DEMOKRASİ: FITRATI VE MİLLİ YAPIYI ÇÖKERTEN MİKROP...

Özgür DENİZ - 18.07.2013

‘’Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!’’ Kur’an 

 

Demokrasi deyince aklımıza ne geliyor? Millet olarak aklımıza, özgürlük, eşitlik, paylaşım, insan haklarına saygı, adalet, çoğunluğun belirleyiciliği vs. şeyler geliyor. Geliyor derken, sürekli bu şekilde tanımladıkları ve bu tanımlamalarla dillerde pelesenk olduğu için bu tür şeyler anımsanıyormuş gibi oluyor. Yoksa milletin demokrasi bilgisi var da ve demokrasi bu tür şeyler demektir de akla bunlar geliyor diye bir şey yoktur. İnsanlar savundukları şeyi asla bildikleri için savunmazlar. Bilakis savundukları hiçbir şeyi bilmezler. Bu nedir deseniz; o şeye dair anlamlı tek cümle kuramazlar, yavan yavan konuşurlar, adeta saçmalarlar. Ne müntesibi olduğumuz düşünceyi tanır, biliriz ne de muhalif olduğumuz düşünceyi tanır, biliriz. Gerçeği söylersek, ilk anda kötülüklerden başka hiçbir şey gelmiyor aklıma. Pislik, rezillik, şerefsizlik, soysuzluk, kansızlık, ahlaksızlık, zorbalık, düzenbazlık, hainlik, adaletsizlik, kirlilik, itlik, talan, yalan ve yıkım geliyor aklıma. Çünkü demokrasinin var olduğu söylenen yerlerde bu kötülüklerden başka bir şey görmedim, görmüyorum ve asla göreceğimi de zannetmiyorum. Demokrasistlerden de insanlığa hiçbir fayda gelmedi, gelmez ve gelmeyecektir de. Bunlar, insanın fıtratını bozarak kazanan yarasalardır. Ama millet, kendine ne söylenirse hemen inanıveriyor ve iman ediyor, nihayetinde de kendisine düşman olan şeyler uğrunda ömrünü heba ediyor. Demokrasi, hayvani bir rejimidir. İnsanları adeta birer hayvan sürüsüne döndürür. İnsanlar ne olduklarını bilemezler, fark edemezler. Özgür olduklarını, diledikleri gibi, kendi iradeleri doğrultusunda yaşadıklarını sanırlar. Zalimler, başıboş bırakılmış hayvan gibidirler, demokrasinin olduğu yerlerde. Haddizatında yavan bir mevhumdur. Bir asilliği, anlamı, ulviyeti yoktur. Demokrasi, güya milletin kendi kendini yönetmesidir. Ama hiçbir demokrasi rejiminde halk kendi kendini yönetmemiştir ve bademada yönetemeyecektir. Yönetim, bir avuç azınlıkta olmuştur daima. Bir nevi muhtelif güç merkezlerinde olmuştur; sermaye, medya, üniversite, mafya vs. Esas güç merkezleri de küresel şebekelerdir. Demokrasi, milletlerin aldatıldığı, soyulduğu, koyun yerine koyulduğu en adi rejimdir. Demokrasi, insan düşmanı bir rejimdir. Korkakların rejimidir. Tanrı’nın değil tanrıların düzenidir. Bu adi rejimi çıktığı yere, yani lağım çukuruna, gömmeliyiz ve üzerine beton dökmeliyiz. Demokrasi, İslam’a karşı kullanılan en tehlikeli ve tahripkâr silahtır. Komünizmden bile daha tehlikelidir. Dinden doğan yüce değerleri yok edici bir silahtır ve gerçekten de yok etmeyi başarmıştır. Ahenksizlik, keşmekeş, belirsizlik, disiplinsizlik, denetimsizliktir. Demokrasi, tarihte, güya insanoğlunun zorbalara karşı kazandığı bir zaferdir. Oysa gizli zorbaları doğuran ve tüm değerleri hiçliğe mahkûm eden iğrenç bir şeydir. İnsanlık tarihinde, çoğunluk, hiçbir zaman hakkın ve hukukun yanında yer almamıştır. Çoğunluğun belirleyici olduğu yerlerde haksızlık ve kötülük daima kendini göstermiştir ve gösterecektir. Ama millet demokrasiyi bir şey sanıyor. Çünkü bilmiyor, bildiğini sanıyor. Zira cahil. ‘’İnsan; çok zalimdir, çok cahildir, çok nankördür.’’ Kur’an.

 

Demokrasinin olduğu bir yerde Millilikten bahsetmekte saçmalıktır. Çünkü demokrasi Milli olan herşeye düşmandır. Bu adi rejimin hükümferma olduğu yerlerde Milli Devleti hayal etmekte saflıktır. Pespayeliğin membaı olan bu düzeni, İslam ile karıştırmak ve İslam’a uygun olduğunu söylemek, yeryüzünün görüp görebileceği en haysiyetsizce hainliktir. Demokrasi, baronların rejimidir. Bu düzende, söz, paranındır. Namus, şeref, haysiyet parayla alınıp satılan bir metadır. Vatan, sadece kazandıran ve başka hiçbir şeye yaramayan kuru bir toprak parçasıdır. Yoksullar, yok olmaları gereken zavallılardır. Millet, sırtına basılarak yükselinecek, kendisinin varlığıyla çıkarlar elde edilecek bir yığındır. Din, milleti koyunlaştırmak için kullanılacak bir araçtır. Bakınız merhum üstat, necip münevver, mümtaz şahsiyet Nurettin Topçu ağabey ne diyor: ‘’Sokrat’ı yetiştiren Atina Demokrasisi değildir. Peygamberimizin istişare rejimi de halkın oyuna başvuran bir demokrasiden çok uzaktı. İslam’ın idare tarzının demokrasi olduğunu söylemek, GERÇEKLERE GÖZ YUMMAKTIR. Peygamber ve ashap devrinde, halkın idare ile hiç alakası yoktu. Peygamber, sadece, yine kendisinin seçtiği ‘işlerden anlayanlar’ ile görüşüp danışarak idare hususunda kararlarını yine kendisi veriyordu. Eski demokrasilerin en mükemmel örneği olan Atina demokrasisi, Yunan Devletinin yıkımını hazırladı.’’ Peki, Osmanlı’nın sonunu hazırlayan neydi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sonunu hazırlayan nedir? Biz, bu adi rejimi, insanlığın yegâne kurtarıcısı olarak görüyoruz. Çünkü cahiliz bilmiyoruz. Hiç olmazsa dininden haberdar olan biri böyle bir iddiada bulunamaz. Ama dininden bihaberse, bir şeyden çakmayan cahilse, bilmiyor ama bildiğini sanıyorsa böyle düşünmesi normaldir. Şimdi bir insan olarak ben, başıma ahlaksız ya da hain birisi seçilirse, sırf demokrasiye saygı duyayım diye onu kabul etmek zorunda mıyım? Değilim ve kabul edemem de. Çünkü böyle bir kabul imanımı ve insanlığımı zedeler hatta yok edebilir de. Bir ilim ehlinin kararıyla, her türlü kötülüğü bünyesinde barındıran birinin kararı bir olabilir mi Allah aşkına? ‘’Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’’ Kur’an. Bazı büyük beyinlerin demokrasi konusunda ki düşünceleri olumlu bile olsa şayet, yine de benim indimde bu şey bir pisliktir ve ruhum bu pisliği asla kaldırmaz. Ben demokratik olamam. Çünkü hiçbir şerefsizliğe tahammül edemem, sırf demokrasi için. İnsanlığın zararına olacak hiçbir şey de istemem. Demokrasiyi kabul etmemem zalim olmam ve zulmü onaylamam anlamına gelmez asla. Böyle düşünen varsa, o, dünyanın en angut tipidir.

 

Demokraside, ‘halkın egemenliği’ fikri bir maskedir, aldatıcı bir paroladır, içi boş bir slogandır. Önceden de söylediğimiz gibi, egemenlik, millette değil, bir kaç türedi zorbanın elindedir. Ama ne garip ki, millet kendisinde sanır. Demokrasi, özünde kuvvet rejimidir asla halk, hak ve hukuk rejimi değildir. Halk egemen değil, egemenlerin esiridir. Kötü, iyinin üstündedir. Yalan, hakikate karşı galiptir. Demokrasinin olduğu yerde halk suskundur, susturulmuştur; konuşanlar ise halk düşmanı tiranlar, anarşistler ve teröristlerdir. Bu adi rejim, eşitsizliğin rejimidir. Eşitliliğinin içinde bile eşitsizlik gizlidir ama fark edebilen beyinler için. Çünkü bu adi rejimde, ayyaşla ayık, cahille âlim, ahlaklı ile ahlaksız bir tutulmaktadır. Oysa bunları bir gören bir millet her türlü pisliğe mahkûmdur. Allah, vatan, namus, insanlık aşkına elinizi vicdanınıza koyup söyleyiniz lütfen; şimdi ben, Nurettin Topçu ağabey ile cahil, ayyaş ve ahlaksız birini nasıl olurda bir görebilirim? Bu eşitlik adına savunulan alçakça bir eşitsizlik değil midir? İnsanla hayvanı bir tutmak eşitlik midir? İşte demokrasi denilen alçaklık rejiminde, insanlar, ağıllarda ki hayvanlar gibi bir tutulmaktadırlar, eşit sayılmaktadırlar. Oysa insanlar arasında kültür, ahlak ve şeref bakımından mutlak bir eşitlik yoktur ve olamaz da. İnsanları mutlak olarak eşit görmek, insanları hayvan mesabesine indirgemektir. Bu adi rejimde, insanın aziz varlığında gizlenmiş olan cevher eşitlik babından değerlendirilmiş ve insanın, insanlık değeri hiçe sayılmıştır. Güya eşitliğe önem verdiğini söyleyen demokrasi rejimi, her yerde eşitliğin en büyük düşmanlarından biri olan ve zehirli bir yılan gibi görülen Liberalizm ile müttefik olarak hareket etmiştir. Demokrasinin hürriyet dediği şey, gerçekte hürriyetsizliktir. İnsanın alçaltılmasıdır bu hürriyet telakkisi. Ahlak temelli bir hürriyeti hiçbir zaman tasvip etmemiştir demokrasi illeti.

 

Demokrasi yönetimleri, insanlığın kem talihi, karabahtı ve menhus kaderidir. İnsan, daima alçaltılmıştır bu yönetimlerde. Her türlü fıtri haklarından mahrum edilmiştir. Her açıdan geri bıraktırılmıştır; ilim, bilim, sanat vs. Çoğunluğun alkışlarında boğulanlar, milletlerinin de boğulmasını intaç edecek duruma düşmüşler, hareketlere yeltenmişlerdir. Demokraside çoğunluğun iradesi denilen şey bir yalandır. Bu irade, kirli, kanlı ve ucuz çıkar hesaplarının peşine düşmüş menfaat şebekelerinin iradesidir. Çoğunluk iradesini temsil edebilecek yegâne merci; din, devlet, vatan, millet sevgisiyle vicdanları harekete geçen fertlerdir. Tarihteki bazı müstesna devirleri ortadan çıkarırsak, insanlık, daima zulümlerin, ihtirasların, bencilliklerin hâkimiyeti altında yaşamıştır. Yine büyük fikir devine, mesuliyet ve haysiyet abidesi necip insan Nurettin Topçu üstada kulak verelim; ‘’demokrasi, gerçek milliyetçiliğin idare sistemi olamaz. Çünkü milliyetçilik, halkı teşkil eden fertlerin her birinin istediğini yapmak değildir. Belki halka hizmet rejimidir. Millet, fertlerin üstünde ideal bir realitedir. Her biri kendisi için bir otomobil sahibi olmak isteyen halk, böylelikle milletini düşünmüş olamaz. ’’ Hakka, halka ve hukuka dayanmayan hiçbir kuvvet meşru değildir. Hakktan, halktan ve hukuktan doğmayan hiçbir kuvvet, sahici değildir ve halk yararına hükmedemez. Tanrı’nın hâkimiyetine istinat etmeyen hiçbir yönetim meşru değildir ve olamazda. Çünkü insanlığın iyiliğini, güzelliğini, şerefini, haysiyetini, izzetini, zaferini, Tanrı’dan daha çok isteyen hiçbir merci yoktur ve olamazda. Tanrı çıkarsızdır ama tanrılar çıkar için insanlığı harcamaktan asla çekinmezler. Bu tanrılar kimler ve kimlerden yana olurlarsa olsunlar hiç fark etmez. Tanrıların hepsi birdir, senin tanrın, benim tanrım diye bir şey yoktur. Tanrılar görünmedikleri yerlerde kendi kitlelerine, kullarına karşı daima ittifak halindedirler ama bunu kullar asla fark etmezler.

 

Oysa Tanrı’nın bize olan emri bellidir; ‘’Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!’’ Tanrı bize faşist, komünist, liberalist, kapitalist, kemalist, anarşist, demokrasist, nihilist vs. olunuz demiyor asla, bilakis dosdoğru olunuz diyor. İnsanın bunu anlaması gerekiyor. Bunu anlamadığı müddetçe de sürünmekten, pislik ve esaret içinde sersefil yaşamaktan asla kurtulamayacaktır.  Tanrı tektir, elbette gölgesi de tek olmalıdır, olacaktır. Binlerce tanrı ve binlerce gölge olamaz. Olursa orada dehşetli bir sömürü var demektir. Tanrı adildir, tanrılar ise zalimdirler. Tanrı’nın yurdu; adalet, ahlak, barış, hürriyet yurdudur. Tanrıların yurdu ise; kan, kir, zulüm, keşmekeş ve savaş yurdudur. Haddizatında demokrasiye tapan ve insanları bu lanetle aldatan tanrılar bile özünde demokrat değillerdir. Ama öyle görünerek kendilerine sömürünün yolunu açmış oluyorlar. Ama bu arada inanılmayan şeyin sırf çıkarlar uğruna inanılıyormuş gibi görünüp savunulması sonucunda fıtri ve milli yapı tahrip olmaktadır. Halka dayanan, halk tarafından kontrole tabi tutulan, lakin halkın üstünde duran ve asla halka boyun eğmeyen, kendi düzeyini koruyan ama halkın dileklerini, arzularını Tanrı’nın iradesine bağlamasını bilen hükümet en iyi, en güzel hükümettir ve ancak bu hükümettir ki meşru bir hâkimiyet kurabilir ve tasvip edilebilir. Gerçek sosyal adalet, doğru hürriyet, kalıcı barış ancak böyle bir hükümetten umulabilir. Tanrı’nın iradesi ile kendi iradesi arasında bir paralellik kuramayan ve buna halkın iradesini de eklemleyemeyen hükümetler asla meşruiyet kazanamazlar. Bu hükümetlerden insanlık adına bir şey beklemekte ahmaklıktır. Komünizmde, Kapitalizm de, insanları demokrasi ile avuturlar, aldatırlar. Ama ikisi de istibdat rejimidir. Birisinde paranın kuvveti, diğerinde kinin kuvveti egemendir. Demokrasi de ise hem paranın hem kinin kuvveti egemendir. Bunların tümü de, fert üzerinde hakkın hâkimiyetini kurmak konusunda kabiliyetsizdir, kifayetsizdir. Demokrasi denilen şeytani rejim, insanın, ulvi yönlerini ve ilahi boyutlarını buduyor, yok ediyor ve insanı menfaatlerinin, hırslarının esiri kılıyor.

 

Son tahlilde; bu lanet için söylenebilecek çok şey var ama zaman dar ve bizden bu kadar. İnsanlık asla bu adi rejimle felaha eremeyecek, bilakis battıkça batacaktır. İnsan özüne dönmelidir, çünkü kurtuluşunun şifreleri orada gizlidir. İnsan kendini bilmeli, tanımalıdır. Bilakis kendisine düşman ve yabancı olan şeylerin kıskacında yok olup gidecektir. İnsan, ne ve nasıl olması gerekiyorsa öyle olmalıdır. Olmaması gereken şeylerin peşini bırakmalıdır. 

 

NOT:

 

Müslüman Türk Milleti’nin ve Ümmetin mukaddes Ramazan Ayları mübarek olsun. Allah, kötülükleri iyiliğe tedvir eylesin. Huzur, mutluluk, sağlık versin. Kardeşlik köprülerimizi muhkem kılsın. Barışın, paylaşımın ve umudun çoğalmasını nasip etsin. En güzel ve temiz şekilde ikmal edip, Ramazan Bayramına en güzel ve temiz şekilde, günahlarımızdan arınmış olarak kavuşmayı nasip etsin. Âmin. Şimdiden, milletimin ve ümmetin bayramını en derin ve kalbi duygularla, düşüncelerle kutluyorum. Özelde Türkiye’miz olmak üzere, genelde tüm Müslüman Milletlerin ülkelerine bahar getirmesini diliyorum Yüce Allah’tan. Demokrasinin, Kapitalizmin, Komünizmin ve her türlü Faşizmin yok olmasını temenni ediyorum. İnsanlığı kasıp kavuran zalimlerin sonlarının gelmesini ve mustazafların gülmesini diliyorum. Tüm İslam Milletlerinin, topraklarından zalim düşmanı kovmalarını, başlarını ezmelerini ve kendi topraklarında kendi Milli Devletlerini inşa etmelerini arzuluyorum.  Allah, herkese sağlık, mutluluk, başarı, huzur, neşe, sevinç versin. Vatanımızı, milletimizi, devletimizi korusun, ahlakın ve adaletin egemen olduğu yerler eylesin, kâfirlerin tuzaklarını boşa çıkarsın. Âmin.

Tarih: 18.07.2013 Okunma: 680

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?