GENÇLİK AHHH...!...

Özgür DENİZ - 09.06.2013

‘’Hakikati söyle, bırak, alçak senden uzaklaşsın.’’ W. Blake

İçinde bulundukları durumu, yaşadıkları anı baki sanan gençler, ah gençler, vah gençler! Kıyılan, kıymeti idrak edilemeyen zamanlar. Gençlik ve zaman; haddizatında iki muhteşem ve dev hazinedir. Ama ne hazin ki, bu iki hazine birbiriyle mütenasip değildirler. Birbirlerinden bihaberdirler, kopukturlar, birbirleriyle kavgalıdırlar. Oysa birbirlerine katacak ne büyük değerler vardır. Gençler heyecanlarına yenik düşüyorlar, aldatılıyorlar. Enerjilerinin zirvede olduğu çağda oldukları için yerlerinde duramıyorlar. Sağduyulu hareket etme kabiliyetinden yoksunlar. Çünkü düşünceyle hareket etmiyorlar. Düşününce dünyaları zindan oluyor. Oysa onlar içinde bulundukları ve aydınlık olduğunu sandıkları sahte dünyadan memnunlar.  Adeta mağarada yaşıyorlar. Tüm hayatı içinde yaşadıkları mağarandan ibaret sanıyorlar. Dünyanın görünen ve görünmeyen baronları, gençliği kendi dünya cennetleri için acımasızca kullanıyor, sömürüyor. Ne kendilerini tanıyorlar ne de dünyayı anlamış durumdalar. Gerçeği görecek güçleri de, cesaretleri de yok. Pembe bir dünyada yaşıyorlar. Ulaşamayacakları hayallerin peşinden koşuyorlar. Dünyayı zevkten eğlenceden ibaret sanıyorlar. Baba parası yiyorlar. Para tanrısının kulları olmuşlardır. Kazanmaya odaklanmışlardır. Çünkü önlerinde hiçbir insani değer takmadan sürekli bedavadan kazanan namussuzları model olarak görmektedirler. Kitapla, okumakla zaten araları yok. İdeoloji peşinden koşuyorlar ama peşinden koştukları şeyin ne olduğunu bilmiyorlar. Çünkü tetkik edebilecek, tartışabilecek, sorgulayabilecek bilgiden, kapasiteden mahrumlar. Tarihlerini bilmiyorlar, dinlerinden bihaberler, ecdatlarını sevmiyorlar, değerlerine düşmanlar.  Gençliğin yüzde doksan beşi emin olun ki müntesibi oldukları düşüncenin ne olduğunu bilmezler. Saf bir sürüdürler. Hepsi adeta birer papağan gibi, ne söylenirse tekrar ediyorlar. Cehaletleri adeta paçalarından akıyor. Gençlerle hemhal olduğum için bunu çok iyi biliyorum. Bir okul kazanmak, okumak hatta bitirmek asla cehaleti yok etmez. Bilakis cehaleti daha da katmerleştirebilir, dikkatli olunmazsa. Bulutun bulut olduğunu bilmek akıllı olmak demek değildir. Çünkü bilmek cehaleti yok etmez. Önemli olan algılamak ve anlamaktır. Tetkik edebilmek, tahlil edebilmek ve tutarlı bir sonuca varabilmektir. Sloganikler ve sürü psikolojisiyle hareket ediyorlar. Akıllarını tatile göndermişler. İçi boş kavramların kurbanlarıdırlar. Modernlikle, çağdaşlıkla beyinleri iğdiş edilmiş, narkozlanmış ve ruhları harap edilmiştir. Hırsları, kinleri ve hazları ile hareket ediyorlar. İradeleri sıfırlanmış durumdadır. Oysa insan iradesi ile değer kazanır. İradesiz nesiller istikbalsiz nesillerdir. Gerçekler acıdır ama akıl kullanılırsa uyandırıcıdır da. Gerçeği söylemezseniz ve gerçek, beyinlere bir balyoz gibi inmezse kimseyi uyandıramazsınız. Sonsuzluğa âşık nesillerden mahrumuz. Çünkü sonsuzluktan mahrum olan, maddeyle yatıp kalkmış, ruhsuz, idealsiz, davasız, iradesiz sefillerin ürünüdürler. İstanbul’da tüm varlığınızı gençliğin üzerine odaklayınız, onları doğal bir şekilde gözleyiniz, fırsat bulursanız konuşma imkânı var ediniz, işte o zaman göreceksiniz gençliğin aslında ne kadar da zavallı olduğunu, sessiz ve derin bir şekilde acı çektiğini ve büyüklerinden yardım beklediğini. Bunu bizatihi malum olaylar sırasında yaptım ve yapmaya da devam ediyorum. Gençlik çaresizdir, eziktir, bataklığın içindedir. Kullanıldığının farkında bile değildir. Kendini aydın sanan zırcahillerin kurbanlarıdırlar. Bir el beklemektedir. Bir söz duymak istemektedir. Bir ışığa hasrettir. Ama kendilerini kullanan sahtekâr ideologlar, kodaman itler, politik fahişeler, düzenbaz âlim bozuntuları gençliğin halini görmezlikten gelmekte hatta zımnen gençliğin bu haline hayran olmaktadırlar. Zira gençliğin bu durumundan nemalanmaktadırlar. Gençliği sonsuzluğun iradesi kurtaracaktır ama gençlik önce bu iradeyi keşfedecektir. Şimdiki gençlik hangi ıstırabı tatmıştır, hangi zorlukları görmüştür? Istırapsız insan daha çocukluk aşamasındadır. İdealsiz, davasız bir gençliğin hangi isteği olabilir? Ya da istekleri ne kadar sahici olabilir? Gençlikten aklını çekip almışlar, gençliğin vicdanını söküp atmışlar, gözlerini perdelemişler, kulaklarını kapatmışlardır. Gençlik gerçekten de büyük acılar içinde kıvranmaktadır. Kodamanların masalarında bir mezedirler. Ah bir uyansan ey genç! Neler görecek, neler duyacak, neler hissedeceksin ve kusacaksın adeta. Kendinden utanacaksın. Yaşadıklarından tiksineceksin. Seni bu hale getirenlerin pis mikrop suratlarına tüküreceksin. Ah bir uyansan ey genç! Yemin ediyorum bunların hepsini tereddütsüz yapacaksın.

 

Ey genç! Seni karanlığın içine atıyorlar, orada zincirliyorlar, seni hislerinden arındırıyorlar ve öylece meydanlara salıyorlar. O meydanlarda vahşileşiyorsun. Önüne gelen her şeyi bir sel gibi tahrip ediyorsun. Bir çığ gibi değerlerinin, güzelliklerinin, ülkenin, milletinin, devletinin üzerine düşüyorsun. Yazık değil mi? Eline geçen nedir, hiç sorguluyor musun? Kazanan sen misin yoksa başkaları mı hiç düşünüyor musun? Diyelim ki, sen o meydanlara yoksul bir Anadolu çocuğu olarak çıktın ve sana dikte edilenleri, ya da hadi doğru bildiklerini diyelim, yaptın peki ne kazandın? Aslında kazanamayacağın başından bellidir. Kazanan asla sen olamazsın. Çünkü asıl dövüşen sen değilsin ki, kazanan sen olasın. Sen sadece zavallı bir piyonsundur. Slogan atarsın, papağan gibi söylenenleri tekrar edersin o kadar. Cebin parayla mı doldu? Yoksulluğun yok mu oldu? Memleketin mi kurtuldu? Milletin mi huzura erdi? Devletinin gücü daha mı arttı? Ülken daha mı güzelleşti? Kaynakların mı millileşti? Ya da istediğin düzenin gelmesini mi çabuklaştırdın? Peki, senin istediğin düzen geldi diyelim, sen bir an da zengin mi oluvereceksin yoksa seni o meydanlara sürenler mi zenginliklerine zenginlik katacaklar? Sen mi yaşayacaksın yoksa zenginliklerine zenginlik katan kodamanların piçleri mi? Düşün ey genç, düşün bunları! Seni meydanlara sürenler senin ölümünden kazananlardır. Senin acılarının üzerine cennet kuranlar var, gör onları! Özgürlük mücadelesi vermek böyle olmaz, insanlık için dövüşmek böyle olmaz. Madem özgürlük kavgası verdiğini sanıyorsun, en basit ve net bir örnek verecek olursak dün örtülü insanlar acılardan acılara koşarlarken, okuldun kovulup yolda araç altında kalıp feci şekilde can verirlerken neredeydin? Hangi özgürlüktür bu? Sonunda kazanamayacağın kavgada olmamalısın. Çünkü asla kazanamayacaksın. Yemin ediyorum kazanamayacaksın. Bu seni umutsuzluğa sürüklemek değildir. Bu, bu iktidarı yıkamayacaksın anlamında da değildir. Farz edelim ki iktidar devrildi, yine kazanan sen olmayacaksın, işte bu anlamdadır. Haklı kavgalarda olman gerektiğini anlatmaktır. Önemli olan kazanacağın kavgayı vermen gerektiğidir. Belkide çok feci kayıpların olacak. Denizler nerede? Mahirler nerede? Yusuflar nerede? Ve daha niceleri neredeler? Onlar kazandı mı ki sen kazanacaksın? Seni aldatıyorlar. Ama onları ve seni aldatanlar hep kazandılar ve hala kazanıyorlar ve böyle giderse daha da kazanacaklar. Kasalarına kirli servetleri yığıyorlar. Köşesinden cehalet akan Çölaşanlar trilyonlarla oynuyorlar, peki senin kaç trilyonun var? Onların Mustafa Kemali, Cumhuriyeti savunduğunu, koruduğunu mu sanıyorsun? Onlar kirli servetlerini koruyorlar ey genç! Yalancı cennette yaşıyorlar. Koç gibi yaşıyorlar kendileri ama sen o kurtların sofrasında bir mezesin. Söyle bana ya, Doğan Medya gurubunda ki zırcahil takımı, eğer bir kazançları olmasa seni tahrik ederler mi? Eğer koyunlar koç olma hayalinde olmasalar senin önünden giderler mi? Birileri senin üzerinden kazanmayacak olsalar seni o meydanlara sürerler mi? Sen zannediyorsun ki, kendi iradenle oradasın. Oraya kendi kararınla gidiyorsun. Hayır, aldanıyorsun, sürüye iradesiz olarak dâhil oluyorsun. Orada ki yalancı coşkuya kendini kaptırıyorsun. Ama kirli oyunlara alet olduğunun farkında bile değilsin. Yarın senin yaptıkların arzulanan sonuçları doğurursa göreceksin hiçbir şey kazanamadığını ve eğer vicdanının sesini duyabilecek kudretin hala kalmışsa ağlayacaksın, kafanı taşlara vuracaksın. Ve anlayacaksın kimlerin kazandığını, servetlerine servet eklediğini. Pişman olacaksın ama giden zaman asla geri gelmeyecek. Daha dün (üçlü hükümet döneminde) şahit olmadın mı, bilinçli şekilde ortaya çıkarılan ekonomik altüst oluşta kimlerin servetlerine servet eklediğine? Ülken kaybettiğinde, milletin mahvolduğunda, devletin yabancı ellerde perişan düştüğünde, kardeşlerin dinsizliğin pençesinde kıvrandığında kafana vuracaksın ama iş işten geçmiş olacak. Hükümete düşman olmak ve hükümeti yıkmak böyle olmaz. Ne yapıyorsan kendi iradenle yapmalısın. Başkalarının buyruklarıyla ve oyunlarıyla değil. Kendi oyununu kurmalısın ve oynamalısın. Hem sen önce kendini kurtarmalısın. Kendini kurtarmayanın kurtarabileceği hiçbir şey yoktur. Kendin karanlıktaysan, ülkene aydınlığı nasıl getireceksin? Senin kazanmanı isteyen, seni tarihine, ecdadına, dinine düşman eder mi? Senin eline silah verip, kendi kardeşin olan polise sıkmanı ister mi? Annenin, babanın, kardeşinin yürüdüğü yolları sökmeni ister mi? Senin kazanmanı isteyen, senin için çalışan, aydını, siyasetçiyi katleder mi? Seni bugün meydanlara sürenler, Yüce Rabbim şahit olsun ki; dün Uğur Mumcuları, Ahmet Taner Kışlalıları, Muhsin Yazıcığıoğullarını katledenlerdir. Bunu ne zaman fark ve idrak edeceksin? PKK terörünü kim çıkardı, finanse etti, senin alın terini bu yolda kim heba etti düşünmüyor musun? Eğer düşünmeden hareket ediyorsan, o kafayı kes at!

 

Son tahlilde; uyan ey genç, geç kalmadan! Yarınların kararmadan, yüreğinden kan damlamadan. Kendin ve ailen perişan olmadan uyan. Milletin, devletin, ülken, kimliğin ve dinin yok olup gitmeden uyan. Oyunları, oyuncuları, oyun kurucuları iyi gör. Verilen kavganın kimin ve neyin kavgası olduğunu fark et, anla. Eylem içinde eylemde ol, düşünce eyleminde. Ayakların ve ellerin hareket ediyorsa, vicdanın ve kafan da hareket etsin. Aşağıda ki sözleri çok iyi oku, anla, tetkik ve tahlil et, sonra da kendin için verdiğini sandığın kavgaya vur ve öylece bir sonuca, yargıya ulaş bakalım ne görecek, duyacak, hissedeceksin.

 

‘’Polisleri, askerleri, devlet memurlarını öldürmek, devlet kurumlarında yangınlar çıkartmak, devletin hazinelerinden paraları almak… Devrimci komünist güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı, insanları öldürerek, bombalayarak, binaları havaya uçurarak korku yaymak ve bu şekilde toplumun üzerinde komünist diktatörlüğü teşkil etmek iktidara ulaşmamızın en önemli unsurlarındadır.’’ Lenin  

 

 

BİR NÜANS

 

Bu tür şeyler de bir şey oluyor. Meydanlara çıkanlar yekpare Türk Milleti olarak lanse ediliyor. Oysa Türk Milleti üç dört kişilik bir güruh değildir. Bu güruhlar alışmışlar Türk Milleti üzerinde egemenlik kurmaya, kendilerinden birkaç kişi sokağa çıkınca tüm Türk Milletinin çıktığını sanıyorlar. Oysa böyle bir şey yok. Bunlar tüm Türk Milletini temsil ediyorlarsa çıkmayan milyonlar kimi temsil ediyorlar acaba? Ki tüm Türk Milleti sokağa çıkmış olsa orta kalan bir şey olur mu? Hani bir kişi vardı; siz yüzde doksan beşle de gelseniz yine de bizim dediğimiz olur diyordu, işte burada ki sefil, rezil mantık o mantıktır. Bunlar kendilerinin tüm Türk Milletini temsil ettiklerini sanıyorlar ya da böyle sunuyorlar ki, çok büyük güçleri var sanılsınlar ve haklı oldukları düşünülsün. Oysa gerçek, öz be öz Türk evladının bunlarla zerre işi olamaz. Bunlar bir vadide ise Türk evladı başka bir vadidedir. Türk evladı kendi kaderini kendisi çizer. Yabancıların tayinine izin vermez. Türk evladının isyanı bile ahlaklıdır, yapıcıdır. Türk evladı, polisine silah sıkacak, polisini katledecek kadar alçak değildir ve olamaz. Türk evladı kendi sokaklarını, araçlarını, hazinelerini yağmalayacak kadar sefil ve rezil değildir. Türk evladı, Türk Milletinin barbar olduğunu ve elimine edilmesi gerektiğini söyleyen Darvin bunağının peşinden gidenlerin peşinden gidecek kadar alık olmadı, olamaz. Türk evladı tarihine, ecdadına, dinine küfredecek kadar düşmedi, düşmez. Türk evladı İslam’dır ve bundan asla vazgeçmez, geçemez, geçerse Türklükten de çıkmış olur. Türk evladı kendini bilir, haddini bilir, hududunu bilir. Ülkesinin, milletinin, devletinin, dininin zarar göreceği işlerin içinde olmaz, olamaz. Türk evladı yabancı uşağı olamaz. Siyonistin tertiplerinin kurbanı olamaz. Faiz, kumar, eroin, içki, fuhuş ve benzeri bilumum pislik lobilerinin oyuncağı olamaz. Türk evladı yüce davaların, ideallerin, rüyaların çocuğudur, adamıdır. Türk evladı, aydın geçinen zırcahillerin takipçisi olamaz. Türk evladı Siyonist uşağı medyanın takipçisi olamaz. Türk evladı Siyonist maşası kodamanların kuklası olamaz. Türk evladı Siyonist dostu politikacının şakşakçısı olamaz. Türk evladı Türk evladıdır. Tarihinin, ecdadının, dininin, ülkesinin, milletinin, ümmetinin dostudur, davacısıdır. Gayrısı angaryadır, safsatadır, boş laftır, zırvadır, gevezeliktir. Önce Türk kimdir bileceksin, Din nedir öğreneceksin, ondan sonra konuşacaksın. Çorba güzeldir ama içinde her şey kendini kaybetmiştir! Ama bize kaybolan değil varolan lazımdır.   

Tarih: 09.06.2013 Okunma: 634

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?