‘’Hakikati söyle, bırak alçak senden uzaklaşsın.’’ W. Blake
En başta şunu söyleyelim; İçki, Faiz, Fuhuş, Kumar, Eroin, Silah vs. lobileri, baronları
Türk Milletini, İslam Dinini ve Türk Devletini asla sevmezler. Severler diyen
varsa onun şerefsiz bir hain olduğundan asla şüphe etmeyiniz. Sevmezler, çünkü
Türk’ün ve dolayısıyla İslam’ın hâkimiyeti bu alçakların çarkına çomak sokar. Türk’ün
tarihi bir yerde bu lobilerle mücadele tarihidir. Bunlar küfür milletidir, Türk’te
daima küfür milletleriyle mücadele etmiştir. Türk Devletini de kıskaca
aldıklarından, bu kıskaçtan, bataklıktan kurtulmasını istemiyorlar bu alçaklar.
Zira bu lobilerin, baronların güçlerine güç katan ve toplum üzerinde egemen
olmalarını sağlayan öldürücü silahlardır bunlar. İslam temiz bir toplum ister,
bunlar ise mikroplu, hastalıklı bir toplum ister. Türk ise temiz bir toplumun
öncüsüdür ve bilfiil bu toplumu teşekkül ettirmiş bir millettir. Önce Türk kimdir bileceksin, İslam nedir
adam gibi öğreneceksin ondan sonra konuşacaksın. Türkler Tanrı’nın
askerleridirler ve tarih boyunca şeytanın askerlerine karşı savaşmışlardır. Temiz
insanlar, bunların güç kaynaklarının kuruması demektir. Kirli toplum ise bunlar
için sürekli taze kan üreten fabrika gibidir. Bunlar indinde Namaz kılan bir
genç değil, mütemadiyen içen, içtikçe kendinden geçen, kendinden geçtikçe
bunların saflarını seçen bir genç daha muteberdir. Ayık kafalar bunların
kayıklarına binmez ama sarhoş kafalar bunların kayıklarından hiç inmez. Bu tür
şeyler şeytan işi pisliklerdir, bu pisliklerde İslam Dininde haram şeylerdir,
toplumu ifsat eden mikroplardır, hastalıklardır. Cahiliz, zalimiz, zira bilerek
pisliklere bulaşıyoruz ve mikrop kapıyoruz, kaptığımız mikropları topluma
dağıtıyoruz. Türk’ün töresinde de aynıdır bu pislikler yani yanlıştır, kötüdür,
kerihtir. Burada sadece silahı iki türlü düşünürsek olumlu yönüyle iyidir ve
Türk’ün hayatında da önemli yeri vardır. Bir yerde Türk=Silahtır. Tıpkı Türk=İslam
olduğu gibi. Bu yüzden de Türk Milletinin din ve tarih ile barışık yaşamasına
asla tahammül edemezler. Türk’ün güçlenmesini, İslam’ın ruhları tesir altına
almasını istemezler. Sürekli bir kaos ortamı oluşturmak için her an
tetiktedirler. Garp milleti ile yani küfür milleti ile teşrik-i mesai
içindedirler. Her an bir plan üzerindedirler. Bir saniye bile boş durmazlar. Durmak
kaybetmektir. Bir genci içkiye alıştırmak, kumar masasına oturtmak, fuhuşa
sürüklemek, eroine alıştırmak, silahla tanıştırmak, faize bulaştırmak kârdır
bunlar için. Bunu medenilik, modernlik, çağdaşlık kılıfı altında kotarırlar. Genci
bu tuzaklara düşürecek araçları istemedikleri kadardır. Bu hanilikleri yapan, dâhilde
uşaklar, hariçte ağababalar mebzuldür. Türk Milleti asil bir millettir. İslam
Dini, aklımıza gelen her türlü pisliğin, mikrobun, kötülüğün ilacıdır,
panzehiridir. Yüreği yeten bu hakikati olumsuzlasın. Katil İslam ile adil, adil ise İslamsız kalınca katil olmuştur ve
bunun örnekleri istemediğimiz kadardır. Türk Devleti, insanlığın son
adasıdır. Türk’ü İslam’dan ayırmak istediler ama başaramadılar. Yalanla,
aldatmayla işimiz olmaz bizim. Yalan olan, öğretilen tarihimiz. Yıllaaarca
sürdü bu oyun. Hep direnildi. Türk’ü kendi içinde bölmek istediler, kadim
geleneğini aşamadılar. Evet, aşılmaz ve şaşılmaz bir devlet ve millet
geleneğimiz vardır bizim. Ama ne hazindir ki, bu kadim geleneği de
sarsmaktadırlar bugünlerde. Türk’e yenilmez, aşılmaz gücünü veren İslam olduğu
için Türk’ü İslam’dan ayırmak istediler. İslam’ı Arap’ın dini diye tarif
ettiler ve Türk’ün İslamlaşmasını Araplaşmak olarak lanse ettiler. Bu yoldan
çıkarak bir kısmımızı İslam’a düşman ettiler. Bir kısmımızın da İslam’ı yanlış
anlamasını sağladılar. İslam’a düşman olan ne gariptir ki Türk’e de düşman
oldu. Aslında gaye Türk’ü de yok etmekti ama direkt olarak bu işe
girişemediler, zira tüm milleti kaybetmek işlerine gelmezdi. Zaten İslam
gidince Türk bitecekti, o zaman Türk’e düşman olmanın manası yoktu. İslam yok
edilerek Türk’te yok edilebilirdi ve böylece bir taşla iki kuş vurulurdu. Ne hazin
ki, bu şekilde kaybedilmiş ve bilmeden dinine, oradan da kimliğine düşman
edilmiş milyonlarca gencimiz vardır. Bunları bilmek, görmek, algılamak, anlamak
gerekir. Kahvehanede ömür çürüten aylaklar gibi konuşmak kolaydır, ama önemli
olan gerçeklerle kucaklaşabilmektir. Burada kahvehaneye giden tüm insanları
kastetmiyoruz. Gerçeğin fethi de zordur,
emek ister. Emeği mukaddes sayarız ama emeksiz yemek isteriz. Ne derin
paradokstur bu.
Bir olay oldu. Birkaç kişi
sokağa çıktı. Yıktı, yaktı, kırdı, döktü. Yüreği yeten bir tek kişi yalan
desin. Bir yığın cahildi, Türk ve İslam düşmanı, vatan haini idi. Vatan haini
idi, çünkü dertleri asla Türk’ün, İslam’ın ve Türklüğün hâkimiyeti değildi,
bilakis zafiyeti idi. Türk bayraklarının
yer alması tamamen bir tuzaktır. Türk milletinin asil ve necip fertlerini
olayın içine çekebilme gayretkeşliğidir. Arka planda ki baronların taktiğidir. Bu
gerçekleri ifşa etmek, hükümeti savunmak demek değildir, böyle algılayanın da
kuş kadar beyni yoktur. Bu şuna benzer,
Türk Milli Eğitimindeki derin yanlışlıkları dile getirirsin, eğitimin alenen
katledildiğini, böylece neslin de katledildiğini söylersin, hemen hükümet
düşmanı yaftasını yapıştırıverirler. İkisi arasında hiçbir fark yoktur. Her iki
söylemden yola çıkarak bir yerde aynı sonuca ulaşan bu türlerde gerçekten de
kuş kadar beyin yoktur. Arka planda Türk ve Türkiye düşmanı odakların
olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu gerçeği göremeyene sadece acınır. Hükümete
muhalif olmak gerçekleri görmeye engel teşkil etmemelidir. Aynı şekilde
hükümete dost olmakta gerçekleri görmeye engel teşkil etmemelidir. Ama Türk
evlatları cahil değildir. Bir yığın cahil olduğu, sanatçı denilen ruhları
hastalıklı, beyinleri mikroplu sefillerin öncülük etmelerinden belliydi. Daha sanatın
tarifini bile yapamayacak zavallıların sanatçı olarak lanse edildiği ve o zavallıların
adamdan sayılıp peşlerinden gidildiği bir ülkeyiz ne yazık ki. Evet, bunlar
sarhoş kafalardır, işleri güçleri bedavadan kazanmak ve kazandıklarıyla ruhları
tahrip edip, bedenleri yıkmaktır. Bunun başka bir örneğini ‘’akil adam’’ denilen cahil sürüsünün peşinden gitmekle
sergiliyoruz. Herkes cahil bir sen mi akıllısın derseniz şayet; hayır böyle bir
iddiam yok ama çürük bellidir, sağlam kendini belli eder. Bir fahişenin ya da
vatan haini teröristin yol göstericiliğini kabul eden biri akıllı olabilir mi?
Evladın olan polise kin kusan birinin yolundan giden ya da ona destek çıkan
akıllı olabilir mi? Eğer hepimiz öyle değildik diyen varsa, o zaman serseriler meydandan çekilene
kadar meydana girmemeliydiler. Halkız dendi, halkçıyız dendi ama halkın
emekleri gasp edildi. Hazineleri zımnen yağmalandı. Vergileriyle alınan her şey
tarumar edildi. Kendilerinin de namusunu, malını koruyan Türk polisi
lanetlendi. Halkın bindiği arabalar yakıldı, yürüdüğü yollar söküldü. Milyonlarca
liralık zarar oluştu. Bunlar gözlerimizle gördüğümüz, şahit olduğumuz
gerçeklerdir. Gizlenemeyecek kadar açık ve net gerçeklerdir. Ha bir kapitalist
çapulcu direkt olarak benim cebimi boşaltmış ha bir serseri çapulcu endirekt
olarak benim cebimin boşaltılmasını sağlamış hiçbir farkı yoktur. Zaten bu
olaylardan kazanan yine kapitalisttir. Ama bu derin gerçeği algılayabilecek,
anlayabilecek, tahlil edebilecek zekâ lazımdır. Savaş olan ülkelerde gerçekte kazanan kim ise,
bu tür toplumsal talanların olduğu yerlerde de kazan odur. Ayrıca burada, bir yerde
‘’Twitter’’ denilen sosyal ağ
denendi. Haddizatında bu olayda
gözlerden kaçan ince ve derin bir detaydır burası. Zira bu bir ‘’prova’’ idi muhtemelen. Esas hamleler
daha sonra gelecek gibi. Demek ki bu ‘’yapay
ağ’’ çok etkili ‘’doğal ağların’’
örülmesine yarıyormuş deyip bir sonrakine daha etkin olarak hazırlanacaklar. Bu
arada BDP-PKK şebekesinin de olaylardan
genel olarak uzak durması tamamen bir taktik icabıymış gibi geliyor bana. Sadece
Batı da ki potansiyel görülmek istendi gibime geliyor. Küçük çaplı bir Doğu
provası denemek isteyebilirler. Sonra da ikisinin birleşiminden genel bir ön
prova yapabilirler. Böylece en son hamle için taktik geliştirmiş olurlar. Dikkatli
olmak lazım. Oyunu görmek ve bozmak lazım. Kendi oyununu kurman ve oynaman icap
ediyor. İstihbaratını güçlendirmen gerekiyor. Gerçek akillerin yol
göstericiliğine eyvallah çekmen lazımdır. Kendi silahını kendi evladına değil
düşmana çevirecek bir ordu kurman lazımdır. Kaynaklarını israf etmemen, gizli
ve açık işgalden koruman kaçınılmazdır. Eğitimini ecnebilikten kurtarman ve gerçek
manasıyla millileştirmen şarttır. Ne hazin
ki, eğitim sistemimiz resmen ve alenen felç edilmiş durumdadır. Neslimiz bile
isteye tüketilmekte, beyinleri boşatılmakta, ruhları harap edilmektedir. Eğitime
yatırımdan kaçınan bir millet felaketin, uçurumun eşiğindedir. Muallimlerinin
itibarını sarsan, onları hayatın geçit vermez ağlarında yalnız bırakan ve
ekonomik sefalete mahkûm eden, onların rüyalarını katleden ve itibarlarını üç
kuruşluk tipler karşısında beş paralık eden bir milletin kaderi alçakça yok
oluştur. Şahsi hazları için harcamalar yaptığında devletin zarara uğradığını
hiç düşünmeyip, eğitim adına bir harcama yapacağı zaman devletin zarar
edeceğini bahane eden bir millet iflah olamaz. Bu millet bunu yapanları asla
affetmememelidir. Zaten bu da namussuzluğun daniskasıdır.
Hiçbir kimse bana sarhoş
kafaların Türk Milleti için çalışabileceğini söyleyemez. Dik duramayan, sallanan bir nesille sağlam bir medeniyet kurulamaz. Türk
ise daima bir medeniyet kurma peşindedir. Dünyaya nizam vermek, intizam getirmek
davasındadır. Evet, her içeni Türk düşmanı olarak kabul edemeyiz belki ama
içki savunuculuğu yapan, sırf içkiyi yasaklıyor diye yasaklayanlara tavır koyan
ve milleti isyana teşvik edenden de Türk Milletine asla hayır gelmez. Masumane içki
içiyorsan bile neslin bu beladan arındırılmasına karşı çıkamazsın. Karşı çıkacak
kadar oluyorsan da Türklükten ve masumane içmekten dem vuramazsın. Vursan bile
kimseyi kandıramazsın. Türk Milleti ahmak değildir. Türk Milleti sarhoş bir
millet değildir. Bizim topraklarımıza ne kadar pislik akın etmişse, hepsi Garp’tan
gelmiş pisliklerdir. Şu gerçeği kimse inkâr edemez; yeşil deniyor, bilmem ne
deniyor. ‘’Yiğidi öldür hakkını yeme’’
diye bir söz vardır. Bu ülkede yeşile en çok kıymet ve önem verenler İslamcı
denilen Belediyelerin olduğu söylenir daima. Katılınır ya da katılınmaz ama bir
de gözlerin gördüğü vardır. Ve bunların kazanmalarının seri hale gelmesi bile
bu özelliklerine bağlanmıştır. Bu durum toplumun konuştuğu bir durumdur. Yani burada
kimsenin şakşakçılığını yapmıyoruz, yapacak kadar da geri zekâlı değiliz. Bizde
neyse odur. Güzel güzeldir, çirkin çirkindir. Kimse bunun aksini iddia edemez. Dolayısıyla
işin rengi asla bize akseden şekilde değildir. Yani yeşil, olayın kamuflajıdır.
Ki zaten artık herkeste bunu görmüş, anlamış durumdadır. Türk Milletinin
evlatları çok uyanık olmalıdırlar ve daima teyakkuz halinde kalmalıdırlar. Zira indirilmek istenen darbe görünürde
başka hedeflere olsa bile gerçekte Türk Milletine, Türk Devletine ve Türk’ün
sarsılmaz kadim değerlerine indirilmek istenmektedir. Birileri yine gitsin,
yıkılsın elbet telafisi olur, zira insan ve hükümet edecek çoktur ama Türk
Devleti ve Milleti yıkıldığı zaman telafisi olmaz çünkü bir yenisi yoktur. Akıllı
olmak lazımdır. Eğer namussuzlar kadar cesur olamazsak kaybedilmeyecek hiçbir
şeyimiz kalmayacaktır. Neslimizi iyi
eğitemediğimiz için yabancı ajanların tuzaklarına çok kolay şekilde
düşmektedirler. Kendi kimliklerine ve dinlerine düşman olan mihrakların oltalarına
kolayca takılmaktadırlar. Okuduklarını, gördüklerini yanlış değerlendirmekte,
tahlil etmekte ve nihayet yanlış çıkarımlarda bulunarak yanlış sonuçlara
ulaşmaktadırlar. Bu da beladan başka bir şey getirmemektedir.
Son tahlilde; Türk’ün kadim iradesi ortaya çıkmalıdır ve artık Türk’ün kadim
aklı olaya el koymalıdır. Bizleri akılsız ve iradesiz nesiller mahvetmiştir. Bir
devir kapanmalı ve yeni bir devir açılmalıdır. Türk sanki yeniden doğmalıdır ve
karanlığı boğmalıdır. Türk Yurdu bir ‘’Güneş
Ülkesi’’ olmalıdır. Tüm zulümler son bulmalı, tuzaklar boşa çıkarılmalı, oyunlar
bozulmalı ve kaderinin inşacısı yine Türk’ün kendisi olmalıdır. Türk’e kader
biçmek ve Türk’ün eceline kadeh içmek kolay olmamalıdır. Dünkü çakalların ve bugünkü
çocukların Türk Milletinin, Türk Devletinin ve İslam Dininin hâkimiyeti ile işi
olamaz, işi olanların ise leşini kimse bulamaz. Kişiler ve hükümetler fanidir; din, devlet, vatan, millet ise bakidir.
NOTLAR
BİR: Haddizatında bu olayın ardında Hükümetin bizatihi kendisinin
olduğunu da düşünmüyor değilim. Yanılıyor olabilirim ama aklıma gelmiyor değil.
Ya da meydana çıkan zavallılar tongaya düştüler, kandırıldılar. Yani oyun
kuruldu ve oynandı, sanatçı kılıklı şebekler ve arkalarına düşen güruhlar
tuzağa düştü. Her zaman düşürürlerdi bu sefer düştüler gibi. Bir önceki
yazımızda da değindik olayın bu yönüne. Hükümet daha bir güçlenerek çıktı sanki.
Zira Sayın Başbakan Tayip Erdoğan sineceğine daha bir kükredi. Zannedildi ki
sindiririz. Ki bazı tepkilerinde haksızda değil. Zira bir şey yapılacaksa buna
millet karar verir. Üç dört tane sokak göstericisi değil. Ki Türk Vatanı üzerinde karar verme yetkisi Türk Milletine aittir,
hükümete bile ait değildir ki sokak göstericilerine ait olsun. Misal;
Taksim’e Cami’mi yapılacak, buna Türk’ün ruhuna düşman olan serseri takımı
karar veremez, Türk Milleti olur veriyorsa kimse de engelleyemez, engelleyememelidir
de. Aynı şekilde Türk Milleti Ayasofya’nın cami olarak açılmasını istiyorsa,
hükümet korkmamalı, tırsmamalı, her yerde kükrediği gibi burada da kükremeli ve
bunun gereğini de yapmalıdır. Lüzumsuz kükremekle olmuyor, bir de lüzumlu
yerlerde kükrenmelidir ve pençe düşmanın tam gövdesine atılmalıdır. Ayrıca
Sayın Başbakanın bir sözü çok doğrudur, sürekli dillendirilen Demokrasi
lanetine göre, hükümeti kim getirirse düşürecek olan da odur, asla başkası
değil. Bu konuda ki söylediği şeylerde de yüz de yüz haklıdır. Ne yani hem demokrasi
diyeceksiniz hem de her naneyi yiyeceksiniz. Ha ben şahsen demokrasi denilen
melanete inanmam ve farklı düşüncelerim vardır ama mevcut durumda Sayın
Başbakanın dedikleri kesinlikle doğrudur. Hayır, öyle değil midir? Milletin seçtiğini
yine millet yok eder. Yok etmesi için ancak millete yardım edebilirsin, tabi
adam gibi politika ederek. Bence burada Sayın Başbakan kendi oyununu kurdu,
oynadı ve kazandı. Eğer Sayın Başbakan çözüm süreci denilen süreci Türk
Milletinin varlık kavgasına aykırı şekilde götürmeseydi, PKK denilen Siyonist
maşasının ön plana çıkmasını engelleseydi, hükümet içinde ki bazı tiplerin sanki
bilinçli yapılıyormuş gibi akseden hamlelerine fırsat vermemiş olsaydı,
başkanlık sisteminde direttiği kadar diretmeseydi şu olaylarda arkasında bu
milletin en az yüze yetmişini kesinlikle bulurdu. Hatta en az yüzde 65 ile
yeniden hükümet edebilirdi. Şimdi ne oldu? Malum olaylar kaybettirse bile
kaybettirdiğinden çok kazandırdı gibi geliyor bana. Hatta bu sefer ABD
korumacılığında hareket eden ve dini tahrif ve tahrip etmekle bilinen Diyalogcu
güruha bile ihtiyaç duymadan istediğine ulaşabilir. Hükümetin asıl şansı;
karşısında kendisini zorlayacak hamlelerden mahrum bir muhalefetin bulunmasıdır,
bu da hükümetin şansıdır. Maalesef acı bir gerçektir bu durum, kızılsa da,
kabul edilmese de.
ÖNEMLİ NOT
Burada şahsi mülahazalarımızı
serdediyoruz. Düşüncelerime katılmıyor olabilirsiniz. Düşüncelerim yanlışta
olabilir sizce. Ama tartışmayınca doğruya ulaşılmaz. Tartışmadan da düşman
olunmaz. Hakikat güneşi fikirlerin çarpışması sonucunda doğarmış. Öyleyse namuslu
olunmalı, düşünceyle savaşılmalı ve yanlış yargılardan arınmalıdır. Dostluk ve
karakter başkadır, düşünce başkadır. Sırf düşünceden dolayı sağlam bir
karaktere düşman olmak basitliktir, ucuzluktur. Sırf düşünceden dolayı da,
rezil bir karaktere dost olmak aynı şekilde ahmakçadır, ucuzluktur,
basitliktir.