Millet; çokluğu ifade eden ama
tekilmiş gibi anlam veren bir mevhumdur. İçinde ’olmak’ı gizliyor. Kuvveti,
birliği, hareketi, ülküyü, ideali, yolu vs. ihtiva ediyor. Millet dediğiniz
zaman akla hemen çok uzun bir süreç geliyor. Bitmeyen bir yol, tükenmeyen bir
azim, bükülmeyen bir irade anlaşılıyor. Millet olmak, öyle, bir, on, yüz yılda
gerçekleşecek bir şey değildir. Binyıllar içinde hayatın tüm acı ve
sevinçleriyle yoğrularak, erimiş, kemikleşmiş ve şahsiyet olmuş çoklukta ki
birliği anlatıyor. Yani tek tek ruhların zaman içinde tümleşmiş ve bir vücut
olmuş halini ifade ediyor. Tabiatıyla böyle bir varlığa yakışacak olan en güzel
şeyde ’Milli Devlet’tir. Bu devlet, millet olmayı başarmış bir şahsiyetin en
tabii hakkıdır. Milli Devlet, aynı zamanda Merkezi Devlet’tir. Bir milletin öz
değerlerinin ürünü ve ideallerinin taşıyıcısı olan devlettir. Bu devlet,
gücünü, ne siyasi teşekküllerle ne de iktisadi konsorsiyumlarla paylaşmaz, ki
bunların sayesinde de elde etmemiştir. Bu tür şeyler, Milli Devleti tahrip edici,
yok edici unsurlardır. Milli olmayan devletler Milli Devletlere düşmandırlar ve
mütemadiyen bu devletleri yok edip, yerlerine küçük grupların hazlarını okşayan
yapılar tesis etmeye çalışırlar. Bunu da dâhilde ki, Milli Varlığa kasteden
siyasi suikastçılarla ve Milli Kaynakları talan eden iktisadi konsorsiyumlarla
kotarmaya yeltenirler. Milli Devlet, sermayenin ürünü değil, tarihi
mefahirlerin, emsalsiz fedakârlıkların, acıyı yudumlatan sabrın, yüceliş
öyküsünü anlatan kahramanlıkların eseridir. Milli Devlet, bedende ki ruh
gibidir ve bir milletin ruhudur. Milli Devleti imha edilmiş bir milletin
diriliğinden söz edilemez. Milli Devletini teşekkül ettirememiş milletlerin
kendi iradeleri ile kendi mukadderatlarını tayin etmeleri kabil değildir.
Milletlerarası siyasi ve iktisadi şebekelerin stratejilerinin ve taktiklerinin
kurbanı olmaktan kurtulamazlar. Milli Devletlerin en baş düşmanları Kapitalizm
ve Komünizm’dir. Bunların en bariz örnekleri de Amerika ve Rusya’dır. Biri
sermayenin diğeri kinin çocuğudur. Bu yüzden bunlar Milli Devletlerin en
amansız düşmanlarıdırlar. Birisi tahrip ve tahrif edici, diğeri ise
parçalayıcıdır. Haddizatında aynı silahtan çıkan iki kurşun gibidir; Kapitalizm
ve Komünizm. Siyonizm silahının Milli Bedenlere fırlatılmış kurşunlarıdır.
Kapitalizm önce hem tahrif hem tahrip eder, Komünizm ise daha sonra tahrip ve
tahrif edilmiş bünyeyi parçalar ve nihayet ikisi birlikte yer. Binaenaleyh, bu
iki melun simsar, millet bünyelerinde bir mikrop gibi gizlenmiş olan ayrılıkçı
unsurları besler ve icap ettiği zaman da kullanırlar. Ruh bozulduğu zaman,
beden, diriliğini, iriliğini ve egemenliğini kaybeder. Ruhsuz bir ferdin ele
geçirilmesi ve güçsüz düşürülerek mahvedilmesi çok kolaydır. Ortalıkta serseri
mayın gibi gezinen, sefilâne bir şekilde yaşayan ve her türlü suikastı yapmaya
teşne olan başıboş nesillerin hali budur işte. Bu nesiller kendilerini aldatan
Kapitalizmin ve Komünizmin zavallı kurbanlarıdırlar. Kapitalizm, yeryüzünü bir
pazaryeri gibi gören anlayıştır ve bu pazaryerinin en büyük dolandırıcısıdır.
Komünizm ise, bu pazaryerini Kapitalizm adına koruyan bir badigarttır. Biri
sermayenin, diğeri silahın gölgesinde vücut bulmuş ve palazlanmıştır. Bu,
ruhların ve milletlerin iki vahşi katilinin, bizlere yanlış öğretilmiş olması
ve bizim de bunları yanlış bilmemiz gerçekleri asla değiştirmez ve
değiştirmeyecektir de. Devletlerin ve milletlerin kurtuluşu; Milli Devlet
idealinin tahakkuku ile gerçekleşecektir. Ama Milli İradelerin örselenerek,
tahrip ve tahrif edilerek tanınmaz hale geldiği bir dünyada Milli Devletin
kıymeti idrak edilememektedir. Yeni zamanların nesli ise bu ulvi kıymetlere pek
yabancıdır. Milletlerin bünyesine bir mikrop gibi sızan Mason Teşkilatları,
Kapitalizmi ve Komünizmi el altından finanse ederek Milli İradeleri zayıflatıyor,
Milli Ruhu tahrip ediyor ve Milli Devlet idealini imkânsız hale getiriyor.
Zehirleyici bir mikrop gibi tüm dünyayı dolaşıyor ve insanlığı kasıp kavuruyor.
Ama soyut düzeyde kaldığı için bunu hiç kimse fark edemiyor. Masonik
teşekküller, millet gövdelerine indirilmiş bir Yahudi yumruğudur ve bu yumruk
altında ancak güçlü ruhlar ezilmeyecektir. Milli Vicdanın sesi olmuş ve tarih
süreci içerisinde Milli İradenin temsilciliğini yaparak Milli Devletlerin
teşekkülünde önemli rol oynamış şahsiyetleri fark edemeyen nesillerin Yahudi
Yumruğuna direnmeleri ve bir istikbal vaat etmeleri kabil değildir. Milli
Devlet idealini gerçekleştirecek ve yaşatacak olan nesiller, yegâne
Önderimizin, mümtaz halifelerimizin ve yüceliş destanı kahramanlarımızın
izlerinden giden nesiller olacaklardır. Bilakis, kumarın, fuhşun, içkinin,
piyangonun, demokrasin, otomobilin, binanın esiri olan nesiller değil. Milli
olmayan devletler, mazisiz, mefahirsiz, renksiz, biçimsiz devletlerdir. Bu tür
devletler, Millet ve Milli Devlet düşmanı olan aşksız ve imansız devletlerce
idare edilirler. Bu devletlerde, Devlet Ahlakı aramakta beyhudedir. Nesiller,
kendilerini idare eden hükümetlerin kendi reyleri ile gelip gittiğini ve kendi
iradelerini temsil ettiğini sanırlar. Milli Devletlerin olmadığı yerde,
nesiller, sefilâne duygu ve düşüncelerin emrinde hareket eden, istikamet arayan
zavallı köleler gibidirler.
Millet ruhunun, vicdanının,
hissiyatının, sezgisinin, idealinin, aşkının ve imanının yegâne temsilcisi olan
Milli Devlet Teşkilatı; binyıllarda gömülü bulunan, millete ilham ve hayat
kaynağı olup can veren Ölümsüz İradeyi, tüm olumsuz tesirlere, hainane
suikastlara, süfli arzu ve heveslere karşı koruyan ve yaşatan devlettir.
Binlerce yıldır akıtılan alın terinden; biteviye, yorulmadan, usanmadan sarf
edilen emekten; acıların ve sevinçlerin neden olduğu, pınar gibi akan
yaşlardan; Hak ve Halk uğrunda, kutsal kılıçların döktüğü kanlardan hayat alır.
Fedakârlıkların, kahramanlıkların, destanların, çağlardan çağlara yol bulan ve
ruhları kuşatarak ideal aşılayan ölümsüz vasiyetlerin mukaddes bir neticesidir
Milli Devlet. İşte bu yüzden, Kapitalizm ve Komünizm, Milli Devlet düşmanı olan
zehirli unsurlardır. Bu zehirleri yudumlamış ve içinde yaşadıkları milletten
görünmeyi başarmış olanlar, Millet varlığına ve Milli Devlete son vermek
isteyen şebekelerdir. Milletin, vicdanı, ruhu, beyni ve bedeni temiz nesilleri
bu yıkıcı, yok edici, iktisadi konsorsiyumlara ve siyasi suikastçılara asla
aldanmamalıdırlar. Osman Gazi’nin iradesini taşıyanlar, Erzurum Kongresinin
mahiyetini idrak edenler, Hüseyin Avnilerin aşklarını anlayanlar, Mehmet
Akiflerin imanını taşıyanlar, tüm suikastçılara karşı direnerek Milli Devleti
kuracaklardır. O, millet için çalışan, fertleri arasında imtiyazı kaldıran, her
türlü şahsi hırsı ve menfaat arzusunu gemleyen devlettir. Halk için çalıştığını
iddia ederek, halkı üzerinde egemenlik kurmaya çalışan şerefsizlere fırsat
tanımaz. Çalışan milletinin emeğinden aldığı payı, tüm millet için harcar, özel
hayatlar için israf etmez. Milli Kaynaklar üzerinde yabancı işgaline imkân
tanımaz. İşgal edilmiş kaynakların Millileştirilmesine öncelik verir.
Milletleri, içlerinden yıkmak için gayret eden, milli hazineyi talan eden
siyasi suikastçıları ve iktisadi konsorsiyumları tesirsiz bırakmak için
nesilleri kendi etrafında toplar, güçlerin temerküz etmesine imkân tanır. O,
başka devletlerle ortak idealler arayan, o devletlerle yarış içinde olan devlet
değil, bilakis o devletlerin millet ve memleket hayatına bir ahtapot gibi
uzayıp, salınan köklerini kazıyıp, atan devlettir. Kendi milletinin rengini
kokusunu, biçimini almış olan ve kendi milleti için yaşayan devlettir. Onun
bünyesinde, milletin evlatlarını zehirleyen ve birer ajan merkezi halinde
çalışan yabancı okul barınamaz. O, kendi varlığına suikast düzenleyen
devletlerle kader birliği etmez. Kaynaklarını ve hayati öneme haiz noktalarını
yabancı devletlerin inhisarına bırakmaz. Basit hokkabazlıklarla milleti aldatıp
reyini almaz ve millet üzerinde zorbalık kurmaz. Nesillerin, başıboş kalmasına
ve kendilerini kanun sayacak çeteler haline gelemsine kesinlikle müsaade etmez.
Nesillerin, huzura ve düzene kastetmeye yeltenen anarşist sürülere dönüşmesine
fırsat tanımaz. Milli Devlet, basınının, her gün başka ideallere satılan ve
kendi varlığına kurşun sıkan suikastçıların toplandığı bir fitne ve fesat
yuvası haline dönüşmesine müsaade etmez. Onun, görüntülü ya da görüntüsüz
medyası, süfli arzuların, heveslerin ve yabancı milletlerin kirli zevklerinin
oyuncağı haline gelemez, getirilemez. Milli Devlette, millet, kendi benliğini,
şahsiyetini, iradesini, aşkını ve imanını bulur. Millet sanatının yegâne
mümessili, milli değerlerin koruyucusu, millet ruhunun tecessüm etmiş halidir.
Milletin türküsüdür, sevdasıdır, aşkıdır, hasretidir, davasıdır, inancıdır,
imanıdır, idealidir, ülküsüdür, yoludur. Milli Devlet Teşkilatı; varolmak
davasıdır, millet mevcudiyetinin bitmeyen kavgasıdır, var olmanın ve var
kalmanın yegâne yoludur. Düzendir, disiplindir, başarıdır, umuttur,
istikbaldir. Milli Devlet; büyük binaların yapılmasıyla değil, büyük zekâların
yetişmesiyle övünen devlettir. Onun vazifesi; yolları işgal edip, hayatı
mahveden otomobil sayısını artırmak değil, millet hayatını disiplinize ederek
belli bir düzene koymak ve huzuru sağlamaktır. Şehirlerin havasını kirletenlere
dur diyerek genel temizliği sağlamak ve milletini hastalıklardan korumaktır.
Kimliğini, dilini ve dinini, kutsal kurumlar gibi algılayıp korumaktır.
Dindarın, dinci bir bezirgâna ve kindara; dinsizin başıboş bir mütecavize
dönüşebildiği yerde Milli Devletin varlığından söz edilemez. Mesleğinin adını,
ecdadının şanını, tarihinin güzelliklerini, ruhundan fışkıran öz değerlerini
kirletenler, dilini yabancı işgalinden korumayanlar, dinini tahrip ve tahrif
ederek bozmaya yeltenenler Milli Devletin vatandaşları olmaktan uzaktırlar.
Onlar, aşağılık ve süfli duygularla kararmış ruhlarını ortaya sermekten ve
millet hayatını kirletmekten utanmayacak kadar soysuzlaşmış hasta
yaratıklardır. Milli Devlet; kitabında ve mektebinde, muallimin ruhunda ve beyninde,
kendi dilinin ve kültürünün, yabancı dillere ve kültürlere karşı üstünlüğünü
yaşatabilen devlettir. Salonlarında, çarşılarında, kurumlarında ve her türlü
mekânlarında yabancı seslerin, sözlerin, renklerin, şekillerin işgaline son
veren devlettir. İlmi, teknikten üstün tutar. Kanun kuvveti üstünde kuvvet
tanımaz. Kanun karşısında herkes eşit olur. Onun olduğu yerde zengin fakir
ayrımı olamaz. Kuvvet, güçlünün olamaz. Kaynaklar belli bir zümreye peşkeş
çekilemez. Devlet gücü, şahsi menfaatlere ulaşmak için kullanılamaz. Milli
Devlet; paranın, gücün ve kalabalığın değil; Hakk’ın, Halk’ın, aşkın ve imanın
devletidir. Milletin beyninden hayat alan devlettir. Teknikten önce insanı
önemseyen ve teknik üretiminden önce insan yetiştirmeye önem veren devlettir. En
temelinde ise; bir iktisat devleti değil ahlak devletidir. Sefaletlerimizin
değil, düşüncelerimize inen ilahi ilham ile ulvi aşkın varlık vereceği bir
devlettir.
Son tahlilde; Milli Devlet Teşkilatı behemehâl tesis olunmalıdır. Milli Devlet
Teşkilatının tesis olunmadığı topraklarda millet mevcudiyetinin payidar olması
muhal ender muhaldir. Milli Devletini tesis etmeyen milletler yabancı
devletlerin kontrolünde, yabancı devletlerin emellerini gerçekleştirmek adına
hareket eden zavallı birer piyon durumuna düşeceklerdir. Milli Devlet, yabancı
desteğiyle, yabancı parasıyla, öz değerlere düşman ideallerin peşinden
sürüklenmekle, Millet Ruhuna düşman ideolojilerin payandası olmakla, millet
varlığına düşman olan ama kendini milletin kimliği ile gizlemiş olanları
görmemezlikten gelmekle kurulacak bir devlet değildir. Milli Devletin, bu
topraklarda temelini atacak olanlar, Amerikan yardımları, İngiliz vaatleri,
Siyonist oyunları, zehirli ideolojiler ile değil; Osman Gazi’nin vasiyetiyle
işe başlayacaklardır. Bilakis, varlığımız ve bekamız, tehdit ve tehlike
altındadır.
‘’Asrımızda, otomobili, apartmanı, radyoyu istemeyen, bunları
iradesi ile kendinden uzaklaştırmasını bilen insanlar yetiştirmedikçe gençlikte
ki bitirici, nesli çürütücü buhranın önüne geçilmeyecek, yeni bir dünya asla
doğmayacaktır.’’
Nurettin TOPÇU
EKSTRA
BİR: Türkiye ve Türk Milleti yapayalnızlaştırılıyor. Bunu görmek
gerekiyor. Dinen kardeş bildiği ve hakikaten de kardeş olan ülkeler tek tek
düşman hale getiriliyor. Diğerleri zaten kadim düşmanlarımızdır. Kardeş ve
komşu ülkelerin yönetimleri Türkiye ve Türk düşmanı iradelere teslim ediliyor.
Sıra da muhtemelen İran var. Ki İran zaten çoktan elden çıkmış görünüyor. Ama
yönetim el değiştirdiği zaman, ki muhtemelen diğer ülkelerde ki gibi bir yol
izlenerek el değiştirecek, ondan sonra sıra Türkiye’mize gelecek. PKK, sıra
Türkiye’ye geldiği zaman izlenecek yola göre dizayn edilmekte ve kirli
hedeflere göre kontrol altında tutulmaktadır. Şu an, ülkemizde dehşetli bir
tezgâh ve karanlık oyunlar hazırlanmaktadır muhtemel geleceğe dönük olarak.
Müslüman Türk Milletinin evlatları saflarını sıklaştırmak zorundadırlar. İç ve
dış düşmanlara karşı birlik olmak zorundadırlar. Tefrika mikrobunu
bünyelerinden söküp atmalıdırlar. Tefrikanın girdiği yere düşman zaten
girmiştir. Yüreklerin toplu attığı yere de hiçbir düşman ayağı asla basamaz.
Tefrikaya düşenin elinde kalacak olan yalnızca sefalet, esaret, zillet ve
çelikten kementtir. Ne devlet kalır, ne izzet, şan, şeref kalır orada. Dinde
kalmaz, dilde. Kimlik zaman içinde yok olup gidecektir. Kapitalizm, tuzağını
çok iyi kurmuştur ve sürekli başarılar elde etmektedir. Sıra komünizme
gelecektir ve her şey harap edilecektir. Kendi oyunumuzu kurmazsak sonumuz
berbattır. Düşmanın oyununu oynadık ve kaybettik. Kardeşlerimiz bize düşman
oldu. Sınırlarımız tehlikelerle doldu. İçteki birliğimiz bozuldu. Türk
Milletinin üzerinde Komünizm zorbalığını egemen kılmak istiyorlar. Bu tarafta
ki Türk ve İslam düşmanları ile o tarafta ki Türk ve İslam düşmanlarının
ittifakıyla Türk ve Türkiye üzerinde hâkim olunacak, daha sonra da dehşetli
zulümlerle yok oluş süreci başlatılacaktır. PKK denilen soysuz şebekenin barış
tuzakları görülmelidir. Ki, bu şerefsizlerden barış beklemek saflıktan, sefil
bir cehaletten başka şey değildir. Barış, dengin olanla yapılır. Dengin
olmayana ancak haddi bildirilir. O kadar söyledik, süreç yalan dedik. Süreç,
dâhilde ki hainlerin, hükümeti de aldatarak kotardığı büyük bir tezgâhtır ve
birileri bu yolla hezimete uğratılmak isteniyor dedik. Nihayet dediklerimizin
gerçekleşeceği aşamaya geldik. Allah, bu ülkeyi, bu milleti, bu devleti ve tüm
ümmeti münafıkların, müşriklerin ve kâfirlerin tuzaklarından korusun. Âmin. PKK
dağlardadır ve çekilmemiştir, çekilmemektedir. Gücüne güç katmaktadır. İçeride
de Kürt kardeşlerimizi kandırma faaliyetleri son hızla devam etmekte,
kandırılan kitleler örgütlenmektedir. Doğumuz ve Batımız arasında Komünist bir
blok oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ve bu blok öncülüğünde bir iç savaş
hazırlığı yapılmaktadır. Devlette, millette bu kirli, kanlı tezgâhı görmeli,
paramparça etmeli, hazırlayanları da hiç acımadan boğmalıdır. PKK şebekesine
çok taviz verilmiştir. Türk kimliği parçalanmıştır. PKK şebekesinin göz göre
yeniden dirilmesine, güçlenmesine, eleman devşirmesine müsaade edilmiştir. PKK
denilen Siyonist itine hayatında görmediği itibar verilmiştir. Taktik ve
stratejik hareket edilmemiştir. Bunlar yanlıştı ve olmamalıydı. Güvenecek
hiçbir kimsemiz yoktur, kendimizden başka. Kadim birikimler temelinde
söylenilenler dinlenilmezse, beklenmedik felaketlere hazır olmak gerekir.
İngilizi, Siyonist’i, Coni’yi dinleyeceğimize, ecdadımızın, sessizliğin
derinliğinden, karanlığı yara yara gelen tavsiyelerini ve vasiyetlerini
dinseydik, bunlar başımıza asla gelmezdi. Artık yanlışlardan dönme ve kendi
oyunumuzu kurma zamanıdır.
İKİ: ‘Vicdani Ret’ denilen
soysuzluk asla olmamalıdır. Bu ihanete geçit verilmemelidir. Böyle bir hainlik
millet vicdanını kanatır ve bedeli de ağır olur. Lüzumsuz izaha lüzum yoktur.
ÜÇ:
Müslüman olduklarını iddia eden ve kendilerini farklı şekilde tanımlayan bir güruh var. Kompleksli bir güruh,
hakikatleri, sırf düşmanlar gücenmesin diye ifşa edemeyen zavallı bir güruh. Ne
olduğu, kime çalıştığı belli olmayan, ne söylediklerini bilmeyen, bildiklerini
de anlamayan bir güruh bu. Boş ama hoş konuşuyorlar. Nefisleri okşuyorlar.
Hakikati algılayıp, anlamaya kör yığınlar, boş sözlerle avunmaktan haz
alıyorlar. Bunların ipleri birinin elinde, o birinin ipleri de kimbilir kimin
elinde. Ama Türk Milletinin, tarihinin, kimliğinin, dininin elinde olmadığı
kesin. Dini bozuyorlar. Komplekslerinden dolayı, dincisini geçtik, dindarın
yanında bile yer almaktan korkuyorlar. İlle Komünist olacaklar. Komünistler
karşısında aşağılık kompleksine kapılıyorlar. Çünkü daha İslam’ın izzetini,
şerefini, şanını idrak edememiş bir sürü bunlar. İslam’ı da idrak etmiş
değiller. Gerçekten değiller. Zira hodri meydan deseniz çakılır kalırlar. Zira
biliyoruz. Cahiller ama farkında değiller. İslam ve Türk düşmanlarının
önlerinde diz çökerler ama fırsat bulunca da efelenmekte pek mahirdirler.
Dünyaca ünlü Sosyolog bir devrimciyi kendilerine kalkan yaparlar ama ne
hazindir ki O Sosyologu da anlamış değillerdir. Ama O şehidin adıyla prim
yaparak bu hale gelmişlerdir. Yıllarca taklitçiliğini yapmışlar, toplum indinde
bir paye edinmişler, seslerini duyurmuşlar ve tam arzuladıkları noktaya gelince
de ihanete yeltenmişlerdir. Yani mutlak bir düzenbazdırlar. Tıpkı Diyalogcu
tayfa gibidirler. Diyalogcular Kapitalizme, bunlar da Komünizme hizmet ederler.
İslam’dan çıkış yaparak, bu zehirli ideolojilere adam devşirirler. Bunların
Komünistler karşısında ki tavrının aynısını, Diyalogcular da Kapitalistler
karşısında sergilerler. Milletin necip evlatları, yabancı payandası olan bu iki
netameli güruha da inanmamalıdırlar. Birileri, camileri spor alanlarına
dönüştürmeye gayret eder, Türkçe Olimpiyatlarını Peygamberimize (sav)
izlettirir hiç utanıp sıkılmadan, diğerleri de içki ile oruç açtırır vs.
ihanetler.
DÖRT: Üniversitelerde devlete bağlı Güvenlik Güçlerinin bulundurulması
tam isabettir. Üniversiteler devlete aittir ve devlet kontrol etmelidir. Bundan
şikâyete hakkı da yoktur kimsenin ve olamazda. Devlet, kendi kurumlarının
güvenliğini, huzurunu sağlamak zorundadır. Terörizme yeltenenlere de haddini,
hududunu bildirmelidir. Bunun adı özgürlük gaspı değil, bilakis özgürlüğü
gerçek manada sağlamaktır. Zira iki üç tane sefil teröristin, tüm gençliğin
huzurunu bozmasına müsaade edilemez. Terörist yetiştiren hocalarda tedip ve
terbiye edilmelidirler. Üniversiteler anarşist üretim merkezleri değildir ve
olamaz da. Gençlik iyi yetiştirilmelidir, kesinlikle kaybedilmemelidir.
Gençliğini kaybeden, geleceğini de mutlaka kaybeder. Bilim merkezleri, terör
merkezleri haline dönüşmemelidir, buna kesinlikle fırsat tanınmamalıdır. Böyle
bir namussuzluğa yeltenenler en ağır şekilde tecziye edilmelidirler.
BEŞ: Bir iş yapıyor olabilirsiniz, toplum indinde bu kabul de görebilir
ama yaptığınız dünyevi işlere yegâne Öderimizi de karıştırsanız adama sorarlar;
Peygamber nasıl oluyor da, kendi tavsiye ettiği ahlaka muhalif bir ahlakın
yayıcısı olan programı, üstelik de kendi ahlakına düşman olan ahlaksızlarla
birlikte oturup izliyor diye. Ki orada ki davet edilen bazı tiplerin İslam Ahlakına
düşman olduklarını biliyoruz. Ve münhasıran onların gözüne girmek ve muhalif
cephede bir yer edinebilmek için, onların davet edildiğini de biliyoruz. Sırf
kişisel çıkarlar adına bir şeylerin yapıldığı belli. İlahi temelli hiçbir
görüntünün olmadığı âlemin malumudur. Peki, Peygamberimiz, nasıl oluyor da, o
programa geliyor ve izliyor? Böyle bir ihanet görülmemiştir. Bu en ağır
ahlaksızlıktır. Hem de en üst düzeyde yapılan bir ahlaksızlıktır. Yazıklar
olsun. Din, bu kadar düşürülemez ve süfli çıkarlara alet edilemez.
Peygamberimize karşı da büyük bir terbiyesizlik yapılmıştır. Aziz
şahsiyetlerine hakaret edilmiştir. Tövbe edilmelidir.
ALTI: ‘’Seçim Barajı’’ asla düşürülemez ve düşürülmemelidir. Türk Devleti oyuncak
değildir. Herkes yönetemez. Yönetmekte çocuk oyuncağı değildir. Ama her
hükmeden de yönetmeye layıktır diye bir şey yoktur. Bu yüzden Müslüman Türk
Milleti kendine gelmelidir ve Milli Devlet Teşkilatını tesis etmeli, yönetimi
eline almalı ve kaderini tayin etmelidir. Türk Milleti üzerinde hükmetmeye ve
Türk Milletinin kaderini belirlemeye, Türk ve İslam olmayanlar asla layık
değildirler ve buna imkân da verilmemelidir.
YEDİ: Bazı hoca kılıklı sefil tipler Oruç’la ilgili iddialar ortaya
atıyorlarmış. Herhalde aldıkları uşaklık ücretini hak ediyorlar ve yerlerini
garantiye alıyorlardır. Bilakis böyle bir pisliğe yeltenmeleri insan olanın
vicdanına ağır gelir. Allah emretmiş ve kesinlikle zorlamamış. Öyleyse
alçaklığın lüzumu yoktur. Nesillerin beyinlerini tahrip etmenin manası olamaz.
Tamam, millet Oruç tutmaktan vazgeçti diyelim, elinize ne geçecek? Sadece
köpekliğinizi yapmakla kalmış olacaksınız. Sana tut diyen ya da şu kadar tut
diyen yok ki, hiç tutma ya da bildiğin gibi tut. Kim ne diyebilir? Ama milletin
işine de karışma be soytarı. Milletin değerler haritasını bozmakla eline ne
geçiyor? Kaç paraya kiraladı seni kefere? Köpeklik mi, insanlık mı? Dinci diye
kızıyorsunuz işinize geldiğin de birilerine, peki sizin yaptığınız nedir?
Üstelik de dini tahrif ederek din pazarlıyorsunuz. Tühhh mikrop saçan ağzınıza,
ruhunuza, beyninize, yüzünüze.
SEKİZ: Müslüman Türk Milleti’nin ve Ümmetin mukaddes Ramazan Ayları
mübarek olsun. Allah, kötülükleri iyiliğe tedvir eylesin. Huzur, mutluluk,
sağlık versin. Kardeşlik köprülerimizi muhkem kılsın. Barışın, paylaşımın ve
umudun çoğalmasını nasip etsin. En güzel ve temiz şekilde ikmal edip, Ramazan
Bayramına en güzel ve temiz şekilde, günahlarımızdan arınmış olarak kavuşmayı
nasip etsin. Âmin. Şimdiden, milletimin ve ümmetin bayramını en derin ve kalbi
duygularla, düşüncelerle kutluyorum. Özelde Türkiye’miz olmak üzere, genelde
tüm Müslüman Milletlerin ülkelerine bahar getirmesini diliyorum Yüce Allah’tan.
Kapitalizmin, Komünizmin ve her türlü Faşizmin yok olmasını temenni ediyorum.
İnsanlığı kasıp kavuran zalimlerin sonlarının gelmesini ve mustazafların
gülmesini diliyorum. Tüm İslam Milletlerinin, topraklarından zalim düşmanı
kovmalarını, başlarını ezmelerini ve kendi topraklarında kendi Milli
Devletlerini inşa etmelerini arzuluyorum.
Allah, herkese sağlık, mutluluk, başarı, huzur, neşe, sevinç versin.
Vatanımızı, milletimizi, devletimizi korusun, ahlakın ve adaletin egemen olduğu
yerler eylesin, kâfirlerin tuzaklarını boşa çıkarsın. Âmin.