Türk Milleti yeniden diriliş sürecini bir
an önce mutlaka başlatmalıdır. Çok kararlı ve disiplinli bir planın, programın
sahibi olmalıdır. Tarihin en netameli ve yoğun felaketleriyle başbaşayız. Değerlerimiz
iflasın eşiğindedir. Neslimiz dehşetli bir bataklığın içerisindedir ve gittikçe
daha da batmaktadır. Her felaket aynı zamanda birer ikaz işaretidir. Varoluş
kavgasının son aşamasındayız. Bu kavgayı layığı ile verebilir ve selamet
sahiline çıkabilirsek tarih sahnesinde daha etkin ve aktif rol oynayabiliriz.
Ya hayatı hak edeceğiz ya da yok olup gideceğiz. İhanete uğradığımız bir
gerçektir. Hem tüm dünyanın hem de kendi kendimizin ihanetine uğradık. Batı’ın
genlerinde Müslüman Türk düşmanlığının olduğu gizlenemez bir hakikattir. İçimizde
ki beyni ve ruhu Batı’nın zehirli meyveleriyle harap olmuş nesillerde de
Müslüman Türk düşmanlığının olduğu bellidir. Büyük filozof, müthiş üstat İsmet Özel’in de ifadesiyle: ‘’Kâfirin dostluğu, Türk’e düşmanlıkla mütenasiptir.’’
İçteki ve dıştaki düşmanların taarruzlarına icap ettiği şekilde mukabelede
bulunmazsak kaybolmamız mukadderdir. Ne köhnemiş eskiyle işimiz olabilir ne de
bizi uçuruma sürükleyecek yeni elbise giydirilmiş köhne eskiye müsaade
edilebilir. Bizim tamamen yeni olana, vahiy ve maziyle can bulup, canlara hayat
olana ihtiyacımız vardır. Sorumluluğumuz çok ağırdır, ölümden bile. Şurada
burada kurtuluş aramayı bırakmalıdır. Kurtuluş, başkalarından beklenmez. Başkalarından
kurtuluş uman, ancak ölümünü bekler. Başkalarının meyveleriyle beslenerek şifa
aranmaz. Şifa arayan dönüp kendi mazisine bakmalıdır. Çünkü çözüm oradadır.
Dirilişin kökleri mazide gizlidir. Yeniden diriliş süreci de Vahyin ve Mazinin
ışığında gerçekleşebilir ancak. Vahiyden mahrum olan insanlığın, gidebileceği
hiçbir yer yoktur, ideolojilerin karanlık dehlizlerinden, kör ve sağır
kuyularından başka. İdeolojilerle bahar aramak beyhudedir. Vahiy kadar tüm
insanlığı ihata eden ve tüm insanlığa hitap eden başka hiçbir şey yoktur. Sınıfsız
ve sömürüsüz bir dünyanın temelleri ancak ve ancak Vahiy merkezli bir hareketle
atılabilir. Çünkü münhasıran Allah karşısında tüm insanlar eşittir. Yeninden
diriliş ilk evvelde fertten başlamalıdır. Devlet bu süreci desteklemelidir.
Zira fert dirilmezse toplumun dirilmesi hayalden öteye geçemez. Toplum
bozulursa da devlet yapısının sağlam kalmasının imkânı yoktur. Devletsizlik ise
dehşetli bir kaosa davetiye olabilir. Yeniden dirilmek için aileyi
güçlendirmeliyiz. Evlatlarımızı bilgili, bilinçli, şuurlu ve ahlaklı
yetiştirmeliyiz. Evlatlarımız arasında ki bağları kuvvetlendirmeliyiz. Çünkü milletimiz
arasında ki köprüler tahrip olmuş durumdadır ve yıkılmak üzeredir. Evlatlarımızı
Pragmatizmin ve Materyalizmin yıkıcı, yok edici etkisinden kurtarmalıyız. Kuzu
gibi yetiştirmemeliyiz ki yarınlarda koyun gibi güdülmesinler, tıpkı bugün
güdüldükleri gibi. Tarihimizin ve kültürümüzün dev mütefekkirlerinden Sadi Şirazi diyor ki: ‘’Çocuklarımızı kuzu gibi büyütmeyelim ki,
koyun gibi güdülmesinler.’’ Yerine göre koyun gibi uysal, yerine göre aslan
gibi parçalayıcı olsunlar. Mazide ve Vahiyde birleşmeyen nesil, ideolojilerle
parça parça olacaktır. Kirlenen, yıllarca ışıksız kalan nesli maziden ve
vahiyden başka hiçbir şey temizleyemez, aydınlatamaz. Nesli temiz ve aydınlık olmayanın
istikbalinin temiz ve aydınlık olması kabil değildir. Karanlıkta kalmış ve kirlenmiş
bir nesil temizliğin ve aydınlığın güzelliğini idrak edemez. Önce anlatmak
lazımdır. Anlatmaksa aydınlanmış ve temizlenmişlerin vazifesidir. Önce kendi
beynimizi aydınlatmalı, kalbimizi temizlemeliyiz. Sonra sıra başkalarına
gelecektir.
Aile, medeniyet ağacının köküdür. O kök
kesildi mi, dalların, yaprakların, çiçeklerin hiçbir anlamı kalmaz. Çünkü her
ağaç kökünden beslenir. Biz mazimizden beslenerek yarınlara doğru yol
haritamızı belirler öyle yol alırız. Bizim kökümüz mazinin derinliklerinde
gizlidir. Mazisini silen, yarınlarını siler. Mazisini tanımayan kendisini
tanıyamaz ve varlık iddiasında bulunamaz. Biz mazimizi sildik ve silinmek
üzereyiz. Silinmemek için maziye geri dönmeliyiz. Almamız gerekeni almalı ve
aldıklarımızla yolumuzu bulmalıyız. Çünkü yolumuzu kaybettik ve kaybolduk. Bugün
ailelerin dağınık, nesillerin yalnız ve çaresiz olmasının sebebi istikametlerin
kaybedilmiş olmasıdır. Ailesini yanında gören çocuk huzurlu ve mutludur.
Arkasında ailesi olan bir çocuğun başaramayacağı hiçbir şey yoktur. O çocuğun
korkacağı bir durumda olamaz. Ailesizlik kadar elim bir şey olamaz. Ailesinin
çocuğu olmayan mutlaka sokağın çocuğu olacaktır. Sokağın çocuğu olan ise her
türlü kötülüğün müptelası olacak ve saldırılara açık hale gelecektir. O çocuklar
karanlık sokakların bekçilerince yakalanacak, karanlık işlerde kullanılacaktır.
Burada, sokaktaki çocuklarımızı kötülüyor değilim. Allah onları bu durumdan
elbette kurtarsın ve onları bu duruma düşüren aileleri de ıslah etsin. Ama ailesi
olan çocukla ailesi olmayan çocuğun durumu asla bir olmaz, anlatmaya
çalıştığımız şey budur. Duvarsız bahçe yağmaya hazırdır ama duvarı olan bahçeye
girmek kolay değildir. İşte aile, tabir caizse çocuğu için bir duvardır, onu
her türlü saldırıya karşı muhafaza eder. Sevincinde de, kederinde de çocuğunun
yanında olur. Bakılan bağ sana mutlaka en güzel ürünü sunar ama bakmadığın
bağdan bir şey beklemeye hakkın yoktur. Tarihimizin ve kültürümüzün dev
mütefekkirlerinden Sadi Şirazi diyor
ki: “ Bir baba
çocuğunun her halini düşünmezse, o çocuğu yabancılar düşünür ve baştan
çıkarırlar. ” İşte bu yüzden daima çocuklarımızın yanında
olmalıyız, onlara sevgimizi sunmalıyız. Onların kalplerini asla kırmamalıyız.
Onların hem beyinlerinin hem de ruhlarının eğitimine gereken özeni
göstermeliyiz. Bakmadığın, ilgilenmediğin, ruhunu ve beynini önemsemediğin bir
çocuktan yarınlar için güzel şeyler bekleyemezsin. Çocuk yıkıldı mı, aile de
yıkılır. Aile yıkıldı mı medeniyette yıkılır. Medeniyet yıkıldı mı yekpare
insanlık yıkılır. İşte tam da bu yüzdendir ki, Türk Milletinin aile yapısını
her türlü kanaldan yıkmak için iştigal etmektedirler. Aile yapımıza çevrilmiş
okları geldiği yöne çevirmek zorundayız. Bizi tehdit eden her unsuru
diskalifiye etmek en birincil vazifemizdir. Varlığımıza suikast içinde olan her
unsura en ağır darbeyi indirerek haddini bildirmezsek yok oluş sürecimizi
hızlandırmış oluruz.
Kendisine, ailesine, vatanına, milletine,
devletine ve değerlerine faydalı olan bir çocuğun olsun istiyorsan, önce senin
o çocuğa faydan dokunacak. Bunun başka yolu yoktur. Ruhunu ve beynini doyurmadığın çocuktan bir şey beklemek
haksızlıktır. Yaşamak ve yaşatmak istiyorsak nesillerimize gereken önemi
göstermeliyiz. Bir şeyi yaşatmak kolay değildir. Önce sen yaşayacaksın ki,
yaşatacağın şeyi yaşatabilesin. Sen olmazsan, olabilecek ne olabilir? Sen varsan,
vardır ve var olur hazineler. Yaşamakta kuru kuruya olmaz. Yürümek, ayakta olmak
yaşamak değildir. Bir inancın, bir idealin, bir hedefin yoksa yaşıyor
sayılmazsın. Ancak yaşayan bir ölüsündür. İnancı olmayan milletlerin yaşaması
mümkün değildir. Bir milleti yok etmek için önce inancını yok edeceksin. Ki,
bizim de ilk evvelde inancımız yok edilmedi mi? İnancımızın yok edilmesiyle
çözülmedik mi ve düşmedik mi? Bu yüzden çocuklarınızın, mutlaka, kendilerini
adayacakları bir idealleri, emelleri, hedefleri ve bu idealleri, emelleri,
hedefleri canlı kılan ve tetikleyen yüksek inançları olsun. İnsan demek,
kendisi dışında hedefleri ve idealleri olan varlık demektir. Türk gencinin bir görevi vardır; o da
önce kendini sonra da kendine emanet edilen değerler manzumesini layığınca
korumaktır. Sadece kendisini korumaya çalışanın koruyabileceği hiçbir şey
yoktur ve olamaz. Ama kendisi dışında koruyacağı bir değeri olan kişi, aynı
zamanda kendisini de koruyor demektir. Tıpkı vatanını koruyanın aynı zamanda
kendi namusunu da koruduğu gibi. Evlatlarımızın görevi ağır ve çetindir. Ama
ailelerinin yüksek destekleri ile görevlerini layığı ile yapacakları bir
hakikattir. Anneler ve babalar evlatlarının bedenlerine gösterdikleri hassasiyeti
mutlak surette ruhlarına da göstermelidirler. Çünkü o bedeni ayakta tutan
ruhtur. Ruh sağlam olmazsa bedenin sağlam olması imkânsızdır. İnanç gittiği
zaman, vatanın kalması hayaldir. Ruh bedenin, inanç vatanın özüdür, canıdır,
varoluş koşuludur. Çocuklarımızın her biri, birer demir yumruk ve çelik pençe
olmalıdır. Ama o pençe ve yumruk mutlaka bilgi ve ahlak suyuyla kıvamına
getirilmelidir. Çünkü görev zor, yol uzun ve dikenli, mücadele çetin, düşman
sinsi ve güçlüdür. Her türlü zorluk karşısında sarsılmaz birer kale olmalıdır
çocuklarımız. Çocuğun sağlığı ve gücü ailenin, ailenin sağlığı ve gücü
milletin, milletin sağlığı ve gücü ise medeniyetin sağlığı ve gücüdür.
Sevgili
gençler! Sayın anne ve babalar! İnsanı sevin, insanlığa saygı duyun. Ama insanlık
çizgisinde kalabilmiş insan ve insanlık için geçerlidir bu ilke. Allah diyor ya: ‘’Ancak Müminler kardeştirler’’ diye, kardeşlik bağlarınızı
zedelemeyin, güçlü ve zinde tutun. Milletinizi, vatanınızı, dininizi,
devletinizi, ordunuzu, emniyetinizi sonsuz bir sevgiyle sevin, şerefli ve
bağımsız yaşamayı ilke edinin. Hür bir millet, güçlü bir devlet ve tam bağımsız
bir ülke için mücadele edin. Onurunuzu asla yere düşürmeyin. Ama hiçbir
onurunda yere düşmesine müsaade etmeyin. Gerçek
adalet; insan haysiyetine saygı
duymaktır. Çünkü her varlık haysiyetiyle ayaktadır. Evet, her biriniz büyük
düşünen, ulvi ülkülere sevdalı, asil gayeler peşinde koşan yüksek ahlaklı,
haysiyetli gençler, anneler, babalar olmalısınız. Bilimin, tarihin, yüce değerlerin ve en önemlisi Vahyin aydınlığında
yolunuzu bulmalısınız. Maziyi hatırlayın ve mazide çekilen acıları
hissederek, hangi süreçlerden bugünlere geldiğinizi düşünün ve sahip çıkmanız
gereken değerlere sahip çıkın. Bu bilinçle yaşayın ve görevinizin şuurunda olun.
Bilinçsiz ve şuursuz nesiller, milletlerine, ülkelerine ve devletlerine ancak
felaket getirirler. Büyük, aydınlık, güçlü, sömürüsüz ve tam bağımsız
Türkiye’yi kurmanın yolu bu derin bilinçten, keskin şuurdan ve sarsılmaz
dirençten geçer sevgili gençler, sayın anne-babalar asla unutmayın. Büyük Türkiye’yi kurmak için de bir şeyi bilmek gerekir; bilgiye ve ahlaka hâkim olmak
gerekir. Israrla, sabırla öğrenmek ve ahlaklı yaşamak gerekir. Anneler ve
babalar! Nadide evlatlarınızı cehaletin
bataklığından kurtarmak ve aydınlık yarınlara hazırlamak için çalışan, bu
ülkenin en önemli ve ağır yükünü omuzlarında taşıyan, mütevazı birer fikir işçisi
olan ve en önemlisi de ne olduğunu, kim olduğunu ve niçin, kimin için çalıştığını
bilen muallimlerimize destek çıkın, onları anlayın, onlara saygıyı kaybetmeyin.
Onların onurlu varlıklarını hiçbir zamanda ve mekânda zedeleyecek tavırlar
içerisine girmeyin. Zira aydınlık; bilginin taşıyıcısı muallimle başlar ve
karanlık onların diriltici ışıklarıyla çatırdar. Kir, nefret onların temiz
yüreklerinden fışkıran sevgi suyuyla temizlenir. Gaflet, dalalet, cehalet,
ihanet onlarla son bulur. Onlar bir toplumun sönmeyen meşaleleridir.
Son
tahlilde; Çok çalışacaksınız,
asla ümitsizliğe düşmeyeceksiniz, görevinizi layığı ile yapacaksınız ve
gerisini talihe bırakacaksınız. Eseriniz mutlaka başarıyla taçlanacaktır. Bir
çocuğun bir aile, bir ailenin bir millet, bir milletin bir medeniyet ve bir
medeniyetinde yekpare insanlık demek olduğunu asla unutmamalıyız ve vazifemizi
bu bilinç çerçevesinde yapmalıyız.
FİKİR
TARİHİMİZE SİLİNMEYECEK MÜHRÜNÜ VURMUŞ DEV MÜTFEKKİR CEMİL MERİÇ ÜSTATTAN
İslam-Türk Medeniyeti 1000 yıllık mazisi
olan, bütün medeniyetler içerisinde en insanisi, en birleştiricisidir. İslam’ın
kılıcı olan bir kavimdir Türk Kavmi. Tüm devirlere ve ülkelere hitap eden bir
dindir İslam. Parçalayıcı değil birleştiricidir. Osmanlı için savaş bile İlay-ı
Kelimetullah için yapılır. 1826 Devlet-i Aliye’nin intihar tarihidir. Dünya başkalaşmış,
Yeniçeri ve ulema yalnızlaşmıştı. Türk insanının sesini duyuran yeni bir sınıf
çıkmıştı: Müstağripler. Bunlar kendi ülkelerinden, mukaddeslerinden,
mazilerinden kopmuşlardı. Bu bedbahtlar için Türk’e ve İslam’a ait her şey
suçtu ve lanetlikti. Bir nesil Türk ve İslam düşmanlığı ile yetiştirildi. Bunlar
Batı ile Doğu’nun mukayesesini hiçbir zaman yapmamışlardı. Felsefemiz yoktu ve
olamazdı. Tek parti devri belli bir reçeteyi tek hakikat olarak sunmuştu. Batı ideolojilerinin
büsbütün tatsızlaşmış, sahte ve sahtekâr formülleriydi bunlar. Efendisinin ilaçlarını
çalıp içen uşak rolünde idik. Gençlere İslamiyeti öğretmemiştik. Ecdadına küfretmeyi
öğretmiştik. Türkiye ve Türk Milleti, Tanzimattan beri bir başkası olduğuna
inandırılmak istenmiştir.
Aydın ve halk kopuşu var bizde. Halkın terbiye
edilmesi lazımdır. Aydın kendinden utanmakta, başka bir milletin tebası olmak
ihtiyacını duymakta. Bu karanlık dünyayı yaratan aydının kendisidir. Batı’nın
bizi tümüyle mazimizden koparması kendi işine yaradı. Türk Milletini
kendisinden koparan ve her yabancı ideolojinin emrinde bir oyuncak haline
getiren doktrin Materyalizmdir. Ve tüm bu zararlı doktrinler ilericilik diye
yutturulur bize. İdeolojilerden biri de Sosyalizmdir. İmparatorluğu yıkmak için
Ermeni ve Rumlar tarafından beslenen Sosyalizmin hangi emel ve yalanların
emrinde olduğunu Türk insanı bilmek zorundadır. Aydınımız yobazdı. Batı’ın
meftunuydu. Sosyalizme kanlarıyla, canlarıyla bağlı değildiler. Gittikleri,
gezdikleri ve esiri oldukları Avrupa’da moda idi Sosyalizm. Memleket realitesinden
bihaberdiler.
EKSTRA
BİR
Şehit ne demektir bilmeyen, evinin önünden
tek bir şehit cenazesi kaldırmamış, bırakın bunları; oğlu dağlarda terörle bir
saat çarpışmamış haysiyet yoksunları ne anlarlar bu milletin ruhundan ve ne
verebilirler bu ülkeye, millete, devlete? Bu millet, memleket, devlet ve din
adına hangi çözümü üretebilirler ya da bir çözüm peşinde olabilirler mi bu mahlûklar?
Bunlar hissiyat ve hassasiyet yoksunlarıdırlar. Histen yoksun olanın insanlık
namına yapabileceği, insanlığa verebileceği hiçbir güzel ve hayırlı iş olamaz. Sonra
çıkıp konuşmayacaksın, şehit vermiş ve yüreği ihanetler karşısında incinmiş
birisinin yanında. Onun istediğini söyleme hakkı vardır ama senin yoktur bayım.
Yoktur ve olamazda. Olması için önce şehidin ve şehitliğin yüce ve yüksek
değerini idrak etmiş olacaksın. Önce bir hisset yüreğinde onun acısını, tabi
yürek varsa! Erkeklik yoktur ki yürek olsun. Siz ancak kıyıda köşede lağım
saçarsınız, zoru gördünüz mü deliğe kaçarsınız, bir pasta oldu mu hemen ortaya
çıkarsınız. Sizler nemalanmak için varsınız. Siz şerefsiz, ahlaksız,
haysiyetsiz birer pisliksiniz. Siz bu milleti, memleketi semirmekten,
sömürmekten başka ne yaptınız Allah aşkına? Dine, vatana, millete, devlete,
orduya, emniyete düşman olanların bu değerleri yaşatacak çözümleri olmaz,
olamaz asla. Ömrünü fahişelikle geçirmiş birisi bu şerefli ve necip millete yol
gösteremez. Böyle bir terbiyesizlik ve had bilmezlik olamaz. Böyle birini bu
İslam milletinin üzerinde yol gösterici tayin etmek bu millet için zillettir,
züldür. Tayin edenler içinse sonsuz bir kayıptır. Yazıktır, günahtır. Türk evladını
düşürmektir bu. Söylediklerimi yalanlayın, olumsuzlayın önünüzde eğilmezsem
insan evladı değilim.
İKİ
BDP denilen Siyonist maşası, Türk (Kürt)
Türkiye ve İslam düşmanı çapulcular zımnen bu millete kabullendirilmeye
çalışılıyor. Bu çapulcuların Türkiye Partisi olmasını isteyen odaklar var. Ama bu
olmayacak bir hayaldir. Bu çapulcuları kabullenmek, sindirmek, onaylamak insan
haysiyetine asla yakışmaz. Kadim bir tarihe, köklü geleneğe, muazzam kültüre
sahip bir milletin evlatları böyle bir şeyi talihsizlik sayar, zül addeder. Ki,
böyle bir şey Kürt kardeşlerimize de ihanet olur. Bu arada CHP ye de yeni
elbisesi giydirilmeye çalışılıyor. CHP ye yeni elbise giydirilince, BDP de
millete kabullendirilince ikisi bir araya getirilecek. Daha önce yapılmak
istendi, büyük tepki çekince geri adım atıldı. Göreceksiniz bunu yapacaklar ya
da yapmaya çalışacaklar hatta çalışıyorlar. İkisi de bir yerde Materyalizme
dayanmaktadır. Birleşme noktası burası olacaktır. CHP hiçbir zaman Mustafa Kemal
Atatürk’ün düşüncelerini taşımamış ve kendisinin izinden gitmemiştir. Böylece
bu ülkede Stalinist bir yapı kurmaya gayret edilecektir, CHP-BDP ittifakıyla.
Ve Türk Milletinin kaderi BDP nin de içinde olduğu hatta daha etkin olduğu
yapılanmaya teslim edilecektir. Ama tabi Müslüman Türk Milleti aldatılır da müsaade
ederse. Türk Milleti kendi özüne dönmelidir. Vahye ve Maziye dönmelidir. Başka
türlü bir kurtuluş yolu kesinlikle yoktur bu millet ve memleket için. Türk’e,
İslam’a, Türkiye’ye uzak olanların bu büyük olgular için bir hayallerinin, bir
istikbal tasarımlarının olması kabil değildir. Batı’nın yolcuları, Doğu’nun
çocuklarına yol çizemez. Üstat Cemil
Meriç diyor ki: ‘’Önce insanız,
sonra Doğuluyuz. Niçin Batı
Doğululaşmıyor da, bizler Batılılaşıyoruz. Batı madde medeniyetinin ve
sapıklıkların kaynağıdır. Asya ise Peygamberlerin ülkesidir. Batılılaşmak=
batmak.’’ Batı’ya ram olmuş olanlar bu millete ve memlekete felaketten
başka bir şey getirmediler ve vermediler. Bunu bilmek gerekiyor.
ÜÇ
Bu arada APO denilen sefil mikrobun, alçak
ve zavallı maşanın kaçırılma ihtimali vardır. Evet, bu sefile, bazı haysiyet
yoksunlarına inat terörist ve hain diyorum. Şu Amerikan kuklası Türk Milletini,
Türkiye’yi ekonomik olarak çökerten ve sonra defolup giden haine ve kardeşine
uzak Coniye yakın diyalog dikenlerine inat. Ve muhtemelen hazırlıklar
yapılmaktadır. İki seçenek vardır; ya kaçırıp Kuzey de ki muhtemel yapılanmanın
başına bir kukla olarak yerleştireceklerdir. Ya da yeni bir yapılanmaya
gidecekler ve bu mikrobu da bu mikroba bağlı olan mikropları da yok
edeceklerdir. İstenilen ve arzulanan Ortadoğu dizaynında muhtemel gelişmelerdir
bunlar. Türk Milleti, Türk Devleti ve İstihbarat kaynakları akıllı, uyanık
olmalıdırlar ve yıkıcı hamleleri ekarte etmelidirler. Siyonist’e, Coniye,
Toniye ve Avrupa denilen domuzlar diktatoryasına asla güvenilmemelidir. ‘’Köyün itleri birbirlerine karşı küs
olsalar da kurdu görünce birleşirler’’ der bir Uygur Atasözü.
DÖRT
Milletin, normal koşullarda vermeyi hoş
görmeyeceği, vermeye gönlünün asla elvermeyeceği bir şeyi, milleti aldatarak
milletin üzerinde hâkim olup, millet için düzenlenmesi gereken kanunları kendi
lehine düzenleyip milletin cebini, kasasını kanunlarla soymak alçaklık,
namussuzluk, şerefsizliktir. Millet seni beslemek zorunda değildir. Sen adaleti
sağlayarak milleti mutlu etmek zorundasın. Oraya millete hizmet etmek için
gidiyorsun, kendine hizmet ettirmek için değil. Haddini ve hududunu bil bre
sefil beyinli mikrop. Bir misal vermek icap ederse; bir kalantor düşünün,
onlarca işçi çalıştırsın ama onlara bir zam yaparken kırk dereden su getirsin;
fakat üst düzey yöneticilerine ise bol keseden versin, şimdi bu ahlaki midir,
adil midir? Hayır, bilakis dünyanın en büyük karaktersizliğidir. O yöneticiler
zaten krallar gibi yaşıyorlar, emekliliklerinde saltanat sürüyorlar, maaşları o
biçimdir, çalışırken de, çalışmayacak olduklarında da. Ama işçiler ise hem
zorlu koşullarda çalışıyorlar hem de en düşük seviyede yaşıyorlar, emekliliklerinde
de az maaşa talim ediyorlar. Öyleyse çalışanın, üretenin hakkını, onların karşı
koyamayacağı yollarla almak, onların emeğini, hakkını, gözyaşını, terini ve
kanını alçakça gasp etmektir. Herkes haysiyetli, şerefli ve namuslu olmalıdır.
İlle edep ille edep! Millet hiçbir zümrenin çoluk çocuğunun, bir ömür bakım
parasını üstlenmek ve bilmem kimlerinin güzelleşme ücretlerini karşılamak
mecburiyetinde değildir. Bunu almak için mücadele vermek, kendini haklı göstermek
ise terbiyesizlik, ahlaksızlık ve namussuzluktur. Bu yüzden artık milletin
evlatları, çalışanları, memurları vs. kendilerine gelmelidirler, birlik içinde
olmalıdırlar, koyunluğu bırakmalıdırlar, birazda aslan olmalıdırlar. Tilkilerin
hâkimiyetine son vermek gerekiyorsa aslan olmaktan başka çare yoktur. Bu ülkede
yıllarca ve yıllarca, bilmem kaç onlarca yıldır tilkilerin hâkimiyeti vardır. Birileri
hadlerini bilmiyorlarsa bildireceksin. Bildirmezsen daha da haddini aşması için
yol vermiş olursun. Dik başlı olma ama başın dik olsun, dik başlılar icap
ediyorsa belasını senden bulsun.
Son
tahlilde;
kurtuluş başkasından beklenmez.