Bu aziz vatanın dünü, bu günü ve yarını; bu vatanı canından kıymetli bilenlerin, ilelebet payidar kalmasını namusuyla eşdeğerde telakki edenlerin gönüllerinde derin ve yakıcı bir yaradır. Bu meselenin çözüme kavuşturulması hayati bir öneme haizdir. Bu gün geleceği şekillendirmeye soyunan küresel haydutların içimizdeki ihanet şebekeleriyle teşrik-i mesai yaparak, fitne ve fesat yuvalarında hazırlanan netameli planlarla sevgili ve mukaddes ülkemizi emperyalizmin çemberine alarak atomize etmeye tevessül etmeleri, şerefsizce bir kahpeliğin müşahhas resmidir. Zaman rüyadan gerçeğe uyanmanın, hakikatle yüzleşmenin zamanıdır. Derin ve ağır uykumuzdan uyanıp, tozlarımızdan silkinip, üzerimizdeki ölü toprağını atıp tekrar dirilip şahlanmanın günüdür. Müslüman-Türk milletinin her bireyi hiçbir dış tesir altında kalmadan, spontane olarak, bu mukaddes coğrafyanın istikbaline matuf sorular sormaya cesaret edip, sorulan soruların cevaplarını da araştırıp, açıklığa kavuşturma asaletini ve kararlılığını göstermelidir. Pirincin içindeki beyaz taşların fark edilmesi ve ayıklanması herkesin üzerinde ağır bir sorumluluktur. Sorumsuzluğun sonu ıstıraptır, acıdır, sefalettir, esarettir ve son tahlilde kahredici bir ölümdür.
Derinlerde ki tehlikeli ve büyük kavga, eşsiz ve görkemli mukaddes topraklarımızı paramparça etmeye ve aziz milletimizi esaretin kucağına atmaya matuf bir kavgadır. Zaman ihtilaf ve tefrika zamanı değil, ittifakta kuvvet bulup kenetlenme ve zamana hükmetme günüdür.
Girmeden tefrika bir millete düşman gireme
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez. M.A.Ersoy
Kendinize gelin ey havas ve avam takımı! Ahmakça birbirinizi yemeyin, birbirinizle uğraşmayın, irrasyonel kavgalarla eforunuzu boş yere tüketmeyin. Ekmel kitaba kulak verin: ‘’birbirinize girmeyin, kuvvetiniz yok olur, maneviyatınız sarsılır, rüzgârınız gider ve dağılır yok olursunuz. Devletiniz elden gider.’’(Enfal 46) İnsana şah damarından daha yakın olduğunu söyleyen yüce Allah ın uyarısını sarf-ı nazar etmeye tevessül eden insan toplumunun sonu nice olur? Yine bu konuda Japonların şu mücmel sözleri kayda değerdir: ‘’dağılmak işleri bozar.’’ Demek ki, hikmet ittifakta, felah ittifakta, huzur ittifakta, güç ittifakta, başarı ittifakta, saadet ittifakta, hülasa aydınlık ve hür yarınlar ittifaktadır. İttifak, huzurun, saadetin, gönencin, barışın, kardeşliğin, terakkinin, güçlenmenin ve Tam Bağımsız Türkiye nin çimentosudur. Öyleyse, gaflet uykusundan uyanın ey havas ve avam takımı, aydın denilen karanlık zaptiyeleri. Sır perdesini aralayın, karanlığın perdesini parçalayın ve gerçeklerle yüzleşin artık.
Bilmelisiniz ki, hayatta verilenleri geri almak, akıp giden zaman ırmağını kaynağına döndürmek için rövanş yoktur. Kalkan treni durdurmak bir sonraki istasyonun hakkıdır. Tabi bu mesafede her şey herc-ü merc olmazsa. Adımlarınızı sağlam atın. Basacağınız zemini iyi tetkik edin. Dikkatsiz atılan her adım sizi karanlığın çukuruna yuvarlayabilir. Hayat korkudan ve lüzumsuz vesveselerden kurtulduğunuz zaman başlar. Zafer bitmeyen bir hayaldir, hakikate ulaşmak için yürüdüğümüz yolda bizi motive eden. Netice de hayat bir aldanıştır zafere inanmayan korkaklar ve zavallılar için. Bir gün aziz milletin derin vicdanında yargılanmayı göze alabiliyorsanız sorumsuzca davranabilirsiniz. Yoksa haddinizi bilin yönetim erkine sevdalanan ve bu masum milletin mukadderatına hükmetmeye tevessül eden efendiler. Sizler de çok iyi bilirsiniz ki, Mustafa Kemal’in de ifade ettiği gibi ‘’sorumluluk yükü çok ağırdır ve sorumsuzluğun sonu ölümdür.’’ Tarihin aynasına derin bir bakış fırlattığınız zaman göreceksiniz ki bu millet için hep iki olasılık söz konusu olmuştur: Zafer ya da hiç. İşte bu günde bu milleti ve devleti yönetmeye zaferi göze alabilenler talip olmalıdır. Bilakis, tarihin bataklığında boğulmaya mahkûmdurlar. Sizler kimle dans ettiğinizi bilerek piste çıkmalısınız.
Bu ülkeye aydınlık ve hür yarınları, yağmur yağarken küpleri doldurma sevdasında olanlar değil, gökten kurşun yağarken çelikten bir kale olma yürekliliğini ve onurunu gösterenler armağan edebilirler ancak. Bu ülkeyi ve halkı, Hıristiyan ve Siyonist dünyanın Müslüman-Türk âlemine matuf geçmişte gerçekleştirilememiş ve yarım kalmış kirli ve pespaye emellerinin, bugün hayata geçirilebilmesi için oluşturulmuş Modern Haçlı Projesi olan Avrupa Birliği’ne mahkûm edip, yüce dinimiz ekseninde yükseltmeye çalıştığımız medeniyet projemizi akamete uğratmaya kimsenin hakkı yoktur. Herkes taşıyabileceği kadar yük yüklenmelidir. Bedeli ölümle eşdeğer bir hayatı seçmek basit bir şey değildir. Saf ve masum Anadolu evladını, mert ve asil yüzlü Türkmen çocuklarını, Luther, Churchill ve Darwin bunaklarının ve dahi Haçlı sürülerinin küresel baronları nazarında küçük düşürmeye kimsenin hakkı yoktur beyler. Herkes kendine gelmeli, haddini bilmelidir. Necip Türkmen çocuklarının en güzel hülyalarını, soylu ideallerini ve aydınlık dünya özlemlerini seraba döndürmeye hakkınız yok beyler.
Yorgun yılların ağır yükünü asırlarca omuzlarında taşıyan, her dem ebedi baharların hasretiyle yaşayan, an be an hürriyet ve bağımsızlık ateşini bağrında barındıran Türkmen çocuklarının pak ve temiz ideallerini kirletemezsiniz. Dar kafalı burjuva duygusallığı ile hareket edip bu toplumun istikbalini ipoteğe verecek cesareti nereden buluyorsunuz? Payınıza düşen esirlik türkülerini terennüm etmek iken, zafer şarkıları ile büyük aldanışları yaşadığınızın bilincinde misiniz? Teslimiyete demir atmayı hürriyete yelken açmak olarak değerlendirecek kadar zavallısınız. Şövalyece yüksek heyecanlarla milleti aldatıyor kahramanlık pozlarına bürünüyorsunuz. Mahir bir bezirgân ağzıyla yenilgiyi zafer diye yutturmaya yelteniyorsunuz. Bilmelisiniz ki, artık bu numaralar bayatladı yemiyoruz beyler. Asırlarca, şerefsizce, maddi ve manevi kaynakları sömürülen, istikbaline ipotek konulan, umutları yok edilen, hayalleri çalınan, acıların madeni olmuş bu milletin, mukadderatına musallat olmuş tufeyli karakterlerden çektiği yeter artık.
Hem bu ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını emeceksiniz, varoluş dinamiklerini tahrip edeceksiniz, hem de soylu ve aziz milletin kimliğini, kişiliğini ve künhünü tezyife ve tahkire yelteneceksiniz, bir de utanmadan hiçbir organik bağınız olmayan, üstelik kimyanızın da uyuşmadığı Türk evladının müstakbeli adına kararlar alacaksınız. Bu şerefsizliktir, edepsizliktir ve haddini bilmezliktir. Yeter artık! Bunca zaman aldattığınız, ezdiğiniz, sömürdüğünüz. Nurettin Topçu üstadın da söylediği gibi: ‘’kurban veren Anadolu’nun hür yaşamaya da, çocuklarını hür yaşatmaya da hakkı vardır.’’ Ve bu hak alınacaktır. Evet, beyler Anadolu hür yarınlar adına kurban vermeye her zaman hazırdır. Zira esarete ve mezellete alışık değildir. O, hür ve engin ovaların yanık yürekli, derin bakışlı çocuğudur. Yorgun gövdesiyle hep direnmiştir acılara. Yine de kudreti vardır direnmeye. O, kendi kendine yetmeyi becermiştir asırlarca. Şimdi de kendi kendine yetebilecek kudrettedir ve başkalarının kapılarını çalma zilletine katlanamaz, bunu zül addeder.