‘’Hakikati söyle, bırak, alçak senden uzaklaşsın.’’ W. Blake
İçinde bulundukları durumu,
yaşadıkları anı baki sanan gençler, ah gençler, vah gençler! Kıyılan, kıymeti
idrak edilemeyen zamanlar. Gençlik ve
zaman; haddizatında iki muhteşem ve dev hazinedir. Ama ne hazin ki, bu iki
hazine birbiriyle mütenasip değildirler. Birbirlerinden bihaberdirler,
kopukturlar, birbirleriyle kavgalıdırlar. Oysa birbirlerine katacak ne büyük
değerler vardır. Gençler heyecanlarına yenik düşüyorlar, aldatılıyorlar. Enerjilerinin
zirvede olduğu çağda oldukları için yerlerinde duramıyorlar. Sağduyulu hareket
etme kabiliyetinden yoksunlar. Çünkü düşünceyle hareket etmiyorlar. Düşününce dünyaları
zindan oluyor. Oysa onlar içinde bulundukları ve aydınlık olduğunu sandıkları
sahte dünyadan memnunlar. Adeta mağarada
yaşıyorlar. Tüm hayatı içinde yaşadıkları mağarandan ibaret sanıyorlar. Dünyanın
görünen ve görünmeyen baronları, gençliği kendi dünya cennetleri için
acımasızca kullanıyor, sömürüyor. Ne kendilerini tanıyorlar ne de dünyayı
anlamış durumdalar. Gerçeği görecek güçleri de, cesaretleri de yok. Pembe bir
dünyada yaşıyorlar. Ulaşamayacakları hayallerin peşinden koşuyorlar. Dünyayı zevkten
eğlenceden ibaret sanıyorlar. Baba parası yiyorlar. Para tanrısının kulları
olmuşlardır. Kazanmaya odaklanmışlardır. Çünkü önlerinde hiçbir insani değer
takmadan sürekli bedavadan kazanan namussuzları model olarak görmektedirler. Kitapla,
okumakla zaten araları yok. İdeoloji peşinden koşuyorlar ama peşinden
koştukları şeyin ne olduğunu bilmiyorlar. Çünkü tetkik edebilecek,
tartışabilecek, sorgulayabilecek bilgiden, kapasiteden mahrumlar. Tarihlerini bilmiyorlar,
dinlerinden bihaberler, ecdatlarını sevmiyorlar, değerlerine düşmanlar. Gençliğin yüzde doksan beşi emin olun ki
müntesibi oldukları düşüncenin ne olduğunu bilmezler. Saf bir sürüdürler. Hepsi
adeta birer papağan gibi, ne söylenirse tekrar ediyorlar. Cehaletleri adeta
paçalarından akıyor. Gençlerle hemhal olduğum için bunu çok iyi biliyorum. Bir okul
kazanmak, okumak hatta bitirmek asla cehaleti yok etmez. Bilakis cehaleti daha da
katmerleştirebilir, dikkatli olunmazsa. Bulutun bulut olduğunu bilmek akıllı
olmak demek değildir. Çünkü bilmek cehaleti yok etmez. Önemli olan algılamak ve
anlamaktır. Tetkik edebilmek, tahlil edebilmek ve tutarlı bir sonuca
varabilmektir. Sloganikler ve sürü psikolojisiyle hareket ediyorlar. Akıllarını
tatile göndermişler. İçi boş kavramların kurbanlarıdırlar. Modernlikle,
çağdaşlıkla beyinleri iğdiş edilmiş, narkozlanmış ve ruhları harap edilmiştir. Hırsları,
kinleri ve hazları ile hareket ediyorlar. İradeleri sıfırlanmış durumdadır. Oysa
insan iradesi ile değer kazanır. İradesiz nesiller istikbalsiz nesillerdir. Gerçekler
acıdır ama akıl kullanılırsa uyandırıcıdır da. Gerçeği söylemezseniz ve gerçek,
beyinlere bir balyoz gibi inmezse kimseyi uyandıramazsınız. Sonsuzluğa âşık
nesillerden mahrumuz. Çünkü sonsuzluktan mahrum olan, maddeyle yatıp kalkmış,
ruhsuz, idealsiz, davasız, iradesiz sefillerin ürünüdürler. İstanbul’da tüm
varlığınızı gençliğin üzerine odaklayınız, onları doğal bir şekilde gözleyiniz,
fırsat bulursanız konuşma imkânı var ediniz, işte o zaman göreceksiniz
gençliğin aslında ne kadar da zavallı olduğunu, sessiz ve derin bir şekilde acı
çektiğini ve büyüklerinden yardım beklediğini. Bunu bizatihi malum olaylar
sırasında yaptım ve yapmaya da devam ediyorum. Gençlik çaresizdir, eziktir,
bataklığın içindedir. Kullanıldığının farkında bile değildir. Kendini aydın
sanan zırcahillerin kurbanlarıdırlar. Bir el beklemektedir. Bir söz duymak
istemektedir. Bir ışığa hasrettir. Ama kendilerini kullanan sahtekâr
ideologlar, kodaman itler, politik fahişeler, düzenbaz âlim bozuntuları
gençliğin halini görmezlikten gelmekte hatta zımnen gençliğin bu haline hayran
olmaktadırlar. Zira gençliğin bu durumundan nemalanmaktadırlar. Gençliği sonsuzluğun
iradesi kurtaracaktır ama gençlik önce bu iradeyi keşfedecektir. Şimdiki gençlik
hangi ıstırabı tatmıştır, hangi zorlukları görmüştür? Istırapsız insan daha
çocukluk aşamasındadır. İdealsiz, davasız bir gençliğin hangi isteği olabilir? Ya
da istekleri ne kadar sahici olabilir? Gençlikten aklını çekip almışlar,
gençliğin vicdanını söküp atmışlar, gözlerini perdelemişler, kulaklarını
kapatmışlardır. Gençlik gerçekten de büyük acılar içinde kıvranmaktadır. Kodamanların
masalarında bir mezedirler. Ah bir uyansan ey genç! Neler görecek, neler
duyacak, neler hissedeceksin ve kusacaksın adeta. Kendinden utanacaksın. Yaşadıklarından
tiksineceksin. Seni bu hale getirenlerin pis mikrop suratlarına tüküreceksin. Ah
bir uyansan ey genç! Yemin ediyorum bunların hepsini tereddütsüz yapacaksın.
Ey genç! Seni karanlığın içine
atıyorlar, orada zincirliyorlar, seni hislerinden arındırıyorlar ve öylece
meydanlara salıyorlar. O meydanlarda vahşileşiyorsun. Önüne gelen her şeyi bir
sel gibi tahrip ediyorsun. Bir çığ gibi değerlerinin, güzelliklerinin, ülkenin,
milletinin, devletinin üzerine düşüyorsun. Yazık değil mi? Eline geçen nedir,
hiç sorguluyor musun? Kazanan sen misin yoksa başkaları mı hiç düşünüyor musun?
Diyelim ki, sen o meydanlara yoksul bir Anadolu çocuğu olarak çıktın ve sana
dikte edilenleri, ya da hadi doğru bildiklerini diyelim, yaptın peki ne
kazandın? Aslında kazanamayacağın başından bellidir. Kazanan asla sen olamazsın.
Çünkü asıl dövüşen sen değilsin ki, kazanan sen olasın. Sen sadece zavallı bir
piyonsundur. Slogan atarsın, papağan gibi söylenenleri tekrar edersin o kadar. Cebin
parayla mı doldu? Yoksulluğun yok mu oldu? Memleketin mi kurtuldu? Milletin mi
huzura erdi? Devletinin gücü daha mı arttı? Ülken daha mı güzelleşti? Kaynakların
mı millileşti? Ya da istediğin düzenin gelmesini mi çabuklaştırdın? Peki, senin
istediğin düzen geldi diyelim, sen bir an da zengin mi oluvereceksin yoksa seni
o meydanlara sürenler mi zenginliklerine zenginlik katacaklar? Sen mi
yaşayacaksın yoksa zenginliklerine zenginlik katan kodamanların piçleri mi? Düşün
ey genç, düşün bunları! Seni meydanlara sürenler senin ölümünden kazananlardır.
Senin acılarının üzerine cennet kuranlar var, gör onları! Özgürlük mücadelesi
vermek böyle olmaz, insanlık için dövüşmek böyle olmaz. Madem özgürlük kavgası
verdiğini sanıyorsun, en basit ve net bir örnek verecek olursak dün örtülü
insanlar acılardan acılara koşarlarken, okuldun kovulup yolda araç altında
kalıp feci şekilde can verirlerken neredeydin? Hangi özgürlüktür bu? Sonunda kazanamayacağın
kavgada olmamalısın. Çünkü asla kazanamayacaksın. Yemin ediyorum
kazanamayacaksın. Bu seni umutsuzluğa sürüklemek değildir. Bu, bu iktidarı
yıkamayacaksın anlamında da değildir. Farz edelim ki iktidar devrildi, yine
kazanan sen olmayacaksın, işte bu anlamdadır. Haklı kavgalarda olman
gerektiğini anlatmaktır. Önemli olan kazanacağın kavgayı vermen gerektiğidir. Belkide
çok feci kayıpların olacak. Denizler nerede? Mahirler nerede? Yusuflar nerede? Ve
daha niceleri neredeler? Onlar kazandı mı ki sen kazanacaksın? Seni aldatıyorlar.
Ama onları ve seni aldatanlar hep kazandılar ve hala kazanıyorlar ve böyle
giderse daha da kazanacaklar. Kasalarına kirli servetleri yığıyorlar. Köşesinden
cehalet akan Çölaşanlar trilyonlarla oynuyorlar, peki senin kaç trilyonun var? Onların
Mustafa Kemali, Cumhuriyeti savunduğunu, koruduğunu mu sanıyorsun? Onlar kirli
servetlerini koruyorlar ey genç! Yalancı cennette yaşıyorlar. Koç gibi
yaşıyorlar kendileri ama sen o kurtların sofrasında bir mezesin. Söyle bana ya,
Doğan Medya gurubunda ki zırcahil takımı, eğer bir kazançları olmasa seni tahrik
ederler mi? Eğer koyunlar koç olma hayalinde olmasalar senin önünden giderler
mi? Birileri senin üzerinden kazanmayacak olsalar seni o meydanlara sürerler
mi? Sen zannediyorsun ki, kendi iradenle oradasın. Oraya kendi kararınla
gidiyorsun. Hayır, aldanıyorsun, sürüye iradesiz olarak dâhil oluyorsun. Orada ki
yalancı coşkuya kendini kaptırıyorsun. Ama kirli oyunlara alet olduğunun
farkında bile değilsin. Yarın senin yaptıkların arzulanan sonuçları doğurursa
göreceksin hiçbir şey kazanamadığını ve eğer vicdanının sesini duyabilecek
kudretin hala kalmışsa ağlayacaksın, kafanı taşlara vuracaksın. Ve anlayacaksın
kimlerin kazandığını, servetlerine servet eklediğini. Pişman olacaksın ama
giden zaman asla geri gelmeyecek. Daha dün (üçlü hükümet döneminde) şahit
olmadın mı, bilinçli şekilde ortaya çıkarılan ekonomik altüst oluşta kimlerin
servetlerine servet eklediğine? Ülken kaybettiğinde, milletin mahvolduğunda,
devletin yabancı ellerde perişan düştüğünde, kardeşlerin dinsizliğin pençesinde
kıvrandığında kafana vuracaksın ama iş işten geçmiş olacak. Hükümete düşman
olmak ve hükümeti yıkmak böyle olmaz. Ne yapıyorsan kendi iradenle yapmalısın. Başkalarının
buyruklarıyla ve oyunlarıyla değil. Kendi oyununu kurmalısın ve oynamalısın. Hem
sen önce kendini kurtarmalısın. Kendini kurtarmayanın kurtarabileceği hiçbir
şey yoktur. Kendin karanlıktaysan, ülkene aydınlığı nasıl getireceksin? Senin kazanmanı
isteyen, seni tarihine, ecdadına, dinine düşman eder mi? Senin eline silah
verip, kendi kardeşin olan polise sıkmanı ister mi? Annenin, babanın,
kardeşinin yürüdüğü yolları sökmeni ister mi? Senin kazanmanı isteyen, senin
için çalışan, aydını, siyasetçiyi katleder mi? Seni bugün meydanlara sürenler,
Yüce Rabbim şahit olsun ki; dün Uğur Mumcuları, Ahmet Taner Kışlalıları, Muhsin
Yazıcığıoğullarını katledenlerdir. Bunu ne zaman fark ve idrak edeceksin? PKK
terörünü kim çıkardı, finanse etti, senin alın terini bu yolda kim heba etti
düşünmüyor musun? Eğer düşünmeden hareket ediyorsan, o kafayı kes at!
Son tahlilde; uyan ey genç, geç kalmadan! Yarınların kararmadan, yüreğinden kan
damlamadan. Kendin ve ailen perişan olmadan uyan. Milletin, devletin, ülken,
kimliğin ve dinin yok olup gitmeden uyan. Oyunları, oyuncuları, oyun kurucuları
iyi gör. Verilen kavganın kimin ve neyin kavgası olduğunu fark et, anla. Eylem içinde
eylemde ol, düşünce eyleminde. Ayakların ve ellerin hareket ediyorsa, vicdanın
ve kafan da hareket etsin. Aşağıda ki sözleri çok iyi oku, anla, tetkik ve
tahlil et, sonra da kendin için verdiğini sandığın kavgaya vur ve öylece bir
sonuca, yargıya ulaş bakalım ne görecek, duyacak, hissedeceksin.
‘’Polisleri, askerleri, devlet memurlarını öldürmek, devlet kurumlarında
yangınlar çıkartmak, devletin hazinelerinden paraları almak… Devrimci komünist
güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı, insanları öldürerek,
bombalayarak, binaları havaya uçurarak korku yaymak ve bu şekilde toplumun
üzerinde komünist diktatörlüğü teşkil etmek iktidara ulaşmamızın en önemli
unsurlarındadır.’’ Lenin
BİR NÜANS
Bu tür şeyler de bir şey
oluyor. Meydanlara çıkanlar yekpare Türk Milleti olarak lanse ediliyor. Oysa Türk
Milleti üç dört kişilik bir güruh değildir. Bu güruhlar alışmışlar Türk Milleti
üzerinde egemenlik kurmaya, kendilerinden birkaç kişi sokağa çıkınca tüm Türk
Milletinin çıktığını sanıyorlar. Oysa böyle bir şey yok. Bunlar tüm Türk
Milletini temsil ediyorlarsa çıkmayan milyonlar kimi temsil ediyorlar acaba? Ki
tüm Türk Milleti sokağa çıkmış olsa orta kalan bir şey olur mu? Hani bir kişi
vardı; siz yüzde doksan beşle de gelseniz yine de bizim dediğimiz olur diyordu,
işte burada ki sefil, rezil mantık o mantıktır. Bunlar kendilerinin tüm Türk
Milletini temsil ettiklerini sanıyorlar ya da böyle sunuyorlar ki, çok büyük
güçleri var sanılsınlar ve haklı oldukları düşünülsün. Oysa gerçek, öz be öz
Türk evladının bunlarla zerre işi olamaz. Bunlar bir vadide ise Türk evladı
başka bir vadidedir. Türk evladı kendi kaderini kendisi çizer. Yabancıların tayinine
izin vermez. Türk evladının isyanı bile ahlaklıdır, yapıcıdır. Türk evladı,
polisine silah sıkacak, polisini katledecek kadar alçak değildir ve olamaz.
Türk evladı kendi sokaklarını, araçlarını, hazinelerini yağmalayacak kadar sefil
ve rezil değildir. Türk evladı, Türk Milletinin barbar olduğunu ve elimine edilmesi
gerektiğini söyleyen Darvin bunağının peşinden gidenlerin peşinden gidecek kadar
alık olmadı, olamaz. Türk evladı tarihine, ecdadına, dinine küfredecek kadar
düşmedi, düşmez. Türk evladı İslam’dır ve bundan asla vazgeçmez, geçemez,
geçerse Türklükten de çıkmış olur. Türk evladı kendini bilir, haddini bilir,
hududunu bilir. Ülkesinin, milletinin, devletinin, dininin zarar göreceği
işlerin içinde olmaz, olamaz. Türk evladı yabancı uşağı olamaz. Siyonistin tertiplerinin
kurbanı olamaz. Faiz, kumar, eroin, içki, fuhuş ve benzeri bilumum pislik
lobilerinin oyuncağı olamaz. Türk evladı yüce davaların, ideallerin, rüyaların
çocuğudur, adamıdır. Türk evladı, aydın geçinen zırcahillerin takipçisi olamaz.
Türk evladı Siyonist uşağı medyanın takipçisi olamaz. Türk evladı Siyonist maşası
kodamanların kuklası olamaz. Türk evladı Siyonist dostu politikacının
şakşakçısı olamaz. Türk evladı Türk evladıdır. Tarihinin, ecdadının, dininin,
ülkesinin, milletinin, ümmetinin dostudur, davacısıdır. Gayrısı angaryadır,
safsatadır, boş laftır, zırvadır, gevezeliktir. Önce Türk kimdir bileceksin,
Din nedir öğreneceksin, ondan sonra konuşacaksın. Çorba güzeldir ama içinde her
şey kendini kaybetmiştir! Ama bize kaybolan değil varolan lazımdır.