancın, bir idealin, bir hedefin yoksa yaşıyor sayılmazsın. Ancak yaşayan bir ölüsündür. İnancı olmayan milletlerin yaşaması mümkün değildir. Bir milleti yok etmek için önce inancını yok edeceksin. Ki, bizim de ilk evvelde inancımız yok edilmedi mi? İnancımızın yok edilmesiyle çözülmedik mi ve düşmedik mi? Bu yüzden çocuklarınızın, mutlaka, kendilerini adayacakları bir idealleri, emelleri, hedefleri ve bu idealleri, emelleri, hedefleri canlı kılan ve tetikleyen yüksek inançları olsun. İnsan demek, kendisi dışında hedefleri ve idealleri olan varlık demektir. Türk gencinin bir görevi vardır; o da önce kendini sonra da kendine emanet edilen değerler manzumesini layığınca korumaktır. Sadece kendisini korumaya çalışanın koruyabileceği hiçbir şey yoktur ve olamaz. Ama kendisi dışında koruyacağı bir değeri olan kişi, aynı zamanda kendisini de koruyor demektir. Tıpkı vatanını koruyanın aynı zamanda kendi namusunu da koruduğu gibi. Evlatlarımızın görevi ağır ve çetindir. Ama ailelerinin yüksek destekleri ile görevlerini layığı ile yapacakları bir hakikattir. Anneler ve babalar evlatlarının bedenlerine gösterdikleri hassasiyeti mutlak surette ruhlarına da göstermelidirler. Çünkü o bedeni ayakta tutan ruhtur. Ruh sağlam olmazsa bedenin sağlam olması imkânsızdır. İnanç gittiği zaman, vatanın kalması hayaldir. Ruh bedenin, inanç vatanın özüdür, canıdır, varoluş koşuludur. Çocuklarımızın her biri, birer demir yumruk ve çelik pençe olmalıdır. Ama o pençe ve yumruk mutlaka bilgi ve ahlak suyuyla kıvamına getirilmelidir. Çünkü görev zor, yol uzun ve dikenli, mücadele çetin, düşman sinsi ve güçlüdür. Her türlü zorluk karşısında sarsılmaz birer kale olmalıdır çocuklarımız. Çocuğun sağlığı ve gücü ailenin, ailenin sağlığı ve gücü milletin, milletin sağlığı ve gücü ise medeniyetin sağlığı ve gücüdür.

 

 

Sevgili gençler! Sayın anne ve babalar! İnsanı sevin, insanlığa saygı duyun. Ama insanlık çizgisinde kalabilmiş insan ve insanlık için geçerlidir bu ilke. Allah diyor ya: ‘’Ancak Müminler kardeştirler’’ diye, kardeşlik bağlarınızı zedelemeyin, güçlü ve zinde tutun. Milletinizi, vatanınızı, dininizi, devletinizi, ordunuzu, emniyetinizi sonsuz bir sevgiyle sevin, şerefli ve bağımsız yaşamayı ilke edinin. Hür bir millet, güçlü bir devlet ve tam bağımsız bir ülke için mücadele edin. Onurunuzu asla yere düşürmeyin. Ama hiçbir onurunda yere düşmesine müsaade etmeyin. Gerçek adalet; insan haysiyetine saygı duymaktır. Çünkü her varlık haysiyetiyle ayaktadır. Evet, her biriniz büyük düşünen, ulvi ülkülere sevdalı, asil gayeler peşinde koşan yüksek ahlaklı, haysiyetli gençler, anneler, babalar olmalısınız. Bilimin, tarihin, yüce değerlerin ve en önemlisi Vahyin aydınlığında yolunuzu bulmalısınız. Maziyi hatırlayın ve mazide çekilen acıları hissederek, hangi süreçlerden bugünlere geldiğinizi düşünün ve sahip çıkmanız gereken değerlere sahip çıkın. Bu bilinçle yaşayın ve görevinizin şuurunda olun. Bilinçsiz ve şuursuz nesiller, milletlerine, ülkelerine ve devletlerine ancak felaket getirirler. Büyük, aydınlık, güçlü, sömürüsüz ve tam bağımsız Türkiye’yi kurmanın yolu bu derin bilinçten, keskin şuurdan ve sarsılmaz dirençten geçer sevgili gençler, sayın anne-babalar asla unutmayın. Büyük Türkiye’yi kurmak için de bir şeyi bilmek gerekir; bilgiye ve ahlaka hâkim olmak gerekir. Israrla, sabırla öğrenmek ve ahlaklı yaşamak gerekir. Anneler ve babalar! Nadide evlatlarınızı cehaletin bataklığından kurtarmak ve aydınlık yarınlara hazırlamak için çalışan, bu ülkenin en önemli ve ağır yükünü omuzlarında taşıyan, mütevazı birer fikir işçisi olan ve en önemlisi de ne olduğunu, kim olduğunu ve niçin, kimin için çalıştığını bilen muallimlerimize destek çıkın, onları anlayın, onlara saygıyı kaybetmeyin. Onların onurlu varlıklarını hiçbir zamanda ve mekânda zedeleyecek tavırlar içerisine girmeyin. Zira aydınlık; bilginin taşıyıcısı muallimle başlar ve karanlık onların diriltici ışıklarıyla çatırdar. Kir, nefret onların temiz yüreklerinden fışkıran sevgi suyuyla temizlenir. Gaflet, dalalet, cehalet, ihanet onlarla son bulur. Onlar bir toplumun sönmeyen meşaleleridir.

 

 

Son tahlilde; Çok çalışacaksınız, asla ümitsizliğe düşmeyeceksiniz, görevinizi layığı ile yapacaksınız ve gerisini talihe bırakacaksınız. Eseriniz mutlaka başarıyla taçlanacaktır. Bir çocuğun bir aile, bir ailenin bir millet, bir milletin bir medeniyet ve bir medeniyetinde yekpare insanlık demek olduğunu asla unutmamalıyız ve vazifemizi bu bilinç çerçevesinde yapmalıyız.

 

 

FİKİR TARİHİMİZE SİLİNMEYECEK MÜHRÜNÜ VURMUŞ DEV MÜTFEKKİR CEMİL MERİÇ ÜSTATTAN

 

 

İslam-Türk Medeniyeti 1000 yıllık mazisi olan, bütün medeniyetler içerisinde en insanisi, en birleştiricisidir. İslam’ın kılıcı olan bir kavimdir Türk Kavmi. Tüm devirlere ve ülkelere hitap eden bir dindir İslam. Parçalayıcı değil birleştiricidir. Osmanlı için savaş bile İlay-ı Kelimetullah için yapılır. 1826 Devlet-i Aliye’nin intihar tarihidir. Dünya başkalaşmış, Yeniçeri ve ulema yalnızlaşmıştı. Türk insanının sesini duyuran yeni bir sınıf çıkmıştı: Müstağripler. Bunlar kendi ülkelerinden, mukaddeslerinden, mazilerinden kopmuşlardı. Bu bedbahtlar için Türk’e ve İslam’a ait her şey suçtu ve lanetlikti. Bir nesil Türk ve İslam düşmanlığı ile yetiştirildi. Bunlar Batı ile Doğu’nun mukayesesini hiçbir zaman yapmamışlardı. Felsefemiz yoktu ve olamazdı. Tek parti devri belli bir reçeteyi tek hakikat olarak sunmuştu. Batı ideolojilerinin büsbütün tatsızlaşmış, sahte ve sahtekâr formülleriydi bunlar. Efendisinin ilaçlarını çalıp içen uşak rolünde idik. Gençlere İslamiyeti öğretmemiştik. Ecdadına küfretmeyi öğretmiştik. Türkiye ve Türk Milleti, Tanzimattan beri bir başkası olduğuna inandırılmak istenmiştir.

 

 

Aydın ve halk kopuşu var bizde. Halkın terbiye edilmesi lazımdır. Aydın kendinden utanmakta, başka bir milletin tebası olmak ihtiyacını duymakta. Bu karanlık dünyayı yaratan aydının kendisidir. Batı’nın bizi tümüyle mazimizden koparması kendi işine yaradı. Türk Milletini kendisinden koparan ve her yabancı ideolojinin emrinde bir oyuncak haline getiren doktrin Materyalizmdir. Ve tüm bu zararlı doktrinler ilericilik diye yutturulur bize. İdeolojilerden biri de Sosyalizmdir. İmparatorluğu yıkmak için Ermeni ve Rumlar tarafından beslenen Sosyalizmin hangi emel ve yalanların emrinde olduğunu Türk insanı bilmek zorundadır. Aydınımız yobazdı. Batı’ın meftunuydu. Sosyalizme kanlarıyla, canlarıyla bağlı değildiler. Gittikleri, gezdikleri ve esiri oldukları Avrupa’da moda idi Sosyalizm. Memleket realitesinden bihaberdiler.

 

 

EKSTRA

 

 

BİR

 

 

Şehit ne demektir bilmeyen, evinin önünden tek bir şehit cenazesi kaldırmamış, bırakın bunları; oğlu dağlarda terörle bir saat çarpışmamış haysiyet yoksunları ne anlarlar bu milletin ruhundan ve ne verebilirler bu ülkeye, millete, devlete? Bu millet, memleket, devlet ve din adına hangi çözümü üretebilirler ya da bir çözüm peşinde olabilirler mi bu mahlûklar? Bunlar hissiyat ve hassasiyet yoksunlarıdırlar. Histen yoksun olanın insanlık namına yapabileceği, insanlığa verebileceği hiçbir güzel ve hayırlı iş olamaz. Sonra çıkıp konuşmayacaksın, şehit vermiş ve yüreği ihanetler karşısında incinmiş birisinin yanında. Onun istediğini söyleme hakkı vardır ama senin yoktur bayım. Yoktur ve olamazda. Olması için önce şehidin ve şehitliğin yüce ve yüksek değerini idrak etmiş olacaksın. Önce bir hisset yüreğinde onun acısını, tabi yürek varsa! Erkeklik yoktur ki yürek olsun. Siz ancak kıyıda köşede lağım saçarsınız, zoru gördünüz mü deliğe kaçarsınız, bir pasta oldu mu hemen ortaya çıkarsınız. Sizler nemalanmak için varsınız. Siz şerefsiz, ahlaksız, haysiyetsiz birer pisliksiniz. Siz bu milleti, memleketi semirmekten, sömürmekten başka ne yaptınız Allah aşkına? Dine, vatana, millete, devlete, orduya, emniyete düşman olanların bu değerleri yaşatacak çözümleri olmaz, olamaz asla. Ömrünü fahişelikle geçirmiş birisi bu şerefli ve necip millete yol gösteremez. Böyle bir terbiyesizlik ve had bilmezlik olamaz. Böyle birini bu İslam milletinin üzerinde yol gösterici tayin etmek bu millet için zillettir, züldür. Tayin edenler içinse sonsuz bir kayıptır. Yazıktır, günahtır. Türk evladını düşürmektir bu. Söylediklerimi yalanlayın, olumsuzlayın önünüzde eğilmezsem insan evladı değilim.

 

 

İKİ

 

 

BDP denilen Siyonist maşası, Türk (Kürt) Türkiye ve İslam düşmanı çapulcular zımnen bu millete kabullendirilmeye çalışılıyor. Bu çapulcuların Türkiye Partisi olmasını isteyen odaklar var. Ama bu olmayacak bir hayaldir. Bu çapulcuları kabullenmek, sindirmek, onaylamak insan haysiyetine asla yakışmaz. Kadim bir tarihe, köklü geleneğe, muazzam kültüre sahip bir milletin evlatları böyle bir şeyi talihsizlik sayar, zül addeder. Ki, böyle bir şey Kürt kardeşlerimize de ihanet olur. Bu arada CHP ye de yeni elbisesi giydirilmeye çalışılıyor. CHP ye yeni elbise giydirilince, BDP de millete kabullendirilince ikisi bir araya getirilecek. Daha önce yapılmak istendi, büyük tepki çekince geri adım atıldı. Göreceksiniz bunu yapacaklar ya da yapmaya çalışacaklar hatta çalışıyorlar. İkisi de bir yerde Materyalizme dayanmaktadır. Birleşme noktası burası olacaktır. CHP hiçbir zaman Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncelerini taşımamış ve kendisinin izinden gitmemiştir. Böylece bu ülkede Stalinist bir yapı kurmaya gayret edilecektir, CHP-BDP ittifakıyla. Ve Türk Milletinin kaderi BDP nin de içinde olduğu hatta daha etkin olduğu yapılanmaya teslim edilecektir. Ama tabi Müslüman Türk Milleti aldatılır da müsaade ederse. Türk Milleti kendi özüne dönmelidir. Vahye ve Maziye dönmelidir. Başka türlü bir kurtuluş yolu kesinlikle yoktur bu millet ve memleket için. Türk’e, İslam’a, Türkiye’ye uzak olanların bu büyük olgular için bir hayallerinin, bir istikbal tasarımlarının olması kabil değildir. Batı’nın yolcuları, Doğu’nun çocuklarına yol çizemez. Üstat Cemil Meriç diyor ki: ‘’Önce insanız, sonra Doğuluyuz.  Niçin Batı Doğululaşmıyor da, bizler Batılılaşıyoruz. Batı madde medeniyetinin ve sapıklıkların kaynağıdır. Asya ise Peygamberlerin ülkesidir. Batılılaşmak= batmak.’’ Batı’ya ram olmuş olanlar bu millete ve memlekete felaketten başka bir şey getirmediler ve vermediler. Bunu bilmek gerekiyor.

 

 

ÜÇ

 

 

Bu arada APO denilen sefil mikrobun, alçak ve zavallı maşanın kaçırılma ihtimali vardır. Evet, bu sefile, bazı haysiyet yoksunlarına inat terörist ve hain diyorum. Şu Amerikan kuklası Türk Milletini, Türkiye’yi ekonomik olarak çökerten ve sonra defolup giden haine ve kardeşine uzak Coniye yakın diyalog dikenlerine inat. Ve muhtemelen hazırlıklar yapılmaktadır. İki seçenek vardır; ya kaçırıp Kuzey de ki muhtemel yapılanmanın başına bir kukla olarak yerleştireceklerdir. Ya da yeni bir yapılanmaya gidecekler ve bu mikrobu da bu mikroba bağlı olan mikropları da yok edeceklerdir. İstenilen ve arzulanan Ortadoğu dizaynında muhtemel gelişmelerdir bunlar. Türk Milleti, Türk Devleti ve İstihbarat kaynakları akıllı, uyanık olmalıdırlar ve yıkıcı hamleleri ekarte etmelidirler. Siyonist’e, Coniye, Toniye ve Avrupa denilen domuzlar diktatoryasına asla güvenilmemelidir. ‘’Köyün itleri birbirlerine karşı küs olsalar da kurdu görünce birleşirler’’ der bir Uygur Atasözü.

 

 

DÖRT

 

 

Milletin, normal koşullarda vermeyi hoş görmeyeceği, vermeye gönlünün asla elvermeyeceği bir şeyi, milleti aldatarak milletin üzerinde hâkim olup, millet için düzenlenmesi gereken kanunları kendi lehine düzenleyip milletin cebini, kasasını kanunlarla soymak alçaklık, namussuzluk, şerefsizliktir. Millet seni beslemek zorunda değildir. Sen adaleti sağlayarak milleti mutlu etmek zorundasın. Oraya millete hizmet etmek için gidiyorsun, kendine hizmet ettirmek için değil. Haddini ve hududunu bil bre sefil beyinli mikrop. Bir misal vermek icap ederse; bir kalantor düşünün, onlarca işçi çalıştırsın ama onlara bir zam yaparken kırk dereden su getirsin; fakat üst düzey yöneticilerine ise bol keseden versin, şimdi bu ahlaki midir, adil midir? Hayır, bilakis dünyanın en büyük karaktersizliğidir. O yöneticiler zaten krallar gibi yaşıyorlar, emekliliklerinde saltanat sürüyorlar, maaşları o biçimdir, çalışırken de, çalışmayacak olduklarında da. Ama işçiler ise hem zorlu koşullarda çalışıyorlar hem de en düşük seviyede yaşıyorlar, emekliliklerinde de az maaşa talim ediyorlar. Öyleyse çalışanın, üretenin hakkını, onların karşı koyamayacağı yollarla almak, onların emeğini, hakkını, gözyaşını, terini ve kanını alçakça gasp etmektir. Herkes haysiyetli, şerefli ve namuslu olmalıdır. İlle edep ille edep! Millet hiçbir zümrenin çoluk çocuğunun, bir ömür bakım parasını üstlenmek ve bilmem kimlerinin güzelleşme ücretlerini karşılamak mecburiyetinde değildir. Bunu almak için mücadele vermek, kendini haklı göstermek ise terbiyesizlik, ahlaksızlık ve namussuzluktur. Bu yüzden artık milletin evlatları, çalışanları, memurları vs. kendilerine gelmelidirler, birlik içinde olmalıdırlar, koyunluğu bırakmalıdırlar, birazda aslan olmalıdırlar. Tilkilerin hâkimiyetine son vermek gerekiyorsa aslan olmaktan başka çare yoktur. Bu ülkede yıllarca ve yıllarca, bilmem kaç onlarca yıldır tilkilerin hâkimiyeti vardır. Birileri hadlerini bilmiyorlarsa bildireceksin. Bildirmezsen daha da haddini aşması için yol vermiş olursun. Dik başlı olma ama başın dik olsun, dik başlılar icap ediyorsa belasını senden bulsun.

 

 

Son tahlilde; kurtuluş başkasından beklenmez.

Tarih: 12.05.2013 Okunma: 721

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?